Neşe Yaşın Röportajı
Bir süredir Kıbrıs’ta ırkçı faşist çevreler tarafından yazar Neşe Yaşın’a yönelik bir sosyal linç kampanyası yürütülüyor. Konuyla ilgili bilgilendirme sunan ve dayanışma talep eden Neşe Yaşın’la son dönemde maruz kaldığı saldırılar, Kıbrıslı kadın olmak, barış politikaları ve Üzgün Kızların Gizli Tarihi üzerine konuştuk.
Son günlerde, Kıbrıs’taki milliyetçi, faşist çevrelerin uyguladığı cinsel içerikli tacizlere, saldırılara maruz kaldığınız için bir yazı kaleme aldınız; basın ve internet yoluyla kamuya, henüz haberdar olmayanlara açtınız bu meseleyi. Sessiz kalmadınız ve kaleminizin gücünü kullanarak insanları bu konuda uyanık olmaya, sessiz olmamaya davet ettiniz.
Sizin de söylediğiniz bir “sosyal linç” söz konusu. Henüz bilmeyenler için kısaca anlatabilir misiniz neler olup bittiğini?
Kıbrıs’ta yayınlanan Volkan gazetesi yıllardır bana ve Kıbrıs’taki diğer barış yanlılarına nefret dili kullanarak saldırılar yapıyor. Bu gazete Rauf Denktaş’ın da köşe yazarı olduğu ve Cumhurbaşkanlığı dönemindeki danışmanlarının da köşe yazıları yazdığı; kullandığı saldırgan üslupla eşi benzeri az bulunur bir gazete. Uzun süre, zaman zaman tehdit de içeren bu saldırılardan çok rahatsız olmama rağmen sessiz kaldım. Özellikle cinsel taciz düzeyindeki saldırılarla ilgili herhangi bir girişimde bulunmamın –ki bu yalnızca dava açmak olurdu- beni daha da mağdur durumda bırakacağını düşündüm. Son iki haftadır bu saldırılar artık bir sosyal linç halini aldı. Manşetten verilen ve gazetenin ön sayfasını tümüyle kaplayacak biçimde yayınlanan yazılarda “Üzgün Kızların Gizli Tarihi” adlı kitabımdan tahrif edilerek alınan bölümler, sanki bir biyografi söz konusuymuş gibi sunularak bana karşı cinsel taciz unsurlarına dönüştürülmüş durumda. Hatta son bir haftadır her gün yayınlanan bir ilanla romandaki bir kahramanın kim olduğunu; bulana 10 milyar ödül vereceklerini yazıyorlar. “ Rum erkekleri sünnetsiz olduğu için mi daha iyi?” derecesinde ibareler var. Gazetenin benim cinsel bir içerikle adımı anmadığı gün yok gibi. Planlı bir psikolojik savaş. Bu gazeteler bazıları uydudan yayın yapan bazı televizyonların sabah programlarında da okunuyor.
“Üzgün Kızların Gizli Tarihi”nden bahsedelim. Birleşemeyen bir adanın (Kıbrıs’ın) hikâyesini, bir Rum erkeğiyle Türk kızının imkânsız aşkıyla sembolize ederek anlatan bir roman. Bu karşılıksız aşk hikâyesinin arka planında -tarihiyle ve bugünüyle- “Kıbrıslı olmak” gerçeği yer alıyor. Rum kesimiyle Türk kesimin birleşmesi, dost olması imkânsız mı?
Romanın kahramanı İnci, Kıbrıslırum Adonis’e 1001 gece masalları kurgusu içinde hikayeler anlatır. Kıbrıslıtürklerin yakın tarihine dair bu hikayelerle onun aşkını kazanmaya ve onunla birleşmeye çalışır. Bu bir Kıbrıs allegorisidir aynı zamanda. Bu birleşme gerçekleşmez romanda ama roman bir umutla biter. Hala 1001. hikayeye gelinmemiştir çünkü ve İnci hikayelerini anlatmaya devam edecektir. Kıbrıs için de belki yakın gelecekte değil ama birgün birleşme olacak diye düşünüyorum.
“Bazı durumları edebiyat anlatabilir ancak. Edebiyatın varlık nedeni, büyüsü de budur. Dilin sınırları genişledikçe, hayatı, insanlık durumunu kavramanın olanakları da çoğalır… İnsana dair her şey, hırs, nefret, kıskançlık, aşk, özveri, merhamet, onay ve beğenilme isteği o kadar önemli ki… İnsana dair bu tür şeylerle uğraşmadan ülkelerin ve dünyanın büyük meseleleri denen şeyleri çözümlemek zor.” diyor, edebiyatın aslında dünyayı değiştirebilecek gücünden bahsediyorsunuz bir söyleşinizde. Anlaşıldı mı romanınız? Romanınızda “imkânsız” olarak ifade ettiğiniz “birleşme” konusu kimin, ne kadar gündeminde? Ne gibi tepkiler aldı “Üzgün Kızların Gizli Tarihi”?
Romanımın Kıbrıs’ta daha çok ilgi görmesini beklediğimi itiraf etmeliyim. Yayınlandığı günlerde epey ilgi oldu; çok iyi eleştiriler aldı tabii. Ama bunlar Türkiye’deki gazete ve dergilerde çıkan yazılardı. Kitaptaki güçlü milliyetçilik ve militarizm eleştirisinin, Kıbrıslıtürklerin toplumsal belleğine dair metinlerin çok daha ilgi görmesini beklerdim. Aşk hikayesi bunun önüne geçti. Televizyonda ülkenin o zamanki Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş romanla ilgili yorum yaptı ve romanın ahlaksız olduğunu; Türk gençlerini Rumlarla cinsel ilişkiye girmeye teşvik ettiğini söyledi. Gazetecinin “Romanı okudunuz mu?” sorusuna ise “Okumadım ama herkes bunu konuşuyor”du verdiği cevap.
Bölünmeyi protesto etmek için Rum Kesimi’nde yaşıyor, Türk Kesimi’ne geçmek için üç uçak değiştiriyor ve bu yol için `Dünyanın en uzun 50 metresi’ diyordunuz.
Bu protestonun, bu tercihin ne gibi yansımaları oldu size? Hangi çevrelerde, nasıl karşılandı?
Bu artık geçmişte kaldı. Nisan 2004’ten sonra bunu yapmam gerekmedi. Artık kimlik kartımızı göstererek geçebiliyoruz.
Güneyde yaşamak benim için bir “tercih” değildi. Tam tersine iki taraftan birini tercih etmek zorunda bırakılışımıza bir itirazdı. Şu anda adanın iki tarafında birden yaşadığımı düşünüyorum. En önemli duvarlar insanların kafalrındaki duvarlar. Benim için öyle bir duvar yok.
Güneye geçtiğim zaman bana tepki gösteren pek çok kişi sonradan bunu onayladı. Bugün ise geçmişte bir günah, bir tabu gibi duran mekan normalleşmiş durumda. Benim yıllar önce yaptığımı artık Kıbrıslıtürklerin