“El Kızı” gösterisi, 9 Mart 2006

“Bana derler Fındık Kurdu”

“Küçücükten eğlenceyi
Ah severim ben raks etmeyi
Sevda nedir hiç anlamam
Hiç bir aşığa inanmam

Aldatırım ben aldanmam
Cici beyler mantara basmam

Boyum kısa aklım çoktur
Aman benim bilmediğim yoktur
Bana derler fındıkkurdu
Çok âşıklar hapı yuttu / kendini vurdu

Aldatırım ben aldanmam
Cici beyler mantara basmam”

Fındık Kurdu sahnesi Feminist Kadın Çevresi (FKÇ) ve Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nda (BGST) çalışma yürüten dansçı kadınlar tarafından ilk olarak, Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK) ve Feminist Kadın Çevresi’nin 8 Mart etkinlikleri çerçevesinde 9 Mart 2006’da “El Kızı” adlı -sadece kadın seyircilere açık- dans-müzik gösterisinde sergilendi. Gösteride dans, müzik ve tiyatro öğeleri kimi zaman birlikte kimi zaman içi içe geçirilerek kullanıldı ve projeksiyondan yansıtılan görüntüler eşliğinde sahne geçişlerinin gerçekleştiği bir formatta hazırlandı.

“El Kızı” gösterisindeki kanto sahnesi, kadınların aşk hikâyelerinin konu edildiği bölümde “çapkınlık” temasını ön plana çıkarmak üzere hazırlanan bir sahneydi. Sahnenin hazırlanışı aşamasında parçanın sözleri bize kadınların aşk, çapkınlık ve cinselliğe nasıl baktıklarına dair belli ipuçları sunmaktaydı. Kanto formunun müzik, dans ve oyunculuğun iç içe geçtiği bir form olması da bizi bu sahneyi hazırlamaya iten etkenlerden biriydi. Şarkıya hakim olan genç kızlığın çapkın ve uçarı havasını da sahnedeki hareket yorumlarımızla görünür kılmaya çalıştık.

Neden Kanto?

Çapkınlığı anlatmak için kanto formunun seçilmesi elbette tesadüf değildi. Geçmişte kalmış müzikal bir form olmanın ötesinde, bu topraklardaki kadınların kamusal alana çıkıp müzik ve dans icra etmelerinin, bedenlerinin ve seslerinin kamusal alanda görünür hale gelmesinin ilk örneklerinden biri olması, kantonun seçilmesindeki en önemli nedenlerden biriydi. Kanto hem bastırılmış duyguların taşıdığı tehlikeli potansiyeli temsil ediyor, hem de kadınlar için (gayri müslim kadınlar nezdinde) bir özgürleşme olanağının mümkün olduğunu gösteriyordu. [[dipnot1]]

Çıkışı itibariyle Ermeni, Rum ve Çingene kadınlar tarafından icra edilen kantolarda k adınlar öykülerinin özneleri olur, duygularını bizimle paylaşırlar; aşklarını kendi ağızlarından anlatırlar. O dönemin egemen kadın imgesi ile uyuşmazlar, aşka dair yorumları farklıdır, kendilerine ait eril olmayan bir dil oluşturmuşlardır. Toplum tarafından hâkim ahlak kurallarının dışında olmalarına “göz yumulan”, ya da zaten bu kuralların içinde olmadıkları düşünülen kadınlardır. Cinselliği kimi zaman mizahi, kimi zaman da “açık saçık” bir şekilde işlerler.

Yaptığımız arkaplan okumalarında, kantoların iki kişinin müzikli bir oyunu olan düettolar şeklinde sahneye konduğunu öğrendik. İki kantocunun karşılıklı tartışma içine girmesi ile oluşan düettolar, seyirlik unsurunun çok olması ( güldürür, fazla atışmalarla dolu olduğu gibi alaycı ve övücü de olabilir) ve kantonun en renkli ve canlı bölümü olması ile dönemin en popüler kanto formu olarak adlandırılırlar. Tüm amacı seyirciyi güldürmek ve eğlendirmektir. Sahne oluşturma sürecinde biz de düetto formundan yararlandık ve iki kantocu arasında, tatlı rekabete dayalı mizahi bir akış oluşturmaya çalıştık. Cinselliği mizahi bir yol ile ele almayı tercih ettik. Feminist bir bakış açısıyla bakıldığında, bir kanto sahnesi oluşturmanın; öncülerimiz diyebileceğimiz bu kadınların verdiği var oluş mücadelesini hatırlamak ve çok kültürlü geleneğimizi vurgulamak anlamına da geldiğini düşündük. [[dipnot2]]

Sahneye Dair…

Bana Derler Fındık Kurdu” sahnesi, bu yılki 8 Mart gösteri için tekrar sahnelenecek. İki dansçı tarafından doğaçlanarak oluşturulan sahnenin, tekrar sahnelenmesi gündeme geldiğinde, bu konuda biraz derinleşmek ve var olan sahneyi geliştirmek üzere kanto tarihine dair bir arka plan okuması yaptık. İki yıl önce sahneye başlarken, yalnızca çocukluğumuzda televizyondan izlediğimiz Nurhan Damcıoğlu’nun zihnimizde kalan imgelerine sahiptik; elimizde hiç bir görüntü kaydı yoktu. Sahne hazırlama sürecimiz tesadüfen Nurhan Damcıoğlu konserine denk geldi. Kendisini izlerken kantoya dair imgelerimizin teker teker canlandığını gördük. Böylelikle d ans akışını oluştururken Nurhan Damcıoğlu’nun kanto yorumundan faydalanmış olduk.

  • Sahne akışı ve alt metin:

Sahne iki “fındık kurdu” ve ortalarında şarkının solisti ile açılır. Bu iki fındık kurdu başta birlikte hareket eder gibi görünseler de, aralarındaki tatlı rekabet nedeniyle sürekli birbirileri ile atışmaktadırlar. Amaçları solistin gözüne girmek ve “fındık kurdu” ünvanını kapmaktır. Kimi zaman son derece cüretkâr, kimi zaman da hayli muzip tavırlar içerisinde hareket eden bu iki kantocu; sahne boyunca ne kadar çapkın, cilveli, akıllı ve ateşli bir fındık kurdu olduklarını anlatırlar.

  • Hazırlık süreci:

Sahneyi hazırlarken çıkış noktamız kadınların cinsellik ile kurdukları ilişkiyi sorgulamak oldu. Cinselliğin kadınlar tarafından nasıl ele alındığını göstermek; bu konuda etkin birer özne olduklarını; -hatta düşünülenin aksine- birçok kadın ortamında cinselliğin mizahi bir yolla “hiç çekinmeden, açıkça” konuşulabildiğini vurgulamak istedik.

Gösterinin sadece kadın seyirciye sergilenecek olması, bu sahnenin hazırlık aşamasında etkili oldu. Çalışmalar esnasında kurulan kadın ortamı, sahne akışında yer alan birçok cüretkâr jeste rağmen, dansçıların icrasında zorlanmadığı rahat bir beden kullanımı geliştirmesine yardımcı oldu. Kanto sahnesinin karma seyirciye sergilenip sergilenemeyeceğine dair kendi içimizde yapmış olduğumuz tartışmada, kadın seyirciye sergilendiğinde oluşan sıcak ve samimi ortamın karma seyirci ile kurulamayacağında, icracıların performansının farklılaşacağında hem fikir olduk. Sahnenin ancak akış ve kostümde değişikliğe gidilerek karma seyirciye sergilenebileceğine karar verdik. Ayrıca yaptığımız ön sergilemede, ilk defa denemiş olduğumuz bu tarz bir sahneye dair aldığımız olumlu tepkilerin de sahne üstü icrasını olumlu yönde etkilediğini söyleyebiliriz.

Sahnede “dişi” [[dipnot3]] bir beden kullanımını tercih ettik; bunu da dans figürlerinde kalça bölgesinin yoğun bir şekilde kullanılması ile sağlamaya çalıştık. Kanto geleneğinde yoğun olarak kullanılan göbek dansı-oryantal ve çiftetelli formlarından faydalandık. Eril bakış tarafından kadına dayatılan ve cinselliği ima eden “ateşlilik, cilvelilik ve cüretkârlık” göndermeli klişe jestleri kullandık. Bunları sahne üstünde mizahi bir üslupla, grotesk bir biçimde icra ederek, farklı bir beden dili oluşturmayı ve seyircide bir yabancılaşma etkisi yaratmayı hedefledik. Kadınların da cinselliğe dair farklı bir tavrının olabileceğini tartışmaya açmaya çalıştık. Tasarladığımız sahnenin aynı zamanda teatral unsurlar da içermesi, oyunculuk desteği almamızı gerektirdi. Tiyatrocu kadın arkadaşlarımızdan aldığımız desteğin sahnenin icrasına büyük bir katkısı olduğunu da bu arada belirtmek gerekir.

Sahnedeki müzik ve dans ilişkisini, kimi zaman sözlerin doğrudan icracılar tarafından canlandırıldığı ve teatral unsurların ön plana çıktığı bölümler; kimi zaman ise dansın ön plana çıktığı, müzik ile dansın birbirini tamamladığı bölümler olarak geçişken bir şekilde oluşturduk. Dans akışını, solistin de kimi zaman dansçılar ile birlikte dans edebileceği şekilde kurguladık.

Sahnede nostaljik bir kostüm yorumu oluşturmayı tercih ettik. Dönemin kantocularının kıyafetlerini ve saç modellerini incelendik. Tamamen aynı olmasa da o dönemlere gönderme yapacak bir yorum geliştirmeye çalıştık. Solist ve dansçılara, -oluşturulan beden kullanımına uygun kalça hareketlerini büyük gösterecek- siyah elbise, topuklu ayakkabılar ve olmazsa olmaz süslü dantelli çoraplardan oluşan bir kostüm tasarladık.

[1] …Türk müziğinde kanto, bir takım insanların “ayıp olur” kaygısıyla tutkularını itiraf edemedikleri ve adı geçince “Ha, o mu? önemli değil. Ciddi bir şey değil, ” diye geçiştirmeye çalıştıkları bir sevgiliyi andırır. Çünkü kanto bütün özellikleriyle “saygıdeğerlik” idealinin karşıtı değilse dışındadır, aynı zamanda da çok sevilmiş bir türdür…

Murat Belge, “Kantolar” Kalan Müzik /Dergi, (http://www.kalan.com/scripts/Dergi/Dergi.asp?t=3&yid=2814)

[2] …Tüllere, peçelere alışmış Osmanlı toplumunda, kanto da bazı koruyucu, ama aslında “şeffaf ” tüllerle, kadının kendisine tanınan yerden dışarıya çıkmasını örter ve açar: gayrı müslimlerin söylemesi, hafif meşrep, hovarda tiplemelerin seçilmesi, bir yandan “canım, bunlar gördüğünüz gibi, özel kadınlar. Her kadın böyle olmaz.” der gibi görünürken, aslında böyle olabileceğinin işaretini verir. Erkek toplumu ise, hem bundan korkar, hem bunu çok ister…

Murat Belge, “Kantolar” Kalan Müzik /Dergi, (http://www.kalan.com/scripts/Dergi/Dergi.asp?t=3&yid=2814)

[3] Kelimeyi, gündelik yaşamda sahip olduğu anlamı ve bizim buna karşı oluşturduğumuz sahne dramaturjisini ön plana çıkarmak adına özellikle kullanıyoruz…Örneğin Türk Dil Kurumu sözlüğünde “dişi”nin mecazi anlamı, “şuh, işveli, çekici” olarak belirtilmiştir. Diğer anlamları ise -bizim sıralamamızla- şu şekildedir: (kaynak: http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF05A79F75456518CA).

  • “yumuşak, kolay işlenen (maden)”
  • “girintili ve çıkıntılı olarak bir çift oluşturan nesnelerden girintili olan”
  • “yumurta oluşturan veya yavru doğuran (birey)”.
  • “erkeği tarafından döllenecek biçimde oluşmuş (hayvan veya bitki)
  • “kadın”