Boğaziçi Üniversitesi’nin Tiyatro Boğaziçi adlı bir oyun grubu varmış meğer.. Geçmişteki Robert Kolej Tiyatrosu geleneğini sürdüren. Davet ettiler gittim.
Boğaziçi Üniversitesi kampüsü dünyada benzeri olmayan bir cennet.. İçinden her geçişimde gıpta duygularım hatta çılgın bir kıskançlığa dönüşüyor.. Böyle bir kampüste ögrenci olabilmek için neler vermezdim.
Salonun girişine geldim.. “Fırtına” yazıyor..
William Shakespeare’in The Tempest’ını nasıl oynayacaklarını iyice merak ettim.
Shakespeare’i mezarında döndürecek bir yorumla oynadılar.. Tempest’ten günümüz dünyasına eleştirel bir bakış çikarmislar.. Bu yoruma katıldığımı söyleyemem.. Ama bugün, bu yaşımda.. Onların yaşında olsaydım, bayrağı kapıp en önde gidenlerden olurdum herhalde..
Benim asil sevdiklerim oyuncular oldu.. Sahnede görünen herkes oyuncu inanır mısınız? Figüran yok.. Hepsi her an oyunu yaşıyor, oyuna katılıyor. Böylesini en güçlü tiyatrolarda bile bulamazsınız..
Ve de iyi oynuyorlar.. Hepsi iyi oynuyorlar.. Hele içlerinden üçü var ki..
Kaliban’da Kerem Karaboğa.. Miranda’da Selen Uçer ve Ariyel’de Uluç Esen..
Hangi fakülte, hangi bölümde okuduklarını, yani gelecek mesleklerinin ne olduğunu bilmiyorum. Ama bu üç ada geleceğin tiyatrosunda rastlarsam şaşırmayacağım.