ARANJMANDAN ANADOLU ROCK’A[[dipnot*]]
Geçtiğimiz aylarda BGST Yayınları’ndan çıkan “60’lardan 70’lere 45’lik Şarkılar”da; değerlendirme yazıları ve ardından da dönemin yorumcusundan, düzenlemecisine; söz yazarından aranjörüne, pek çok sanatçı ile yapılan söyleşiler yer alıyor. Ali Rıza Binboğa, Erol Büyükburç, Timur Selçuk, Ayla Algan, Doğan Canku, Cahit Berkay bu isimlerden sadece birkaçı… Pek çoğunuz kitabın yazarlarını Kardeş Türküler’den tanıyacaktır. Ayhan Akkaya ’95, Fehmiye Çelik ’95 ve Burcu Yıldız ’03 ile “45’lik Şarkılar”ı konuştuk.
Sizi 60’lı yıllara doğru yolculuğa çıkaran bu proje nasıl başladı?
Fehmiye Çelik: Bizler, Boğaziçi Üniversitesi’nde okuduk; İstanbul’da yaşıyoruz aynı zamanda buralı müzik yapma derdinde olan müzisyenleriz. Kentlerde müzik yapıyoruz; ama bizim insanımızın kulağına hitap eden müziği nasıl yapabileceğimiz ile ilgili sürekli olarak tartışıyoruz. Her şey bu tartışmalar sırasında başladı. Bizim insanımızla, geleneklerimizle ilişkiyi nasıl kurarız diye baktığımızda, aslında 1960’lı yılların bizim için önemli bir dönem olduğunu fark ettik. 60’lı yıllar Türkiye’de popüler müziğin de doğduğu yıllar… Elbette önce tamamen Batı’ya yönelinmiş. Yabancı şarkılar olduğu gibi alınıp okunmuş; sonra bu ezgilere Türkçe sözler yazılması gündeme gelmiş. Bunun yolunu açan insanlar var Sezen Cumhur Önal gibi… Ve aranjman müzik ortaya çıkmış. Ondan sonra ezgiler farklılaşmış, yerel motiflerle bağlantılar kurulmuş. Bu bağlantılar da öyle tesadüfi değil. Dönemin toplumsal koşulları ile de ilişkili. Müzik, dallara ayrılmış; aranjman, hafif müzik dediğimiz müziklerde, Batı örneklerine yönelinmiş. Bir diğer yol olarak, türkülere yönelinmiş, türkü düzenlemeleri Anadolu pop çizgisinden ilerlenmiş. Bu iki kanal üzerinden farklı denemeler yapılmış. Biz, o dönemlerdeki bu deneyimlerin, birikimlerin önemli olduğu düşündük ve buradan başladık.
Ayhan Akkaya: Türkiye’de 1950’lerden itibaren başlamış bir Batılılaşma süreci var Batı kültürü ve müziği hayatımıza girmiş. Ancak birçok müzisyenin temel dertlerinden biri, Batılı enstrümanlarla buradaki birtakım duygulan ifade etmeye çalışınca sorun yaşamasıdır. Bazı temel farklılıklar var. Çeyrek sesler Batı müziğinde yok mesela Yani sentez yapmak, bunları bir arada kullanmak gerekiyor. Bu çalışmaya bizi iten sebeplerden biri bu derdi ilk yaşayanın biz olmadığımızı fark etmemiz. 1950’lerden itibaren Türkiye’de çok nitelikli caz orkestralan kurulmuş, klasik müzik gruplan çıkmış, elektro gitar, bas gitar kullanımı başlamış. 1980’de bir darbeyle bunlar bıçak gibi kesilmiş. Biz geçmişi hatırlayalım ve geçmişten yardım alalım diye düşündük.
F.Ç.: Konser 60’lı ve 70’li yıllardan şarkıların yeniden yorumlanmaya çalışıldığı; jenerik müzikleri eşliğinde kullanılan görüntüler aracılığıyla dönemin siyasal ve kültürel atmosferinden ipuçlarının sunulduğu; yapılan söyleşilerden kesitlerin barkovizyon ile izleyicilere yansıtıldığı bir “belgesel-konser” niteliğinde. Onun aracılığıyla seyirciyle bir araya geliyoruz. Projenin diğer bacağı olan kitap ise, aslında bir ihtiyaçtan çıktı. 1,5 saatlik konser tek başına tamamını anlatamadığı için kitapta çerçeveyi daha geniş tutalım istedik.
60’lı 70’li yılların müziği, dönemin siyasal ve toplumsal atmosferinden ne kadar etkilenmiş?
AA.: 60’lı yıllarda bir hareketlenme, bir rahatlama olduğunu görüyoruz. Dünyada yaşanan 68 rüzgârları, Türkiye’yi de etkilemiş. Köyden kente göç olgusu ortaya çıkmış. Sanayileşme hızlanmış. İstanbul’da çalışan kesimler oluşmuş. Dolayısıyla bu insanların sorunlan dile gelmeye başlamış. 60’larda insanlar kendilerini belki bugüne göre bile daha açık bir şekilde ifade etmeye başlamış. Deneyimlerinden hareketle daha alternatif, muhalif diller kurmaya başlamışlar.
60’larda gelen Batı etkisine karşı kendi değerlerimizi korumamız gerektiğini, Batı’yı reddetmemiz gerektiğini savunan muhalifler de çıkmış. Örneğin cola içmeyelim demişler. Ulusalcı görüşte olan bu kişilerin dinledikleri müzikler de bizim müziklerimiz, türküler, âşık müzikleri… Dolayısıyla hepimizin bildiği bir politizasyon var; ancak bunun incelediğimiz kanallara yansıması biraz daha geç oluyor. Örneğin dünyada Doors gibi rock grupları ortaya çıkıyor. Konserlerinde polisler duruyor, rock içerisinde politizasyon var; ama Türkiye’ye rock aslında daha müzikal bir motivasyonla geliyor. Türkiye’de o zaman gitar yok tabii. Rock müziğini, gelir seviyesi yüksek kesim dinlemeye başlıyor. Örneğin kolejde okuyan öğrenciler yurtdışından gitar ısmarlıyor. Ama bu müzik 12 Mart sonrası, politize olmaya başlıyor. Herkes protest müzik yapmamış tabii ki; ama örneğin Cem Karaca, Selda Bağcan, Timur Selçuk gibi isimler daha politik isimler olarak ortaya çıkıyorlar.
F.Ç.: Günümüzde hafif müzikte, insan ilişkileri, aşk acısı, mutluluğu, bireysel romantizm gibi konulann ön planda olduğunu görüyoruz. Oysa o dönem hafif müzikte bile hümanist tepkiler görülüyor. Daha banşçıl, dostluk, kardeşlikle ilgili şarkılar söyleniyor. Şenay “Sev Kardeşim” diyor, “Hayat Bayram Olsa” diyor. Ali Rıza Binboğa “Yarınlarda Ağlamak Yok Gülmek Var” diyor.
60’lar ve 70’lerdeki müzik ile günümüzü karşılaştırabilir misiniz?
A.A: Üretim ve tüketim koşulları farklı diyebiliriz. Örneğin o dönemki müzisyenlerin hepsi birbirlerini çok iyi tanıyorlar. Sürekli bir araya geliyorlar. Bir buluşma yerleri bile varmış. Erkin Koray, Orhan Gencebay gibi pek çok isim gidermiş. Beyoğlu daha farklıydı diyorlar. O dönem kulüpler birer okul gibi görülüyor, insanlar birbirlerini dinlemeye ve kendini geliştirmeye giderlermiş. Şimdiki müzisyenlere baktığınızda televizyon programlarında karşılaştıkları kadar birbirlerini tanıdıkları söylenebilir. Barların da okul niteliğinde olduğu pek söylenmez.
F.Ç: O dönem ve günümüz arasında, armoni, düzenleme, ezgiler melodiler ve şarkı sözleri anlamında farklılık var. O dönem akustik enstrümanlar, müziğe bir kalite katıyordu. Şimdi onun yerini ritm boxlar ve elektronik bir dolu ses aldı. Parçaların alt yapılarının pek çoğu aynı.
60’lar tüm dünyada ve Türkiye’de rock müzikte simgeleşen grupların ortaya çıktığı yıllar. Günümüzle karşılaştırırsak, durum nedir?
A.A.: Rock müzik gerçekten 60’lardaki durumunda değil. Ancak jazz müziğine bakılığında, bugün çok daha ileri düzeyde. Jazz okullaşmayı başararak genç kuşaklara aktarılabilmiş. Ama rock müzikte bu olamamış. Gruplar simgeleşerek yerinde kalmış. Türkiye’de Anadolu rock çok önemli bir müzik aslında. Belli bir sentez anlayışı üzerine kurulmuş, Batı ve Doğu enstrümanlarının bir arada olduğu, gırtlaklı söyleme tarzını Batılı yorumlarla iç içe geçiren bir müzik. Günümüzde bunu birçok insan yapıyor. Ancak kimse Anadolu rock yapıyorum demiyor. Bir müzik markette Türkçe albümler arasında en geniş bölüm: Türkçe Halk-Fantezi. Bunun altında Emrah da var, Cem Karaca da, Moğollar da, Müslüm Gürses de… Günümüzde Anadolu rock diye bir bölüm, müzik markette ve kafalarda oluşmamış. Bu müziği yapan insanlarla biz bugün söyleşi yapıyoruz. Bu insanlar hâlâ yaşıyorlar yani. Şunun şurasında 30 sene öncesine kadar yapılan bir müzikten söz ediyoruz. Aynen daha önce tango, kanto da olduğu gibi Anadolu rock da artık olmayan müzik kategorisine girmiş. Biz de burada hayıflanıyoruz!..
Söyleşilerde neler yaşandı? Bu isimlere ulaşmak zor olmadı mı?
Burcu Yıldız: Söyleşilerin tamamlanması toplam bir yıl sürdü. Konuştuğumuz kişiler genelde 60’lı yaşlarında. Bazıları hâlâ koşuşturuyor, kimisi tamamen müzikten uzaklaşmış durumda. Araştırmalanmızı yaparken bu isimlerin bazen yanı başımızda olduklarını fark ettik. Bazen de onları bambaşka bir ülkede yakaladık. Örneğin Türkiye’nin sayılı kadın âşık müzisyenlerinden Âşık Şahturna ile Berlin’de bir gece söyleşi yaptık. İlginç olan bir nokta da görüşmeye çalışıp olumlu yanıt alamadığımız bazı isimlerin bizi arayıp neden kendileri ile görüşmediğimizi sormalarıydı.
Müzik çalışmalarınızda Boğaziçi Üniversitesi’nin yeri nedir?
B.Y: Bildiğiniz gibi BGST, mezun olduktan sonra kültür sanat alanında faaliyete devam etmek isteyen Boğaziçililerin oluşturduğu bir topluluk. Öğrenciyken hepimiz BÜFK’te, Folklor Kulübü’ndeydik. Orayla olan bağımız, organik bir şekilde devam ediyor. Zaman zaman öğrencilerle bir araya geliyoruz, eğitim çalışmaları seminerler, workshop çalışmalarını kulüpteki arkadaşlarımızla paylaşıyoruz. Öğrencilerle ortak projeler yapıyoruz.
Bir sonraki adım nedir?
A.A.: Öncelikle bu kitabın kemikleşmiş bir tarih kitabı gibi algılanmamasını, günümüz için verebileceği ipuçları açısından değerlendirilmesini, birtakım tartışmalar açmasını çok isteriz. Örneğin 1960’larda müzisyenler sendikası kurulmuş. Bugün ise müzisyenlerin hakkını savunan bir kuruluş yok aslında Yani biz bu sendikayı öğrendik. Bundan faydalanabilmek gerekiyor. Temel konumuz popüler müzik ve popüler müzik de kentle alakalı. Kent yaşamına müziğin ağırlığını koyması 1950-60’lı yıllara denk geliyor. O yüzden oradan başladık. Ama sadece bunu yaparsak çok eksik kalacak. 60’lardan 70’lere geldik darbe oldu, peki sonra? 80’lerde ne oldu? Anadolu pop nereye gitti? 80’lerde Ahmet Kaya çıkmış. Nereden çıktı? Yani aslında bu çalışmanın mutlaka yapılması gerekiyor 80’lerden devam ederek günümüze gelmek gerekiyor. Biz de bunu yapmak istiyoruz.