Yaklaşık sekiz yıldır Boğaziçi Gösteri sanatları Topluluğu’nun “Kardeş Türküler” projesi çerçevesiyle Harbiye Açıkhava’da sunduğumuz gösterilerde, bu toprakların şarkı ve danslarını birlikte sergileyerek halkların barış içinde bir arada yaşama isteğini vurgulamaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de, kimlikte, kültürde, inançta ya da konuşulan dillerde var olan her türlü farklılık ve ortaklığa vurgu yapmayı temel alıyoruz.
Geçen yılki gösterimizde (22 Haziran 2006) bir adım daha atarak, birlikte yaşama isteğimizi sahne üzerinde daha somut ifade edebileceğimiz bir gösteri projesini gündeme getirmiştik. Temel derdimiz, dayanışma yoluyla ortak bir gösteri hazırlamak ve “toplumsal barış” talebimizi daha güçlü bir şekilde ifade etmekti. Savaş rüzgârlarının estiği, milliyetçiliğin tekrar yükselişe geçtiği bir ortamda, toplumsal barış talebini güçlü bir şekilde dile getirmenin yollarının da birlikte üretmekten, dayanışmaktan, platformlar oluşturarak sesimizi yükseltmekten geçtiğini düşünmekteydik.
Geçen yıl edinmiş olduğumuz deneyimden ve yine “dayanışma”, “birlikte üretme” temalarından hareketle, ama “barış” talebimizi daha yüksek perdeden haykırma ihtiyacıyla, geçen yıldan daha da kalabalık bir topluluk olarak 24 Haziran’da Harbiye Açıkhava sahnesindeki yerimizi aldık. Bu kez “Halkların Kardeş Türküleri” koyduk gösterimizin adını; inandığımız ya da ne olursa olsun inanmak istediğimiz şeyi haykırmak için, “hepimiz buralıyız!…”
Bu inançla, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST), Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü (BÜFK), Sayat Nova Korosu, Evînèn Rèzan, Gedên Amedê, Eruhlular Derneği, Zeytinburnu Halk Sahnesi “Break Brothers”, Birol Topaloğlu, Barış Güney, Serkan Çağrı, Ertan Tekin, Mehmet Erdem, Basri Özkaraağaç, Şükrü Tırkış, Tevfik Çekiç, Uğur Küçük, Makbule Oral, Oya Erkaya… ve emeği geçen birçok kişi, Kardeş Türküler projesi çatısı altında bir araya geldik; birbirimizin şarkı ve danslarını çalıştık
“Ortak çalışma”ya bu yıl daha fazla vurgu yaptığımız halde, 2007 gösterisine ancak birkaç çalışma öbeğinde yapılan ortak çalışmaların katkı sunduğunu söyleyebiliriz. Bu öbeklerden biri Çingene öbeğiydi. Geçen yıl Çingene öbeğindeki şarkılar, Sarıköylü Tevfik ve Arkadaşları ile kısa bir sürede hazırlanmış, düzenleme ve icralarda bir ortaklık yakalanamamıştı. Bu eksikliği giderme amacıyla Roman müzisyenlerle sene boyunca yürütülen repertuvar çalışmaları belli bir netice verdi ve bu yılki gösteride büyük beğeni toplayan bir sunum gerçekleştirildi. Ama dediğimiz gibi, gösterinin geneline baktığımızda, geçen seneden bu seneye “buluşma”nın ötesine geçildiğini söylemek zor görünüyor.
Bundan hareketle, önümüzdeki dönemi iyi değerlendirmek, özellikle son iki yıldır edindiğimiz deneyimleri dikkatlice gözden geçirmek gerektiğini düşünüyoruz. Kardeş Türküler projesi çerçevesinde, amatör müzik / dans çalışmaları yapan grup ya da topluluklarla -en azından şu ana dek ilişki kurduğumuz kişi ya da topluluklarla- birlikte uzun süreçlere yayılmış çalışmalar yapıp belli bir düzenleme / sahneleme anlayışı geliştirmek; ortaya çıkacak ürünleri birlikte sergilemek istiyoruz.
Gösterinin geneline baktığımızda -sayıca az da olsa- dans sahnelerinin hazırlanması sürecinde birtakım yenilikler olduğunu söyleyebiliyoruz. Öncelikle, bu yılki gösteri daha önceki senelerde olduğu gibi tek tek şarkılara yazılan danslar yerine, birbirine bağlanarak bütünlük oluşturan öbekler üzerinden şekillendi; önceki yıllardan farklı olarak, farklı gruplarla birlikte (Zeytinburnu Halk Sahnesi “Break Brothers”; Eruhlular Derneği’nden arkadaşlar; Evînèn Rèzan) de sahne aldı BGST Dansçıları. Ayrıca KT Açıkhava gösterileri süresince birlikte çalışılan BÜFK dansçılarıyla bu yıl da Eruh ve Çingene öbeğinde birlikte dans edildi.
Birlikte çalışılan grupların koşulları, iç dinamikleri, sahne anlayışları farklı olduğu için dans alanında ortak çalışma yürütmek çeşitli zorluklar da içeriyordu. Ancak -tıpkı müzikte olduğu gibi, dansta da- farklı kültürlere sahip gruplarla ortak çalışma yürütmenin hem sanatsal anlamda geliştirici hem de dayanışmanın pratiğe geçirilmesi anlamında önemli olduğunda düşünüyor; bundan sonra da bu tür buluşmaları sene içine yayarak devam ettirmeyi düşünüyoruz.
Çingene Öbeği:
sostar amen kate coro açilamis? togü but serini astar. rati yavin ovela. o milay, mukles tecal o masulipen. eruka patra dinas!.. o kam kay tepeva avilas.. ayde gilav, a be ayde, uşti!..
bizler buralarda niçin bu kadar çaresiz kaldık? içimizi ferah tutalım. geceler, sabaha döner! yaz bahar ayları, kötülükleri alsın götürsün. ağaçlar çiçek açmış, güneş tam tepeye ulaşmış! haydi şarkı söyleyelim o halde, haydi ayağa kalkalım!
Çingene dans ve müziklerinden oluşan bölümde, Kardeş Türküler müzisyenlerinin yanı sıra yaklaşık bir yıldır ortak çalışmalar içinde bulunduğumuz Dolapdereli ve Kuştepeli genç Roman müzisyenler de yer aldı: Tevfik Çekiç (Sarıköylü Tevfik’in küçük torunu), Basri Özkaraağaç ve Şükrü Tırkış. Bu arkadaşlarımızın, Türkiye’ye ve de özellikle Batı Grubu / İstanbul Romanlarına özgü müzikal formlar ve üslûplar konusundaki öğrenme ve arayış sürecimize sundukları katkı tartışılmaz düzeydedir. Gösterinin bu öbeğinde, Zeytinburnu Halk Sahnesi “Break Brothers”[[dipnot1]] grubunu da konuk ettik; danslarıyla büyük katkı sundular. Roman müzisyen arkadaşlarımızla ve ağırlıklı Kürt gençlerden oluşan ZHS “Break Brothers” grubuyla bu yöndeki ortak çalışmalarımız farklı proje başlıkları altında devam ettirmeyi düşünüyoruz.
Çingene dans-müzik sunumumuza, “Kardeş Türküler-Bahar” albümünde seslendirdiğimiz “Anako-Gel Bize Keriz Edelim” şarkısıyla başladık. Ardından, sadece Makedonya’da değil, tüm dünyada tanınan ve sevilen Çingene şarkıcı Esma Recepova’dan aldığımız “İbrahim” adlı Romanes şarkıyı seslendirdik. Bu iki şarkının icrasında, geçmiş yıllarda Kardeş Türküler albüm çalışmalarında ve konserlerinde birlikte çalışmaktan mutlu olduğumuz müzisyen arkadaşımız Serkan Çağrı da klarneti ve saksafonuyla eşlik etti.
Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST)’nda müzik alanında yürüttüğümüz “Çingenelerde kültür ve müzik” konulu eğitim-araştırma çalışmalarımız esnasında, İstanbul’un Sulukule ve Kâğıthane semtlerinde yaşamakta olan Romanlarla farklı zamanlarda bir araya gelme fırsatları elde etmiştik. İstanbul şehrinin “Kentsel Yenileme Projeleri” kapsamındaki gecekondulara dair çıkarılan yıkım kararları, en çok İstanbul’un Roman mahallelerini hedef alıyordu; Romanların gündemi, “yoksulluk”un ardından, aslolarak “yıkım/yerinden edilme” sorunuydu. Kentleri yeni bir anlayışla ele alıp fiziksel çevre kalitesini yükseltmeyi amaçlayan bu yenileme çalışmalarının yerel halkı mağdur etmeden, örneğin “zorunlu göçe tabi tutmadan” ve “tarihinden, kültüründen uzaklaştırmadan” gerçekleştirilmesi gerekirken, tam tersi bir yaklaşımla mahalle sakinlerini zor durumlarda bırakır nitelikte uygulamaya konması, bu alanda ortaya koyduğumuz dans ve müzik gösterisine de yansıdı.
“Kardeş Türküler-Bahar” albümü sürecinde tanıştığımız ve Sarıköylü Tevfik namıyla tanınan Roman müzisyen ağabeyimiz Tevfik Çekiç’ten derlediğimiz, söz ve müziği kendisine ait “Bohçaya Giderim, Satamam” adlı şarkıyı Romanes ve Türkçe sözlerle yeniden düzenledik. Bohçaya Giderim ve Keletera adlı şarkılardan oluşan sahneyi, BGST Dansçılarıyla müzisyenler birlikte, Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nün “Hepimiz” adlı son gösterisinin “N’eyleyim Köşkü” bölümünü temel alarak oluşturduk.
Şarkının belli bir bölümüne “Çek Çuvalları/Avdiyes Karinka ca?” adını verdiğimiz ve ‘ska’ ritimler üzerine ‘rap’ tarzında okunan bir bölüm ekledik. Rap’in tercih edilmesi bir tesadüf değildi elbette. İstanbul’un kenar mahalleleri olarak tanımlayacağımız ve özellikle zorunlu göçe maruz kalan Kürtlerin ve Romanların iç içe yaşadıkları yerlerde, gençler arasında giderek yükselen hip hop kültürü, gençlerin icra ettikleri dans ve müziklere de yansımaktaydı. Yoksulluğu ve Roman olmaktan kaynaklanan dışlanmışlığı reddeden, Romanca ve Türkçe sözler içinden yazdığımız bu bölümde, Zeytinburnu Halk Sahnesi “Break Brothers” grubu, danslarıyla yer aldı. Figürlerini 9/8’lik ritim eşliğinde icra eden grup sahneye de farklı bir dinamizm kattı. Eski bir söylencede dile geldiği gibi, “Çingeneler çaldı, Kürtler oynadı…”; ancak, “kimin ne eylediğini kimsenin bilmediği.” bir icrayı değil; dans ve müziğin yoksulluğa ve ayrımcılığa karşı durduğu bir icrayı hedefledik.
Bu şarkıya, özellikle Balıkesir’den İstanbul’a göçen Roman müzisyenler tarafından İstanbul’un Roman mahallelerinde de sık icra edilen, sepetçi Çingenelerden yoksul bir kadının ağzından, yıkım efekti ile yıkım sonrası hayat ve kriminizasyon temasının işlendiği Keletera adlı Romanca şarkıya bağladık.
Eruh Öbeği:
her çem di newalê xwe de biherike / masîyên ev avên naskirî de nefes bigirin / dawîya ev rêwitîyê de / hemû çem deryayeke mezin de werin cem hev / ku hemû bican hev nasbikin… / ziman û çand jî wek ava masîyane / ev ab-ı heyat e / avê me neçiqînin…
her nehir kendi yatağında aksın / balıklar tanıdık sularında yüzsünler / yolculuğun nihayeti buluşma olsun / büyük bir deniz yaratılsın ki / birbirlerini tanısınlar… / işte balığın suyudur bizim için de dilimiz, kültürümüz / hayat suyudur / suyumuzu kesmeyin…
Sahnenin genel çerçevesini, 90’ların başında metropollere yapılan Kürt göçleri ve Kürtlerin İstanbul’a gelme serüvenleri oluşturdu. Başlangıçta, akış oluşturulurken belli bölümlere görüntülerin de yerleştirilmesi düşünülmüştü; ancak teknik nedenlerden ve bu alanda yeterli birikimin olmamasından dolayı görüntü kullanımından vazgeçildi.
Heyran Jaro, Meryem ve Zerêzer şarkılarından oluşan Eruh öbeğinde, büyük çoğunluğu zorunlu göçlerle İstanbul’a gelen Eruhluların kurduğu Eruhlular Derneği’nden[[dipnot2]] arkadaşlarımızla birlikte, ağırlıklı olarak Metin Tanış’tan öğrendiğimiz geleneksel Eruh danslarını ve bu danslardan hareketle yaptığımız doğaçlamaları kullandık. Kırsal ortamda ve şehirde geçen Heyran Jaro ve Zerêzer sahnelerini yolculuk-göç temasına sahip Meyrem adlı şarkıyla birbirine bağladık. Gerilimli ve eğlenceli atmosferlerin art arda geldiği sahnenin finalinde, rebap grubu Evînèn Rèzan[[dipnot3]] ile birlikte dans ettik.
Heyran Jaro: Birlikte yaşanan güzel günlere selam gönderen ‘giranî ’ (ağır) dansı ve masalsı bir müzik kullanımıyla, pastoral ve dingin bir atmosfer oluşturulmaya çalışıldı. ‘Payîzok’ formunda olan Heyran Jaro’nun aşk teması (bu şarkının bir Ermeni gencine yakıldığı söyleniyor kimileri tarafından); geçmişte kalan çokkültürlü ortama ve kadim dostlara bir selamdı.
Meyrem: Göç haberinin alınması, sevgiliyle diyalog ve yolculuğun yaşandığı bu bölümün sözleri güncel duruma uyarlandı. Şarkının orjinalindeki dramatik atmosfer ile 10/8’lik dansın hoyrat atmosferi; buna uygun perküsyon ve elektrik gitar yorumu ile bir araya getirildi. 10/8’lik dansın geleneksel yorumundaki mağrur-yiğitleme ifadesi, daha sert hareket kullanımları ile isyankâr bir hava kazandı.
Zerê Zer (Altın Sarısı): Bu müziğin ‘intro’sunda kent ortamı, karmaşa ve -daha sonra çocuk rebapçıların topluluğun arasına dağılması ile- kent ortamında yeni bir umudun yeşermesi isteği anlatılmaya çalışıldı. Rebapçılar geleneksel değerleri temsil ederken orkestranın daha kentli bir yorumla çalması ve bu iki değerin (geçmiş ile günümüz) de sahiplenmesi isteği, bu şarkıda müzikal bir dille ifade edildi.
Final: Finalin rebapçıların bölümü ile kapanması, yerel ustalara ve geleneğe olan saygının ifadesi olarak yorumlanabilir.
Sahnenin sonunda, geçen sene de Harbiye’de bizimle birlikte olan (geçen seneki adıyla Gedên Bajêr) Gedên Amedê / Diyarbakır Sur Belediyesi Ritim Atölyesi[[dipnot4]] sahne aldı. Aslında, Mitrib çocuklarla geçen yıl kurulan ilişkinin devam ettirilememiş olması, bu yılki gösterinin kuruluşu, hedefi açısından bir çelişki yaratmaktaydı. Diğer yandan, Danıştay’ın, “çok dilli belediyecilik” kararı verdiği için Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirtaş’ı görevden alması, aynı belediyenin çatısı altında çalışmalarını yürüten Mitrib çocukların Harbiye’de sahne alıp davullarının sesiyle bu haksızlığa karşı çıkması fikrini doğurdu. Artık iki yıldır yaşanan bu beraberliğin gerçek bir “buluşma”ya dönüşmesi; yıl boyunca ortak çalışma / atölyeler yapıp Türkiye’nin farklı bölgelerinde birlikte sahne almayı hedeflemek gerektiğini düşünüyoruz.
Karadeniz Öbeği:
he yana yana / rantzkalas birapa çkini rakanis panda / handğa çkini xvalais va mtelik ixelas / ezdas ixik ha birapa mendraşa kiğas / ağne lazuri birapa kianak ognas…
tepede daima şarkılarımız inlesin / bugün sadece biz değil herkes mutlu / rüzgâr bu şarkıyı alsın götürsün / yeni Lazca şarkıları bütün dünya dinlesin…
Bu yılki Harbiye gösterisinde Karadeniz öbeğinin yer alması Birol Topaloğlu’nun katılımı sayesinde gerçekleşti. Birol Topaloğlu ile çalışmalar Mayıs’ın son haftasında başlayıp bir ay sürdü. Bu öbekte, Karadeniz coğrafyasını, o coğrafyanın çok kültürlülüğünü yansıtacak şarkılar çalışılması planlanıyordu (Trabzon’dan Türkçe bir horon, Artvin-Hopa’dan Lazca bir şarkı, bir de Pontusça ya da Megrelce bir şarkı). Ancak zaman ve şartlar buna elvermediği için, Birol Topaloğlu’nun yaşadığı yer olan Doğu Karadeniz bölgesinden iki şarkı seçildi: Helesa ve İki Ayak Horon.
Bu alanda sorumluluk alan müzisyen arkadaşlarımız şimdiye kadar Karadeniz alanında bir eğitim-araştırma çalışması yapmamışlardı; ağırlıklı olarak Birol Topaloğlu’nun yönlendiriciliğinde yapıldı çalışmalar. Birol Topaloğlu, şarkı seçimlerinden düzenlemeye ve icraya kadar aktif sorumluluk aldığı için sorun yaşanmadı; ortaya çıkan ürün izleyiciler tarafından da beğenildi. Bu alanda yenilikçi düzenlemelerin yapılması için BGST Müzik Birimi’nde eğitim-araştırma çalışmasının başlaması; Birol Topaloğlu’yla kurulan müzikal / sanatsal ilişkinin başka platformlara da taşınması gerekiyor.
Dinlerin kardeşliği:
uremın toğ mer ukhdı gadari. hanun martgutyan, hanun aşkharhi khağağutyan, mhagenk ser, mşagenk havadk, mşagenk huys.
o halde adağımız gerçek olsun. insanlık adına, dünya barışı adına, sevgi oluşturalım inanç oluşturalım, ümit oluşturalım.
Kardeş Türküler’in son albüm projesi sürecinde, Sünni müzik geleneğinden örneklerin Kardeş Türküler projesinde yer edinmesi gerektiği noktasında ortaklaşılmış ve “Bahar” albümünde, bu gelenekten yola çıkılarak hazırlanan bir ilahi, “Medet” seslendirilmişti. Ve bundan hareketle, geçen yıl “Sesler Açıkhavada Buluşuyor” adını verdiğimiz gösteride “dinlerin kardeşliği” temalı bir öbek yer almıştı. Bu yıl, “Halkların Kardeş Türküleri” gösterisinde, -tıpkı geçen yıl olduğu gibi- Alevi deyişi ve Sünni ilahisinin yanında “Der Voğormya” adlı Ermenice Hıristiyan ilahinin seslendirmesi ile, Anadolu Hıristiyanlığı, Aleviliği ve Sünniliğinin bir aradalığı, yine özellikle vurgu alan noktalardan biri oldu. Ve sahnede, Sayat Nova Korosu, BÜFK’lü bağlamacılarla birlikte BGST projelerinde yer alan bağlamacılar, BGST Dansçıları, … gibi kalabalık bir icracı topluluk yer aldı.
Türkmen şarkıları:
bulutlar kararmıştır bir kez kararmasına ya, yine de unutmamalı insan, bulutlar geçer her
vakit.. ve dünya, çareli bir dünyadır!..
Türkmen coğrafyasına ait temalardan oluşan “Bulutlar Geçer” (Feryal Öney, Kalan Müzik, Aralık 2006) albümünden üç şarkı da bu gösteriye taşındı: Çekiç Ali kaynaklı bir Kırşehir bozlağı: Sarı Yazma ile müziği Barış Güney’e, sözleri Feryal Öney’e ait bir beste çalışması olan Irak Olduk ikinci bölümde art arda seslendirildi (yine “Bulutlar Geçer”de yer alan ve kadın ağzı bir türkü olan Aynalı Körük ise birinci bölümde –tıpkı albümde olduğu gibi- kadın müzisyenler tarafından çalıp söylendi). Bu iki şarkıda Barış Güney’den, Oya Erkaya’ya, Uğur Küçük’ten Melikcan Zaman’a, Serhat Bostancı’ya, geniş bir misafir kadro yer aldı; çok sayıda prova alınamamış olsa da izleyicilerin beğenisini toplayan bir sunum gerçekleştirildi.
Kadın ağzı türkümüz:
Bir süredir gelenek haline gelen, Kardeş Türküler albüm ve konserlerinde sadece kadınlar tarafından çalıp söylenen “kadın ağzı türkülere / kadın şarkılarına”, bu yılki Harbiye gösterisinde de yer verdik. “Aynalı körük olmaza ben gelin gitmem!” diyen bir genç kızın hikayesiydi anlatılan; Anadolu’da “gelin nazlanması” diye bilinen bir kadın ağzı türkü… Ve tabii ki sahnede sadece kadın müzisyenler vardı, kadınlar çaldı, söyledi….
Prodüksiyon işleri ve organizasyonu:
Genel olarak yapılan değerlendirmelerden, Açıkhava projesinin bir sonraki seneye profesyonel hale getirilmesi ve prodüksiyon ayağının profesyonel olmasının artık kaçınılmaz olduğu ortaya çıktı. Bu seneki gösterinin bu anlamda geçen senekinin bir tekrarı olduğu ancak seneye açıkhava organizasyonun aylar öncesinden başlayarak, gerekirse sponsorlar bulunarak, BGST’nin de yer yer sorumluluk aldığı bir prodüksiyon anlayışıyla çıkması gerektiğini düşünüyoruz.
Son olarak…
24 Haziran 2007’de, Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda sunduğumuz gösteri, izleyenlerden genellikle olumlu tepkiler aldı. Fakat hemen belirtmek gerekir ki, -başta da söylediğimiz gibi bazı öbekler dışında- çalıştığımız topluluklarla bu kadar kısa bir zaman zarfında, tam anlamıyla ortak bir düzenleme ve yorum anlayışı geliştirebildiğimiz söylenemez. Gelecek sene yapılacak Harbiye gösterisinin planlamasına şimdiden başlanması, bgst’lilerle olası konuk katılımcılardan oluşacak bir grubun şimdiden belli temalarda çalışmalara başlaması önemli bir adım olacaktır. Ancak o zaman gerçek bir “buluşma”, karşılıklı müzikal ve kültürel alışverişin organik hale geldiği bir gösteri gerçekleşebilir herhalde.