16 – 30 Ağustos 2021 tarihleri arasında kültür-sanat alanındaki gelişmelere bakıldığında Afganistan’da yaşananlar ve oradaki sanatçıların maruz kaldığı baskı ve tehdit en yakıcı gündemlerden biriydi. Ayrıca normalleşme sürecinde gerçekleştirilen etkinliklere dair alınan önlemler, müzik alanındaki gelişmeler ve muhalif sanatçılara yönelik baskı ve engellemeler de değerlendirilen gündemler arasındaydı. İlgili haber akışına buradan ulaşabilirsiniz.
Afganistan’da Yaşananlar
Taliban’ın Kabil’i ele geçirerek Afganistan’da ciddi oranda güç elde etmesi sonucunda ülkede son yıllarda gelişmekte olan tüm sanatsal üretim kanalları yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Geçtiğimiz günlerde bir Taliban sözcüsü müziğin kamusal alanda tamamen yasak olacağını açıkladı. Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar tarafından desteklenen, ülkenin en önemli müzik kurumu olarak görülen Ulusal Müzik Enstitüsü bir baskın sonucu yağmalandı ve içerisindeki enstrümanlar parçalandı. Yaşanan gelişmelerin ardından can güvenliği tehdit altında olan kadınlar, sanatçılar ve merkezi yönetimle ilişkili kişilerin birçoğu ülkelerini terk etmek zorunda kaldı. Afgan yönetmen Sahraa Karimi ve şarkıcı Aryana Sayeed Taliban yönetiminden kaçış hikayelerini sığındıkları ülkelerde verdikleri röportajlarda anlattılar.
ABD güçlerinin ülkeden apar topar geri çekilmesinin yarattığı ve daha da sertleşeceği öngörülen kaos ve şiddet ortamına karşı dünya genelinde bir sessizliğin hakim olduğu söylenebilir. Yaşanan sanatsal kıyım karşısında sanatçıların olanları kayıtsızlıkla izlediği görülüyor. Dolayısıyla ortaya bir “kaderine terk etme” tablosu çıkıyor. Çok yakın bir zamanda Türkiye’de orman yangınları konusunda birçok sanatçının sosyal medya hesapları aracılığıyla konuya dair tepki gösterdiği ve ciddi bir etki oluşturduğu düşünüldüğünde, Afganistan’da yaşananlara dair benzer bir tavrın oluştuğunu söylemek oldukça güç. Nitekim merkezî yönetime bağlı tek film kurumu olan Afghan Film’in direktörü Sahraa Karimi tam da bu sessizliğe dikkat çeken, sinema dünyasını dayanışmaya davet eden bir mektup yayımladı. Mektubunda uluslararası sessizliğe tepki gösteren Karimi, sinema sektöründen insanları ve tüm sanatseverleri Afganistan’da yaşanan olaylarla ilgilenmeye çağırdı: “Sizin sesinize ihtiyacımız var.”
Ayrıca ülkelerini terk etmek ve başka ülkelere göç etmek zorunda kalan binlerce insan bir yandan da nefret söylemleri ve ırkçı saldırılara maruz kalıyor. Özellikle göç oranının yüksek olduğu Türkiye’de konunun nasıl ele alındığına bakıldığında, yaşanan kıyıma dikkat çekilmesinden çok sığınmacılar üzerinden kurulan nefret dilinin ön plana çıktığını söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Geçtiğimiz günlerde bir grup aydın ve sanatçı bu ön plana çıkan ırkçı yaklaşımlara dikkat çeken, sığınmacılığın bir tercih değil, insan hakları sorunu olduğunun altını çizen bir bildiri yayımladı.
Sanatçılara Yönelik Baskı ve Engellemeler
Uzun süredir olduğu gibi, sanatçılara yönelik baskı ve engellemeler bu dönemde de kültür-sanat gündem başlıkları arasındaki yerini koruyor. Son dönemde bu konu ile ilgili yaşanan en önemli gelişmelerden biri attığı tweet’ler sebebiyle tiyatro sanatçısı Genco Erkal hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla hazırlanan iddianame oldu. Hakkında 4 yıl 8 aya kadar hapis cezası talep edilen Genco Erkal, paylaşımlarının hakaret içermediğini, iddianamenin kabul edilmesi durumunda demokrasiyi ve ifade özgürlüğünü savunacağını ifade eden bir paylaşımda bulundu: “Bana bu fırsatı verdikleri için teşekkür ediyorum”.
İddianame kapsamında bahsi geçen üç tweet’in ikisinin beş yıl önce, sonuncusunun da bir yıl önce atıldığı düşünüldüğünde Genco Erkal hakkındaki bu iddianamenin neden şimdi hazırlandığı merak konusu haline geliyor. Muhalif duruşu ile bilinen, Türkiye’de politik tiyatro denince akla ilk gelen isim olan Genco Erkal’ın iktidarın hedefi haline gelmesi, susturulmaya ve baskılanmaya çalışılması tabii ki günümüz Türkiye’sinde şaşırtıcı değil. Öte yandan hukuki sürecin başlatıldığı dönemin Genco Erkal hakkında hazırlanan belgeselin seyirciyle buluşmaya başlayacağı döneme denk gelmesi ise manidar. Atılan tweet’ler incelendiğinde yazılanları Genco Erkal’ın da ifade ettiği gibi hakaret olarak nitelendirmek oldukça zorlaşıyor. Dolayısıyla sosyal medyada yapılan paylaşımlarda neyin ne kadar hakaret kapsamına girebileceği konusunda sınırların muğlaklaştığı ve bu durumun daha birçok muhalif sanatçı için kaygı verici bir noktaya ulaştığı görülüyor. Yaşananlarla ilgili ise birkaç sosyal medya paylaşımı ve destek bildirisi hariç sanatçılar tarafından topyekûn güçlü bir tepki oluştuğunu söylemek pek de mümkün değil. Tiyatro Eleştirmenleri Birliği ve Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi Genco Erkal’a hakkında yazılan iddianame ile ilgili destek bildirileri yayımlarken Fazıl Say, konu ile ilgili paylaşımda bulunarak yönetime tepkisini sert bir biçimde dile getirdi: “Rezillik bu, Artık Yetti!”
Bu gündeme ek olarak yine aynı dönemde Genco Erkal ve Şevket Çoruh’un oyunlarının engellendiği haberleri de yayınlandı. BOTFEST Bozcaada Tiyatro Festivali kapsamında sahnelenmesi planlanan oyunlar son dakika müdahalesiyle iptal edildi. Pandemi dolayısıyla yaşanan sıkıntılı süreçlerin ardından tiyatroların yeni yeni açılmaya başladığı bu dönemde muhalif olduğu bilinen sanatçıların bu tarz engellemelerle karşılaşıyor olması, bu sanatçılar için hem ekonomik hem de politik olarak zorlukların devam edeceğini gösteriyor.
Müzik Alanından
Geçtiğimiz günlerde Spotify, dünya genelinde ve Türkiye’de yazın en çok dinlenen şarkılarını açıkladı. Ezhel’in Bul Beni isimli şarkısı Türkiye sıralamasının en başında yer alıyor. İlk yirmiye giren şarkılara bakıldığında çoğunluğun rap/hip-hop formunda şarkılardan oluştuğu görülüyor. Türkiye’de uzun yıllar daha ziyade kıyıda kalmış bir tür olan rap ya da hip-hop’un bugüne gelindiğinde artık ana akımlaşmaya başladığı söylenebilir. Tabii ki listelerde üst sıralara çıkmayı başaran parçaların politik açıdan eleştiri seviyesinin, normalde rap/hip-hop şarkılarının çoğunda görmeye alışık olduğumuz seviyenin altında olduğu da ayrıca dikkat çekiyor.
Etkinlik Girişlerinde Aşı ve Pcr Testi Şartı
6 Eylül’den itibaren ülkemizde konser, sinema ve tiyatro gibi etkinliklere katılmak isteyen kişilerde çift aşının tamamlanmış olması şartı aranacak. Aşı olmamış kişilere ise son 48 saatte yapılmış negatif PCR testi sorgulaması zorunluluğu getiriliyor. Covid-19’dan korunmanın günümüzde en etkili yöntemlerinden biri olan aşı gündemine yönelik sanatçılar arasında da çeşitli tartışmalar, ayrışmalar sürmekte. Aşı karşıtlığıyla tanınan ünlü sanatçı Eric Clapton yaptığı açıklamalarla geniş kesimlerin tepkisini çekti ve ısrarla aşı zorunluluğu olan salonlarda konser vermeyeceğini söyledi. Queen’in ünlü gitaristi Brian May, meslektaşını ‘deli’ olarak niteledi. The Offspring grubu ise, aşı olmayı reddeden davulcusu Pete Prada’yı gruptan çıkarttı…
Aşılanma oranı bir ülkede en az %70-75 bandını geçmeden aşılanmanın ne kadar etkili olacağı henüz tam bilinmemekle birlikte, aşının Covid-19’la mücadeledeki en etkin yöntem olduğu artık Dünya Sağlık Örgütü tarafından da kabul edilmiş durumda. Bir yandan aşılanma sürecinin hızlanması gerekirken bir yandan da bu süreçte ticari kaygıların sağlık kurallarının önüne geçmesinin önlenmesi; maske, mesafe, temizlik kurallarına sıkı sıkıya uyulması; yeniden tam kapanmaya gitmek yerine mesafe kuralı gereği yarı yarıya seyirci alınarak da olsa salonların açık tutulması; ama Covid-19 tedbirleri nedeniyle satılamayan koltuklar için devletin teşvikte bulunması elzem gibi duruyor.