Bu yazıda Artizan Kültür-Sanat Çalışma Komisyonu’nun 18 Haziran – 7 Temmuz arasındaki kültür-sanat haberlerini değerlendirdiği toplantının notlarını okuyacaksınız. Bu dönemde öne çıkan haberler, 1 Temmuz itibariyle açılan sinema ve konser salonlarındaki gelişmeler, Yıldız Sarayı Vakfı’nın düzenlediği çalıştayın açılışında konuşan Kültür Bakanı’nın konuşması ve kültür-sanat alanındaki reel durum, İBB’nin satın aldığı Fatih Sultan Mehmet portresi üzerine yapılan tartışmalar, Harun Tekin’in organize ettiği “Hediyeler” konseri, Altın Bamya Ödülleri, Onur Haftası etkinliklerinde sanat ve sosyal medya kısıtlamaları, Ozan Güven ve Özer Arkun’un uyguladığı şiddet ve “Ortak Yapım” projesi idi.
1 Temmuz’da Sinema ve Konser Salonları Açıldı
Kültür ve Turizm Bakanlığı, pandemi döneminde kapatılan sinema, tiyatro ve konser salonlarının kapasite kısıtlaması ile 1 Temmuz’dan itibaren açılacağını duyurmuştu. 23 Haziran’da sinema, tiyatro ve konser salonlarının faaliyete başlayabilmesi için uyması gereken kuralları içeren bir genelge yayınlandı. Buna göre salonların %60 kapasiteyi geçmeyecek şekilde ve sosyal mesafe kurallarına uyularak kapılarını açması mümkün hale geldi. Uygulamada da salonların %50 kapasite ile faaliyetlere başlaması koşuluyla salonlar etkinlik için tarih başvurularını almaya başladı. Ancak sinemaların büyük çoğunluğu bu tarihte salonlarını açamadı. Sinema salonlarının açılmamasının en önemli nedenlerinden biri pandemi nedeniyle yeni filmlerin üretimlerinin durması ya da vizyona girme tarihlerinin ertelenmesi oldu. Birgün Gazetesi haberine göre pandemi sürecinde 200 sinemanın kapanacağı kesinleşmişti. Öte yandan, yine bu haberde salonlar desteklenmezse kapanan sinema sayısının 500’e ulaşabileceği ifade edildi.
1 Temmuz’da konserler için de kapılar açılmış oldu. İlk haftanın sonunda açıkhava mekanlarda bazı konser satışlarının başladığına, ancak bu yazının yazıldığı günlerde çok sınırlı sayıda konserin satışa açıldığına tanık olduk. İstanbul’da arabalı konserler gerçekleştirilmeye başlandı. İstanbul’daki konserler Avrupa’da gerçekleştirilen arabalı konser organizasyonlarından farklı idi. Avrupa’daki uygulamalarda müzik sesi arabalarının içindeki dinleyicilere araba radyoları aracılığı ile iletiliyor ve dinleyicilerin arabalarının dışına çıkmalarına izin verilmiyor. Bütün arabalar sol taraftaki camlarını açabiliyor. Dolayısıyla arabadan arabaya bir temas olmaması gözetiliyor. Türkiye’de seyircinin arabanın önüne çıkmasına izin verildi. Bu nedenle de müzik sahne üstüne asılı sistemlerle eskiden olduğu gibi seyirciye iletilmiş oldu.
Bunun dışında belediyeler ve Kültür ve Turizm Bakanlığı da açık hava mekanlarında bazı etkinlikler yapmaya başladılar. Bursa Büyükşehir Belediyesi, Açıkhava Tiyatrosu’nda “Keşanlı Ali Destanı”nın sergileneceğini duyurdu. Kültür Bakanlığı Bodrum Kaleiçi Etkinlikleri’ni piyanist Gülsin Onay konseri ile başlattı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi sanatçıları desteklemek üzere etkinlikler düzenleyeceğini duyurdu ve başvuruları almaya başladı. Temmuz başında İstanbul Büyükşehir Belediyesi “Sokakta Sanat Var” etkinliklerine başladı ve parklarda az sayıda sanatçıdan oluşan gruplardan konser ve performanslar gerçekleştirmeye başladı. Bu etkinlikler şimdilik açık alanlarda gerçekleştiriliyor. Biletli etkinliklerin sayısı henüz az. Önümüzdeki dönemde hem biletli etkinliklere hem de belediye etkinliklerine olan ilgiyi, gerekli önlemlerin ne derece uygulandığını takip ederek göreceğiz.
“Yeni Normalde Kriz Fırsata Dönüştürülebilir mi?” Kültür-Sanat STK’ları Çalıştayı
Yıldız Sarayı Vakfı tarafından düzenlenen “Yeni Normalde Kriz Fırsata Dönüştürülebilir mi? Kültür Sanat STK’ları Çalıştayı”, 26 Haziran’da düzenlendi. Çalıştay’ın açılış konuşmasını yapan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, pandemi sonrasında Kültür Bakanlığı’nın yüklediği videoların izlenme oranlarında büyük artışlar olduğundan, bu vesile ile sanatın çok geniş kesimlerin erişimine açıldığından, ören yerlerinin hijyenik koşullarda yeniden açıldığından, özel tiyatrolara verilecek desteği erkene çektiklerinden ve “Kamyon Tiyatrosu” projesinden bahsederek oldukça pembe bir tablo çizdi. Öte yandan, bu tablo sanatçılar tarafından yeterli bulunmuyor. Eleştirilerin en temel vurgularından biri, Avrupa ülkelerinde gördüğümüz sanatçı ve sanat kurumlarını destekleyecek ek fonların oluşturulmaması olarak özetlenebilir. 2021 yılının bütçesinde zaten var olan fonların verilmesi erkene çekiliyor. Kültür ve Sanat kurumlarına verilen desteklerden gelir vergisi ve katma değer vergisinde indirime gidilmesi ihtimali olduğu dile getiriliyor. Ayrıca destek için başvuran sanatçı ve sanat kurumlarının salonlarının olup olmadığı, ne tür desteklere ihtiyaç duydukları gözetilmeksizin eşit miktarda fon desteği veriliyor. Kültür Bakanlığı YouTube kanalı izlemelerinin de oldukça düşük rakamlarda kaldığı, Kültür Bakanlığı’nın, sanat ürünlerini geniş bir kesimle buluşturduğu iddiasının abartılı olduğu söylenebilir. Tiyatrocuların Kültür Bakanlığı’ndan beklentilerine dair oldukça somut ve ayrıntılı önerileri var, ancak Kültür Bakanlığı bu taleplere dair henüz bir adım atmadı.
Bakan Ersoy’un konuşmasında dikkat çeken bir nokta ise Bakanın, özel sektör ve yerel yönetimlerin kültür-sanat alanını desteklemelerini talep etmesi oldu. Özel sektörün ve yerel yönetimlerin bu alanı desteklemeleri elbette çok önemli. Ancak bu konuşma, sanatçıların Kültür Bakanlığı’ndan talep ettikleri yasal düzenlemelerin ve maddi desteklerin gerçekleştirilmeyeceği, kültür-sanat alanının desteklenmesinin özel sektöre ve yerel yönetimlere bırakıldığı şüphesini de uyandırıyor. Avrupa’da birçok ülkenin kültür-sanat üreticilerine ve kurumlarına ikinci destek paketlerini açıkladığı bu dönemde Türkiye’de Kültür Bakanlığı’nın vereceğini belirttiği desteklerin sektörü ayakta tutması imkânsız görünüyor.
2018 ve 2019 yılında iktidar tarafından sık sık dile getirilen “kültür-sanat alanında Türk-İslam kültürüne alan açmak ve bu bakışın kültürel ürünlerini yaratmak” yönünde bir iddianın şu dönemde çok dillendirilmediğini görüyoruz. Kültür Bakanlığı desteklerinin önceki yıllardan daha fazla tiyatroya verilip verilmediği buraya dair bir ipucu olacak bizler için. Ersoy, desteklerin önceki yıllarda verilenden daha geniş bir kesime ulaştırılacağını dile getiriyor. Uygulamayı önümüzdeki ay görmüş olacağız.
İBB’nin Fatih Sultan Mehmet Portresi ve Bu Alımla İlgili Tartışmalar
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İtalyan ressam Bellini’ye ait Fatih Sultan Mehmet tablosunu satın aldığını duyurdu. Bu alım birçok tartışmayı beraberinde getirdi. Tabloya ödenen 8 milyon TL’nin üzerindeki bedelin çok yüksek olduğunu dile getirenlerin yanı sıra tablonun sahte olabileceği şüphelerini dillendirenler de oldu. Tam bu tablonun alınmasına dönük tartışmalar başlarken Milli Saraylar İdare Başkanlığı’nın daha önce hiç görülmemiş beş Fatih Sultan Mehmet tablosunu sergilemeye başlayacağını duyurması, 2019 İBB seçimlerinden beri iktidar kanadının körüklediği kültürel kutuplaşma cephelerine bir yenisinin daha eklendiğini düşündürdü. İmamoğlu’nun tabloyu satın aldıklarını duyurmasının ardından birçok yorum yapıldı. Hükümete yakın gazeteler, tablonun sahte olma ihtimalini dile getirdi. Öte yandan pandemi döneminde birçok ihtiyaç varken 8 milyon TL civarında bir rakamın bu tabloya verilmesi İmamoğlu seçmenleri tarafından da eleştirildi. İBB’nin bu tabloyu sanatsal bir miras olarak İstanbul’a kazandırmak için gösterdiği çabayı şu an sanat yapmaya devam edecek imkanları bulma mücadelesi veren sanatçılar ve sanat kurumları için de göstermesini umuyoruz. Tablo üzerinden yürütülen tartışmalarda, İBB’nin kutuplaştırıcı dile eklenmemeye ve tabloyu politik bir boy ölçüşme alanına çevirmemeye özen göstermesinin kritik olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Harun Tekin’in “Hediyeler” konseri
Harun Tekin, 43. Yaş gününde solo bir konser verdi. Bu konserin biletlerini satışa sundu ve oluşan geliri ihtiyaç sahibi sanatçılara destek veren “İhtiyaç Haritası”na bağışladı. Salgın döneminde sanatçıların gelir elde etme olanakları büyük ölçüde ortadan kalktı. Ciddi bir sanatçı grubu gelirden mahrum kaldı. Harun Tekin, konserlerin tekrar başladığı bir dönemi beklemek yerine farklı modeller denemenin önemli olduğunu belirterek “Hediyeler” konserini organize etti. Bu konseri sanatçıların desteğe ihtiyaç olduğuna dikkat çekmek üzere organize eden Harun Tekin, bir alternatif oluşturmayı denemek, toplumsal farkındalık oluşturmak anlamında önemli bir girişim gerçekleştirdi. Aynı zamanda yaptığı söyleşilerdeki mütevazi tavrı ve aydınlanmacı söylemiyle de dikkat çekici bir tavır sergiledi. Pandemi döneminde kutuplaşmalara sığınmak ve bildiğimiz yöntemleri tekrar etmek yerine temiz bir düşünme biçimine ihtiyaç duyduğumuzu dile getiren Harun Tekin’in konserine 2000 civarında kişinin bilet aldığı açıklandı.
Altın Bamya Ödülleri
Uluslararası Gezici Filmmor filmleri Festivali bu yıl 12-22 Haziran arasında online olarak gerçekleştirildi. Festivalin son günü Altın Bamya Ödülleri açıklandı. Bu yıl ödül tek bir filme değil, endüstrinin bütününe verildi. Alin Taşçıyan açıklamasında “2019 yılında gösterime giren 146 filme bakıldığında 2018 yılında gösterime giren 173 filme oranla nicelikte bir gerileme tespit edildi, ancak nitelikte bir ilerleme kaydedilemedi. Tıptaki adı Sistemik Homo Homini Lupus Erilmaçozus olan oto-immün hastalık beyin kimyasını doğrudan etkiliyor. Beyin zarını cinsiyetçi bir katmanla kalınlaştırıp özellikle film endüstrisi çalışanlarında erkek olmayana karşı şiddetli duyarsızlığa yol açıyor.” dedi. Birçok kadının film endüstrisi içinde yaşanan cinsiyetçiliğe, tacizlere ve ‘mobing’e dikkat çektiği açıklamalarla birlikte, uzun süredir kültür-sanat camiasının dışında da çok tartışılan film endüstrisindeki cinsiyetçiliğin altını çizen Altın Bamya Ödülleri, vizyona giren filmlerin büyük çoğunluğunun ana akım damarı takip ettiğini ve bu damarın kurumsallaşmış cinsiyetçi yaklaşıma bir alternatif üretemediğini de vurgulamış oldu.
Onur Haftası Etkinlikleri ve Sosyal Medyaya Getirilen Kısıtlamalar
Onur Haftası etkinlikleri bu yıl online olarak gerçekleştirildi. Oldukça çeşitli bir programa sahip olan etkinlikte, çok sayıda sunum ve atölyenin yanı sıra tiyatro oyunları, film ve belgesel gösterimleri de yer aldı. Etkinlikleri bu döneme denk gelen bazı kurumlar da Onur Haftası’na özel programlar planladı. Pandemi nedeniyle bu yıl Onur Yürüyüşü, çevrimiçi olarak gerçekleştirildi. Bu etkinliğin takip edilebildiği mecralardan biri olan YouTube, etkinliği yayından kaldırdı. Sosyal medya yasasının Meclis Adalet Komisyonu tarafından onaylandığı günlere denk gelen bu etkinlik, YouTube kısıtlamasının ilk örneklerinden biri oldu ancak organizasyon grubu hızla bir formül bularak etkinliği başka platformlara taşıdı ve Onur Yürüyüşü’nün çevrimiçi olarak gerçekleştirilmesi engellenemedi.
Ozan Güven ve Özer Arkun’un Uyguladığı Şiddet ve Sanat Camiasından Tepkiler
Bu dönemin öne çıkan olaylarından biri de Ozan Güven’in kız arkadaşı Deniz Bulutsuz’a uyguladığı şiddetti. Bunun hemen ardından da Rubato grubunun solisti Özer Arkun’un sevgilisine uyguladığı şiddet haberleri geldi. Birçok sanatçı sosyal medya hesaplarında bu olayları kınadı. Rubato grubunun önümüzdeki dönem için belirlenmiş konserleri iptal edildi. 103 senaristin imzaladığı bir bildiri, Ozan Güven’in devam eden iş ortaklıklarıyla bağlı olduğu yapımcı, kanal ve menajer ve ilgili kuruluşları açıklama yapıp tavır almaya davet etti. Son yıllarda sanatçıların uyguladığı şiddet haberleri art arda geliyor. Sanat camiasının ve sanat kurumlarının buraya dönük tepki göstermesi ve yaptırımların oluşması ileride oluşabilecek örneklerin önüne geçilmesi açısından önemli.
“Ortak Yapım” Ne Ölçüde Bir Destek Projesi?
BKM, DasDas, ENKA Sanat, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ve Zorlu PSM, hayata geçirdikleri “Ortak Yapım” projesi ile tiyatro alanında yeni oyun üretimine destek sağlayacaklarını duyurdular. Proje kapsamında desteklenecek oyun metinlerinden beşinin, seçici kurul tarafından belirlenen oyun yazarlarına eser siparişi olarak verileceği, kalan beş metin için açık çağrı yapılacağı belirtildi. Her kurum 10 oyun metninden ikisinin yapımcılığını üstlenecek. Oyunları sahneleyecek yönetmen ve oyuncu/topluluklar, yapımcılığı üstlenen kurum tarafından seçilecek. Tiyatroya yeni metinler kazandırmayı hedeflediği söylenen bu proje kapsamında yazarlara 7500 TL’lik bir destek verilecek.
Ortak Yapım, Türkiye tiyatrosuna yeni yapımlar kazandırmak için güzel bir girişim olabilir. Öte yandan bu projenin tam da pandemi sırasında birçok tiyatronun hayatta kalma mücadelesi verdiği bir dönemde bir destek projesi gibi lanse edilmesinin / haberleştirilmesinin sorunlu olduğu söylenebilir. Bu kurumlar gelecek yıl çıkaracakları oyunlar için yazar arayışına girmiş oldular ve elbette ki yazarlara bir telif ödeyeceklerdi. Ayrıca tiyatrocuların desteğe ihtiyaç duyduğu bu dönemde yazarlara ödenen rakamın da oldukça düşük olduğu söylenebilir. Kapanma riski taşıyan tiyatroların bir oyununun desteklenmesi gibi bir formül çok daha anlamlı bir destek oluşturabilirdi.
Yukarıdaki haberlerde görüldüğü gibi Kültür Bakanlığı sanatçıların ve sanat kurumlarının desteklenmesini yerel yönetimlere ve özel sektöre bırakma eğiliminde. Bu noktada bir kısmı özel sektörle de bağlantılı olan Ortak Yapım projesi ortaklarının, Kültür Bakanlığı ve yerel yönetimlere örnek oluşturacak bir destek projesi geliştirmeleri tiyatrolar için daha değerli bir katkı olabilirdi.
İktidarın sistem değişikliğine yöneldiği bir dönemde kültür-sanat ortamı
Son ayların kültür sanat haberlerini Türkiye’de yaşanan gelişmelerle bir arada değerlendirdiğimizde ne görüyoruz?
Tüm dünyada sanatçıların sanat yapmaya devam etmesi ve sanat kurumlarının ayakta kalması için ciddi fonlara ve desteklere ihtiyaç duyduğu ortaya çıktı. Türkiye’de bu konuda ciddi bir girişim olduğunu söylemek maalesef ki mümkün değil. Kültür Bakanlığı gelecek yılın bütçesinde var olan fonları erken tarihe çekmenin ve bazı tiyatrolara küçük meblağlar dağıtmanın ötesine geçen bir fon oluşturmuyor, ihtiyacı karşılamanın çok uzağında duruyor. Son dönemde Kültür Bakanı, yerel yönetimlerin ve özel sektörün destek vermesi yönünde bir çağrı yapmaya başladı. İBB, sanatçılar için etkinlik başvuruları almaya başlasa da elindeki ciddi bir fonu Fatih Sultan Mehmet tablosuna yatırdı. Tablonun alımına verilen bu bütçeyle birçok sanat kurumunun ayakta kalması sağlanabilirdi. Ortak Proje için bir araya gelen kurumlar var olan ihtiyaçlara destek olmaktan çok, gelecek yıl kendi üretecekleri prodüksiyonlara yatırım yapıyor gibi görünüyor. Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi, pandemi başından itibaren birçok ihtiyacı ve somut çözüm önerilerini kamuoyu ve kurumlarla paylaştı. Kültür Bakanlığı, bu taleplere yönelik bir destek oluşturmadı, hukuki zeminde yapılması talep edilen değişiklikler dikkate alınmadı. Sanatçılar tarafında, bu taleplerin gerçekleştirilmesini zorlamak için büyük çaplı bir eylemlilik örgütlenmesine ihtiyaç var ama şu an böyle bir eylemin epey uzağındayız. Türkiye’deki sanat camiasının geleceği ile ilgili oldukça zor bir tablonun önünde duruyoruz.
Bu tabloya biraz daha geniş bir çerçeveden bakmak istediğimizde şunu görüyoruz: Kültür Bakanlığı Galata Kulesi’nin işletmesinin İBB’den alınarak vakıflara devredileceğini açıkladı. İktidar, Ayasofya Müzesi’ni ibadete açacağını belirtti ve bunun için gereken yasal düzenlemeleri hızla gerçekleştirdi. Barolar ciddi bir şekilde dirense de ikili baro sistemine geçiş gerçekleştiriliyor. 2016 yılından itibaren dönem dönem gündeme getirilen ve 2018’de Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın kurulmasının ardından giderek hızlanan bu gelişmeler, bir sistem değişikliği arayışı içindeki iktidarın, kültür-sanat alanında da seküler kesimle giderek sertleşen bir kutuplaşmayı seçtiğini gösteriyor. Pandemi koşullarının toplum üzerinde oluşturduğu şoktan yararlanarak, uzun süredir gündemde olan ancak hukuki açıdan sonuç alınamayan birçok talebin (Ayasofya’nın ibadete açılması, evlilik yaşının erkene çekilmesi, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak gibi) hızla ve hukuk yolları “by-pass” edilerek yasalaştırıldığı görülüyor. Ayasofya’nın ibadede açılması, Galata Kulesi’nin Vakıflara devri gibi sembolik anlamı olan adımları, seküler kesimin kültür-sanat alanını daraltmaya dönük hamleler olarak okumak da mümkün görünüyor. 2023 sonrası için planlanan sistem değişikliğinin, pandemi koşullarında öne çekildiğini söylemek mümkün. Bu çerçeveden bakınca kültür-sanat kurumlarının dönüştürülmesine dönük hamlelerin de yakın dönemde bir bir ortaya çıkacağını tahmin etmek abartılı olmayacaktır. Tam da bu nedenle muhalefetin, özel sektörün, sanatçıların ve yerel yönetimlerin birlikte ve tüm güçleriyle mücadele etmesinin önümüzdeki tek seçenek olduğunu vurgulamak gerekiyor.