Çinli yönetmen Wang Chong’un yazdığı, İngilizceden Türkçeye çevirisi Günkut Güven ve Maral Çankaya tarafından yapılan “Çevrimiçi Tiyatro Manifestosu”, tiyatronun çevrimiçi (online) dünyaya taşınması gerektiğini savunan kısa bir bildiri.
Tiyatronun çevrimiçi dünyaya taşınması, tiyatro binalarının kapandığı salgın şartlarında geçici bir önlem olarak ya da tiyatronun yeni biçimler üreterek aynı zamanda dijital iletişim ağında kalıcı bir varlık edinmesi için önerilmiyor. Canlı halk forumu oluşturma yeteneğine yeniden kavuşmak, (Peter Brook’a atıfla) ölümcül olmaktan kurtulup dolaysız olmak istiyorsa, çevrimiçi dünyaya taşınması gerekiyor.
Manifestonun kışkırttığı tartışma bazı bakımlardan yeni değil: Gösteri dünyasında, canlı halk forumları oluşturma anlamında tiyatronun vazgeçilmezliği, sinemanın ortaya çıkmasıyla tartışmalı hale gelmişti. Film sanatı interaktif olma özelliğine sahip değildi, ama sinema mekânlarında canlı halk forumları inşa etme yeteneğine sahipti. Ulaşılabilecek izleyici bakımından tiyatronun sinemanın hız ve yaygınlığına ulaşması imkânsız olduğu gibi, izleyici kitleleri tarafından daha az talep edilme ve tiyatroların sayısının azalması gibi sorunlar yaşandı.
Televizyonun icat edilmesiyle işler iyice karıştı. Televizyon, bir şekilde sinema ile dostça yaşamanın ve yeniden yapılanmanın yollarını bulmaya başlayan tiyatroyu ölümcül bir şekilde zora soktu. Sinemadan farklı olarak televizyon, halk forumu alanlarını tasfiye ediyor, izleyiciyi büyük ölçüde özel alanlara (evlere) hapsediyordu. Gerçi televizyon canlı yayın sayesinde yeni bir tiyatro biçimine de alan açıyordu, ama TV tiyatrosundan ne interaktif olması ne de halk forumları oluşturması beklenebilirdi. Ayrıca televizyon, yerel tiyatro çokluğunu ve çeşitliliğini bünyesine taşıyabilecek gibi görünmüyordu.
Video teknolojisi televizyon yayıncılığına ihtiyaç duymayan video-filmlerle gösteri dünyasını çeşitlerken, tiyatro sahnesini kamera, yansıtıcı ve ekranla da inşa etme imkânı sundu. Video-oyun dünyası, özellikle çok oyunculu aşamaya geçtiğinde, tiyatro sahnesine ihtiyaç duymadan, ekran başında, katılımcı ve interaktif halk forumları oluşturma yeteneği kazanabileceğini gösterdi. Canlı video yayıncılığı ve çok oyunculu video-oyunlar internete entegre edildiğinde ise, halk forumları oluşturma yeteneğine sahip dijital tiyatro sahnesinin açılışı yapılmış oldu.
İnternet bir yandan televizyonun yaptığı gibi, hatta onun da ötesinde, insanları sadece kalabalık seyirci gruplarından değil, yakın çevresinden de yalıtıp bireyselleştirerek kamusal alanı tasfiye ederken, diğer yandan sanal bir kamusal alan inşa edebiliyor. İnteraktif canlı halk forumlarının oluşturulması anlamında sinema tiyatronun alternatifi değildi, televizyon ve video-filmler hiç değildi, ama dijital tiyatro için aynı şey söylenemez. Öyleyse tiyatrocular tamamen dijital tiyatroya mı yönelmeli?
Tiyatronun internet dışında canlı kamusal forum oluşturma yeteneğini zaten yitirdiği, ancak dijital dünyada bu yeteneğine kavuşabileceği varsayılıyorsa, sorunun yanıtı olumlu olacaktır. Yukarıda, yaklaşık yüz yıla yayılan bir sürede, tiyatro sahnesinin sinema, televizyon, video-film ve video-oyunların, son olarak internete entegre edilen video-yayıncılığı ve video-oyunların baskısı altında kaldığı söylendi. Eklenmesi gereken husus, yeni olana dönük ve ifrata kaçan popüler ilgi az çok dengeli bir hal aldığında, tiyatro sahnesine yeniden alan açıldığıdır. İnsanlar canlı topluluklar oluşturmayı bırakıp algoritmaların yönlendirdiği dijital varlıklara dönüşmeyeceklerse, tiyatro bir kez daha değişime zorlanarak varlığını sürdürecektir.
Bunu anlamak için, Boğaziçi Üniversitesi’nde, bu yılın Ocak ayı başından itibaren gelişen direnişin ürettiği eylemlerin yanı sıra teatral diyebileceğimiz gösteri-eylemlere ve gösterilere bakmak yeterli olacaktır. Bunlar hem meydanlarda hem de sosyal-medyada gerçekleştirildi. 2013’teki Gezi direnişinden beri, bu işlerin artık böyle yürüyeceği Türkiye’de herkesin farkına vardığı bir şeydi. Şahsen, direnişin sosyal medya ayağından kopuk kalmamak için, ifrata kaçan kullanımına tepkili olduğum, bazen aynı masada oturan insanları bile sohbet edemez hale getiren akıllı cep telefonlarından bir tane almak zorunda kalmıştım. Sorun akıllı cep telefonlarının ve sosyal medyanın kendisinde değildi, bunların doğru ve ölçülü kullanımı ile ilgiliydi.
“Çevrimiçi Tiyatro Manifestosu” haklı olarak ve pandemi vesilesiyle dijital tiyatronun sunduğu imkânlara dikkat çekerken, ifrata kaçıp canlı halk forumları oluşturma anlamında tiyatroyu tümden yutması gerektiği sonucuna ulaşıyor. Sadece demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren Boğaziçi Üniversitesi direnişçileri değil, Washington’da Kongre binasını basarak ABD’de demokrasi ve özgürlüğün dokunulmaz olmadığını gösteren Trump taraftarları da aynı fikirde değil. Çünkü geleneksel tiyatro sahnesi gibi dijital tiyatro sahnesi de hayat sahnesinin tamamı değil, henüz emekleme çağında ve gelişmekte olan bir parçası.