Türkiye’de ilk KOVİD-19 vakasının görüldüğü 11 Mart 2020 itibarıyla salonlara girmek riskli hâle geldiğinden tiyatro faaliyetlerine ara verilmiştir. Bir süre sonra önlem alınarak kısıtlı bir şekilde yapılmaya başlasa da vakaların artışı ve havaların soğumasıyla beraber seyircili tiyatro etkinlikleri tamamen durmuştur. Bu noktada dijital tiyatronun olanaklarının araştırılması, denenmesi ve tartışılması mecburi bir durum hâline gelmiştir.
Bu süreçte Artizan içinde “Gösteri Sanatlarında Dijital” başlıklı bir eğitim-araştırma çalışmasına başladık. Bu çalışma bağlamında Bill Blake tarafından yazılan ve 2014 yılında yayımlanmış olan Theatre & the Digital kitabını ek kaynaklarla birlikte, üç oturumda tartıştık. İlk oturumda kitabın giriş bölümüyle beraber Electric Company Theatre tarafından sahnelenen At Home with Dick and Jane1 dijital tiyatrosunun değerlendirildiği bölüm ve yine aynı kumpanyanın pandemi döneminde ürettiği Reframed2 adlı performansın tartışılması hedeflendi. İkinci oturumda kitapta Elevator Repair Service ekibinin Shuffle3 adlı performansının, Neworld Theatre ekibinin Look Up4 adlı PodPlay çalışmasının ve The Mission Business ekibinin zed.to5 adlı dijital projesinin tartışıldığı bölümlerinin gündeme alınması planlandı.
Üçüncü oturumda ise Theatre & the Digital kitabının ses tiyatrosu ile ilgili bölümünün, Christopher Balme’nin Audio Theatre The Mediatisation and Politicization of Theatrical Space6 makalesinin, Wireless Theatre Company ekibinin Dead London7 adlı ses tiyatrosunun ve Rimini Protokoll ekibinin Call Cutta8 adlı dijital projesinin tartışılması hedeflendi.
İlk oturum 6 Nisan 2021 tarihinde gerçekleşti. Oturum öncesinde, yazının ilerleyen bölümlerinde bahsi geçecek olan At Home with Dick and Jane adlı dijital tiyatro oyununa dair görsel materyaller izlendi. Tartışmalar Theatre & the Digital kitabında da bahsi geçtiği sıra ile ilerledi. Kitap 2014 yılına kadar yapılan dijital tiyatro üretimlerini ele alıyor fakat pandemiyle birlikte dijital tiyatroya dair yeni gelişmeler oldu. Bu sebeple katılımcılar 2021 yılına kadar seyrettikleri, üretimine katkı sağladıkları dijital tiyatro oyunlarını ve bu zamana kadar dijital tiyatroya dair okuduklarını da göz önünde bulundurarak tartışmaya katıldılar.
***
Dijital tiyatro çoğunlukla sahne üzerinde yapılan, seyircinin de oyun mekânında bulunduğu “şimdi ve burada” deneyimini barındıran geleneksel tiyatro faaliyetine bir tehdit olarak algılanmaktadır fakat bu şekilde algılanan ilk form değildir. Radyo, sinema ve televizyon gibi icatların dramatik sanatlarla birleşiminden doğan yeni sanatsal faaliyetler de (örneğin radyo tiyatrosu) tiyatronun varlığı için bir tehlike olarak görülmüştü fakat tiyatro yine de varlığını sürdürmeye devam etti. Dolayısıyla fiziksel olarak bir araya gelinerek seyirci karşısında yapılan tiyatronun dijital tiyatro sonrasında kaybolup gideceğini savunmak pek makul değil. Dijital tiyatro olarak tanımlanan ürünlerin şimdi ve burada yapıl(a)mamasının seyircilerin kendi arasında ve oyuncularla olan anlık etkileşimini kısıtladığını/engellediğini iddia etmek mümkündür. Theatre & the Digital kitabında da bahsedildiği gibi canlı etkileşim, hakiki samimiyet, gerçekten orada bulunma hâli ve bedensel ifade dijital tiyatroda kısıtlıdır.
Diğer yandan özellikle canlı olarak icra edilmeyen dijital tiyatroları9 izlerken videoları rahatça durdurabilme, kaçırınca geri sarabilme olanağı seyircinin oyun ile kurduğu ilişkiyi değiştirmekte ve söz konusu oyuna farklı bir konsantrasyonla yaklaşmasına sebep olmaktadır. Türkiye’de 2020 yılının sonlarında Moda Sahnesi’nin başlattığı “Sahneden Naklen” isimli yayınlarla tiyatro oyunları seyirciye oynandığı anda ulaşabilmektedir. Bu özelliğiyle canlı olarak icra edilmeyen dijital tiyatroya bir alternatif oluşturmaktadır. Ancak bu deneyimin de en büyük eksiklerinden biri fiziksel ortamda seyirci-seyirci ve seyirci-oyuncu etkileşiminin olmamasıdır. Bu da tiyatronun sosyal bir etkinlik olma durumundan çıkıp çıkmadığı üzerine bir tartışma yaratmaktadır. Seyircilerin cismen bir arada olduğu, oyunu seyrettiği bir salonda tiyatro, öncesi ve sonrası ile birlikte bir sosyal etkinlik olarak tanımlanabilir fakat internet ortamının yorumlarla etkileşime açık olması, oyunların beğenilebilmesi ve paylaşılabilmesi de dijital tiyatro alanının bir ölçüde sosyal etkileşime izin verdiğini gösterir.
Tiyatronun bir araç yoluyla izlenmesi izleme deneyimini ve tiyatrocuların icrasını etkilemektedir. Diğer taraftan dijital araçlarla izlenilen tiyatro dijital mecranın yetkin kullanımı sonucunda fiziksel olarak aynı ortamda bulunulan tiyatrodan daha etkili yanlara sahip olabilir. Dolayısıyla tiyatronun neyi kaybedip neyi kazanacağı oyunun içeriğine ve yayımlandığı mecraya göre değişmektedir.
Belki de ilk olarak dijital tiyatronun fiziksel olarak bir araya gelinen tiyatrodan eksilttiklerine odaklanmak, geleneksel anlamdaki tiyatroyu kutsal bir yere koymakla doğrudan ilgilidir. Zira dijitalin açtığı olanakları hiç değerlendirmeden hemen klasik anlamda yapılan tiyatroya kıyasla neleri kaybettiğini sorgulamak böyle bir bakışın ürünüdür. Dijital tiyatronun da kendine has avantajları olduğu unutulmamalıdır. Salonda sahneye uzak bir yerde oturan bir kişinin seyir deneyiminden daha iyi bir seyir deneyimi sunabilir, sahnede kullanılması mümkün olmayan nitelikte ses, görüntü tasarımı ve sinematik araçlar yoluyla daha güçlü bir etki oluşturabilir. Kaybedildiği iddia edilen özelliklerin çevrimiçi yollarla yeniden tahsisinin olanaklarını araştırmak yerine dijital tiyatronun eksiklerini yinelemek araştırmacı bir perspektiften uzaktır ve makul değildir. Nitekim Bill Blake tiyatroya dair yeni yaklaşımların mucize eseri olduğunu iddia eden perspektife karşı bilimsel ve araştırmacı bakış açısını tercih etmiş, dolayısıyla tartışmamıza zemin sağlayan kitabı yazmıştır. Buna karşın uzun araştırma süreçleri tek başına yeterli olmayacaktır. Okunan teorileri uygulamaya geçirip insani olanla ilişiğini ve pratik olarak mümkünatını test etmenin yollarını aramanın elzem olduğunu da belirtmek gerekir.
Bütün bu bahsedilen tartışmalara rağmen henüz bir dijital tiyatro kuramı ya da kuramlarından bahsetmek mümkün değildir. Dijital tiyatroya dair denemelerden bahsetmek mümkündür. Dolayısıyla Bill Blake kitap boyunca belli denemeleri ele alarak değerlendireceğini belirtmiş ve ilk olarak At Home with Dick and Jane adlı oyununu incelemiştir.
1996 yılında kurulan Electric Company Theatre (ECT) kurulduğu yıldan bugüne kadar seyirciyle buluşan yirmiden fazla özgün prodüksiyonuyla Kanada’nın öncü tiyatro inisiyatiflerinden biri olarak anılmaktadır. Görsel açıdan zengin, form bakımından cesur ürünler ortaya koyma; geleneksel tiyatronun sınırlarını genişletme fakat bunu hikâyeyi merkezde tutarak yapma hedefiyle yola çıkan ECT’nin yayımladığı şu cümleler grubun misyonuna dair daha net bir fikir edinmemizi sağlar:
“Deneysel çalışma, risk ve mükemmeliyet arayışı için doğru koşulları yaratarak sanatçılara işbirliğine fazlasıyla açık bir ortam sunuyoruz. Farklı sanatsal disiplinleri bir araya getirerek geleneksel tiyatro kalıplarını zorluyor, evrensel temalar keşfediyoruz.”
Pandeminin neredeyse tüm tiyatro çevrelerinde mecburi bir keşif alanı hâline getirdiği dijitalin tiyatro ile entegrasyonu üzerine yirmi yılı aşkın bir süredir çalışan ECT’nin At Home with Dick and Jane adlı oyununu incelemek, az önce bahsi geçen misyon doğrultusunda nasıl bir ürün oluşturduklarını ve dijital medya kullanımını canlı icra edilen tiyatro pratiği ile nasıl iç içe geçirdiklerini anlamak için çok önemlidir.
2006 yılında ilk gösterimi yapılan At Home with Dick and Jane’i izlemek üzere tiyatro binasına gelen bir grup seyirciye önce yaklaşık on dakikalık bir söyleşi videosu izlettirilir. Bu videoda iki yönetmenin kendi prodüksiyonları hakkında verdikleri röportajlar yer almaktadır. Bu iki yönetmenden biri Dick ve Jane karakterleri üzerine bir tiyatro oyunu sahneye koymuşken diğeri ise bir film yönetmenidir ve aynı konuyu film perdesine taşımıştır. Videonun ardından seyirciler canlı icra edilecek oyun alanına tek tek alınır. Bir sandalyeye oturtulan kişinin önünde bir kamera lensi vardır. Sandalye bir ray sistemi üzerinde kaydırılırken seyirci kamera lensi arkasından beş dakikalık bir canlı performansa tanık olur. Her seyircinin bireysel bir deneyim yaşaması hedeflenmiştir.
Video ve canlı performans olarak iki bölümde incelenebilecek bu gösterinin video ayağında dikkat çeken unsur şudur: Seyirci olarak önce bu videonun gerçek bir söyleşi olduğunu düşünerek izlemeye başlarız fakat daha sonra iki yönetmenin gitgide uca çekilmiş yorumlarıyla görüşmenin sahte olduğunu, izlediğimiz iki yönetmenin aslında oyuncu olduklarını fark ederiz. Teknik olarak herhangi bir görsel efekt dahil edilmeden, basit bir kurgu mantığıyla iç içe geçirilmiş bu röportaj videosu esasen bir mockumentary10 örneğidir. Söyleşinin başlarında iki yönetmen oluşturdukları ürünü tanıtıp, içeriğinden bahsederken daha sonra “bir insanın hikâyesi film aracılığıyla mı yoksa tiyatro aracılığıyla mı daha iyi anlatılır?” sorusu üzerinden çatışırlar. Öte yandan bu çatışma seyirci üzerinde bir gerilim yaratmaz, aksine bu iflah olmaz ikili mizahi bir etki oluşturur. Erkek olan tiyatro yönetmeni, oyundaki Dick karakterini “daha insan” olarak tanımlayıp onunla özdeşlik kurarken, film yönetmeni kadın ise aynısını Jane karakteri için dile getirir. Kimin “daha çok insan” olduğuna dair dönen bu uzun muhabbet bahsedilen mizahi etkiyi güçlendirir. Kendi sanat biçimlerinin en mükemmel olduğu konusundaki mizahi ama keskin tavırları, bu iki yönetmenin hiçbir koşulda uzlaşamayacağı görüşünün oluşmasına sebebiyet verir.
Canlı performansa geçildiğinde seyirci küçük bir alanda bir raylı sistem aracılığıyla, beraber yaşadığı tahmin edilen Dick ve Jane’in evlerinde bir tura dahil olur ve her bir seyirci için tekrar edilen, beş dakikalık kesintisiz bir kısa oyun izlenir. Oyunda Dick ve Jane birbirlerine gizlice hediye hazırlamaktadır. Jane gizlice Dick’in filmini çekerken, Dick ise Jane için ondan habersiz, bir kukla hazırlar. Eve gelen Dick’i camın ardından gizlice filme alan, sonrasında yine çaktırmadan o filmi montajlayan Jane’in yanı sıra Dick de gizlice Jane’in saçından bir tutam keser ve onu kuklasında kullanır. Oyunun sonunda birbirlerine hediyelerini takdim ettikleri görülür. Ardından ikili birbirlerinin hediyelerini bir araya getirerek bir gösteri tertip ederler. Jane’in filmi küçük bir televizyon ekranında dönerken önünde Dick’in yaptığı kukla oynatılır. Ortaya çıkan bu karma üründen memnun ikilinin el ele tutuşması ile kısa oyun son bulur.
Videoda yer alan iki yönetmenle canlı performansta gördüğümüz Dick ve Jane karakterleri aynı oyuncular tarafından canlandırılır fakat videonun aksine izlenilen canlı performans çok daha samimidir. Stilize bir oyunculuk üslubuyla icra edilen karakterler arasındaki samimi ilişki bir gerçeklik hissi yaratır. Performansın hiç kesilmeden akması ve seyircinin bu performansı onların evlerinde bir konukmuş gibi gezerek izlemesi yine bu gerçeklik hissini güçlendirir. Canlı performans esnasındaki ışık ve müzik kullanımının ve birbirlerinin arkasından iş çeviriyor olmalarının (gizlice filme çekme, bir anda makasın belirmesi) etkisiyle oluşan hafif gergin atmosfer Dick ve Jane’i gizlice filme çekiyormuşçasına tüm bunlara tek başına bir kamera lensinin ardından tanık olan seyircide oluşan gerginlikle birleşir. Fakat oyunun naif bir finalle bitmesi ile bu gergin atmosfer hem oyuncular hem de seyirci için dağılır. Röportajlar esnasında uzlaşması mümkün olmayan iki yönetmen figürü görülürken canlı performansta bir uzlaşma sağlandığı ve beraber bir üretimin mümkün olabileceği görülür.
Projenin belki de en ilgi çekici noktası içerik ve biçim arasında kurulan paralelliktir. Sinemanın dijital araçlarıyla tiyatronun geleneksel “şimdi ve burada olma” deneyiminin bir arada kullanılmasının mümkün olup olmadığının tartışıldığı oyun içeriği, seyirciye bunun son derece mümkün olduğunun ispatı niteliğinde bir “hibrit form” ile sunulur. Biçim olarak sinema ve tiyatro deneyiminin organik bir biçimde iç içe geçtiği görülür. Video ile canlı performansın aynı gösteride kullanılması, dijital bir ekranın önünde kuklanın oynatılması, kamera lensi aracılığıyla izlenen sahnede dekorun ve oyunculukların oldukça teatral olması da bahsi geçen karma kurulumun göstergeleridir.
At Home with Dick and Jane prodüksiyonu gibi, ECT’nin birçok ürününde interdisipliner bir sanat anlayışını benimsediği, deneysel bir yaklaşımla dijital performans alanında ciddi bir birikim oluşturduğu anlaşılmaktadır. Yapılan çalışmaların bazıları tamamen, bazıları da tanıtım videosu hâlinde hem internet sitelerinde, hem de YouTube kanallarında arşivlenmiş olduğundan, dileyen herkes daha detaylı inceleyebilir. En son yayımlanan kısa videoları Reframed, pandemi döneminde Kanada’daki tiyatro gruplarının bir araya gelerek gerçekleştirdikleri “Grand Acts of Theatre” projesi kapsamında üretilmiştir. Sosyal medyada yayımlanan bu videoda yine sosyal medyada bir tartışma konusu olan iptal kültürü (cancel culture) işlenmiştir. Dramaturjik ve estetik olarak At Home with Dick and Jane ile kıyaslandığında ne derece incelikli kurulduğu tartışılır olsa da pandemi döneminde üretimin nasıl devam edebileceğine dair bir cevap oluşturması açısından önemlidir. İcracıların ve performansı canlı izleyen seyircilerin konumları sosyal mesafe kuralları dikkate alınarak belirlenmiştir. Performans açık havada, hem o anda orada bulunan seyirciye, hem de online olarak paylaşılmak üzere farklı açılardan çekim yapan kameralara göre oluşturulmuştur.
Yazıyı sonlandırırken şu noktayı da unutmamak gerekir: Theatre and the Digital kitabında da bahsedildiği gibi ECT gibi kumpanyalar kendilerini “entrepreneur (girişimci)” olarak tanımlar. Devlet ya da birçok farklı kuruluştan maddi destek/yatırım alan, bu bağlamda neoliberal paradigma içerisinden hareket ettiği anlaşılan ECT’nin ortaya çıkardığı ürünlerde prodüksiyon maliyetlerinin epey yüksek olduğu görülür. Halbuki Türkiye’de dijital tiyatro yapmak isteyen birçok kumpanyanın yüksek prodüksiyon maliyetlerini karşılayacak bir fon ya da devlet desteği bulabileceği şüphelidir. Maliyeti karşılamak için bazı ücretli platform/etkinliklerle işbirliği yapıldığı takdirde ise geniş kitlelere ulaşma şansı düşmektedir. Dolayısıyla Türkiye’de dijital tiyatro yapmak isteyen kumpanyaların bir sponsor bulmak yerine birçok kesime direkt ulaşabileceği araçları araştırması ve halkın sık kullandığı sosyal medya kanallarını sanatsal üretim amacıyla kullanması daha makul görünmektedir. Kitabın sonraki bölümlerinde tartışılan Shuffle, Look Up, zed.to ve Wireless Theatre Company’nin ses tiyatrosu Dead London gibi dijital tiyatro üretimleri yazının ikinci ve üçüncü bölümlerinde bu gözle de değerlendirmeye tabi tutulacaktır.
1 At Home with Dick and Jane İlk Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=EMdWULDLomw&t=17s
İkinci Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=bcxUwhsgUmw
Üçüncü Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=IsCX3MhyndA&t=32s
3 Shuffle Birinci Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=BHLiWHMQK8Y
İkinci Bölüm: https://www.youtube.com/watch?v=t_j4DWHi__8
4 Look Up: https://vimeo.com/43572937
5 zed.to: https://zed.to
6 Christopher B.Balme, Audio Theatre The mediatisation and politicization of theatrical space, Antoine Picon.
8 Call Cutta: https://www.youtube.com/watch?v=mAjK4PQOh0M
9 Burada şimdi ve burada yapılan tiyatro etkinliklerinin kaydından değil, dijital medyumlar aracılığıyla seyire yönelik hazırlanan fakat canlı olarak sergilenmeyen dijital tiyatro eserlerinden bahsedilmektedir. (y.h.n.)
10“Mockumentary”, ‘mock’ [-mış gibi, taklit] ile ‘documentary’ [belgesel] kelimeleri bir araya getirilerek oluşturulmuştur. Konuyu ciddi bir belgeselmiş gibi anlatan ama aslında tamamen hiciv ve parodi maksadıyla üretilen içeriklerdir.
Kaynak: <http://www.kameraarkasi.org/belgesel/cesitleri/mocumentary.html (y.h.n.)