Geçmişi Yanına Alarak Yarınlara Uzanmak ve Ustalarla Buluşmak
Fehmiye Çelik
Kardeş Türküler olarak 25 yıllık müzik yolculuğumuzda, farklı dillerin, inançların, geleneklerin şarkılarını söyledik ve yaşadığımız coğrafyanın kültürel zenginliği içinden seslendik. Diller, kültürler, inançlar ve fikirler arasındaki yolculuğumuzda yeni buluşmalar, yeni tanışmalar bizim için çok önemli. Çünkü çeyrek asırlık birikimin bize öğrettiklerinden biliyoruz ki yollar birbirine böyle açılıyor ve müzikal evren yepyeni üretimlerle büyüyüp zenginleşiyor.
Hani iki insan arasındaki yeni bir tanışmada, öncelikle ortak ya da benzer yanlar bir çekim gücü oluşturur ve sonrasında farklılıklar da keşfedilir ya, işte bizim için aslolan, o farklılıkları yok saymadan yine birlikte, yine beraberce yol alabilmek. Herkesin ya da her şeyin birbirine benzediği tek tip bir dünyanın yoksulluğu karşısında, farklılıkların büyüten ve zenginleştiren bir gücü olduğuna inandık çünkü her zaman.
“Büyük bir sıçrayış gerçekleştirmek isteyen, birkaç adım geriye gitmek zorundadır. Bugün yarına, dünle beslenerek yol alır.” diyen Bertolt Brecht ustaya kulak verdik; böylece 25 yıl boyunca, tanığı olduğumuz çağın ve coğrafyanın sınırları ve zamanının ötesinde bir kültürel evrenimiz oldu. Bu evren içindeki müzik yolculuğumuzda, bizden önceki kuşaklar arasında eserleriyle müziğe farklı soluklar kazandırmış, değişik icra ve düzenleme anlayışları geliştirmiş sanatçıların çalışmalarına hep özel bir ilgi duyduk. Gerek konserlerimizde, gerek albümlerimizde bizden öncekilere, ustalara selam yollamayı çok sevdik. Bugün 93 yaşında olan Yunan besteci ve orkestra yönetmeni Mikis Theodorakis de bu ustalardan biri…
Bestelerini, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrencilik yıllarımızda da beğeniyle dinlediğimiz Theodorakis’in “To tréno févgi stis ochtó” şarkısını, yine şarkılarıyla büyüdüğümüz ve geçtiğimiz yıl 50. sanat yılını görkemli bir etkinlikte beraber kutladığımız bir başka büyük ustanın, Zülfü Livaneli’nin sesinden dizeler eşliğinde, bir de biz seslendirelim istedik. Müzikal ve politik olarak beslendiğimiz geçmişi unutmamak, sadece ileriye değil geriye de bakıp müziğimizi büyüten ve bugüne getirenlerle buluşmak bizim için çok önemli ve değerli. Şarkımız, bu anlayışın bir ürünü…
Mikis Theodorakis…
1925’te Yunanistan’ın Hios/Sakız adasında, Giritli bir baba ve İzmir-Urlalı bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Mikis Theodorakis, klasik müzik alanında yaptığı başarılı çalışmaların ardından geleneksel çalgılara, ritimlere ve ezgilere yöneldi. “Epitafios/Mezartaşı Yazıtı” beste dizisiyle Yunanistan’da adeta büyük bir kültür devrimi başlatan Theodorakis, binlerce şarkı, çok sayıda senfoni, bale, opera ve oratoryo besteledi. Birçok tragedya, modern tiyatro oyunu ve sinema filminin müziğini yazdı. Yazdığı film müzikleri arasında, yönetmen Costa Gavras’ın “Z” filminin müziği özellikle ses getirirken, ünlü yazar Nikos Kazancakis’in romanından sinemaya uyarlanan “Zorba” filmi için bestelediği müzik de “sirtaki” dansının çok sevilip dünyaca tanınmasını sağladı.
Siyasal mücadelesini ve sanata ilişkin görüşlerini yazdığı kitaplarla da tanınan Theodorakis, 60 yılı aşkın bir zaman dilimine yayılan çalışmalarından ötürü birçok ulusal ve uluslararası ödülün de sahibi. Özellikle Yunanistan’da “Albaylar Cuntası”na karşı verdiği mücadele, onu dünya çapında diktatörlük karşıtı direnişlerin sembolü haline getirmiştir desek yanlış olmaz. Şimdilerde 90’lı yaşlarını süren ve sağlığı pek elverişli olmayan Mikis Theodorakis, yaşamı boyunca insan hakları ihlâllerine karşı dünya çapında verilen her türlü mücadelenin de içinde yer alan, çevresel sorunlardan evrensel barışa kadar pek çok alanda aktif çalışmalar yapan bir isim oldu.
Zülfü Livaneli…
Müzisyen, yazar, yönetmen Zülfü Livaneli, hepimizin bildiği gibi, Türkiye’nin kültür, sanat ve politika alanında önemli isimlerinden biri. Yaşamı boyunca yüzlerce esere imza atan sanatçının şarkıları bugüne kadar Joan Baez’den, Maria Farantouri’ye, Maria del Mar Bonet’den Sezen Aksu’ya kadar sayısız müzisyen tarafından yorumlandı. Tıpkı Theodorakis gibi, demokrasi, hak ve adalet arayışlarını, ürettiği sanatında da yansıtan Livaneli; Cengiz Aytmatov, Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller, Elia Kazan, Vanessa Redgrave, Mikis Theodorakis gibi isimlerle dünya kültürünün ve sanatlarının gelişimine katkıda bulunmak üzere pek çok çalışmanın içinde yer aldı.
1986 yılında Mikis Theodorakis’le birlikte “Türk-Yunan Dostluk Derneği”ni de kuran Zülfü Livaneli’ye yolladığı ve 60. doğum günü ile 35. sanat yılını kutlayan mektupta, Theodorakis şöyle der: ”Seni tanıdığım, sanat ve barış yolunda sana yoldaşlık edebildiğim için çok mutlu ve gururluyum. Bir Türk olarak sen ve bir Yunan olarak ben, iki yağmur damlası gibiyiz. Bölünme ve düşmanlıkların, insanlara, onların acısından ve kanından beslenen ve bu yüzden de onların bölünmüş ve zayıf olmalarını isteyen güç sahipleri tarafından dayatıldığını gösteriyoruz.”
Bundan 11 yıl önce Theodorakis adına düzenlenen ve Türk-Yunan dostluğuna katkıda bulunanlara verileceği açıklanan ödülün ilk sahibi de Zülfü Livaneli oldu ve ödülünü Sakız adasında yapılan törende yine Mikis Theodorakis’in elinden aldı.
Manolis Eleftheriou ve “To tréno févgi stis ochtó”nun hikâyesi…
“To treno fevgi stis ochto”nun sözleri, bugün 80’li yaşlarda olan ünlü Yunan şair Manolis Eleftheriou’ya ait. Eleftheriou’nun, 1960-61 yılları arasında Yanya (Giannena)’da askerliğini yaparken yazdığı bu şiir, şairin ilk şiirlerinden…
Manolis Eleftheriou, yazdığı bu dizeleri ilk olarak dönemin bestecileri Vangelis Kapetanakis ve Kostas Kapnisis’e göndermiş, fakat türlü sebeplerden ötürü bu iki besteciyle çalışma şansı bulamamış. Daha sonra sözler, her türlü sanatsal etkinliğine siyasal mücadelesini de katan Mikis Theodorakis’in eline geçmiş ve Theodorakis tarafndan bestelenen şarkı, ilk olarak 1970 yılında sanatçının “Ta Laika” isimli kasetinde, Giorgos Kapernaros tarafından seslendirilmiş.
Aynı dönem, Yunanistan’da 1967’de darbeyle başa geçen ve tüm anayasal hakları askıya alan “Albaylar Cuntası” dönemi yaşanmaktadır ve ülkede kanlı ve katı bir sansür dönemi hâkimdir. Her ne kadar sözler bir aşkı hikâye etse de, Theodorakis gibi muhalif kimlikli bir sanatçı tarafından bestelenen bu şarkı, cunta rejime yönelik bir karşı duruşu da simgeler hale gelir. Şarkıyı 1971 yılında Maria Dimitriadis ve 1974 yılında Manolis Mitsias da seslendirmişler ve şarkı daha sonra; Milva, Maria Farantouri, Dalida gibi daha pek çok ünlü yorumcu tarafından da yorumlanmış. Derken, “To tréno févgi stis ochtó”, Yunanistan’da 1974 cunta sonrasında da dillerden düşmeyen bir şarkı haline gelmiş.
Şarkının sözlerine gelince…
Şarkı, bir gerçek hayat hikâyesine dayanır ve Yanya’ya yakın bir şehir olan Katerini’deki Barba Lefteris’in tavernasında geçer. Katerini, sahili ve Olympos dağına yakınlığıyla bilinen şirin bir Yunan kenti. Bir özelliği daha var ki, Yunanistan’da yaşayan Pontusluların adeta merkezi konumunda. 1923’te, Karadeniz bölgesinden, özellikle Trabzon, Ordu, Giresun ve Samsun’dan gönderilen mübadiller için bir nevi sürgün başkenti olmuş. Şarkıyı incelemeye başladığımızda, sözlerinde geçen “tren yolculuğu” bize, acaba doğdukları topraklardan ayrılmak zorunda bırakılan Pontuslulara yönelik bir hikâyeyi mi anlatıyor diye düşündürmüştü açıkçası. Fakat konuyu araştırdıkça, sözlerin, içinden ayrılık geçen hüzünlü bir aşk hikâyesini anlattığını gördük ki, yine de tarihinde göçmenliğin kederini yaşamış olanların muhayyilesinde, şarkının böyle bir duyguya karşılık gelmesi hikâyeye çok da uzak düşmeyecektir.
Barba Lefteris de gerçek bir şahsiyettir ve onun tavernası, şehrin ilk tavernasıdır. Şair Manolis Eleftheriou, bu tavernanın adını askerlik yaptığı sırada asker arkadaşlarından duyar ilk kez. Sadece tavernanın adını değil, bu tavernanın da tanıklık ettiği hüzünlü bir aşk hikâyesini, yine asker arkadaşlarından dinler, çok etkilenir, oturup bu şiiri yazar: Sabah saat 08.00’deki bir trenle Katerini’deki Barba Lefteris’in travernasına gelen sevdalı, orada yıllardır görmediği eski sevgilisiyle karşılaşır ve belki bir daha de göremeyecek olduğu sevgilisine hasretini, yüreği bir bıçağa dönüşürcesine bu dizelerde haykırır:
To tréno févgi stis ochtó
Taxídi ya tin Kateríni
Noémvris mínas de tha míni
Na mi thymáse stis ochtó
Na mi thymáse stis ochtó
To tréno ya tin Kateríni
Noémvris mínas de tha míni
Se vríka páli xafniká
na pínis oúzo stu Leftéri
nihta de tha `rthi s’ ála méri
na `his diká su mystiká
na `his diká su mystiká
kai na thymáse pios ta kséri
nihta de tha `rthi s’ ála méri
To tréno févgi stis ochtó
ma esý monáchos su échis míni
skopyá fylás stin Kateríni
mes’ stin omíchli pénde ochtó
mes’ stin omíchli pénde ochtó
mahéri stin kardiá su egíni
skopyá fylás stin Kateríni
Sekizde kalkıyor tren
Yolculuk Katerini’ye doğru
Kasım ayı geride kalacak
Saatin sekizi hatırlanmayacak
Saatin sekizi hatırlanmayacak
Yolculuk Katerini’ye doğru
Kasım ayı geride kalacak
Seni birdenbire tekrar buldum
Lefteris’in mekânında uzo içerken
Ötelerde bir yerlerde gece olmayacak
Kendi sırlarına sahip çık
Ve hatırla o sırları bileni
Ve hatırla o sırları bileni
Ötelerde bir yerlerde gece olmayacak
Sekizde kalkıyor tren
Fakat sen, yalnız ve terk edilmiş sen
Nöbet tutuyorsun Katerini’de
Sisler arasında saat beşten sekize kadar
Sisler arasında saat beşten sekize kadar
Kalbin bıçak olmuş
Nöbet tutuyorsun Katerini’de
Yeniden yorumlarken…
Bir duayenin eseri üzerinde “cover” çalışması yapmanın heyecan verici yönü olduğu kadar, zorlayıcı bir yönü de var; eserin özünde yatan gücün ağırlığını her an sırtınızda hissediyorsunuz. “To tréno févgi stis ochtó” nun düzenlemesinde sözleri ve melodiyi temel alan çok sade bir akış tercih ettik. Zülfü Livaneli’nin şarkı sözlerinden “serbest çeviri” olarak okuduğu dizelerde de hikâyeyi öne çıkarmayı tercih ettik.
Bugün 25. sanat yılımızda, protest müzik tarihinde köşetaşı denebilecek çok önemli eserlere imza atan bu iki büyük ustayla aynı şarkıda buluşmanın mutluluğunu yaşıyor ve sizlerle de paylaşıyoruz. Şarkı hakkında bilgi edinme sürecimizde bizlere yardımcı olan dostlarımız Christos Hatzopoulos, Gökhan Selim, Mehmet Mustafa, Vasiliki Papageorgiu ve Yorgo Katsanos’a teşekkür ediyoruz.