Bu bir aylık dönemin öne çıkan gelişmeleri olarak Hollywood greviyle yapay zekayı, Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenci kulüp odalarının tasfiyesini ve festival yasaklarıyla bu konudaki direnişi gündeme aldık. “Devlet Tiyatrolarına Atama” ve “Özel Tiyatrolar – Vergi Yükü, Seyirci Sorunu” başlıklarına dair değerlendirmeleri ise ayrı yazılar halinde okuyuculara ulaştırmayı tercih ettik. İlgili haber akışına buradan ulaşabilirsiniz.
Hollywood Grevi ve Yapay Zekâ
2 Mayıs’ta başlayan Hollywood grevi, sanat alanında yapay zekânın kullanımına dair önemli bir tartışma açıyor. Amerika Yazarlar Birliği’ne (WGA) bağlı senaristlerin başlattığı greve Sinema Oyuncuları Birliği-Amerikan Televizyon ve Radyo Sanatçıları Federasyonu (SAG-AFTRA) üyelerinin de eklenmesiyle grev, Hollywood tarihinin en büyük grevlerinden biri haline geldi.
Grevin çıkış noktası ise sektörde yapay zekânın kullanımıyla oldukça ilişkin. VOA’nın haberine göre senaristler dizilerin elde ettiği gelirin arttığını ancak senaristlerin bu gelirden aldığı payın azaldığını, bunun sebeplerinden birinin yapay zekâ kullanımı olduğunu savunuyorlar. Yapay zekâ, film ve dizi endüstrisinde şu an ağırlıklı olarak kullanılmasa da bu teknolojinin gelişmesiyle yapay zekâ gelişkin düzeyde senaryolar, diyaloglar yazabilir. WGA, yapay zekânın kullanımına, senaristlerin haklarının ve koşullarının korunacağı bir şekilde düzenleme getirilmesini talep ediyor.
Öte yandan yapay zekâ sadece yazarların değil oyuncuların da işini yapabilir. SAG’taki 160 bin oyuncu, yapay zekanın oluşturabileceği yüz ve seslerin kendi yerlerini almayacağına dair güvence beklediği için greve katıldı. Bunun üzerine Disney maliyetleri azaltmak için yapay zekânın sektördeki kullanımını araştıracak bir ekip oluşturdu. Türkiye’de ise Mersin Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada oyuncu seçimi için kullanılabilecek bir yapay zekâ algoritması geliştirildi.
Bu gelişmeler, sanat alanında yapay zekânın kullanımının gelecekte sıkça karşımıza çıkan bir konu olacağını gösteriyor. Yapay zekâ kullanımını tamamen dışlamak yerine sanatçı emeğinin de görünür olacağı bir iş birliğinin mümkün olup olmadığını ve bu iş birliğiyle nasıl üretimler yapılabileceğini araştırmak gerekiyor.
Yapay zekâ yaratıcı bir alan sunmakla beraber bu teknolojinin kullanımına eleştirel bir yaklaşım geliştirmek de elzem. Çünkü yapay zekâ günümüze kadar üretilen verilerin ortalamasını sunuyor ve bu ortalama toplumsal önyargıları da barındırıyor. Bunun yanında yaratıcısının yargılarını da içerebiliyor. Örneğin kimi yapay zekâ uygulamaları daha sağ, muhafazakâr içerikler ve düşünceler üretirken kimisi daha muhalif üretimler yapabiliyor. Ek olarak, yapay zekânın en gelişmiş versiyonlarına erişim, kur fiyatlarının fazla olduğu Türkiye gibi ülkelerde kısıtlı. Bu durum, yapay zekâ teknolojisine kimin ve hangi sektörlerin ulaşabildiği sorunsalına ve bu konuda eşitlik olmadığına işaret ediyor.
Tüm bu faktörler gözetilerek yapay zekâ teknolojisine incelikli bir yaklaşım geliştirmek gerektiği söylenebilir. Bu teknolojinin kullanımına hem eleştirel bir gözle yaklaşmak hem de sanat alanında açabileceği veya genişletebileceği yaratıcı alanları araştırmaya devam etmek gerekiyor.
Boğaziçi Üniversitesi’nde Kulüp Odalarının Tasfiyesi
Depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle 4 yurdunu yıkıp birini de güçlendirme çalışmaları yapmak üzere boşaltan Boğaziçi Üniversitesi’nin yaklaşık 1200 öğrencisi yurtsuz kalınca okul yönetimi, okuldaki kulüplerin yıllardır kullandığı odalarını boşalttı. 43 kulübün imzasıyla ortak yayınlanan bildiride ise; sosyal, sportif, kültürel faaliyetlere eşit bir şekilde ulaşma hakkının üniversite öğrencilerinin elinden alınamayacağı vurgulandı. Okul yönetiminin kulüp odalarını tasfiyesinin kalıcı olup olmadığı ise belirsizliğini koruyor. Bu konuda herhangi bir açıklama yapmaktan kaçınılması, yönetimin Güney Kampüs’ü öğrenci etkinliklerinin merkezi olmaktan çıkarmayı amaçladığını gösteriyor. Öğrenci Kulüpleri yönetime karşı aldıkları tavırda söz birliği içindeler. Bu da yönetimin genel olarak öğrencileri karşısına alarak hareket ettiği anlamına geliyor. Kulüpler için eski BÜMED binasının altında ayrılan bodrum katı oldukça yetersiz. Bu alan sadece ortak depo olarak kullanılabilecek. Kulüpler kendi toplantılarını binadaki toplantı salonlarını rezerve ederek yapabilecekler. Ancak öğrenci kulüplerinin kendi kültürel çalışmalarını sürdürecekleri kalıcı birer odası olmayacak. Sanat kulüpleri bu durumdan ciddi şekilde etkilenecek gibi görünüyor. Dans-müzik-tiyatro çalışmaları için ihtiyaç duyulan mekanlar öğrencilerin elinden alınmış durumda. Öğrenci muhalefeti “geri döneceğiz” söylemiyle protestosunu sürdürüyor. Bu slogan rejimin baskısına rağmen var olmayı sürdürme iradesini dillendiriyor. Bu nedenle anlamlı. Diğer yandan okul yönetiminin şimdiye kadar izlediği stratejiye bakılırsa kulüplerin yeniden Birinci Erkek Yurdu altındaki odalarına kavuşmaları yakın bir gelecekte mümkün görünmüyor. Dolayısıyla protestoyu sürdürürken aynı zamanda reel koşullarda kulüplerin varlığını güçlendirecek çalışmalara ihtiyaç var. Öğrencilerin çalışma, toplantı ve arşiv mekânı taleplerini okul nezdinde netleştirmeleri ve okulun karşılamadığı talepleri mezun ağlarından sağlanan destekle karşılamak gibi yolların denenmesi gerekiyor. Boğaziçi dışındaki üniversiteler yıllar boyunca bu tür sorunlarla karşılaştılar ve farklı stratejiler denediler. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve mezunları da artık benzer sorunlarla baş edecek yöntemleri geliştirmek durumunda.
Yasaklara Karşı Nasıl Direnilebilir?
Temmuz ve ağustos ayında birçok konser, gösteri ve festival yasaklandı. Yasaklamalar temel olarak “ahlaksızlık” argümanı etrafında birleşirken bu ay öne çıkan yasaklamaları ve buna karşı oluşturulan mücadele biçimlerini, stratejileri ele aldık.
İBB’nin Feshane’yi yenilemesinin ardından açılışı yapılan “Ortadan Başlamak” adlı sergiye bir grup “LGBTİ propagandası yapıldığı” gerekçesiyle saldırı girişiminde bulunmuştu. Çeşitli sanat örgütleri sanatçıları ve sanatseverleri özgür bir sanat için Feshane’ye davet etmiş, sergiyi ve sanata yönelik saldırıları tartışmıştı. Feshane’nin bulunduğu Eyüpsultan Belediye Başkanı Deniz Köken, açılan serginin Eyüpsultan halkının ahlaki ve dini değerlerine uymadığını belirterek İBB’nin bu hassasiyetleri ve ahlaki sınırları aşmamasını beklediğini belirten bir açıklama yaptı.
“Ortadan Başlamak” isimli serginin küratörü Feyyaz Yaman ise bu serginin Türkiye’nin yüz yılına ışık tuttuğunu ve sergide kapsayıcılığın ve çoğulculuğun ön plana çıktığını söylüyor. Sergide Gezi Direnişi, Cumhuriyetin kuruluşu, Cumartesi Anneleri, İstanbul’un kentsel dönüşümü gibi Türkiye’nin yakın tarihte tanıklık ettiği konuların yer aldığını, eserlerin tür ve üslupları açısından bir çeşitliliğin olduğunu söylemek mümkün. Bunun yanında Feshane’de çocuklar ve yetişkinler için pek çok atölye, konser, söyleşi etkinlikleri düzenleniyor. Sergiye yönelik çıkan tartışmalar ve linç kampanyalarına rağmen halkın sergiye ve mekâna olan ilgisinin azalmaması da dikkate değer.
Yasaklama ve sansüre rağmen halk tarafından sahip çıkılan bir diğer kültürel etkinlik ise Tarsus Belediyesi’nin düzenlediği Tarsus Tiyatro Günleri oldu. Tarsus Belediye Meclisi AKP’li üyelerinden Abdurahman Altınsucu, “Yıldızlar Altında Bir Yaz Eğlencesi” adlı oyun hakkında dini değerlere hakaret ve müstehcenlik gerekçeleriyle suç duyurusunda bulundu ve bunun üzerine oyun sosyal medyada hedef gösterildi. Tarsus Belediyesi’nin açıklamasına göre ise festivalin engellenmeye çalışılmasına rağmen her gün yaklaşık 1500 Tarsuslu festivale gelen oyunları izliyor.
3000’i aşkın başvuruyla Türkiye’nin en büyük müzik festivalleri arasında adı geçen Nilüfer Müzik Festivali alkol yasağı nedeniyle iptal edildi. Alkol yasağının ardından festival ana sponsorları olan alkollü içki markalarının çekilmesi nedeniyle bu iptal gerçekleşti. Bu tür durumlarda içki markaları dışındaki seküler sermayenin ve belediyelerin sponsorlukları önem kazanıyor. Merkezi idarenin sanata desteğini kestiği, yasakladığı dönemlerde finansal desteğin çeşitlenmesinin sağlanması bir tür direniş yöntemi olarak benimsenmeli. Yasaklamalara karşı direnişte hukuki mücadelenin payı da çok büyük. Mezopotamya Kültür Merkezi yürüttüğü hukuki mücadeleyle bunun güzel bir örneğini verdi. Kadıköy Kaymakamlığı MKM’nin 30 yıl kutlaması etkinliğini yasaklamış ve buna karşı bir dava açılmıştı. Kaymakamlığın kararı İstanbul 6’ncı İdare Mahkemesi tarafından “ifade özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüğü ve barışçıl toplantı hakkını ihlal ettiği” gerekçesiyle iptal edildi. Bu karar iptal edilen ya da doğrudan yasaklanan diğer festival ve etkinlikler için olumlu bir emsal olarak tarihe geçti.
Pek çok festival ekonomik nedenlerle iptal edilirken ya da yapılamazken Bergama Tiyatro Festivali’nin yapılabiliyor olması oldukça önemli. Festivaldeki oyun sayısı önceki yıllara nazaran daha az olmasına rağmen etkinliklerdeki seyirci sayısının fazla olması dikkat çekiyor. Oyunlarla sınırlı olmayan ve atölyeleri de programına dahil eden bu festivalin seçim sonrası seküler sanat alanında gerçekleşen moral verici bir etkinlik olduğu söylenebilir.