KÜRTÇE MÜZİK ALANINDA NELER OLUYOR?

 

27 Kasım-19 Aralık 2023 tarihleri arasındaki kültür-sanat haberlerinden seçtiğimiz gündemleri değerlendirdiğimiz bu yazıda, Kürt müzisyenlerin farklı kanallarla seyirci ile buluşan  konserlerini ve bunun nasıl bir toplumsal dönüşüme işaret ettiğini, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde yapılan “İbrahim Erkal’a Hürmet” konseri üzerine yapılan tartışmayı, İKSV Tiyatro Festivali’nin ardından yazılan/yazılmayan genel değerlendirme yazılarını ele aldık..

 

Kürtçe müzik alanında değişen bir şeyler var….

 

Türkiye’de son iki yıldır Kürtçe müzik yapan bazı sanatçıların, büyük salonlarda ve iyi prodüksiyonlarla ve yüksek sayıda bilet satarak konserler yaptığına tanık oluyoruz.

 

Aralık ayında HEDEP sözcüsü Ayşegül Doğan, “Bu ülkede farklı dillerde neden sanat yapılamıyor?” sorusunu yöneltti. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, bu soruya Kültür Yolu Festivallerinde Ahmet Kaya şarkılarının seslendirildiğini ve farklı dillerde eserlerin yayınlandığını söyleyerek yanıt verdi.

Aslında, Kürtçe müziğin gençlik festivallerinde ya da Kültür Bakanlığı tarafından organize edilen  festival ya da etkinliklerde çok az yer aldığını gözlemlemek mümkün. Öte yandan, 2022 yılından beri — ve 2023 yılında yoğunlaşarak– Kürtçe söyleyen sanatçıların bağımsız konserlerinin sayısının çok arttığına ve seyirci sayısının giderek katlandığına tanık oluyoruz. Bu genel olarak dikkat çeken ve üzerine konuşulması gereken bir olgu durumuna geldi.

 

Önceki yıllarda konser salonu bulmakta zorlanan, son dakika konser iptalleri ile ve konserleri gerçekleştirmek  üzere verdikleri mücadelelerle  gündeme gelen Kürt müzisyenlerin,  2022 ile farklı bir kanal açmaya başladığına tanık olduk. 2022 yılında Aynur ve ardından Mem Ararat’ın yüksek seyirci kapasiteli Volkwagen Arena konserlerinin bilet bitirmesi dikkat çekti. Ardından bu iki sanatçının yanı sıra farklı janr’larda müzik yapan Kürt sanatçıların bağımsız organizasyon firmaları aracılığıyla düzenledikleri konser sayıları artmaya başladı. Süreç  boyunca yine engellemeler, son dakika konser iptalleri olsa da, önceki yıllarda rastlamadığımız bir tablo var artık önümüzde. Büyük salonlarda, tamamen bilet satışı ile gerçekleştirilen konserler…. Üstelik yüksek enflasyon ortamında artan maliyetler, zorunlu olarak bilet fiyatlarına yansısa da, bilet satışları oluyor ve bu konserler sürdürülebiliyor. Bu tablonun oldukça yeni olduğuna dikkat çekmek lazım.

 

Rock’tan, rap’e, kendi söz ve müziğini yazanlardan geleneksel müzik icralarına farklı müzik türlerinde şarkılarını icra eden bu sanatçıları sadece Kürtler mi dinliyor? Bu soruyu hakkıyla yanıtlamak için ayrıntılı verilere ihtiyaç var ama genel bir gözlem, Kürtler dışındaki izleyicilerin de bu konserlere gittiği yönünde. Bu durum,Kürtçe müziğin sürmesi ve bu dilde yeni üretimlerin yapılması, bu toprakların çok– kültürlü yapısının sürdürülmesi adına çok önemli bir kazanım. Öte yandan daha geçen ay Perwin Çakar üzerinden milliyetçi bir kesimi harekete geçirmeye çalışan gündem oluşturma çabalarına tanık olduk. Tam da bu noktada, Kürt müziğinin belediyeler, yerel yönetimler dışında bir kanal oluşturmasının değerli ve gelecek açısından umut  verici olduğunu belirtmek lazım.

 

Kürtçe müzik yapan müzisyenlerin ana akım bir sanatçı modeli oluştuğunu söylemek zor. Çok farklı sanat yapma modelleri var karşımızda. Bu farklı müzik kanallarının nereye evrileceğini ve izleyicinin bu kanallarla kuracağı ilişkiyi takip etmek, Türkiye’deki toplumsal gelişmeleri anlamak açısından da önem taşıyor. Kürtçe müziğin, Kürtler için bir güçlenme alanı oluşturmanın yanı sıra, Türkiye’de kültürel çoğulcu bir ortamın sahiplenilmesi açısından da çok değerli olduğunun altını çizelim. Önümüzdeki yıl ve yıllardaki gelişmeleri bu çerçeveden izlemeye devam etmek gerekiyor. Kazım Koyuncu’nun Karadeniz Müziği’ni geniş bir kesimin dinlemesine yol açan bir kanal açması gibi –çeşitli tartışmaları barındırmakla birlikte– bir yol mu açılacak? Başka gelişmeler mi olacak? Bunu takip edeceğiz.

 

Yine 90lı yıllarda MKMli ya da MKM kökenli sanatçıların ağırlığının olduğu Kürtçe müzik alanını, bugün geldiğimiz noktada çok farklı yaşlardan temsilcilerin nerelere taşıyacağını da izleyeceğiz.

 

……

 

Aralık ayında dikkat çeken tartışmalardan biri  AKM’de yapılan “İbrahim Erkal’a Hürmet” konseri üzerineydi. Bu konser üzerine yapılan tartışmalara baktığımızda neredeyse Cumhuriyet’in kurulduğu dönemden beri süregiden bir tartışma çerçevesinin değiştirilemediğini görüyoruz. Bu konsere dönük eleştiriler,  “İstanbul AKM’nin bir opera salonu olarak yapıldığı,  operaya yer verilmesi gerekirken arabeske yer verildiği” temelinde yapılıyor. AKM’nin programlaması tutarlı bir stratejik plan ile yapılmıyor. Bunun altını çizmek gerekir.  Ama tartışmayı  “doğu müziği, batı müziği” ekseninden çıkarmak gerekiyor. AKM gibi devlet destekli bir salon, bir yandan dünyanın önemli müzisyenlerini Türkiye seyircisi ile buluşturmayı bir yandan da  Türkiye ve Ortadoğu ya da kültürel olarak ilişkili olduğu coğrafyaların müziklerini  ileri noktalara taşıyan, ilerici, kaliteli müziklere alan açmayı hedeflemeli. Tartışma bu eksene taşınırsa, AKM programını daha doğru bir çerçeve üzerinden konuşmak ve hükümete yakın isimlerin konserlerinin bu programda yer almasının doğru ya da yanlış olduğunu daha tarafsız bir gözlemle ele almak mümkün olacak. “Doğu mu Batı mı? Opera mı Arabesk mi?” çerçevesi on yıllardır devam etmekle birlikte bizi daha iyi bir sonuca taşımıyor.

 

İksv Tiyatro festivali takip edildi mi?

 

İKSV Tiyatro Festivali’nin ardından yazılan değerlendirme yazılarını araştırınca, festivalin genelini değerlendiren yazıların basında neredeyse hiç yer almadığı dikkat çekiyori. Basında, basın bülteninin verileri yer bulmuş ama festivalin geneline dair yorum, eleştiri yazıları yer almamıştı. Festivale dair görüşleri toparlamak için sosyal medyadaki değerlendirmeleri toparlamak gerekiyordu. Ama burada bile festivali kuş bakışıyla değerlendiren paylaşımlar bulmak olanaksız gibiydi. Internet medyası, blog ya da basılı medyada yer alan yazıların azlığı, değerlendirmelerinizi genelde sosyal medya üzerinden yapmaya başlamamızın derinlemesine düşünüp yazmayı tetiklemediğini, bu yönde daha bilinçli bir çabaya ihtiyaç olduğunu belirtmek gerekiyor.