28 Ocak-12 Şubat 2020 kültür-sanat gündemi değerlendirmesi kapsamında ele alınan konu başlıkları şöyleydi: Yerel yönetimler ve sanat ilişkisi, muhalif müzik tartışmaları ve müzik alanında telif tartışmaları. Değerlendirme için kullanılan haber akışına buradan ulaşabilirsiniz:
Yerel Yönetimler ve Sanat
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) sanatçılara ve çeşitli kültür ve sanat kuruluşlarına yaptığı çağrı ile 5 Şubat yeni kurulacak İstanbul Kültür Sanat Platformu’nun içeriğinin belirlendiği bir çalıştay düzenledi. Çalıştayın ardından çıkan haber yazıları ve videolu kısa söyleşiler incelendiğinde Yayınevlerinin, müzelerin, organizasyon şirketlerinin, sanat merkezlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin, sanat meslek birliklerinin ve tiyatroların temsilcilerinin yanı sıra farklı dallardan sanatçıların, akademisyenlerin de katıldığı anlaşılıyor. Farklı alanlardan temsilcilerin oluşturduğu masalarda oluşturulacak olan platformun vizyon, misyon ve çalışma ilkelerinin ne olması gerektiği; platforma kimlerin üye olması ve platformun hangi organlardan oluşması gerektiği,; platformun İBB ile bağının nasıl olması gerektiği gündeme alınmış. Katılan kişilerin verdiği kısa demeçler incelendiğinde bu platformun İBB’nin düzenleyeceği etkinlikleri, destek vereceği projelerin neler olabileceği konusunda görüş oluşturan bir yapı olmasının beklendiği görülüyor. İBB’nin kültür politikasının farklı alanlardan kültür-sanat temsilcilerinin görüşleri ile şekillenmesi önemli ve geçmiş yıllarda örneği olmayan bir adım olarak ortaya çıkıyor. Bu model akıllara İngilterede’ki Arts Council modelini getiriyor. Tabi İngiltere’de bu yapının sadece maddi ve altyapı sunmanın yarına sıra sanat kurumlarının ürünlerini, toplumsa yarattığı etkiyi, sanatçıların performansının niteliğini de değerlendiren tartışan bir yapı olduğu belirtmekte fayda var. Oluşturması hedeflenin bu platformun sadece İBB’nin davet edeceği/düzenleyeceği etkinliklere danışmanlık düzeyinde katkı sunacak bir yapı olmaması için platform bileşenlerinin İstanbul’un ihtiyaçlarına hizmet eden proje önerilerinin hayata geçip geçmeyeceği önemli bir yerde duruyor. Yine verilen demeçlerden birinde seyirciye ulaşamama sorunun altı çiziliyor, bu da akla şu soruyu getiriyor: Seyirci profilinin genişletilmesi için kültür-sanat alanında nitelikli sanat etkinliklerinin yanı sıra seyirci kitlesini oluşturacak yerel halka dönük eğitsel hedefler bulunması da gerekmez mi? İSMEK eğitimlerinin niteliğinin artması ve kapsamının genişlemesi, geçmiş yıllarda Şehir Tiyatroları bünyesinde faaliyet gösteren Çağdaş Gösteri Sanatları Merkezi gibi yapıların devamlılık gösteren eğitim faaliyetlerine devam etmesi gibi konuların platformun gündeminde olup olmadığı yayımlanacak olan rapor incelendiğinde daha kapsamlı tartışılabilir. Ayrıca İBB’nin geçmiş yıllarda olumlu icraatlar gerçekleştirmiş, kurumsal adımlar atmış diğer büyükşehir belediyeleri ile temas içinde olması da kültür-sanat politikasının belirlenmesinde önemli bir yerde duruyor. Örneğin İzmirli ve İzmir’e gönül vermiş bilim, sanat ve kültür insanlarının katılımıyla 24 Ekim 2009 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde gerçekleştirilen İzmir Kültür Çalıştayı sonrası belediye bünyesinde kurulan İzmir Akdeniz Akademisi bu hususta bir örnek teşkil edebilir.
“Muhalif” Müzik
Bu tarih aralığında müzik ve muhalefet ilişkisine değinene çeşitli söyleşiler ön plana çıkıyor. Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf’ın düzenlediği Dünden Bugüne Toplumsal Muhalefetin Dili ve Müzik başlıklı panel, Helezonik Kreşendo adlı grubun yaklaşık bir yıldır Türkiye’nin çeşitli kentlerinde düzenlediği ‘Türkiye’de Muhalif Müziğin İzlekleri’ adlı sunu-dinleti ve Cahit Berkay’ın uzun süredir sanatçıların iktidar yanlısı söylemlerini ön plana çıkaran bir habercilik anlayışına sahip Sabah Gazetesi’ne v verdiği, 70’lerden günümüze muhalif müzik temalı söyleşi kültür-sanat haberleri arasında karşımıza çıkıyor. Helezonik Kreşendo söyleşisi ve internet sitesi incelediğinde bir müzik grubunun muhalif müzik örneklerini dahil ettiği bir müfredat ile ücretsiz, eğitsel bir içerik oluşturması ve bunu açık kaynak anlayışı ile kamuoyu ile paylaşması olumlu bir girişim. Öte yandan yapılan atölye çalışmasının detaylarına bakıldığında “Muhalif Müzik” olarak nitelendirilen grupların günümüzü yani yakın dönemi ele almadığı görülüyor. Dünyadan farklı müzik türlerinden örnekler tartışılsa da; Türkiye bağlamında muhalif müzik kavramı değerlendirilirken tarihsel dönüşüm süreçleri, ürünlerin niteliği kriterler ile alınmadığı anlaşılıyor. Çalışma şarkısı olarak önerilen şarkıların tamamı “marş”lar. “Devrimci Mücadele İçin Müzik Dökümanları” olarak ifade edilen, metodlarda birlikte söylenen şarkılar ve yapılan atölye çalışmalarında sadece marş şeklinde şarkıların bulunması “muhalif” müziğin bugününün tartışılmadığına bir örnek olabilir. Bu ve benzeri girişimlerin çağdaş üretimleri, kültürel çoğulcu bir perspektif ile ele alması önemli bir yerde duruyor.
Müzikte Kaynak Gösterme ve Telif Tartışmaları
Bu hafta gündeminde müzik alanında kaynak gösterme ve telif konusu da gündemdeydi. Besteci Atilla Yılmaz’ın “Senden Gayri” adlı eserinin Manuş Baba tarafından “Eteği Belinde” şarkısında izinsiz kullanıldığını iddia ederek açtığı tazminat davasını kazanması, Ferhat Göçer’in “Sabahattin Ali Şarkıları” albümündeki “Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz” türküsünün sözlerinin ünlü yazara ait olmadığı haberi gibi… Her ne kadar “Eteği Belinde“ örneği ilgili mahkeme ve bilir kişi tarafından Hangi eserde, hangi kriterler ile telif hakkı iddia edileceği tartışması intihal olarak değerlendirilse de dünya literatüründe farklı yaklaşımlar mevcut. 2017’de Manuş Baba ve Atilla Yılmaz arasındaki tartışma ilk gündeme geldiğinde kaleme alınan müzikal bir inceleme yazısı hırsızlık, intihal vs. gibi kavramlar yerine bu olayı bir tür “müzik kazası” ya da “bestecilik kazası” olarak ele almanın da mümkün olduğunu belirtiyor. Konunun başka bir boyutu da bu ve benzeri örneklerin sadece telif temelli değil etik ve sanatsal açıdan da sonuçları olması. Geleneksel eserlerin anonim olarak kaydettirilmemesi, yorumlayan sanatçının kendine mal etmesi gibi örnekler sadece haksız kazanca değil etik bir soruna da yol açıyor.