Bu yazıda, Kültür-Sanat Gündemi Çalışma Komisyonu olarak, 29 Eylül-16 Ekim 2020 döneminin haberlerinden derlediğimiz temalar etrafında yürüttüğümüz tartışmaları üç başlık altında topladık: 1) Eski ve yeni normalde sürdürülmeye çalışılan etkinlikler 2) Pandemi koşullarında kültür-sanat tartışmaları 3) Dijital alana ve fiziksel alana dair sansür ve yasaklar. İlgili haber akışına buradan ulaşabilirsiniz.
Pandeminin damgasını vurduğu yaklaşık sekiz aylık sürecin ardından bir yandan hayatta kalma mücadelesi veriyor, bir yandan da amatör ve profesyonel düzeyde sanatsal üretimlerimizi sürdürebilmenin yollarını arıyoruz. Bu, bir anlamıyla da sanatın bir “alan” olarak var olabilme mücadelesi. Sanatsal üretim biçimleri ve estetik dil kadar performans pratiklerinin ve seyirciyle/dinleyiciyle buluşma olanaklarının da gözden geçirildiği bir dönemdeyiz. Bu dönemde bir yandan eski “normal” ya da “klasik” denebilecek performans biçimlerine devam edilmeye çalışılıyor, bir yandan da yeni yollar aranıyor, deneniyor. Çoğunlukla dijital alan yeni mecramız oluyor. Elbette her kamusal alan gibi burada da güç mücadeleleri sürmekte; gerek kurumlar, yapılar, bireyler arasında gerekse devlet erkiyle muhalif kesim arasında. Sansür ve yasaklamalar yine devrede, öte yandan sanatın gücü bizimle…
- Eski ve Yeni Normal Etkinlikleri
Bu seneye dek bir klâsik olduğu söylenebilir; ekim ayı tiyatro sezonunun açıldığı aydır. Pandemi altındayken bile olağanüstü koşullarda olağan pratiği sürdürebilme çabalarını görmekteyiz. Salonlar düşük kapasiteyle de olsa açılıyor; bunların bir kısmı da tiyatroların yaşaması için destek amaçlı: “AST 6 Kasım’da perdelerini açacağını duyurdu; Kumbaracı50’ye destek kampanyası büyümeye devam ediyor; Tiyatro Karakutu Sait Faik’in öyküsünü “Bir insanı sevmekle başlar her şey” diyerek, Burgaz’da sergilemeye devam ediyor; Reha Özcan Bir Garip Orhan Veli ile Moda Sahnesi’ne 21 Ekim’de destek olmaya hazırlanıyor; Dot #ormanda açık alanda, sosyal mesafeli tiyatro yapmaya devam ediyor; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Sahnede Bir Hayat organizasyonu ile bazı tiyatrolar ekim ayı boyunca Açıkhava sahnesinde olacaklar.”
Bu noktada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İ.B.B.) katkılarının altını çizmek gerekiyor. Örneğin; Sahnede Bir Hayat projesi ile Harbiye Açıkhava Tiyatrosunun etkinliklere açılması; Şehir Tiyatroları salonlarının özel tiyatrolara açılması ve burada Kürtçe bir oyuna yer verilmesi; İ.B.B.’nin Kenter Tiyatrosu’nu bünyesine katması; Sanat Pazarı projesi ile görsel sanatlar alanına destek sunulması, vb. Ayrıca Küçükçekmece ve Ataşehir Belediyelerinin lokal düzeydeki etkinlikleri göze çarpıyor.
Bu desteklerin altını çizme amacımız, takdirin ötesinde belediyelerin desteğinin özellikle bu dönemde ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmektir. Zira belediye desteği olmayınca bilet satışı ile özellikle tiyatroların ve alternatif müzik sahnelerinin ayakta kalması kolay görünmüyor.
Öte yandan, belediyeler tarafından sahnelerin açılması, riskleri de beraberinde getiriyor. Zira mesele sadece mekân sağlamak değil; havalandırmadan tutun da güvenliğe ve tekniğe kadar altyapı yetersizliği ve sanatçıların tüm bu sorunları kendilerinin aşmasının beklenmesi (şu koşullarda ehven-i şer olarak görülse de) ironik biçimde aslında “var olma” mücadelesini bir tür intihara dönüştürme riski taşımaktadır. Kanunen belirlenmiş sınırlarda yapılıyor etkinlikler. Ama ne olursa olsun tiyatroların açılması, seyircinin kapalı alana girmesi, sona doğru alkışlar derken, maske takılsa bile bulaşma engellenebilir mi? Bu noktada oyunların oynanmamasını önermek mümkün değil, ancak pandemi sürecinin uzun süreceği gözetilerek salonlarda dışarıdan gelen hava ile havalandırmayı sağlayacak altyapının kurulmasının kültür-sanat alanı açısından önemli bir talep olarak not edilmesi gerekiyor. Güvenilir altyapı meselesini, tiyatrolar ve konserlerin devam edebilmesine dönük önlemlerden biri olarak gündeme getirmek gerekiyor.
Bu süreçte alternatif olarak gördüğümüz dijital alanda da (benzer şekilde olmasa da) bir altyapı sorunu kendini dayatıyor. Tiyatrocular ve müzisyenler bu süreçte olabildiğince üretimlerini dijital alana taşımaya çalışıyor ve buradan bir telif geliri oluşturmaya çalışıyorlar. Ancak burada önemli bir nokta var; dijital platformlar üzerinden bilet satışı yapılabilmesi için gerekli altyapının oluşturulması gerekiyor. Ayrıca Türkiye’de internete dosya yükleme hızları çok düşük. Aslında sanatçıların dijital alandan bir gelir edebilmesi için hem bilet satış platformları hem de internet hızına dair ciddi altyapı desteklerine ihtiyaç var. Kültür Bakanlığı ve yerel yönetimlerin bu konuyu gündeme almalarını talep etmek ve bunu meslek birliklerinden sendikalara kadar her türlü mecrada dile getirmek gerekiyor.
Öte yandan farklı performans/sunum biçimleri keşfedilmeye çalışılıyor; dijital sanat dünyamız genişliyor. Örneğin, Geçmişin Sesi Amida Konserleri ile güzel bir konsept oluşturulmuş; bu çalışma ses-mekan ilişkisine dair alternatif bir örnek olarak değerlendirilebilir. Hasuni Mağaraları’nda 16 Ekim 2020 günü düzenlenecek ilk müzik dinletisinde santur, keman ve def ile dengbejlik geleneğinden günümüze ulaşan ezgilerin seslendirileceği ve dijital platformlarda yayınlanacağı belirtiliyor. Hasuni Mağaraları’ndan sonra Zerzevan’da piyona dinletisi, Ergani’de doğal ritim orkestrası, Keçi Burcu’nda Tembûr Dinletisi düzenlenecekmiş. Bu etkinliklerde geçmişten günümüze kadar gelen farklı ezgilerin, müzik enstrümanlarının, konserin düzenleneceği tarihi ve doğal mekanların geçmiş hikayesi ile birleştirilerek sunulması hedeflenilmiş.
İlk dijital piyano festivalinde yer alacak sanatçılar ve seslendirilecek eserler şöyle açıklanmış: Gülsin Onay (L.v. Beethoven), Gökhan Aybulus (S.Rachmaninov), Özgür Ünaldı (W.A. Mozart), Emre Elivar (F. Schubert), Emre Şen (F.Chopin), Başar Can Kıvrak (C. Franck), Tayfun İlhan (F.Liszt), İraz Yıldız (C.Debussy), Cem Babacan (M.Mussorgsky), Elif Akar Kosman (R.Schumann), Özgün Gülhan (M.Ravel), Jerfi Aji (A.Scriabin), İris Şentürker (J.S.Bach), Çağdaş Özkan (A.Scarlatti), Hande Dalkılıç (U.C. Erkin). Festival kapsamında konserlerin yanı sıra besteciler hakkında ya da piyanistlerle yapılan söyleşiler de erişime açılmış ve dijital alan için içerik zenginleştirilmiş oldu.
Anadolu Kültür Adalet Atlası adlı bir podcast serisi yayınlamaya başladı. Güncel hak ihlallerinden yola çıkan, ancak adaleti hukukla sınırlamayan bu seri 15 bölümden oluşuyor. Bölümlerde, müzikten adli tıbba, yapay zekâdan sinemaya pek çok alanın adaletle kesişim noktaları konuşuluyor.
Erdal Beşikçioğlu, ilk online tiyatro ‘premier’ini yapıyor. Erdal Beşikçioğlu’nun yönettiği ve oynadığı Fahrenheit 451 oyununun Türkiye prömiyeri Biletix’in online platformu Seyretix üzerinden de eş zamanlı olarak izlenebilecek. Prömiyer gecesi öncesi seyircinin salona gelişi ve oyun öncesi hazırlıkları, Tatbikat Sahnesi’nin YouTube ve Instagram hesaplarından canlı olarak yayınlanacak ve böylece oyunu ekran başında izleyecekler salondakiler gibi tiyatro atmosferi yaşama imkanı bulacakmış.
Ayrıca; İKSV alt kat çevrimiçi etkinlikleri başladı.Yapı Kredi çevrimiçi sohbetler başlattı. Arterin çevrimiçi rehberli turları başladı. İstanbul Caz Festivali konserlerinin dijital gösterimi başlıyor. Engelsiz filmler festivali Mubi üzerinden yayınlanıyor; ana tema pandeminin etkileri. Sanal galeriler gündemimize giriyor. Tiyatro Kooperatifi ve IETM (Uluslararası Çağdaş Gösteri Sanatları Ağı) tarafından düzenlenen programda bir panel düzenleniyor (2 Ekim).
- Pandemi Koşullarında Kültür-Sanat Tartışmaları
Tiyatro alanı
Bu süreçten en çok etkilenen alanlardan biri hiç kuşkusuz tiyatro alanı. Binlerce tiyatro emekçisi işsiz kaldı; ödenekli olmayan özel ya da bağımsız tiyatroların çoğu Kültür Bakanlığı yardımlarından faydalanamadı; çoğu ekip sigorta ve vergi borcu yüzünden başvuru yapamadı. Pandemi koşullarında sanatçıların işsiz kaldığı, farklı mesleklere yöneldiği, ailelerinin yanına taşındığı yönünde haberler bu dönemde de devam ediyor. Özel tiyatrolardan da kapanma haberleri geliyor. Küçük Salon kapandı. Kumbaracı 50 için kampanya devam ediyor.
Geçtiğimiz haftalarda Kültür Bakanlığı ile tiyatrocuların görüşmeleri oldu.
Ancak bu görüşmelere Türkiye’den pek çok yerel tiyatronun da katılımcısı olduğu Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi çağrılmadı ve katılma talepleri reddedildi. Bu konuda protestolar ve eleştiriler yayınlandı. Şu ana kadar verilen desteklerde vergi borcu olanların başvurusu kabul edilmedi. Oysa özel tiyatroların çoğunun vergi borcu var ve bu destekten yararlanamadılar. Tiyatro yasasına dönük henüz somut bir adım atılmamış durumda. Bilet satışları ise tiyatroları ayakta tutmaya yetmeyecek. Kültür Bakanlığı yaptığı açıklamada 199’u profesyonel, 75’i çocuk oyunu ve 54’ü geleneksel olmak üzere 328 özel tiyatro projesine toplamda 12 milyon TL destek dağıtma kararı aldığını belirtiyor. Öte yandan, Bakanlığın kriterlerinin neler olduğu ve karar veren kurulda kimler olduğu şeffaf bir şekilde açıklanmıyor. Objektif ve somut gerekçelere dayanmayan karar alma sürecinin açıkça keyfi ve siyasi olduğu bellidir. Tiyatro Kooperatifi belirlenen tiyatroların hangi kriterlere göre seçildiği, her bir tiyatroya ne kadar bütçe verileceği gibi sorulara yanıt verilmesini talep etmiş ve vergi-sigorta borcu şartının kaldırılmasını istemiş.
Kültür Bakanlığı bünyesinde tiyatro camiasından isimlerle gerçekleştirilen toplantıların ikincisinde bakanlık; DT Genel Müdürü, Telif Hakları Müdürü, Güzel Sanatlar Genel Müdürü ve yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, oyuncular, Özel Tiyatrolar Girişimi, Tiyatro Kooperatifi, Karagöz Derneği, Unima’nın temsilcileri ile görüştü.Yapılan toplantıya oyuncular Mert Fırat, Cem Davran, Nedim Saban, Volkan Severcan, Emre Kınay, Kerem Yılmaz, Erdal Beşikçioğlu, Mahir İpek, Ahmet Yenilmez, Bahtiyar Engin, Çiğdem Tunç, Damla Özen, Fadik Sevin Atasoy ve Özlem Daltaban katıldı. Oyuncular Sendikası temsilcilerinin davet edilmemesi ise dikkat çekti. Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi de davet edilmedi. Tiyatro Kurulu ve Tiyatro Yasası’nın gündeme geldiği toplantıda, Devlet Tiyatrolarının da kapılarını özel tiyatrolara açacağına dair bir vaatten de bahsedilmiş görünüyor.
Toplantıya katılanlardan Nedim Saban ise toplantıyı çok olumlu olarak değerlendiriyor. Tiyatro yasasının çıkacak olması, ek destek paketleri, sektörün oluşması, kayıt altına alınması vb meselelerin gündeme gelmiş olması, kurultay yapılmasından bahsediyor. Sanat Kurulu oluşturulması ve bundan sonra bu kurulun görüşleri doğrultusunda karar alınacağı ve yardımların bu kurul üzerinden dağıtılacağından bahsediliyor. Tiyatromuz Yaşasın İnsiyatifi ise konuyla ilgili 16 Ekim’de bir bildiri yayınlayarak, kurulun meşruiyetinin tartışmalı olduğuna dikkat çekiyor.
Müzik alanı
Müzik alanında -tiyatrodan farklı olarak- albüm satışları ya da dijital platformlardan elde edilen telif geliri olsa da, sektörün ağırlıklı kesimi konser gelirleri ile geçiniyor. Müzisyenlerden konser organizatörlerine, ses-ışık ekibinden rodiye, salon görevlilerinden güvenlik ekibine kadar geniş bir müzik emekçisi topluluğu söz konusu. Tüm bunlara dikkat çekmek için müzik emekçilerinin sosyal medya profilleri geçtiğimiz hafta kırmızıya büründü.
Öte yandan 14 Eylül’de İstanbul Valiliğince yapılan açıklamada, “Gelinen aşamada başta fiziki mesafe kuralı olmak üzere alınan tedbirlere yeterince riayet edilmemesinin hastalığın yayılım hızını artırması ve toplum sağlığını riske atması nedeniyle”; deniz turizm araçlarında, gezi, tur ve restoran teknelerinde, ticari yatlarda, deniz turizm araçlarında düğün, nikâh, sünnet düğünü, kına gecesi, nişan gibi etkinliklere hiçbir surette müsaade edilmeyecektir… Açık alanlarda yapılacak; konser, gösteri, festival vb. etkinliklere 12 Eylül 2020 tarihinden itibaren hiçbir surette müsaade edilmeyecektir” denildi. Böylelikle yazın kısa bir süreliğine konser etkinliklerine dönebilen müzisyenler ve müzik emekçileri yeniden evlere gönderildi.
Pandemi sürecinde konser verebilme olanakları zaten oldukça kısıtlıyken, aslında pandemi öncesinde de sorunlu olan bazı uygulamalar yeniden gündeme geliyor. Örneğin, sinema, tiyatro, opera, müze girişlerinde KDV oranı yüzde 1 iken konser biletlerinde bu oran ısrarla uygulanmıyor; pandemi döneminde hâlâ eğlence vergisi, rüsum alınıyor. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca; üretilen, ithal ya da ihraç edilen kaset, CD, DVD vb. kopyalamaya imkân sağlayan araçlardan alınan yüzde 3’lük kesinti Özel Kopyalama Harcı diye bir fonda toplanmakta. Sanatçıdan yapılan bu kesintilerle toplanan miktar ısrarla sanatçılara geri döndürülmüyor. Bar veya gece kulübü olarak ruhsat alan müzikli mekanların açılmalarına izin verilmiyor. Öte yandan kira ödemeye devam ediliyor.
Salgında yalnız bırakıldıklarını düşünen bazı müzisyenler de Olta isimli albüm serisinde buluştu. Projeyi hayata geçiren Peyk grubundan İrfan Alış, BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamada albümün tüm gelirinin salgın sürecinde müzisyenlere ve sahne çalışanlarına verilmek üzere hazırlandığını söyledi. Aynı gazete haberinde devamla, Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği (MÜYAP) Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Forta’nın “meslek birliklerinin müzisyenlere maddi yardımlarda bulunmasının ya da dayanışma için bağış kampanyaları açmalarının yasalar kapsamında mümkün olmadığını belirttiğinden” bahsediliyor. BBC muhabirlerinin sorularını yanıtlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı ise “Türkiye’de yardım ve bağış toplanmasına ilişkin hususlara ilişkin bir yetkilerinin bulunmadığını ve muhatabın İçişleri Bakanlığı olduğunu” belirtmiş. Forta, salgının başlamasıyla dört müzik meslek birliğinin Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a bir plan ve çeşitli talepler sunduğunu ancak birtakım vergi indirimleri dışında hiçbir destekleyici adım atılmadığını aktarmış. Kültür ve Turizm Bakanlığı ise konuya ilişkin BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamada 2020 yılının ilk sekiz ayında müzik sektöründe 27 proje için 6 milyon 690 bin TL mali destek sağladıklarını söylemiş.
- SANSÜR-YASAKLAR
Koronavirüsle mücadele sürecinde bir yandan dijital gözetim artarken diğer yandan fiziksel yasaklara dijital alan ve sosyal medya üzerinden kısıtlamalar da ekleniyor. Sosyal medya yasasının sonuçları, neden olduğu sansür ve engellemeler, EngelliWeb ve Susma24 üzerinden takip edilebiliyor. Son dönemde yaşananlara baktığımızda bir yandan her türlü muhalif söyleme dönük engellemelerin arttığı görülürken, bir yandan da 90’larda tanık olduğumuz söylemlere geri dönüldüğünü görüyoruz. HDP’ye dönük baskılar ile Kürtlere dönük nefret söylemi körüklenirken, Ermenistan-Azerbeycan savaşı ile Türkiye’deki Ermenilere dönük baskı ve tehditler artıyor. Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerinden Yunanistan ile yaşanan baskı ile Türkiye Rumları hedef haline gelebiliyor. Ancak 90’ların bu söylemleri şu an pandemiden beslenerek daha farklı baskı mekanizmaları ile işliyor. Bir başka deyişle, Türkiye’de öteden beri var olan çeşitli fay hatları pandemi sürecinde adeta tetiklenmiş durumda.
Örneğin, geçtiğimiz günlerde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, Ferhat Tunç’un Türkiye gençlik hareketinin devrimci önderleri Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya’nın resimlerinin bulunduğu Marşlar ve Ağıtlar albümünün kapağı suç unsuru olarak kabul edildi. Tunç, albüm kapağı nedeniyle değil sosyal medya paylaşımlarının muhalif içeriği nedeniyle bu cezayı aldığı yorumu yaptı. Bir diğer örnekte, aynı dönemde başka konserlere izin verilirken, sanatçı Cem Erdost İleri ve Mikail Aslan’ın İstanbul’un Esenyurt ilçesinde düzenlemeyi planladıkları konser kaymakamlık tarafından, koronavirüs salgını gerekçesiyle iptal edildi. Yine bir diğer örnekte, 4 yıl önce Newroz’da söylediği şarkı yüzünden Hozan Bengi‘ye 3,5 yıl hapis cezası verildi. Sanatçı tutuklanarak Erzurum E tipi Cezaevi’ne gönderildi.
İBB’nin programına aldığı Kürtçe oyunun Valilik tarafından yasaklanması diğer bir önemli konuydu. Dünyanın en önemli tiyatro yazarlarından Dario Fo’nun oyunu
‘Yüzsüz’, Mezopotamya Kültür Merkezi’nin (MKM) tiyatro grubu olan Teatra Jiyana Nû tarafından ‘Bêrû’ adıyla sahnelenecekti. Ne var ki oyun, aynı gün Gaziosmanpaşa Kaymakamlığı tarafından yasaklandı. İstanbul valiliği, İBB Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmesine birkaç saat kala yasaklanan ‘Bêrû’ (Yüzsüz) adlı Kürtçe tiyatro oyununun ‘PKK propagandası yapması nedeniyle’ yasaklandığını, soruşturmalar başlatıldığını açıkladı. Daha önce defalarca oynanmış bir oyun olan Dario Fo oyunu, ilk kez Kürtçe olarak sergilenecekti. Engellemeye ilişkin İBB başkanı Ekrem İmamoğlu da “İBB, 16 milyon insanın belediyesidir. Bizim, bu şehirde yaşayan her duyguya, kültürlerarası her türlü iletişime ortam yaratma mecburiyetimiz vardır. O bakımdan biz, böyle bir sözden geri adım atacak bir yönetim değiliz” diyerek tepki gösterdi. Tiyatro Kooperatifi ve çeşitli sanatçılar yasaklamaya tepki gösterirken, Oyuncular Sendikası da açıklama yayınladı.
Dijital alan üzerinde bir denetleme, sansürleme ve artan bir kuşatma söz konusu. Sansür de otosansürü gündeme getiriyor. Taranan haberlerde Netflix için hazırlanan Şimdiki Aklım Olsaydı dizisindeki yan karakterlerden birinin eşcinsel olmasına müdahale edildiği ve dizinin senaristinin dizinin devam edebilmesini sağlayabilmek için bu karakteri değiştirdiği haberi vardı. Yine başka bir haber basın yayın organlarının içeriğinin sık sık değiştirildiğini ve engellendiğini belirtiyordu.