Kültür-sanat alanında 6-21 Temmuz tarihleri arasında gündem olan gelişmeleri derlediğimiz bu yazıda, dijital platformların akıbeti ve sanat alanında devam eden sansür, baskı ve yasaklamalar değerlendirilmektedir.
Sansür, Baskı ve Yasaklamalar
Sanat alanında bir süredir çeşitli örneklerle karşımıza çıkan baskı, sansür ve yasaklamalar gündemdeki ağırlığını koruyor. Basın İlan Kurumu (BİK) tarafından 28 yıl aradan sonra ilk kez “Basın Ahlak Esasları” güncellenerek “genel ahlaka uymayan”, “milli ve manevi değerleri zayıflatan” içeriklerin yayınlanmasının önüne geçen maddeler eklendi. İktidarın meclisten geçirmeyi planladığı fakat tepkiler nedeniyle şimdilik geri çektiği sansür yasasının yerine dolaylı yoldan engellemelere gerekçe olacak bu uygulama birçok gazeteci ve medya çalışanı tarafından eleştiriyle karşılandı: “Basın İlan Kurumu’na keyfi tutumla geniş bir sansür yetkisi getiren yeni Basın Ahlak Esasları kararını reddediyoruz.”
Son dönemde gündeme gelen gelişmelerden bir diğeri de Hakkari’deki tüm tiyatro, konser ve gösterilerin valilik tarafından 15 gün süreyle yasaklanmasıydı. Yapılan açıklamada yasağın “devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü, milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması” amacıyla uygulandığı belirtildi. Somut bir hadiseye dayandırılmaksızın devletin “tedbir” amacıyla aldığı bu karar yaklaşan seçim ile birlikte irrasyonel baskı mekanizmalarının artacağının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Yine benzer dönemlerde Apolas Lermi’nin temmuz sonunda vereceği Sakarya konserinin belediye kararıyla iptal edildiği duyuruldu. Apolas Lermi’nin bu karara twitter hesabından oluşturduğu cevap ise şöyleydi: “Siz radyoyu kapattınız diye hiçbir şarkı yarım kalmaz. Yeni şarkılar yakında!”
Sansüre bir başka örnek ise Alice Walker’ın “Renklerden Moru” kitabının Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından halk kütüphanelerinden toplatılmasıydı. Siyahi bir kadının eril şiddetle mücadelesini konu edinen eserin “okuyuculardan gelen şikayet” gibi bir gerekçeyle yasaklanması muhalif kesimde tepki ile karşılandı ve konu meclise taşındı. Bakanlık bu konuda herhangi bir cevap oluşturmazken konunun ele alınışında görülen bir diğer ilginçlik ise uygulanan yasağı eleştiren bazı gazetelerin “aynı uygulama kurtuluş savaşı aleyhinde yazılan kitaplarda neden geçerli değil?” gibi sorularla benzer bir sansürcü yaklaşımı yeniden üretmesiydi.
Mabel Matiz’in temmuz ayının başında yayımladığı “Karakol” şarkısının klibi büyük bir tartışma konusu haline geldi. Klibin çıktığı gün RTÜK’ün, sakıncalı olduğu gerekçesiyle ana akım medya kanallarına yayımlanmaması yönünde talimat verdiği duyuldu. Ardından Mabel Matiz sosyal medyada “geleneksel aile yapısına tehdit oluşturduğu” düşüncesiyle hedef gösterildi. 90’lı yılların Sezen Aksu sound’unu anımsatan şarkı bir erkeğin başka bir erkeğe duyduğu aşkı ve özlemi konu ediniyor. Çekilen klip sanatsal açıdan değerlendirildiğinde hikaye son derece naif bir üslupla ele alınıyor ve hatta bazı kesimlerin iddia ettiği gibi klipte “rahatsız edici ölçüde cinsellik barındıran” herhangi bir eylem barındırmıyor. Onur ayı kapsamında düzenlenen etkinliklerin sert ve baskıcı hamlelerle sönümlendirilmeye çalışıldığı bir dönemde yayımlanan klip üzerinden bu tarz bir linç kültürünün oluşması şaşırtıcı değil. Fakat yaşanan durumun klibin popülerleşmesinin önüne geçemediği ve hatta sansüre karşı oluşan refleksin güçlenmesine sebebiyet verdiği söylenebilir. Nitekim videonun izlenme sayısı yayımlandığı ilk hafta beş milyonu geçti ve hem Mabel Matiz’in hayranları hem de birçok sanatçının destek ve beğeni mesajları ön plana çıktı. Yazdığı köşe yazısında konuyu gündeme alan Burhan Şeşen bu isimlerden bir tanesiydi: “Yalnız değilsin Mabel Matiz.”
Dijital Platformların Akıbeti
Giderek dünya çapında sayısı ve çeşitliliği artan dijital platformlar ile ilgili gelişmeler göze çarpıyor. En eski dijital platformlar arasında yerini alan ve dünya çapında geniş bir kitleye hitap eden Netflix 2022 yılı ikinci çeyrek bilançosuna dair yaptığı açıklamada bir milyona yakın abone kaybettiğini belirtti. Örneğin popüler bilimkurgu dizisi Stranger Things’in, 4. sezonuyla yarattığı büyük etkiye rağmen dijital yayın platformu Netflix’i kurtaramadığı söyleniyor. Ancak platform yukarıda bahsi geçen rakamın beklenenden daha düşük olduğunu vurgulayarak geleceğe dair umutlu olduğunu kaydetti. Öte yandan yayımlanan dizilerin platformun ilk kurulduğu dönemler ile kıyasla hem uzunluk hem de içerik açısından farklılaştığı; izlenme ve maliyet kaybı endişesiyle risk almaktan çekinen, hatta daha çok günümüz tv yapımlarını andıran klişe üretimlere yaklaştığı da görülüyor. Netflix abone sayısındaki düşüş için yeni önlemler alırken yıllarca karşısında olduğu reklam planını da devreye sokmak için çalışmalara başladı. Akış platformu, ünlü dizilerde reklam gösterebilmek için yapım şirketleriyle görüşmelere başladı. Bu durum da reklam veren şirketler ile televizyon kanalları arasındaki bağı hatırlatan bir maddi ilişkinin dijital platformların akıbetini belirleyip belirlemeyeceği sorusunu akıllara getiriyor. Reklam verenlerin platform içeriklerini doğrudan ya da dolaylı müdahalede bulunup bulunmayacağı tartışılırken yakın zamanda Türkiye’de de yayın hayatına başlayan Disney+’nın sansür politikalarının “sızması” da kültür sanat gündeminde yer teşkil etti. Disney+ yönetimi, yayında olan ve izleyicilerle buluşacak yapımları için “uyarı” metni hazırladı ve altyazı çevirmenlerine gönderdi. Mailde, mevcut politik atmosfere dair “uyarılar” da yer aldı. Buna göre şirket, çevirmenlerden “İslam için kritik noktalar, Ermeni Soykırımı, Kürt meselesi ve Kıbrıs sorununu” ele alan yapımlar için Türkiye sorumlularını uyarmasını istedi. Mailde, mevcut politik atmosfere dair “uyarılar” da yer aldı. Şirket, yapımlarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “diktatör” olarak gösteren ve LGBTIQ+ bireyleri işleyen yapımlar konusunda yönetimin bilgilendirilmesini istedi.