Dijital tiyatro tekniğinin, hibrid hale de getirilebilecek üç farklı uygulama alanı var: Birincisi, seyircinin belli bir mekânda toplandığı ve bilgisayar teknolojisinin kullanıldığı tiyatro sahnesi. İkincisi, seyircinin belli bir mekânda toplandığı ve bilgisayar teknolojisinin ürettiği dijital tiyatro sahnesi. Üçüncüsü, seyircinin belli bir mekânda toplanmadan, bilgisayar teknolojisinin dünya çapında internet ortamında ürettiği dijital tiyatro sahnesi.
Pandemi nedeniyle seyirci topluluklarını bir araya getiren tiyatro mekânlarının kapatılmasıyla, internet ortamında üretilen dijital tiyatro sahnesi neredeyse tek alternatif haline geldi. Böylece tiyatro çevrelerinde, genelde düşünsel ve pratik hazırlığı zayıf, “Mecburen Dijital Tiyatro” adı verilebilecek, bir tiyatro akımının başladığı söylenebilir. İngilizce tiyatro literatürüne bakıldığında, dijital tiyatronun 1990’larda ve artan derecede 2000’li yıllarda belirgin bir araştırma alanına dönüştüğü görülüyor. En azından benim göz attığım, “Theatre &” adlı popüler tiyatro teorisi serisi içinde yayınlanan, Bill Blake’in “Theatre & Digital” adlı kitabında verilen bilgiler buna işaret ediyor. Türkçe tiyatro literatürü için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Özgün araştırmalar bir yana, meal ve tefsir düzeyinde dahi ciddi bir eksiklik ve gecikme söz konusu. Bu bir yerde normal karşılanabilir: Neredeyse bir kural olarak, Türk tiyatrosu Batı tiyatrosunu gecikmeli olarak takip etmeye ve anlamaya çalışır.
Dikmen Gürün’ün “Naz Erayda ile ‘Dijital Platform’ İçin İşler…” yazısı, Türkiye’de akademi ile bağlantılı araştırma alanlarının açılabileceğini haber veriyor. Bununla birlikte, kısa vade için çok umutlu olmamak gerekir. Son on yılda Türkiye, devlet eliyle seküler kültür düşmanlığının tırmandırıldığı, buna bağlı olarak sanat ortamının alt üst edildiği bir ülke haline geldi. 2016’da, 15 Temmuz askeri kalkışması gerekçe gösterilerek ilan edilen OHAL sürecinde meydana gelen hasar çok büyük oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nden Türk-İslam Cumhuriyeti’ne geçiş durdurulmadan, tiyatro alanında nasıl bir canlanma yaşanacak, pandemi sürecinde mecburen açılan dijital tiyatro sahnesi bu canlanmanın ne kadar güçlü bir bileşeni haline gelecek, tahmin etmek kolay değil.
Tiyatro dünyasının dijital tiyatroya karşı ifrata kaçan bir muhafazakârlık örgütlemesi, görmezden gelmeye çalışması, ayrıca incelenmeye değer bir vaka. Oysa, internete entegre edilen çok oyunculu video-oyunlar, yemek dünyasından suç dünyasına çeşitlenen reality show serileri, “YouTube fenomenlerinin” yayınları vs., dijital tiyatro gösterilerini çoktan başlatmıştı. Mecburen Dijital Tiyatro akımına katılan tiyatrocular, dünya görüşleri izin verdiği takdirde, siyasete odaklanan ve amatör bir patlama yaşayan dijital tiyatro sahnesine de odaklanarak çok şey öğrenebilirler.
Ocak ayı başında Boğaziçi Üniversitesi’nde kurulan, sonrasında Boğaziçi sınırları dışına da taşan direnişin sahnesi, eylem sahasının katmanları olarak inşa edilen geleneksel tiyatro sahnesinin ve dijital tiyatro sahnesinin nasıl birlikte işlev kazandığını gösteriyor. Yalnızca bir tane akıllı cep telefonu, bilgisayar teknolojisinin eylem sahasına taşınması ve sosyal medyada dijital tiyatro sahnesinin kurulması için yeterli.
Direnişin ürettiği hibrid sahnede olan bitenlere bakıldığında, hem seyirlik hem katılıma açık, epik bir dramanın şekillendiği fark edilebilir. Sahne sanatlarından farklı olarak, bu epik drama direnişin temsilini üreten ve gösteri amaçlı eylemlerle değil, gösteri amaçlı da olabilen gerçek eylemlerle şekillenmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, rap sanatçısı Fuat Ergin’in öğrencilerle birlikte yaptığı “Boğaziçi Hür” şarkısının sosyal medyada (direnişin dijital tiyatro sahnesinde) edindiği fonksiyon, şarkıyı direnişin bir eylemi, sanatçıyı direnişi destekleyen bir eylemci haline getirmiştir. Seyircilerin eylemci bir pozisyon alarak (beğeniden tehditlere) tepkilerini ifade etmeleri sonrasında yaptığı açıklama ise, gösteri amaçlı olmayan bir eylemdir.
“Boğaziçi Hür” şarkısının yanı sıra, örneğin Boğaziçili Müzisyenler’in Aşık Mahzuni Şerif’in “Yuh Yuh”undan uyarladıkları protest şarkı ya da Kâbe figürünün kullanıldığı bir çalışmaya yer verildiği gerekçesiyle kriminalize edilen sergi, gösteri amacı da olan eylemlerdir. “Boğaziçi Hür” şarkısından farkları, çıkış noktasının eylem sahasında inşa edilen geleneksel tiyatro sahnesi olması, canlı yayın yapılmışsa eşzamanlı ya da kaydedilmiş olarak daha sonra dijital tiyatro sahnesinde varlık göstermiş olmalarıdır.
Mimesis’in “Boğaziçi Üniversitesi…” başlıklı editör yazısında, direniş ile ilgili “tiyatro camiasından pek ses çıkmasa da” şeklinde bir serzeniş var. Serzenişteki tespit, teatral etkinlik ve tiyatro camiası tanımının nasıl yapıldığına göre, doğru veya yanlış olarak değerlendirilebilir. Çünkü direnişin sahnesinin teatral gösterilerle dolup taştığını ve bunların bazen ülke gündemini belirleyecek düzeyde öne çıktığını fark etmek zor değil.