Kızılcık Şerbeti dizisi yayınlanmaya başladığı Ekim 2022’den itibaren en fazla konuşulan dizilerden biri oldu. Seküler bir aileden gelen bir kadın ile İslamcı bir ailede yetişen bir erkeğin evlenmesiyle akraba olan, farklı yaşam biçimlerine sahip iki ailenin gündelik karşılaşmalarını ele alan dizi bu karşılaşmaları ilk sezonda büyük ölçüde gerçekçi ve incelikli bir biçimde ekranlara taşıdı. Eylül 2023’te başlayan ikinci sezonunda ise ilk sezondaki gerçekçilik ve incelikten giderek uzaklaştı; magazin ve sansasyonun öne çıktığı, sınırların ortadan kalkıp her an her şeyin olabildiği diğer dizilere benzemeye başladı.[1] Dizinin bu yeni senaryo tercihiyle kendini bitirme noktasına getirdiğini düşünüyorum. Bunun nedenlerini -reyting kaygısı mı, ekonomik kaygılar mı, siyasi kaygılar mı ya da yaratıcılık sıkıntısı mı- yapım şirketi, dizi ekibi ya da dizi piyasasını yakından tanıyanlar ortaya koyabilir. İlk bölümden itibaren ilgiyle takip ettiğim ancak şu an başka bir diziye dönüşmüş olan Kızılcık Şerbeti’nin bu tercihini kendimce yorumlamaya çalışayım.
Dizinin senaryo değişikliğine gitmesinin nedeni sadece reyting kaygısıyla açıklanabilir mi bilmiyorum. Çünkü ikinci sezonu merakla beklenen, izlenme rekorları kıran bu dizinin reyting sorunu yaşamadığı, izleyici ilgisinin artarak devam ettiği görülüyor. İkinci sezonda başlangıçta daha küçük çapta olan özensizlik ve tutarsızlıklara, unutulan ve yarım kalan hikayelere rağmen sadık izleyicileri tarafından dizi ilgiyle takip ediliyor. Ancak tutarsızlıkların boyutunun genişlemesi, klişelerin ve sansasyonların diziyi belirlemeye başlamasıyla ilk sezon izleyici kitlesi içinden diziyi bırakma noktasına gelenler olduğunu söylemek yanlış olmaz. İkinci sezonda inandırıcılığı olmayan bir şekilde işlenen konularla ilgili şunlar sıralanabilir:
Fatih ve Doğa’nın çatışmalı boşanma davalarının apar topar bitmesi ve bir aylık çocuğun velayetinin hiçbir yasal gerekçe aranmadan -annenin akıl sağlığının yerinde olmadığı gibi bir iddia üzerine- babaya verilmesi daha baştan seyirciyi şaşırttı. Fatih, Doğa’nın avukatını satın aldığı gibi mahkeme heyetini ya da hakimi de satın almış olsa bu durum biraz da olsa inandırıcı olabilirdi. Diziyi takip eden hukukçular da boşanma ve velayet bölümlerinin inandırıcı olmadığına dikkat çekti. Doğa kızını görmek için Ünal köşküne geri dönmek zorunda kaldı ancak ne yapmak istediği karmakarışık bir hal aldı. Önce velayeti geri almak için kendine güçlü bir avukat tuttu. Ancak avukatın müvekkiline verdiği tuhaf önerilerle sonra da müvekkilini terk etmesiyle bu hikâye devam ettirilmedi. Doğa, velayeti almak için mahkemeye başvurmak yerine entrikalar dolu karmakarışık bir yolu tercih etti ve velayetin düşmesi için tekrar Fatih’le evlenmeye karar verdi. Fatih’in kendisini aldatmasını ve mahkeme sürecindeki kötülüklerini unutarak Pembe Hanım’dan intikam alma planları yapmaya başladı. Mesele Doğa-Fatih ilişkisinden Doğa-Pembe ilişkisine kayarken Doğa’nın kendi hayatına dair planları üniversiteyi bitirip meslek sahibi olma, diş hekimi olma, isteği gündeme dahi gelmedi. Bu konu hem Doğa’nın hem de kızlarının eğitimini her şeyin üzerinde tutan annesi Kıvılcım’ın da aklından çıktı.
Doğa’nın doğumda kaybettiği diğer çocuğunun hikayesi hiç gündem olmadı. Yaşamlarını din üzerinden kuran bir ailede çocuğun ne mevlidi okutuldu ne de mezarı yapıldı. Herhangi bir taziye dahi olmadı. Doğumda ölen çocuk bir kere Doğa’nın rüyasına girdikten sonra unutuldu.
Aydınlanmacı değerlere bağlı idealist öğretmen Kıvılcım’ın mesleğiyle ilişkisi de başka bir dönüşüm geçirdi. Kıvılcım eğitim programları yapan okutulmayan bir kız çocuğunu kurtaran bir televizyon starına dönüştü. Kıvılcım – Ömer ilişkisi tutarsızlıkların yaşandığı başka bir ilişkiydi. Kaza sonrasında beyninde baloncuk olduğunu öğrenen Ömer bunu kimseye söylemedi. Hastalığının ya da olası ölümünün Kıvılcım’ı üzmemesi için başka birini sevdiği yalanını uydurdu ve Kıvılcım’la apar topar boşandılar. Kıvılcım birkaç ay önce büyük bir aşkla evlendiği kocasının bu durumundan hiç şüphe duymadı, tutarsız davranışlarını sorgulamadı. Haftalarca neden işlendiği belli olmayan baloncuk hikayesi bir bölümde çözüldü; Ömer ameliyat olup iyileşti ertesi bölüm işinin başına döndü. Bu arada Kıvılcım, baş döndürücü bir hızla Ertuğrul karakteri ile yeni bir ilişkiye başladı. İlk sezonda Ömer’e olan duygularını ince eleyip sık dokuyan, arkadaşı Fatma ile tereddütlerinin paylaşan Kıvılcım, iki bölüm önce “Ömer’in arkadaşı, benim de dostum” dediği Ertuğrul’un teklifini -Ömer’i hastanede ziyaret edip bir nevi ilan-ı aşk ettikten sonra- kabul etti. Karısı öldükten sonra yıllarca kimseyi hayatına almayan, İslami yaşam tarzına sahip Ertuğrul ise önce genç sanatçı bir kadın olan Nursema’ya ilgi duydu. Onun evli olduğunu öğrenince aşkını kalbine gömdü. Hemen ardından “arkadaşımın karısı” dediği Kıvılcım’la çok da çelişki yaşamadan ilişkiye başladı. Ömer’le Kıvılcım ilişkisinin bitişi, Ertuğrul Kıvılcım ilişkisinin başlaması incelikten yoksun bir şekilde işlendiği için seyirciyi ikna edemedi. Dizinin her daim aklına başvurulan rasyonel erkeği Müslüman Ömer, Kıvılcım-Ertuğrul ilişkisini öğrendiğinde üzüntüsünden barda içki içip sarhoş oldu. İlk sezonun Kızılcık Şerbeti, Müslüman bir erkeğin yaşadığı aşk acısını nasıl hafifleteceğini geldiği kültür içinden gösterirdi diye düşünüyorum. Bunu yapmak yerine Ömer’e içki içirmek gibi bir sansasyonu tercih etti.
Nursema’nın hat sanatına ilgisi, sanatçı olma ve kendi sergisini açma isteği ilk sezondan beri işleniyordu. Ertuğrul ve Nursema’yı tanıştıran da hat sanatına ilgileriydi. Ancak Ertuğrul, Nursema’dan uzaklaşınca Nursema’nın hat ilgisi de gündemden düştü. Nursema ve Umut evliliğinde geçim sıkıntıları sık sık işlendi. Umut, Nursema’nın kendi parasını kullanmasını engelleyerek ona bir nevi ekonomik şiddet uyguladı. Fakir erkek zengin kadın evliliği içinde bu durum aileyi ve erkeği korumak adına dizide normalleştirildi. Nursema önce bir emlakçıda sonra da bir televizyon kanalında işe girdi. Nursema’dan gelecek parayı istemeyen Umut ise Nursema’nın arabasını satarak kolay yoldan para kazanmak için Dilan-Engin Polatvari bir çiftle iş yapmaya başladı. Kendisini zorla evlendiren Ünal ailesinin evinden kurtulan Nursema, şu an kendi evinde severek evlendiği kocası tarafından yeni tehlikelerin içine çekiliyor.
İlk sezondan beri ince ince işlenen Alev ve Apo ilişkisinin başlaması, geçmişini bildiğimiz için seyirci açısından inandırıcı bir ilişki olabilirdi. Ancak bunun işlenişi de tutarsızlıklar ve kötücüllüklerle doluydu. Apo’yu kıskandırmak için Alev, eski sevgilisi Rüzgar ile önce bir oyun olarak bir araya geldi sonra onunla evlenmeye karar verdi. Apo boşanacağını söyleyince nikahtan bir gün önce Rüzgar’ı terk etti. Alev kötücül bir karaktere dönüşürken bütün hayatını ailesine adamış Apo ise Alev’le evlenmek için tüm aileyi bir arada tuttuğu, Nursema hariç evlenen çocuklarının ayrılmasına izin vermediği evini kendi terk etti.
İlk sezonda kadın dayanışmasını incelikli bir şekilde işleyen “kadın kadının yurdudur” mesajları veren dizi ikinci sezonda “kadın kadının kurdudur” diyecek noktaya geldi.[2] Nursema’yı evine alıp onun güçlenmesini sağlayan bir ortam kuran Alev, Apo’nun eşi Pembe Hanım’la hiçbir empati kurmadı hatta onu alt edilecek rakibi olarak gördü. Alev-Apo ilişkisini tasvip etmeyen Nursema’ya kadın düşmanı olduğunu söyleyecek kadar ileri gitti. Ünal evinin ataerkil reisi Abdullah Bey, akil adam olarak görülürken Pembe Hanım dalga geçilen ya da suçlanan bir karakter oldu. Fatih kendisini aldattığında Doğa, kocasından sonra ikinci olarak Pembe Hanım’a cephe aldı. Pembe Hanım gelinine eziyet eden kaynanaya dönüştükçe Doğa’nın tek amacı ondan intikam almak oldu. Ünallar açısından Alev yuva yıkan kadın olarak nefret objesine dönüşürken birkaç karakter Apo’nun sorumluluğunu işaret etti. Pembe, kocasının kendisini terk etmesinin sorumlusu olarak gelini Doğa’yı gördü ve ona eziyet etmeye başladı. Kızı Nursema’yı kocası Umut’tan ayırmak için Alev’in terk ettiği Rüzgar ile işbirliği yaptı. Hayatını ailesini bir arada tutmaya adayan Müslüman anne, kocası boşanmak istediğinde diğer aileleri dağıtmayı kendine görev bildi. Bunun için ilk sezon günah dediği yılbaşı kutlamalarına katılıp yine ilk sezon çıkmaktan utandığı televizyonda boy gösterdi. Alev’in kötücüllükleri aşk üzerinden Pembe Hanım’ın kötücüllükleri de ailesini korumak üzerinden meşrulaştırıldı. İlk sezonda gerilim ve çatışmalara rağmen dayanışma kurabilen kadın karakterler arasındaki ilişkilerde bu sezon rekabet ve intikam ilişkileri öne çıktı.
Yukarıda sadece bir kısmını sıraladığım bu gelişmeler karakterlerin tutum ve davranışlarından o kadar uzak bir tutarsızlıkla işlendi ki ikinci sezonda çoğu ana karakter adeta akıl sağlığını kaybetmiş gibi hareket eder hale geldi. Dizi ilk sezonda farklılıklarımızla birlikte yaşamamızın mümkün olduğunu sadelikle göstermeye çalışırken ikinci sezonda bundan vazgeçti. Pembe Hanım’ın sık sık vurguladığı gibi adeta seküler ve İslamcılar aile olmaya kalkarlarsa sekülerler İslamcıların dengesini bozar mesajını abartılı bir şekilde vermeye başladı.
Dizi, kadına yönelik şiddet gibi toplumsal bir meseleyi gerçekçi bir biçimde ve kadını güçlendirecek şekilde işlediği Nursema’nın hesaplaşma bölümlerinde ve Alev-Apo ilişkisinin sansasyonel ve şok edici şekilde işlendiği bölümlerde yüksek reytingler almış durumda.[3] Seyirci ile kurduğu ilişkide tercihini şok ve sansasyon yaratan bölümleri arttırma yönünde yapmış görünüyor. Ben dizideki bu dönüşümün reyting kaygısı, senaryo tıkanmasıyla değil siyasi gelişmelerle ilgili olduğunu daha akla yatkın buluyorum. Dizi, yayınlandığı ilk günden beri özellikle kimi tarikat ve cemaat çevrelerinin tepkisini çekmiş ve dizinin yayından kaldırılması istenmişti. Muhafazakâr ailenin kızı Nursema’nın zorla evlendirildiği erkek tarafından camdan atıldığı sahne üzerine RTÜK inceleme başlatmış diziye kadına şiddeti özendirdiği gibi absürd bir gerekçe ile rekor bir para cezası ve beş bölüm yayın yasağı vermişti. Dizinin ilk sezonu 14-28 Mayıs seçimleri öncesinde başlamış ve Millet İttifakı’nın kutuplaşmayı değil farklılıklarla birlikte yaşamı savunan söylemiyle uyumlu bir çizgide ilerlemişti. Hatta bana göre Nursema ve Umut’un evlendiği sahnede çalan “Memleketime çoktan bahar gelmişti” şarkısının sözleriyle Kılıçdaroğlu’nun olası zaferine selam da yollanmıştı. Ancak 28 Mayıs seçimleri sonrası memlekete baharlar gelmedi, seküler kesimlerin beklediği iktidar değişimi yaşanmadı. Kızılcık Şerbeti dizisinin ikinci sezonu da AKP iktidarının şahlanış döneminde yayına girdi. Dizinin ilk sezondaki farklılıklarımızla birlikte bir arada yaşam, dayanışma, dostluk gibi temaları terk etmesi bir tesadüf olabilir mi? İlk sezonda kadına yönelik şiddet, kadın hakları gibi konuları incelikli bir şekilde işlerken ikinci sezonda bu meseleleri ya yüzeysel bir şekilde -Kıvılcım’ın okutulmayan kız çocuğunu kurtarması gibi- ele aldı ya da Doğa’nın boşanma sürecinde olduğu gibi bu konuları yarım bıraktı. Dizinin şikâyet edilmesine, ceza almasına gerek kalmadan dizi istenen değişiklikleri kendisi yapmaya başladı. İlk sezonda kutuplaşmaları kırmaya çalışan dizi ikinci sezondaki dengeleriyle kırılması hiç de kolay olmayan kutuplar kuruyor. İlk sezonda her bir karakterin koşullarını anlamamızı ve onlarla empati kurmamızı sağlayan dizi ikinci sezonda bu empati duygusunu ortadan kaldırıyor. Birbiriyle karşılaşan, çatışan ve yer yer uzlaşabilen yer yer sınırlarını koruyan seküler ve muhafazakâr çevreler bu sezonda birbirinin altını oyuyor, sınırlar birbirine karışıyor ya da yok oluyor.
İlk sezonun Kızılcık Şerbeti, konuları işleyiş şekliyle 2023 genel seçimleri öncesindeki iklime uygun bir dizi iken seçimler sonrasında Gold Yapım, Kızıl Goncalar adlı yeni bir dizi ile karşımıza çıktı. Henüz iki bölümü yayınlansa da Kızılcık Şerbeti’nin asla girmediği tarikat içi ilişkileri ve devlet tarikat ilişkisini ekranlara taşıyan Kızıl Goncalar dizisi yine İslamcı çevrelerin tepkisini çekti ve ikinci bölümden sonra RTÜK diziye hem para hem de iki bölüm durdurma cezası verdi. Dizinin kullandığı mekanlardaki çekim izinleri de iptal edildi. Seküler kesimlerin son derece itici ve değer üretemeyen bir grup olarak çizildiği ilk iki bölüme seküler kesimler içinden ağırlıklı olarak övgüler gelmesi ise oldukça enteresan. Eğer dizi devam ederse Gold Yapım, Kızılcık Şerbeti’nden çok Kızıl Goncalar ile yeni dönemin siyasi tartışmalarını popüler kültür üzerinden gündeme getirecek gibi görünüyor.
Son dönemde dizilerde öne çıkan seküler-İslamcı gerilimi seyircinin ilgisini çekiyor. RTÜK dizilere ceza yağdırırken bir yandan da bu konuları işlemek ekonomik açıdan hâlâ kazanç kapısı olmaya devam ediyor. Kızıl Goncalar dizisinin nasıl ilerleyeceğini önümüzdeki bölümlerde göreceğiz. İlk iki bölümündeki çizgisinde devam mı edecek yoksa çatışmadan kazandığı popülaritenin ardından bu konuları sansasyon zemini haline getirerek meseleleri sulandıracak mı? Kızılcık Şerbeti’nin başına gelenler ikincisinin daha yüksek bir ihtimal olduğunu söylüyor.
[1] Bu konuda Dr. Feyza Bayraktar’ın Diken’de yazdığı, saçma klişelerin ağırlığının arttığı ve sınırsız ilişkiler üzerinden ilerlemeye başlayan ikinci sezon senaryosunu eleştirdiği Kızılcık Şerbeti Üzerine adlı yazısını tavsiye ederim.
[2] Aysegül Yaraman, Gazete Duvar’da yayımlanan Kızılcık Şerbeti’nde Kadın Olmak adlı yazısında kadın karakterlerin işlenişini ele alıyor.
[3] Wikipedia’daki reyting oranlarına bakıldığında dizinin en fazla reyting alan bölümlerinden biri Nursema’nın kendisine şiddet uygulayanlarla hesaplaştığı 20. Bölüm (Totalde 9,18) ve onun devamındaki 21. Bölüm (Totalde 9,27); reytingi yüksek diğer bölümler ise Alev-Apo ilişkisinin ailelere anlatıldığı 43. Bölüm (Totalde 8,90) ve onun ardından gelen 44. Bölüm (Totalde 9,11).