Maral Çankaya

İlk panelde açılan tartışmalarla, amatör sanatın mümkün olup olmadığı bugünün tartışma noktası oldu. Amatör sanat kurumsal bir biçimde yürüyebilir mi, sürdürülebilir mi? Saikleri nelerdir? Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) içindeki sahne sanatları kulüplerinden Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO) ve Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü (BÜFK) içinde örgütlenen çalışmalar bunun arazlarıyla birlikte de olsa mümkün olduğunu göstermekte. Otuz beş yıl önce oluşturulmaya başlanan yaklaşımla amatör sanat bu kulüplerde nasıl hala devam etmekte? Bu kulüplerdeki amatör sanat pratiği nasıl ortaya çıktı ve nasıl devam etti? Bu soruların yanıtlarını 2010-2022 yılları arasında farklı aralıklarda hem bu kulüplerde öğrenci olarak aktif çalışma yürütmüş hem de mezuniyet sonrasında bu yapılarla ilişkisini sürdürmüş kişilerle birlikte aradık, oluşturduk. Bu soruların yanıtlarından hareketle kolektif, örgütlü, entelektüel bir sanat anlayışının üniversite yıllarında nasıl kurulduğunu ve bu anlayışın mezuniyet sonrasında nasıl devam ettirilebileceğine dair deneyimleri konuşmamda sizlerle paylaşacağım.

Öncelikle bahsi geçen kulüplerin 1980 ve öncesi çalışma pratiklerini özetlemek faydalı olacaktır. 1980’lerin sonunda “orta öğrenimleşmiş” bir üniversite ortamında profesyonel tiyatroya öykünen bir tiyatro kulübüydü BÜO. Yönetmen merkezli çalışmalar yürütülmekteydi. Yönetmen tiyatrosu anlayışı, kulübün, kitle kulübü niteliği taşımasına yardımcı olsa da buradaki çalışmalar kolektif üretimi içeren ve amatör itkilerle yapılan eğitim araştırma çalışmalarını barındırmıyordu. Benzer bir durum BÜFK için de geçerliydi. Çalışmalar ağırlıklı olarak konservatuardan gelen eğitmenlerin öncülüğünde yürüyordu; Cumhuriyet ile birlikte millileştirilmeye çalışılan bir halk müziği ve dansları yaklaşımı vardı. Türkiye’de yaşayan halklara özgü nitelikler göz ardı edilerek, düzgün Türkçelerle söylenen koro şarkıları üzerine çalışılıyordu. Danslar bölgelere ait tavırları, yorumları barındırmıyordu. Yapılan çalışmalar bir araştırmadan ziyade koroların konserlere hazırlandığı bir formatta ilerliyordu. Bunlarla beraber 1970- 1980 yılları arasında mahalleli sanatçılarla da çalışmalar yapıldığı biliniyor. 1980lere yaklaştıkça otantiklik tartışması başlıyor ve formları yerelleştirme araştırmaları ivme kazanıyor. Milliyetçi dinamiklerle paralel görüldüğü için kılıç kalkan ekibi tartışılıyor.

Seksenli yılların sonu her iki kulüp için de bir dönüm noktası oldu. Bu yaklaşımlar yerlerini katılımcı ve özgürlükçü bir perspektife bıraktı. Grup/kişi/yönetmen merkezli bir yaklaşımdan ziyade eğitim araştırma mekanizmalarının kurulup işletildiği ve yeni üyelerin üretim sürecine dahil edildiği bir kulüpçülük anlayışının öne çıkarılması amaçlandı. Aynı zamanda buradaki çalışmalar, devlet ve sistem etkisi altındaki sanat eğitimine bir alternatif oluşturmayı, okullaşmayı, araştırma ve deneyselliği, alan kurmayı, eğitimi merkeze alan kurumsallaşmayı da hedefliyordu. Örneğin, BÜFK bünyesinde Anadolu’da yaşayan halkların dans ve müzikal kültürlerine dair bir araştırma başlıyor ve müzik ve dans çalışmalarında halklara özgü nitelikler, diller, arka planlar, yani çeşitlilik ön plana çıkarılıyordu. Böylece tek tipleşme yerine kültürel çoğulcu bir yaklaşımla, “piyasa” olarak adlandırılan ortama adapte olan oyuncular, dansçı ve müzisyenler yerine entelektüel sorumluluğunun bilincinde, tabiri caizse “suyu bulandıran” sanatçılar/entelektüeller yetiştirilmesi hedefleniyordu. Statik ve otantizmi arayan anlayışın ötesinde folklorun dinamik; zaman, bölge ve halklara göre değişip gelişen yapısı benimseniyor ve yeni denemeler artıyordu.

O günden bugüne kulüplerde kurulan çalışma ortamları, yapılan çalışmalar ve kulüp işleyişi arazlarıyla birlikte buradaki amatör sanat deneyimini açıklar niteliktedir. Bu deneyimi oluşturan en önemli unsur çalışmaların eğitim merkezli kurulmasıdır. Bu aynı zamanda deneysel, laboratuvar çalışmalarının yapıldığı ve yapılmasını hedefleyen müfredatları ön plana koyar. Bu pratik, birinci ve ikinci aşama çalışmaların tanımları ile daha açıklayıcı olacaktır.

Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyan ve tiyatro ya da folklor kulübüne dahil olmuş bir öğrencinin mezun olmadan önce birinci aşama ve ikinci aşama çalışmalara katılması öncelenir. BÜO özelinde birinci aşama çalışmalar, tiyatro klasiklerinin öğrenildiği, kulübe yeni gelen üyelerin tiyatronun oyunculuk, sahne tasarımı, organizasyon, oyuncu-reji mantığıyla tanışmalarını sağlamayı hedefleyen çalışmalardır. Aynı zamanda bu çalışmalar deneyimli üyelerin reji faaliyeti, metin yazımı, dramaturji, oyunculuk gibi alanlarda gelişim kat etmesini amaçlar. Bu çalışmalar da mezunların taşıdığı atölye, seminer ve sunumlarla desteklenir. BÜFK’te de benzer bir yaklaşım söz konusudur. Müzik çalışmaları için gelen üyelere teorik temel müzik eğitiminin yanı sıra öğrenmek istediği enstrümana dair temel eğitim de verilir. Dans çalışmaları da Türkiye’de yaşayan halkların danslarından hareketle, kültürel çoğulcu bir yaklaşımla bölgelere ve o senenin eğitim prodüksiyonuna göre temelden başlar. Her iki kulüpte de bir seçme mantığı bulunmaz. Yani bir yetenek avcılığı söz konusu değildir.

Ömer Faruk Kurhan, kendisiyle yaptığımız toplantılarda temel eğitimin gerçekleştiği birinci aşama çalışmaları beş yıllık planlar halinde kurmamızı önermişti. Böylece BÜO ya da BÜFK’e gelen yeni bir üniversite öğrencisi, alternatif bir okul olan bu kulüplerde, beş yıllık bir müfredatla sahne sanatlarına dair temel eğitimi alacaktır. Birinci aşama çalışmalar böylece bir yanıyla eğitim verme/eğitim alma misyonunu garanti altına da alacaktır. Ancak bunu ezberci bir yerden yapmak yerine, örneğin var olan bir metni ya da rejiyi veya prodüksiyonu aynen korumak yerine, onun üzerinde belirli deneysel çalışmalar yürütülmesi de gerekecektir birinci aşama eğitim prodüksiyonlarında. Bahsi geçen birinci aşama prodüksiyonlarının deneyselliğine pandemi döneminde BÜO ve BÜFK tarafından üretilen …İş Ararım… İş, Shakespeare Soruşturması, Sandığımdan Hikayeler ve Bir Düşün Ardından video çalışmaları en açıklayıcı yakın dönem örneklerindendir. Pandemi döneminde daha önce BÜO’da ve BÜFK’de sahnelenmiş oyun ve sahnelerden oluşan video üretimlerde sahnede kurulan anlatım dilinin ekrana nasıl aktarılacağı hem bir eğitim hem de deneme yanılma süreci gerektirmiştir. O dönem şu soruların yanıtını aramıştık: Sahne üzerine uygun verilen temel oyunculuk eğitimi kamera karşısında neye dönüşecekti? Sahne üzerinde “BÜO üslubu” olarak adlandırılan iç aksiyona dayalı stilize oyunculuk ekranda nasıl duracaktı? Fiziksel ifade nasıl sağlanacaktı? BÜFK için de benzer sorular geçerliydi: Sahnede müzik, ışık, dekor gibi diğer unsurlarla bir bütün halinde bulunan dans icraları nasıl kayıt altına alınacaktı?

Bu çalışmalar, video kurgusuyla birlikte farklı bir reji çalışmasını beraberinde getiriyordu. Bu da kulüpleri sinema sanatına dair bir araştırma yapmaya yönlendirmişti.  Bu bağlamda video kurgu üzerine bir çalışma yapıldı. Bu kulüplerde danışman ve çalıştırıcı olarak çalışmalara katılan mezunlar hem kamera önü oyunculuk hem de dijital alanda performans üzerine araştırmalar yaparak çıkan sonuçları kadrolarla paylaştı. Böylece BÜO’da ve BÜFK’te iki yıllık pandemi süreci boyunca farklı soruların sorulduğu ve araştırıldığı, bunların sonucunda da üretimlerin yapıldığı; kapanma yerine eğitime ve üretime eğilinen bir süreç geçti. Sistemin yalnızlaştırma politikasının aksine farklı bir yol tercih edildi. Tabii bu doğrudan estetik formu da etkiledi. Tiyatro ya da dans müzik gösterisi diyemeyeceğimiz formatlar ortaya çıktı. Ancak bu noktada önemli olan her iki kulüpte de deneysel ve araştırmanın yürütüldüğü bir dönem geçirilmesiydi. Pandemi sonrasında ise sahne sanatlarının temellerine dönmek amacıyla BÜO’da Aristophanes, Molière, Lorca gibi yazarlara yönelim oldu. Beş yıllık planlar dahilinde kulübün ihtiyaçları eğitmen kadro tarafından tasarlandı. BÜFK’de ise pandemi öncesinde dramatik hikayesine olan vurgusu artmış gösteriler yerine sadeleşmiş kurgularla dans müzik gösterileri çıkarıldı.

Daha önce bahsettiğim ikinci aşama çalışmalar ise Ömer Faruk Kurhan tarafından, asgari tiyatro deneyimi kazanıldıktan sonra deneyimli ve eğitimci formasyonu yüksek tiyatrocuların rehberliğinde kolektif ve bireysel olarak çok yönlü bir yaratıcı açılımın teşvik edildiği çalışmalar olarak tanımlanır. Geçtiğimiz sene Ömer Faruk Kurhan Kültür ve Sanat Buluşmaları “Kolektif Oyunlaştırma Deneyimleri ve Amatör Sanat” panelinde Büşra Karpuz’un üzerinde durduğu ve Ömer Faruk Kurhan’ın kampüste yürüttüğü Düşüş çalışması bu çalışmanın son örneklerinden biridir. Bu konuşmanın detaylarına Art-izan sitesinden ulaşabilirsiniz.

BÜO ve BÜFK bünyesinde örgütlenen amatör sanat yaklaşımının bir diğer özelliği ise kulüplerin, çalışmalarını yürütebileceği altyapının sağlanması için okulla sürekli bir mücadele içinde olması ve kendisine sağlanan altyapıya sahip çıkmasıdır. Örneğin, şu an içinde bulunduğumuz salon yıllardır BÜO’nun kullandığı, kullanım önceliğinin BÜO’da olduğu bir tiyatro salonudur. Bahsi geçen öncelik son yıllarda değişen yönetimle biraz farklılaşmış olabilir. Ancak buranın bir üniversite kulübüne “ait” olduğu iddiası altı boş bir düşünce değildir. Kulüp buranın temizliğinden düzenine, ışık/ses altyapısından boyasına her bir noktasının takibini yapar, sahiplenir. Çünkü altyapı gösterinin/oyunun çıkması için gerekli olan en elzem şeydir. Bunun için kulüpler okul yönetimi, yani kurum ile sıkı bir iletişim halindedir. Yani kamuya ait olan kaynağı sanatı kamusallaştırmak, eğitimini gerçekleştirmek ve sözü söylemek için kullanmaktadır. Fakat okulla kurulan bu altyapı ilişkisinde iki nokta önemlidir: Öncelikle sağlanan altyapı üzerinde bir mülkiyet iddiası kurulmaz. Altyapılar kamuya ait, geliştirilmeye ve paylaşılmaya açık alanlardır. İkinci olarak kulüpler, okulun altyapısını eğitim araştırma altyapısı olarak kullandığı için okulun destekleyeceği söylemleri üretmez. Altyapı zaten kamusal bir kurum olan üniversite tarafından öğrencilere sağlanması gereken bir alandır. Bu sağlanıyor diye okulun eleştirilemeyeceği, okul kararlarının tartışılamayacağı bir yaklaşım yoktur.

Bu kulüplerde örgütlenen amatör sanat pratiğinde ön plana çıkan diğer nokta kolektif çalışma, yapılan iş bölümleri ve katılımcı yapılanmadır. Kulüplerde temel oyunculuk, dans ve müzik eğitimini tamamlamış her üye, aktif üye statüsü alır ve yapılan genel kurullara katılır. Aktif üyelerin eğitim ve karar alma mekanizmalarına aktif bir biçimde katılması beklenir. İdari kadro, temel oyunculuk eğitimini veren kadro, müzik ve dans çalışmalarını yaptıran çalıştırıcılar, vücut çalıştırıcıları, yayın kurulu kulübün aktif üyelerinden oluşur. Bu kadrolar, üyelerin kendilerini geliştirmek istediği alanlarda sorumluluk almalarıyla kurulur. Yani kulüp kendi eğitmen ve kulüp işleyiş kadrosunu oluşturur; aynı zamanda mezunlardan oluşan kulübün reji danışmanları da bu eğitimin kurulmasında öğrencilerle birlikte çalışır, önerilerde bulunur. Ancak her isteyen istediği alanda olur gibi bir yapılanma mevcut değildir. Kulübün deneyimli üyeleri alanların ihtiyaçlarına göre aktif üyelere belirli yönlendirmeler yapabilir.

Sanatsal bağlama bakacak olursak; kulüplerde özel ders, bir yönetmen ya da çalıştırıcı beklemeden, oyuncunun ve rejinin kendi yorumunu yaptığı araştırmalar bağlamında geliştirilir. Bu kulübü, bir yönetmenin ya da yönetmen odağının sanatsal ve yönetimsel hegemonyasından korur. Öğrenciler yapılacak oyun/gösteri ile ne söylemek istediklerini, ne anlatmak istediklerini kulübün temel eğitim araştırma ilkesini göz önünde tutarak oluşturabilir. Sponsorsuz üretim yapmak da bu bahsettiğim son noktayı destekler. Öğrenciler daha ziyade seyirci ile maddi bir dayanışma içine girer; böylece herhangi bir markanın ya da söylemin çatısı altında olmaktan azade olur.

Tabii çizdiğim bu kolektif üretimin gerçekleştirildiği çerçeve pür-i pak bir biçimde ilerlemez. Bahsettiğim iş bölümlerinin şirket içi iş bölümlerine ve profesyonelizme kayma eğilimi dönem dönem ağır basar. Üyelerin neyi neden yaptığını unuttuğu dönemlerden de bahsetmek mümkündür. Genel kurullarda, benim dönemimde örneğin, bir grubun “hegemonyası” altında kulübün yürütüldüğü tartışması yapılmıştı. Veyahut BÜO neden absürt oynamıyor tartışmaları her zaman önümüzdeydi, hala bu sorular karşımıza çıkıyor.. Bu noktada eğitim araştırma mantığının ve kulüplerde kurulan yapısal tartışma alanlarının varlığını ön plana çıkarmak, yalancı bir demokratik ortamdan ziyade bunların gerçekten nasıl tartışılabileceğini göstermek ve tartışmak önemlidir.

Deneyim aktarımı ve arşiv çalışmaları kulüplerdeki amatör sanat pratiği bağlamında önemli noktadır. Bu iki şekilde yapılmaktadır. Birincisi aktif üyeler arasında yer alan deneyimli üyelerin yeni üyelerle alanlarda birlikte çalışması yoluyla gerçekleşir. Burada koordinatörist bir eğilim belirlemeden süreçlerin beraber işletildiği çalışmaların kurulması elzemdir. İkincisi ise yıllık ve bülten çalışmalarıdır. Bir sene boyunca kulüp bünyesinde yapılmış eğitim araştırma çalışmaları BÜO yıllık ve Folklora Doğru sayılarında arşivlenir ve kamusallaştırılır. Bu yıllar sonra aynı prodüksiyona yeniden çalışacak kadroların dönüp dönem tartışmalarına, yapılan çalışmalara ve araştırmalara ulaşmasını sağlar. Aynı zamanda sahne sanatlarına dair bir yayıncılık faaliyetidir bu. Prodüksiyonlar için yapılan araştırmaların yazılaştırılması oyunun/ gösterinin farklı bir biçimde kamusallaşmasını da sağlamaktadır.

Atıl’ın bahsettiği gibi kampüsü, yaşadığı çevreyi dikkate alan ve çoğulcu dramaturjiyi merkeze alan üretimler gerçekleştirme bu kulüpteki çalışmaların merkezindedir. BÜO ve BÜFK oyunları/gösterileri dünya ve Türkiye özelindeki gelişmeleri takip ederek oluşturulur. Örneğin daha önce de bahsettiğim gibi BÜFK çalışmaları Cumhuriyet ile birlikte gelişen asimilasyon politikalarının farkında olarak, daha çok halkların etnik özelliklerini ön plana çıkararak tek seslilikten uzak dramaturji ve gösteriler benimser. BÜO ele aldığı metinleri o dönemin tartışmalarına ve gündemlerine göre yeniden yorumlar. Aynı zamanda bu kadar büyük ölçeklere yayılmadan doğrudan yaşadığı alanın sorununa değinen tartışmalar ve sahneleme yorumları da geliştirilir: Tam olarak bir ikinci aşama çalışma olarak adlandıramayacağımız ancak ikinci aşama çalışma nitelikleri taşıyan Huzur Apartmanı oyunu buna bir örnektir. Mezunların yürüttüğü doğaçlama atölyesinin ve dijital tiyatro araştırmasının bir ürünü olarak gerçekleştirilen eylemlilik/gösteri niteliği taşıyan BÜO/BÜFK ortak gösterimidir Huzur Apartmanı. 2022-2023 eğitim yılının başında okula yeni gelen öğrencilere gösterilmek üzere hazırlanmıştır. Okulun o dönemki kayyum ataması ile devlet tarafından değerli konumu gereği yıkılmak istenilen bir apartman arasında alegorik bir ilişki kurulup bir hikaye hazırlanmıştır. Bu hikaye mezun ve öğrencilerden oluşan performer kadro tarafından doğaçlandı.

Yapılan bütün bu çalışmalarda mezunlar ve öğrenciler arasındaki organik bağ devam eder. Kulübe reji danışmanı olarak destek veren iki veya üç mezun çalışmaların ihtiyaç duyulan her alanında öğrencilerle çalışır. Reji danışmanı faaliyeti göstermeyen mezunlar çalıştırıcı olarak, hazırladıkları sunumlar, seminerler ve atölyeler ile bu kulüplerdeki çalışmaları destekler. Amaç birer öğretmen, abla, abi olarak liderlik etmek değil, beraber çalışırken deneyim aktarımı sağlamak ve var olan deneyim ile önerilerde bulunmaktır.

Buradan mezunların yürüttüğü amatör çalışmalara geçip kısaca onlardan bahsetmek istiyorum. Bu çalışmalar Ömer Faruk Kurhan tarafından üçüncü aşama çalışmalar, yani uzmanlaşma çalışmaları olarak adlandırılır. Bu çalışmalar ile birlikte mezuniyet sonrasında sanatla nasıl bir ilişki kurulacağına karar verilir ve bu ilişki devam ettirilir. Son dönemlerde BÜO ve BÜFK mezunlarının geliştirdiği iki çalışmadan bahsetmek mümkündür. BÜO mezunları olarak gerçekleştirdiğimiz çalışmayı şu şekilde özetleyebilirim:

Bu çalışma, Kara Kutu ismiyle seyirci ile buluşturulan oyunun oluşum sürecidir. Kara Kutu, kampüste 2010 – 2020 yılları arasında farklı dönemlerde birlikte öğrencilik yapmış öğrenci odağının mezuniyet sonrası uzmanlaşma çalışmasıdır.  2018 yılında doğaçlama atölyesi bağlamında araştırmaları başlamış, dijital tiyatro araştırması ile derinleşmiş, bu çalışmalardan hareketle üniversite ayağını besleyecek sunum ve atölyeler çıkarılmıştır. Ardından deneysel ve laboratuvar çalışması ayağını bırakmadan, metin yazımı, tasarım, sahneleme, her ayağında oyuncu kadrosunun bulunduğu, yine deneyim aktarımının sağlanması için üst kuşaklarla da kurulan bir prodüksiyondur Kara Kutu. Burada metin yazarlığı alanında uzmanlaşmak isteyenlerin metnin sorumluluğunu aldığı, oyunculukta uzmanlaşmanın başladığı, kulüpte edinilen reji deneyiminin derinleştiği bir çalışmadan bahsetmek mümkündür. Çalışmanın amacı şu an büyük çoğunluğu tiyatro eğitmeni olan, geçmiş yıllarda kulüp çalışmalarına farklı boyutlarda destek vermiş kadronun bir uzmanlaşma çalışması yürütmesidir. Bu çalışmada yukarıda bahsettiğim yaklaşımla yetişmiş bir kadronun benzer yaklaşımlarla profesyonel bir sunum kurması ön plandadır. Yani, amatör itkiler hala oradadır.

Konuşmamı bitirmeden önce amatör sanat ve kulüp faaliyetlerinin neden önemli olduğuna değinmek isterim. Türkiye’de kültür sanat alanında yaşanan gelişmeler, üniversitelerdeki özerklik karşıtı uygulamalar, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gelişmeler hem üniversitenin hem de amatör sanatın ve kulüplerin tehlikede olduğunu göstermekte. Örneğin Yeditepe Üniversitesi Oyuncuları’nın birlikte çalıştığı, konuşmamda bahsettiğim ilkelerle çalışma yürüten İlker Yasin Keskin’in yerini bir yönetmenin alacağı duyuruldu; ancak bu gerçekleşmedi ve okul gözünde bahsi geçen kulübün çalışmaları durdu. Pandemi döneminde İstanbul Üniversitesi’nde zaten zar zor yürüyen çalışmalar bazı kulüplerde tamamen durdu.

Boğaziçi Üniversitesi’nde ise yapılan rektör ataması sonrası ve genel seçimlerin ardından okulun kulüplere karşı tutumunun da değişmeye başladığını gözlemlemekteyiz. Örneğin, yıllardır erkek yurdu içinde bulunan, kampüsün göbeğinde yer alan kulüp odaları yurt odası olarak kullanılmak üzere boşaltıldı; kulüp odaları eski BÜMED binasına taşındı. Bilen vardır, kampüsün biraz dışında orası. Çalışma ve toplantı alanı olarak kullanılan, hatta üyelerin ders çalıştığı, sosyalleştiği mekanlar olan bu odalar merkezden uzaklaştırıldı. Verilen odaların ise eskileriyle alakası yok. Çalışma yapmayı zorlaştıran koşullardan bahsedilebilir odalarda. Veyahut bu salonun daha yoğun bir biçimde dışarıdan derneklere, şirketlere kiralanıyor olması dikkat çeken bir diğer nokta. Kulüp istediği kadar önceden rezervasyonunu yapmış olsun, okul istediği vakit kulübün elinden salonu alıp para karşılığında herhangi bir odağa kiralayabiliyor. Bu da konuşmamda bahsettiği altyapı sorununu beraberinde getiriyor. Altyapı olmazsa çalışma gerçekleşemez oluyor… Tüm bunlara rağmen bu kulüpler ve amatör sanat herhangi bir kuruma, devlet merkezli olsun, muhalif merkezli olsun, bağlı kalmadan, hatta onlara muhalefet ederek, sözünü ve eğitimini kendisi üretebilen yapılar suyu bulandıran, Ömer Faruk Kurhan’ın bize söylediği şekilde cesaretli ve dayanışma içinde olan entelektüel sanatçılara alan açmaya devam edecektir.