İÇ POLİTİKA

Toplumsal çürüme derinleşiyor

Bu dönemde toplumsal planda başta Narin Güran vakası olmak üzere kadın cinayetleri, cinsel taciz ve istismar vakaları, motosikletli mafya cinayet ve saldırıları, çocuk iş cinayetleri gündemin büyük bir bölümünü işgal etti.

Birçok tutuklamaya rağmen Narin Güran cinayeti hala aydınlanmış değil. Narin Güran’ın katledildiği köyde yer altında saklanmış silahların olduğunu ve çıkarıldığına dair iddialar konuşulurken, aileden “Ailemiz dış güçler tarafından karalanıyor” şeklinde “aile dışı güçler” tarafından kaleme alındığı izlenimi yaratan bir açıklama yayımlandı. Başka şüpheli ölümlerin de olduğu iddia edilen ve Güran ailesinin organize bir şekilde soruşturma sürecini nasıl sabote ettiği tutanaklara da yansıyan köydeki aile-devlet-siyaset ilişkileri araştırılmaya muhtaç. Gelinen aşamada, meselenin uzun bir süre daha tam olarak aydınlatıl(a)mayacağı anlaşılıyor.

Diğer bir örnek de devletin suça karşı yaklaşımındaki tutumunu sergiler nitelikte: motosiklet hırsızlığından yakalanan ve sonrasında firar eden bir şüphelinin yakalanmasına yönelik operasyon sırasında bir kadın polis hayatını kaybederken ikisi polis olmak üzere üç kişi yaralandı. 19 yaşındaki şüphelinin uyuşturucu satmaktan çocuklara cinsel saldırı dahil çeşitli suçlardan 26 adet suç kaydı bulunduğu ve madde kullanımı ve satışı nedeniyle annesi tarafından geçmişte polise ihbar edildiği ama polisin ve/veya yargının caydırıcı hiçbir şey yapmadığı öğrenildi.

Aynı günlerde televizyon ve dijital haber kanallarına düşen benzeri haberlerin sayısının iyice arttığı görülüyor. Sinan Ateş ve Dilan Polat vakalarında da gördüğümüz üzere suç örgütlerinin bulunacağı ve suçluların cezalandırılacağına dair inanç ise her gün biraz daha azalıyor. İktidar bloğunu oluşturan partilerin kamu hizmetlerindeki kadrolaşma çabaları sonucu liyakatsiz ve eğitimsiz kişilerin yetersizlikleri, milliyetçi-paramiliter ve bazı yerel odakların mafyayla birlikte sokaklara hakim olma çabaları, kurumlardaki ve yüksek siyasetteki ideolojik ve ahlaki yozlaşmanın derinleşmesi, tüm bunların son zamanlarda iyice tırmanması “lağım patladı” yorumlarına yol açtı.

Öte yandan Ekonomik krizin daha da derinleştirdiği gelir uçurumu ve yoksullaşmayla boğuşan insanlarda çaresizlik de giderek güçleniyor. Yıllardır süregelen hak ihlalleri ve hukuksuzluklar da dikkate alınınca devlet ve kurumlarındaki çürümeyle birlikte, toplumun da genel bir çürümeye sürüklendiği görülüyor. Cumhur ittifakıyla ayakta tutulan Cumhurbaşkanlığı sistemi sonrası kamu kurumlarının aşınması, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme, Türk-İslam ideolojisinin öne çıkarılması, başta AYM olmak üzere hukuk sisteminin yıpratılması, liyakatsiz kadrolaşmalar, devlet-mafya ilişkileri…. Tüm bunlar toplumsal muhalefetin bastırılması ve zayıflamasıyla birlikte toplumda derin olumsuzluklar yaratmış görünüyor. İktidarın bu durumdan rahatsız olduğu da pek söylenemez.

Anayasa Tartışmaları

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun anayasanın 4. maddesinin değiştirilmesini istemesi sonrasında yeni anayasa tartışmaları alevlenmiş görünüyor. Tartışmanın AKP içinde de çatlaklara yol açtığı görüntüsü var. Şu an için AKP ve MHP’den HÜDA PAR’a destek gelmediği görülse de HÜDA PAR’ın yeni iktidarın ortaklarından biri olarak davrandığı anlaşılıyor.

Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarına karşın ülke Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetilmeye devam ediliyor. Bilindiği gibi önceki aylarda AYM “kanun koyucunun Anayasa’ya aykırı olmamak kaydıyla her konuyu kanunla düzenleyebileceği” kararını vermişti. Bu konu iktidarın ana gündemi olması gerekirken, bunun yerine Yeni Anayasa hazırlıkları yapılıyor olabilir. Tartışmaların esasen bu konuya hizmet ettiği ve bir çeşit nabız yoklaması yapıldığı düşünülebilir.

Öte yandan, İmamoğlu’nun yargılandığı davada İstinaf Mahkemesi’nin onama kararı verdiği yönünde iddialar dillendirilmeye başladı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun avukatları, istinaf aşamasındaki dosyaya bilimsel mütalaa sundu. Söz konusu mütalaada, TCK’nın 125 3-a maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülerek, bu hükmün iptali istemiyle dosyanın AYM’ye götürülmesi gerektiği savunuldu. CHP’den ise etkili bir tepkinin henüz çıkmadığı görülüyor. Diğer yandan Kanal İstanbul için yeni imar planlarının onaylandığı günlerde Murat Kurum ile İmamoğlu ve Mansur Yavaş arasındaki görüşmeler, muhalefetin geldiği nokta açısından dikkat çekici.

Kürt illerinde şimdi de dil çalışmaları hedef alınıyor

Seçimlerden sonra belediyelere kayyım atama uygulamalarını, gelen tepkilerden sonra, istediği şekilde yaygınlaştıramayan iktidarın bu dönemde doğrudan Kürt dilinin kullanımı ve eğitimi alanlarındaki faaliyetleri hedef aldığı görülüyor.  Geçtiğimiz dönemde Kürtçe belediye tabelaları hedef alınırken şimdi ise Kürtçe eğitim kurum ve faaliyetleri üzerindeki baskıların arttığı gözleniyor. Diyarbakır’da Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırma Derneği (MED-DER) ile Payîz Pirtûk adlı kitapçıya sabah saatlerinde polisler tarafından baskın düzenlendi. Aynı zamanda dernek çalışanı çok sayıda kişinin evine de baskın düzenlendi. Olay Diyarbakır’da protestolara yol açtı. 24 Eylül’de de Diyarbakır’da çok dilli eğitim atölyeleri düzenleyen Anka Dil ve Sanat Eğitim Kooperatifi’ne de baskın düzenlendiği öğrenildi.

Diyarbakırlı iş İnsanı Nedim Şimşek, Kürtçe yayın yapan Rudaw TV’ye verdiği Kürtçe söyleşi sonrası Başkan Vekili olduğu KAMİAD tarafından görevden alındı. Olay bölgedeki iş insanları arasında ciddi bir tepkiye neden olurken, Diyarbakır’da inşaat sektöründe çalışan iş insanlarının örgütlü olduğu Diyarbakır Müteahhitler Derneği (DİMDER) üyeleri toplu olarak KAMİAD’dan istifa etti.

Toplumsal muhalefet ve hak ihlalleri

Bu dönemde toplumsal muhalefet ve hak ihlallerine ilişkin önemli gelişmeleri aşağıdaki şekilde not edebiliriz:

2015’te Ankara’da Barış Mitingi’ne yapılan IŞİD saldırısında 103 kişinin öldüğü Gar Katliamı Davası’nda verilen cezaların gerekçesinde “İnsanlığa karşı suçun yasal unsurlarının gerçekleşmediği” iddia edildi.

Yargıtay, Diyarbakır Cezaevi katliamı davasında zaman aşımını onadı.

İstanbul Büyükşehir Meclisi (İBB), aldığı kararla cemevlerini ibadethane olarak kabul etti. İBB Dini Kurum ve Topluluklarla İlişkiler Şube Müdürlüğü’nün sorumluluk alanlındaki ibadethanelere cemevleri de eklendi.

Amed’in Lice ilçesine bağlı Peçar kırsal mahallesinde akşam saatlerinde çok sayıda asker ve korucunun katılımıyla operasyon başlatıldı. Operasyonun sürdüğü bölgede çatışma çıktığı ve gün boyu Lis, Çemê Sarume, Zikte ile “Şehit Remzi” denilen bölgelerin helikopter ve uçaklarla bombalandığı öğrenildi.

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, ‘DEM Parti; demokratik, konfederal, yerel, özerk ve özgürlükçü mekanizmaların inşa edilmesi amacıyla Türkiye’de coğrafi esaslara dayalı 12 bölge özelinde Parti Meclisi Üyeleri Bölge Koordinasyonu modeli ile örgütlenme kararı aldı’ dedi. Kararın sahadaki uygulama ve gelişiminin izlenmesi gerekiyor.

EKONOMİ

Ekonomide temel veriler ve hükümetin programı açısından genel gidişatta değişikliğe işaret eden çok önemli bir gelişmenin olmadığı gözleniyor. Gözlenen durgunluk eğilimi sonrası beklenen daralmanın yaşanıp yaşanmayacağı belirsizliğini koruyor. Bankaların pratik uygulamada faizlerde bir miktar indirime gitmesi ve kısmen de konut kredilerindeki düşüş sinyallerini (ve konut satışlarındaki artışı) olası daralmaya karşı bazı önlemler olarak not etmek gerekiyor. Düşme eğilimindeki cari açığı kazanım belleyen, temel politika olarak yüksek faize devam kararını yineleyen ekonomi yönetiminin, yoksulluk ve açlık sınırındaki artışa, artan bütçe açığı ve  Kur Korumalı Mevduat zararlarına rağmen, krizin yükünü dar gelirlilere yıkmaya devam ederken kamu tasarrufuna yönelik ciddi bir adım atmadığı görülüyor.

İş Cinayetleri Artıyor

İSİG Meclisi, 2023 Eylül-2024 Ağustos döneminde en az 66 çocuğun iş cinayetlerinde öldüğünü açıkladı. Raporda, çocuk iş cinayetlerinin en fazla İstanbul’da yaşandığı ve ölümlerin yüzde 20’sinin boğulma/zehirlenme kaynaklı olduğu belirtildi. Öte yandan Sakarya’nın Hendek ilçesinde bir fabrikada meydana gelen patlama sonucu 2’si ağır olmak üzere 21 kişi yaralandı.

DEM Parti’li Koçyiğit’in 8 ayda 1201 işçi çalışırken yaşamını yitirdiği bilgisiyle birlikte “bu bir savaş bilançosudur” yorumu sorunun geldiği noktayı ifade etme açısından dikkate değer bir yaklaşımı temsil ediyor.

Artmakta olan işçi direnişleri

Son zamanlarda yerel ve küçük düzeyde de olsa gelişen işçi direnişleri epey yaygınlaşmış görünüyor.  Direnişlerde temel nedenin, son zamanlarda işçi kesiminde kendi haklarını koruyacaklarını düşündükleri sendikalara geçiş eğiliminin artması ve işverenlerin de bu işçileri işten çıkarması olduğu söylenebilir. Daha önemlisi de bu direnişlerin çok sert devlet müdahalesiyle karşılaşması. Belli ki devlet direnişlerin büyüyüp yaygınlaşması riski karşısında sermayeyi ve sistemi koruma refleksiyle hemen harekete geçiyor.

Bu eylemlerden en çok ses getireni Manisa’nın Soma ilçesinde bulunan ve AKP Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’na ait Fernas Madencilik isimli şirkette, Bağımsız Maden İşçileri Sendikası’na (Bağımsız Maden İş) üye olduktan sonra işten çıkarılan işçilerin eylemi. Ankara’ya gelen işçiler, Çalışma Bakanlığı önünde açıklama gerçekleştirdi. Sonrasında Meclis önünde nöbet tutmak isteyen işçiler engellendi. Bunun üzerine işçiler, Yüksel Caddesi’nden Madenci Anıtı önüne yürüyerek basın açıklaması gerçekleştirdi. Fernas işçileri hak talepleri için Ankara’ya büyük bir yürüyüş hazırlığında.

Diğer bir önemli direniş de sendikaya üye oldukları için işten atılan ve iki aydan fazla bir süredir Çatalca’daki Polonez fabrikası önünde direnen işçilerin gerçekleştirdiği direniş. Zaman zaman sert polis müdahalesine maruz kalan işçiler, her şeye rağmen direnişlerini sürdüreceklerini söylüyor.

Akcanlar Tekstil işçilerinin direnişi de 13 Eylül itibarıyla 28. gününe girdi. İşçiler aileleriyle birlikte fabrika önüne yürüdü. Hatay’da Yolbulan Metal fabrikasındaki grev üçüncü ayını dolduruyor.

DİSK’in ‘Yeter artık, geçinemiyoruz’ sloganıyla düzenlediği bölge mitingleri devam etse de işçi kesiminde kapsamlı bir hareketin örgütlenemediği, daha doğrusu işçi sınıfının kapsayıcı ve lider olması beklenen kurumlarının yeterlilik gösteremediği ve direnişlerin yerel kalma eğilimi gösterdiği gözleniyor.

DIŞ POLİTİKA

Savaş Ortadoğu’ya Yayılıyor

İsrail’in, Gazze’ye yönelik başlattığı askeri harekatla yetinmeyeceği ve savaşı tüm Ortadoğu’ya yaymayı amaçladığı uzun zamandır konuşuluyor. İsrail’in Gazze’den sonra Lübnan’ı hedef alacağı da dile getirilen konular arasında. İki haftadır yaşananlar, bu düşünceleri doğrular nitelikte. İsrail’in, Hizbullah’ın lider kadrosunu ve alt yapısını hedef aldığı görülüyor. Hizbullah’ın lider kadrosuna dönük suikastlardan sonra, Güney Lübnan’a dönük saldırılar da başlamış durumda. Beş yüz binden fazla insanın Güney Lübnan’dan ayrılarak Beyrut’a doğru gittiği belirtiliyor. Bu gelişmeler yaşanırken, Lübnan’da, Hizbullah üyelerinin taşıdığı çağrı cihazlarının patlatılması ve binlerce insanın ağır yaralanması da savaşı başka bir noktaya taşımış görünüyor. Çağrı cihazlarının patlatılmasından çok kısa bir süre sonra bu kez de Hizbullah üyelerinin kullandığı telsizler patlatıldı ve yine ölenler ve yaralananlar oldu. Hizbullah’a bu cihazları satanların üç yıl önce Macaristan’da kurulan paravan bir şirket olduğu anlaşıldı. Yaşananlar İsrail’in bu operasyonu uzun yıllar öncesinden hazırlamaya başladığını gösteriyor. Saldırının gündelik hayatta kullanılan araçların bir silaha dönüştürülerek, sivilleri de hedef alan mekanizması, yeni nesil bir “siber terör” tanımlamalarına da yol açtı.

İsrail’in, Hizbullah’ın lider kadrosunu ve alt yapısını ortadan kaldırdıktan sonra kara harekâtına başlayabileceği konuşulanlar arasında. Zaten İsrail devleti, Lübnan’a dönük harekât planlarının hazır olduğunu ve yakında saldırıya geçeceklerini uzun zamandır açıkça söylüyor. Buradaki nihai hedefin, Lübnan’ın güneyinde kırk kilometrelik bir tampon bölge oluşturmak olduğu dile getiriliyor. İsrail, Hizbullah’a ağır darbeler indirirken, İran’ın ne yapacağı ve nasıl bir tepki göstereceği de belirsizliğini koruyor. İran, çok uzun bir zamandır, İsrail’in kışkırtmalarına karşın itidalli bir siyaset izlemeye çalışıyor. Ancak Hizbullah’ın bölgedeki gücünün tamamen kırılmasına izin vermesi beklenmiyor. Dolayısıyla, İsrail’in Hizbullah’a dönük bu saldırılarının, sonuçta İran’ı da savaşa çekebileceği ihtimal dahilinde. Bu da savaşın tüm Ortadoğu’ya yayılacağı anlamını taşıyor.

Daha önceki değerlendirmelerimizde de belirttiğimiz gibi, ABD ve Avrupa’nın desteği sürdüğü müddetçe, İsrail’in saldırgan tavrından vazgeçmesini beklemek mümkün görünmüyor. Nitekim İsrail’in Lübnan’a dönük gerçekleştirdiği tüm bu saldırılardan sonra, ABD, “İsrail’in güvenliğine bağlılığımız sarsılmazdır” açıklamasını yaptı. ABD’de seçimler yaklaşıyor olsa sa her iki adayın ve partinin de İsrail’e tam bir destek vaad etmesi İsrail’in çok daha rahat hareket etmesini sağlıyor gibi görünüyor. Ayrıca İsrail’in Gazze’ye dönük saldırılarının devam ettiğini, her hafta onlarca sivilin katledildiğini ve bir yıl sonunda ölü sayısının kırk bir bini geçtiğini de belirtmek gerekiyor.

Suriye’de Yaşanan Gelişmeler

Türkiye uzun zamandır Suriye devletiyle görüşmek ve masaya oturmak istediğini dile getiriyor. Suriye devletinin ise tavrı gayet net: Türkiye’nin topraklarını işgal etmiş bir devlet olduğunu ve askerlerini çekmek için bir takvim sunmadan masaya oturmayacaklarını açıkça belirtiyorlar. Türkiye’nin şimdiye kadar böyle bir girişimi ve açıklaması olmadığı gibi, Suriye’nin tüm muhalif grupları içeren bir anayasa hazırlaması gerektiğini belirten ve doğrudan bir devletin iç işlerine müdahale olarak anlaşılabilecek talepler dile getiriliyor. Bu nedenle yakın zamanda böyle bir görüşmenin olma ihtimali zayıf görünüyor. Nitekim, Arap Birliği zirvesine on üç yıl sonra ilk kez davet edilen Hakan Fidan konuşma yapmaya başladığında, Suriye temsilcilerinin salonu terk ettiği belirtiliyor.

Irak’ta Yaşanan Gelişmeler

ABD’nin Irak’taki askerlerini çekeceği uzun zamandır konuşulan bir konuydu. Ancak bunun ne zaman gerçekleşeceği bilinmiyordu. Irak Başbakanı Sudani, ABD’nin Irak’taki askerlerini çekme tarihini çok yakın bir zamanda duyuracağını açıkladı. ABD’nin, İran’ın önemli ölçüde aktif ve güçlü olduğu Irak’tan, çıkarlarını garanti altına almadan çekilmesi pek mümkün görünmüyor. Dolayısıyla Türkiye’nin aylar öncesinde başlattığı Irak’a yerleşme hamlesinin bu durumla bağlantılı olabileceği düşünülebilir. Ancak bu durum, kısa vadede Türkiye ve İran’ın karşı karşıya gelmesine neden olabilir. Çünkü İran, Irak gibi kendi açısından çok önemli olan bir alanı kolayca terk etmek istemeyecektir. Tam bu noktada Ekim ayı içinde yapılacak, Irak Kürdistanı’ndaki seçimler önemli bir yerde duruyor. Türkiye ve ABD’nin desteğine sahip KDP ile İran’la ilişkileri iyi olan KYB’nin karşı karşıya geleceği seçimler, bölge açısından büyük bir öneme sahip. Her iki partinin de birbirlerine karşı çok ağır bir dille saldırması, seçim sürecinin oldukça gerilimli ve çatışmalı geçeceğini gösteriyor.

Rusya- Ukrayna Savaşı

Bu savaşın Batı bloğu tarafından çıkarıldığını ve amacının hem Rusya’yı çevrelemek hem Ortadoğu’daki etkinliğini zayıflatmak hem de ekonomik ve askeri olarak yıpranmasını sağlamak olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu nedenle, Ukrayna güçleri belirli bir oranda desteklenerek ayakta tutuluyor. Ancak Ukrayna’nın savaşta üstünlüğü ele geçirmesine neden olabilecek kararlar da verilmiyor. Örneğin ABD ve Avrupalı devletler, Ukrayna’ya verdikleri silahların Rusya topraklarında kullanılmasına henüz izin vermiş durumda değiller. Rusya, böyle bir karar verilirse bunu savaş ilanı olarak göreceğini ve karşı koymak için nükleer silahlar da dahil her türlü yola başvuracağını sıklıkla tekrar ediyor. Rusya ile doğrudan bir savaşa girmek istemeyen Batı, Ukrayna’nın yenilmesine engel olacak yardımı yapsa da kazanmasını sağlayacak girişimlerden uzak duruyor. Bu nedenle Rusya-Ukrayna savaşının daha uzun bir süre gündemde olacağı açık. Ancak daha önceki değerlendirmelerimizde de ısrarla belirttiğimiz gibi, pek çok nükleer tesisin bulunduğu bir bölgede savaş sürüyor ve bu durumun yaratacağı sonuçlar tüm dünya açısından bir felaket olabilir.