Bu gündem değerlendirmesi hazırlanırken linkteki haber akışından faydalanılmıştır.

İç Politika

Şiddet sarmalı büyümeye devam ediyor

Bir süredir takip ettiğimiz ve sıradanlaştığı tespitini yaptığımız şiddet olayları artarak devam ediyor. Kadına şiddet, taciz, istismar, cinayet olayları ile beraber, bu olayların haberleştirilme oranı da artıyor. Haberler siyasi gündemsizliğin ve medya cambazlarının arasında kayboluyor, ya da bu iki odağa meze oluyor. Konuyu gündeme taşımaya çalışan STK’ların çabaları ise zaten görünür olma şansı yakalayamıyor. Yoksulluk, eşitsizlik ve en önemlisi cezasızlık bu şiddet sarmalını arttırırken ırkçı ve milliyetçi faşist odakların şiddetin dozunu artırmasının da yolunu açıyor.

Faşizm Dozunu artırıyor

Günlük hayatın içinde artan şiddetin, siyasi konularda yaşanan faşist baskının bir yansıması olduğunu belirtmek gerek. Bu yazının kapsamına giren dönemde yaşananlar, bu baskıların artarak devam edeceğini ve iktidarın şiddeti sürekli kılarak dozunu bilinçli olarak arttırdığını söyleyebiliriz.

Bu dönemde Hopa’da ağaç kesimini engellemek isteyenlere ateş açıldı, 1 kişi öldü, 2 kişi yaralandı. Bildiğimiz kadarı ile bu saldırı çevre eylemlerine Türkiye’de yapılan ilk silahlı saldırı. Gazeteci Murat Ağırel video ile ölüm tehdidi aldı. MHP, daha önce açıkladığı, içinde siyasetçi ve gazetecilerin olduğu 154 kişilik listeyi hatırlatarak hesaplaşacaklarını belirtirken yeni bir liste hazırlandığını ve hukuki adımlar atılacağını duyurdu.

Kürtlere yönelik baskıların da negatif yönde ayrışarak devam ettiğini vurgulamak gerekli. Dicle Elektrik Dağıtım AŞ (DEDAŞ), Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Kazancı Mahallesi’ne ve Şırnak’ın Cizre ilçesine bağlı Dirsekli Mahallesi’ne kolluk güçleri eşliğinde baskınlar düzenledi. Askerlerin tehditlerinin ardından mahallenin elektrikleri kesildi. Elektriksiz bırakılan mahallede temel ihtiyaçlar karşılanamıyor, oksijen tüpüyle yaşayan hastalar zor durumda. Bermal İldeniz avukatlık yeminini Kürtçe okuması sonrası linç girişimine maruz kaldı. Sakaryasporlu bir grup taraftar Amedspor maçına JİTEM’ci Yeşil maskeleriyle gitti, haklarında soruşturma açıldı. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) vatandaşı Hakim Lokman, görgü tanıklarının ifadelerine göre bir mekânda Kürtçe konuştuğu için 1 Eylül Barış Günü’nde İstanbul’da bıçaklanarak öldürüldü.

Eren Keskin’in ifadesi ile MHP, Türkiye’nin iç siyasetine tamamıyla hâkim olmuş durumda. MHP’nin ırkçı dili bütün topluma yayılıyor, CHP ise mağdur seçicilik yapıyor: “Gündemlerine birkaç dava giriyor, onun dışında aktif bir muhalefet yürütmüyor. Örneğin ‘Barış Süreci’ adı verilen süreçte CHP’nin, AKP’ye şunu sorması gerekiyor: ‘Bu süreç neden başarıyla sonuçlandırılamadı?’ diye eleştirmesi gerekirken ‘Neden teröristlerle masaya oturdun’ diyor.”

Narin Güran’ın katli

21 Ağustos’ta kaybolan 8 yaşındaki Narin Güran’ın cesedi 8 Eylül’de, tam 19 gün sonra bulundu. Süreç içerisinde cinayete dair birçok iddia gündeme geldi. Olay, kadın ve çocuğa yönelik şiddet, Kürt sorunu bağlamında çeteleşen devletin Hüda-Par stratejisi gibi bir çok farklı bağlamda soruların sorulmasını sağladı. Öncelikle ilk günden beri Narin’in “görmemesi gereken bir şeyi gördüğü için” öldürüldüğü bir çok kaynak tarafından sızdırıldı. Narin’in neyi gördüğü konusu ise bilinçli olarak açıklanmadı ama “Türk aile yapısına uymayacak, kabul edilemeyecek” bir ilişki iddiaları konuşuluyor. Süreç içerisinde ailenin Hüda-Par bağlantısı, köyde bulunan cephaneler, köyde daha önce yaşanan ölümler gibi bir çok netameli konu da gündeme geldi. Tüm bu iddialar daha çok sosyal medyada yer alırken, ana-akım medya, özellikle de iktidar yanlısı medya haberi çok öne çıkarmadı. Cesedin bulunmasının ardından ise medya sürekli olarak canlı yayında izlediğimiz bir CSI (Crime Scene Investigation) dizisine dönüştü. Daha önce konuşulan tüm siyasi iddialar yok oldu, nereden geldiği belli olmayan bilgilerle olay, ne olduğunun merak edildiği magazinel bir vakaya dönüştürüldü. AKP’li Galip Ensarioğlu, ailenin dostları olduğunu ve haksızlık edilmemesini istedi. Hüda-Par’lı Vedat Turgut, “görülmemesi gereken şeyi” ima ederek, yaşananların Avrupa, ABD kültürü olduğunu iddia etti.

Bu arada Narin’in cesedini organize bir şekilde saklayan köyün önemli bir kısmı gözaltına alındı. İtirafçı olan Nevzat Bahadır’ın 200 bin TL karşılığında Narin’in cesedini dereye gömdüğü ortaya çıktı. Daha sonra bazı detayları değiştirse de, ifadelerdeki detaylar iddia edildiği gibi ailenin ve köyün bu işlerde profesyonel bir organizasyona sahip olduğunu düşündürüyor.

Sadece Narin Güran’ın katlindeki karanlık noktaların değil, son yıllardaki tüm kayıp çocuk vakalarının gerçekten araştırılması gerekiyor. Bu yaşananın bölgede yıllardır sürdürülen bilinçli politikaların bir sonucu olduğunu unutmamak lazım. Bölgedeki sivil toplum örgütlerinin olayın takipçisi olması gerekirken, şu ana kadar kamuoyu oluşturma ve toplumu bilgilendirme işlevini yeterli ölçüde yerine getiremedikleri görünüyor. Çocuk ölümleri, kayıpları ve çocuk hakkı ihlalleri ciddi bir noktaya ulaşmış durumda ve muhalefetten de herhangi bir çözüm önerisi yok. Toplumsal muhalefetin genel durumu ile orantılı olarak verilen tepki de sınırlı oluyor.

Narin’in ölümünün ardından, suçluların bulunması, çocuk ve kadınlara karşı şiddetin son bulması için Diyarbakır, Van, İstanbul ve birçok kentte protestolar düzenlendi, bir çoğuna polis müdahale etti. Din, dil, ırk gözetmeksizin destek bulan bu protestoların kadına ve çocuklara karşı şiddet ile mücadelenin güçlenmesi, direnişin yayılması için bir kaldıraç olmasını, iktidarın failleri cesaretlendiren tavrına karşı oluşacak güçlü bir duruşun sonuç alacağını umuyoruz.

Teğmenlerin “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” yemini

Kara Harp Okulu’ndan mezun olan teğmenler, törende protokolün ayrılmasının ardından kılıçlarını çekerek “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı ile biten, tören dışı bir yemin ettiler. Bu yemin ilk gün sosyal medyadaki belirli kesimler tarafından, trol hesapların da desteği ile bir darbe girişimi olarak değerlendirildi. CHP, Özgür Özel ve muhalif çevreler ise genç askerlerin Atatürk’ü sahiplenmesini pozitif değerlendirerek teğmenlere sahip çıktı. Olaya dair Cumhur İttifakı’nın tavrı merak konusu iken ilk açıklama MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir’den geldi: “Genç Teğmenlerimiz kanun, nizam, amir ve başkomutanlarına sadıktır, vazifelerinin farkındadır.” Özdemir’in açıklaması, MHP de resmi X hesabından da paylaşıldı ve teğmenlere destek olarak değerlendirildi. Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in “Teğmenlere hakaret edilmesi kabul edilemez” açıklamasına rağmen AKP içinde ve yakınında yer alan isimlerin karşılıklı atışmaları farklı yorumlar olduğunu ortaya koydu. Devlet Bahçeli devreye girene kadar bu olay karşı nasıl pozisyon alınacağına ilişkin bir kafa karışıklığı yaşandı. Erdoğan’ı açıklama yapmaya iten de yine Devlet Bahçeli oldu; “İkinci yemin hadisesinin netliğe kavuşması zorunlu.” Bir önceki açıklamasının tam tersini yapan Ömer Çelik’in ardından Erdoğan, “Bu kılıçları kime çekiyorsunuz?” çıkışı ile askeri vesayetten medet uman muhalefet ve demokrasi neferi Ak Parti kutuplaşması siyasetine döndüğünü ilan etti.

Bu tartışma gerçek mi yoksa suni mi değerlendirmek zor. Edilen yemin yasaklanan eski yemin metni ve 2022’de resmi törenden bir önceki gün, 2023’te ise bir sonraki gün olmak üzere teğmenler tarafından edilmeye devam edilmiş. Bu sene kameraya alınıp sosyal medya gündemine bu şekilde sokulması bir mesaj da olabilir, bir gündem mühendisliği de. Askerlerin okullara alınırken seçimlerinin nasıl yapıldığına dair iddialar varken, böyle bir teğmen grubunun yetişmesini de ayrıca değerlendirmek lazım. Takip etmekte fayda var.

Suni Gündemlerle Oyalanan Muhalefet

CHP’nin ana muhalefet partisi olarak, bazı gündemlerde öne çıkması (Dilruba Kayserilioğlu konusunda belki gereğinden fazla sahiplenmesi, Can Atalay konusunda meclisi ikinci kez toplanmaya çalışması, çiftçi yürüyüşleri, Metin Lokumcu davası) ancak bazı gündemleri ise geç veya hiç gündeme almaması (Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Kürtlere yönelik baskılar, Sedat Peker’i doğrulayan açıklamalar yapan Sezgin Baran Korkmaz vb.) muhalefetin bir var / bir yok olmasına sebep oluyor. Ak Parti gündemi belirleyecek anayasa tartışması açmaya çalışırken, Özgür Özel’in bu talebi erken seçim pazarlığı haline getirdiği söylenebilir. Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesinin tek yolu olan erken seçimin gerçekleşmesi ve bu da CHP’nin onayına tabi. Özel, bu durumu da erken seçim tarihine dair pazarlık kozu olarak kullanıyor. Hatta Erdoğan’ın aday olmasını istediğini açıkladı. CHP’nin mevcut rejimi gerçek anlamda rahatsız etmekten, toplumsal talepleri arkasına almaktan uzak muhalefet tarzı, neredeyse AKP’ye payanda olarak algılanmakta ve bu durum yerel seçimde kazanılan rüzgârın neredeyse tamamen sönmesine sebep olabilir.

Demokrasi ve özgürlük temelinde değişim hedefi ile girilen CHP Kurultayı’nda tüzükten çok

Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş arası çekişmelerin yaşanması ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun

eşzamanlı girişimleri damga vurdu. CHP bunlarla uğraşırken, Murat Kurum önce İzmir’de körfez kirliliği, ardından İstanbul’da Üsküdar Vaniköy’deki kaçak villa üzerinden CHP’li Büyükşehir Belediyelerini eleştirdi, ceza verdi ve halka şikayet etti. Ekrem İmamoğlu ise Kurum’un açıklamalarının üzerine, önce UKOME’de hükümet ile ortak taksi kararı aldı, hemen ardından da Murat Kurum’la 1,5 saatlik bir “görüş alışverişi” gerçekleştirdi.

Ekonomi

Rakamlar kötü gidişi kanıtlıyor

Birleşik Kamu-İş’in açıkladığı araştırmaya göre Ağustos ayında açlık sınırı 20 bin 958 liraya, yoksulluk sınırı ise 64 bin 157 liraya yükseldi. TÜİK hizmet üretici fiyat endeksi Temmuz ayında %4 arttı, yıllık %61,77’ye yükseldi. İstanbul’un enflasyonu: Yıllık %61,57 arttı. İkinci çeyrekte sanayi sektörü yüzde 1,8 daraldı. TÜİK Ağustos ayı enflasyonu % 2,47, yıllık enflasyonu % 51,97 olarak duyurdu. En yüksek enflasyon oranı eğitimde gerçekleşti, yıllık %120.

OVP açıklandı: Enflasyon hedefleri yükseldi

Ekonominin 3 yıllık yol haritası olan Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı, sıkı politikalara aynen devam kararı alındı. Tüm beklentiler olumsuz yönde güncellendi. 2024 enflasyon hedefi %41,5’a revize edildi. Geçen yıl 15,2 olarak belirlenen 2025 enflasyonu da %17,5’e yükseltildi. 2026 için ise önceden %8,5 olan hedef, %9,7’ye yükseltildi. 2024 büyüme tahmini ise, %4’ten %3,5’e çekildi; önceki programda 2025 için % 4,5 olan tahmin de %4’e indirildi. Dolar/TL tahmini, 2024 için 36,8 seviyesinden 33,2’ye; 2025 için 43,9 seviyesinden 42’ye revize edildi.

Dünya sıkı politikaya devam kararını onaylıyor. IMF “kemeri daha da sık” derken Fitch, Türkiye’nin kredi notunu yükseltti ancak not görünümünü ‘politika geri dönüşleri riski hâlâ mevcut’ notu ile durağan olarak belirledi. TCMB’nin sürece dair ‘Biz elimizden geleni yapıyoruz, başkaları da yapsın!’ açıklaması ise para politikalarında yalnız kaldığı konusunda bir veri olarak öne çıktı. Merkez Bankası rezervlerinde düşüş üçüncü haftasına girdi. Dış politikada Mısır’la yapılan ticari anlaşmalar, BRICS başvurusu gibi dönüşlerin sıcak para arayışı ile ilişkili olduğu düşünülebilir. Mağfi Eğilmez’in belirttiği gibi, OVP’nin adının Orta Vadeli Temenniler olarak değiştirilmesi doğru olur. Türkiye ekonomisinin kısa vadede şirket iflasları ve konkordato riski taşıdığı değerlendiriliyor. Türkiye durgunluğa girmiş gibi görünüyor, daralmaya girmesine de çok uzun zaman yok ve aslında bu durum, OVP’nin başarıya ulaşması için, halkın yaşayacağı sıkıntıya rağmen, sistem tarafından istenen bir şey olabilir.

İşçi/Emekçi Direnişleri

Bu haber taraması döneminde yaşanan işçi eylemlerinin uzun erimli ve sonuç alıcı olması dikkat çekti. Akcanlar işçileri baskılara rağmen direnişe devam ediyor. CarrefourSA işçilerinin direnişi kazanımla sonuçlandı, talepleri kabul edildi. Van’da “Vergide adalet” eylemlerini 25’inci haftasında sürdüren sağlık emekçileri, mücadelelerini sonuç alıncaya kadar sürdüreceklerini belirtti. Direnişin sonucunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, ‘sendikal örgütlenme çalışmalarına katıldıkları gerekçesiyle’ 145 işçiyi işten çıkaran Polonez’e ceza kesip hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Dinçer Lojistik işçileri direnişlerinin 3. gününde kazandı. Bağımsız Maden İş, Fernas Madencilik’teki koşulların görüntülerini paylaştı: “İşçiler tehlike altında çalışıyor

Çiftçiler/ Tarım Üretimin sonu mu geliyor?

İktidara yakın basın çiftçiye verilen destekleri köpürterek haberleştirse de reel durumda çiftçinin ayakta kalması çok zor. Çiftçi-Sen, “Bitkisel Üretimde Yeni Destekleme Modeli”nin çiftçinin yararına olmadığını açıkladı. 2 yıl boyunca ekilmeyen arazilerin kiralanacak olması, çiftçiler tarafından kuşkuyla karşılanıyor. Büyük şirketlerin kiralama yapacağı ve sonrasında araziyi çiftçinin elinden alacağı öne sürülüyor. Tarım Bakanlığının desteğinin üreticiyi değil piyasayı güçlendirdiği tespiti yapılıyor. Tarımsal üretimdeki son 20 senedeki artış nüfus artışının çok gerisinde kaldığı için arzdaki yetersizlik gıda enflasyonunun kontrol edilememesine sebep oluyor. Tarımdaki koordinasyonsuzluk ve piyasa odaklı politikalar da eklenince tarım ürünleri ithalatçısı bir ülke haline gelmiş durumda Türkiye.

Tarım için kısa vadeli önlemler alınmaya çalışılıyor, ancak hasat dönemleri bittikçe çiftçi eylemleri yayılarak devam ediyor. Karacabey’de toplanmayan domatesler toprağa karıştırıldı. Malatya’da kayısı üreticileri ağaçlarını kesiyor. Maraş’ta çiftçinin satamadığı karpuzları kargalara yem oldu. Bandırmalı çiftçiler traktörleriyle yollara döküldü. Keşanlı çiftçiler polis engeline rağmen traktörlerle ilçe merkezine girdiler. Ereğli’de domates üreticisi isyan etti. Kars’ta köylüler isyan etti: ‘650 kişi ve 2 bin 200 hayvanımız susuzluktan kırılıyor.’ Giresun’un Çatalağaç köyü sakinleri, köyde tahribat yarattığı ve su kaynaklarını kirlettiği gerekçesiyle madencilik faaliyetlerini protesto etti.

Dış Politika (28 Ağustos – 10 Eylül)

Ukrayna-Rusya Savaşı

Ukrayna’da çatışmalar şiddetlenerek devam ediyor. Rusya, Lugansk ve Donetsk bölgelerinde iki yerleşim birimini ele geçirerek ilerlemesini sürdürdü. Ukrayna, Rusya’nın Poltova’ya düzenlediği füze saldırısında en az 41 kişinin öldüğünü duyurdu. Saldırılar insani kayıplarda artışa yol açarken, nükleer savaş tehdidinin yanı sıra, nükleer felakete yol açacak saldırılar da gerçekleşiyor. Rusya, Kursk Nükleer Santrali yakınında ABD yapımı bir roket düşürdüğünü açıkladı. Askeri alandaki bu gelişmeler Ukrayna iç politikasını da doğrudan etkiliyor; bakanların ardı ardına istifası sonucunda Ukrayna’da büyük bir kabine değişikliği gerçekleşti. Savaş, enerji transferleri açısından da önem taşıyor. Ukrayna’nın Rus gazı geçiş anlaşmasını uzatmaması karşısında, Rusya Türkiye’yi işaret ederek, Türkiye’de gaz merkezi kurulabileceğini belirtti.

Rusya’nın ilerlemesi ve Ukrayna’nın sıkışmışlığı karşısında Batı’nın savaşa dahiliyetini nasıl şekillendireceği sorusu da önemini koruyor. ABD, Amerikan silahlarının Rusya topraklarına saldırıda kullanımını kısıtlayan kararın hâlâ geçerli olduğunu açıkladı. Çin ve Rusya’nın Japon Denizi’nde ortak tatbikat düzenleyeceklerini duyurmasının Batı’nın halihazırda izlediği politikayı nasıl etkileyeceğini, küresel savaş tehlikesine ne kadar yaklaşılacağını ileri tarihlerde gözlemek mümkün olacak.

İsrail’in Filistin İşgali

Gazze’de hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı 41 bini aşmışken, aylardır süren işgal ve soykırım süreci İsrail’in Batı Şeria’da Gazze benzeri büyük bir operasyon başlatmasıyla yeni bir aşamaya girdi. Saldırılar sonucunda çok sayıda insan hayatını kaybetti; İsrail’in on gün boyunca işgal ettiği Cenin’de 21 Filistinli öldü. Operasyon sonucunda Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler evlerini terk etmeye zorlanıyor, insanlar yerlerinden ediliyor. Bu süreçte İsrail’de ateşkes ve esir takası talebini gündeme getiren muhalefet de eylemlerine devam ediyor. 7 Ekim’de Hamas tarafından rehin alınan altı kişinin cesedine ulaşıldığı haberinin ardından, Tel Aviv’de geniş çaplı gösteriler düzenlendi, ayrıca İsrail’in en büyük işçi sendikası Hisdatrut ateşkes çağrısıyla bir günlük grev kararı aldı. İsrail devleti ise bu eylemleri bastırmak için her tür çabayı sarf ediyor. Örneğin genel grev yargı tarafında “yasadışı” ilan edildi, ancak bu karar katılım oranını etkilese de eylemin önüne geçemedi.

Batı’nın süreç boyunca İsrail’e desteği, neredeyse koşulsuz bir şekilde devam ederken, İngiltere İsrail’e kısmi silah ambargosu uygulayacağını duyurdu. Bu ambargo 350 silah lisansından 30’unun satışının durdurulmasını içeriyor ve hükümetin kendisinin de ifade ettiği üzere ateşkes ve barış koşullarını oluşturacak bir adımdan bahsetmek mümkün görünmüyor. Ancak Avrupalı, savaş karşıtı muhalifler, yoğunlukları önceki aylara göre azalmış olsa da eylemler düzenlemeye, soykırım ve savaş karşıtı sözlerini duyurmaya devam ediyorlar. Berlin’de, Dublin’de eylemler düzenlendi. İsrail’e destek, ABD başkanlık seçimlerinin de ana gündemlerinden birisi; Harris iktidara gelirse İsrail’e silah ambargosu uygulamayacağını söyledi. İsrail’e desteğini seçim propagandasının parçası yapan Trump ise, Harris iktidara gelirse “Yahudilerin terk edileceğini ve bir İsrail’lerinin olmayacağını” iddia etti. Türkiye’nin İsrail’le askeri ve ticari ilişkisi ise muğlaklığını koruyor. İsrail’i protesto eylemlerine katılan Filistinli gençlerin sınırdışı edileceği haberi basında yer aldı. Filistin’e hazır giyim ihracatının dikkat çekici düzeyde artmasının İsrail’le ticaretin devam ettiğini gösterdiğine dair haberler basında yer aldı. Ayrıca İsrail’in güvenliğini sağlamak için Akdeniz’de bulunan ABD savaş gemisiyle Türkiye’nin ortak eğitim tatbikatı, ABD’li askerlerin İzmir’de tatil yapması, İsrail-Türkiye ilişkilerine dair çeşitli ipuçları sunuyor.

Türkiye Dış Politikası

Türkiye ile Irak arasındaki ilişkinin Kürtlerin kazanımları aleyhine geliştiğini geçtiğimiz değerlendirme yazılarında ele almıştık. Bu dönemdeki en kritik gelişme Türkiye’ye ait SİHA’nın Irak Hava Kuvvetleri tarafından Kerkük’te düşürülmesiydi. Irak, hava sahasına giren SİHA’yı düşürdüğünü duyururken, Türkiye “terörle mücadele” kapsamında bir operasyon yapıldığını söyledi. Bu olay tam olarak aydınlanamamış görünüyor ancak, Irak’ın Türkiye’ye kendi topraklarında kontrolsüz bir şekilde hareket edemeyeceği mesajı verdiği düşünülebilir. Her ne kadar Irak vatandaşlarına turistik vize serbestisi tanınması gibi jestler yapılsa da, bölgede Kürtlerin varlığı ve hakları konusunda bir uzlaşmadan bahsetmek henüz mümkün görünmüyor. Ayrıca ABD’nin Irak’taki askerlerini çekmesi de gündemde yer alıyor. Irak Savunma Bakanı ABD’nin iki yıl içinde Irak’tan çekileceğini duyurdu. Bu haberin basına yansıdığı dönemde ABD ve Irak, IŞİD’e karşı ortak operasyon yürüttüklerini, 15 IŞİD üyesini öldürdüklerini duyurdular. ABD, İran’ın etkinliğini azaltmak için Türkiye’nin Irak’taki operasyonlarına şimdilik göz yumsa da, İran’nın bölgedeki etkinliğinden kolay bir şekilde vazgeçmeyeceği öngörülebilir.

Türkiye, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’ın katıldığı Basra Körfezi ile Avrupa’yı birbirine bağlaması hedeflenen Kalkınma Yolu projesinin ilk toplantısı İstanbul’da yapıldı. Özellikle Ukrayna-Rusya savaşının ardından alternatif ticaret yollarının kurulması gündemde, Kalkınma Yolu da hem ekonomik hem de siyasi olarak önemli projelerden biri.

Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin Türkiye ziyareti de Türkiye’nin yeni Orta Doğu politikası bağlamında değerlendirilebilir. Bu ziyaretle Türkiye ve Mısır arasında eğitim, ticaret, teknoloji, enerji ve şehir planlama gibi çok fazla alanda işbirliğini öngören 17 anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaların hangilerinin göstermelik, hangilerinin ciddi ortak çalışma içerdiği ayrı bir tartışma olmakla birlikte, Mısır’la asıl konunun Libya’da bu iki ülkenin çatışan politikaları ve Akdeniz enerji kaynaklarının paylaşımı olduğu açık. Buralarda uzlaşma sağlanıp sağlanamayacağını, ABD ve Rusya’nın dahiliyetiyle birlikte izlemek gerekiyor.

Bu dönemde bir diğer dikkat çeken konu, Türkiye’nin BRICS’e katılmak için resmi başvuruda bulunduğu haberiydi. Hem Cumhurbaşkanlığı kanalıyla hem de Kremlin üzerinden, Erdoğan’ın Kazan’da yapılacak olan BRICS toplantısına katılacağı duyuruldu. BRICS’in Rusya dışındaki üyelerinin ekonomik ve politik çıkar çatışmaları nedeniyle (özellikle Çin ve Hindistan) Türkiye’nin katılımına çekinceyle yaklaşacağı tahmin edilirken, Batı’nın bu yakınlaşmaya vereceği tepkiyi, ortada Türkiye açısından bir blöf olup olmadığını takip etmek gerekiyor.

Avrupa’da Aşırı Sağın Yükselişi

Almanya’da Thüringen ve Saksonya’da yapılan eyalet seçimlerinde aşırı sağ parti AfD büyük bir başarı gösterdi. AfD, Thrüringen’de %33 oyla birinci, Saksonya’da %30 oyla ikinci parti oldu. Sahra Wagenknecht’in liderliğindeki BSW ise her iki eyalette de üçüncü parti oldu. Hristiyan Demokrat Parti (CDU) Thüringen’de ikinci, Saksonya’da birinci parti oldu. İktidardaki Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) oyları her iki eyalette de %6-7 civarında kalırken, Yeşiller Partisi de Saksonya’da %5,1’le seçim barajını kıl payı geçti, Thüringen’de ise baraj altında kaldı. Seçimler, aşırı sağın Avrupa’daki yükselişiyle uyumlu bir sonuç verdi. Almanya özelinde ise, eski Doğu Almanya’da yer alan eyaletlerde AfD’nin bu kadar yüksek başarı göstermesini, buralarda 20. yy başından itibaren faşist geleneğin güçlü olmasının yanısıra, Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinden sonra Doğu Almanya’nın ekonomik olarak geride kalmasıyla, 90’lardan bugüne kadar ekonomik ve kültürel ayrışmanın belli düzeylerde devam etmesiyle ilişkilendiren yorumlar da mevcut. Sahra Wagenknecht’in liderliğindeki BSW de her ne kadar sol bir parti olarak tarif edilse de, göçmen karşıtlığı, dolayısıyla enternasyonalizme olan mesafesi nedeniyle ne kadar “sol” olarak adlandırılabilir, tartışmalı görünüyor. Almanya’da aşırı sağın iktidara gelmesinin sonuçlarını, özellikle göçmen politikalarına yansımasıyla göreceğiz. Halihazırda çeşitli hukuki kararlarda bu yansımaları görmek mümkün; örneğin Suriyeli bir kişinin geçici koruma statüsü talebi, Suriye’de can güvenliğinin tehlikede olmadığı gerekçesiyle reddedildi.

Fransa’da genel seçimleri, Macron’un hükümet kurma yetkisini ısrarla sol ittifaka vermediğini daha önceki yazılarımızda ele almıştık. Macron uzun bir sürenin ardından Gaullist gelenekten gelen muhafazakâr Michel Barnier’yi başbakan atayarak hükümet kurma yetkisini ona verdi. Karar ülkede protestolarla karşılandı. Fransa’daki bu gelişmeden hareketle Batı’nın şu aşamada, yükselen aşırı sağdan ziyade, sol partileri siyasi tehdit olarak gördüğü söylenebilir.