Bu gündem değerlendirmesi yazılırken 3-16 Temmuz tarihli haber akışından faydalanılmıştır.
İÇ POLİTİKA
Sinan Ateş Davası
Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesiyle ilgili davaya ikinci duruşmayla devam edilecekti fakat duruşma 30 Eylül’e ertelendi. İddianameye ve yargılanan isimlere bakıldığında bu cinayetin üzerine gidildiğini söylemek oldukça zor. Kısa süre içinde iki duruşmanın yapılması, mağdur/katılan avukatlarının araştırma, sorgu taleplerinin reddedilmesi davanın bir an önce üzerinin örtülmeye çalışıldığını gösteriyor. Örneğin, Sinan Ateş cinayeti davası sanığı Tolgahan Demirbaş’ın, eski Ülkü Ocakları Başkanı ve Mersin Milletvekili MHP’li Olcay Kılavuz’un evinde gözaltına alındığına ilişkin somut deliller dikkate alınmamış durumda.
Diğer yandan Sinan Ateş davası, MHP merkezi ile diğer devlet odaklarının iktidar mücadelesinde bir araca dönüşmüş durumda. Yargılama devam ederken bir takım delillerin basına sızması bu kapsamda değerlendirilebilir. Örneğin eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetinde tetikçi Eray Özyağcı’nın, eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş’ın aracına bindiği anın görüntüsü ilk duruşmadan sonra ortaya çıktı. Yine Ayşe Ateş, Sinan Ateş’in Ülkü Ocakları yöneticisi olduğu dönemde MHP yönetimi talimatı ile bazı kriminal ve hatta terör niteliğinde bazı eylemlerin gerçekleştirildiğine dair iddialar ortaya attı. Bu iddiaların üzerine gidilmediği gibi başta Bahçeli olmak üzere MHP Genel Merkezi’nin bu davayı kapatma yönünde yoğun bir çaba içinde olduğu ve mahkeme üzerinde baskı kurduğu görülüyor. Buna göre Eylül ayında bir sürpriz olmazsa, tetikçilerin mahkum edilmesi ama oldukça kuvvetli suç şüphesinin varlığına karşın azmettiriciler ve MHP Genel Merkezi bağlantısının şimdilik dondurucuya kaldırılması şaşırtıcı olmayacaktır.
Yargıya büyük ölçüde hakim olan Erdoğan’ın, mahkemede verdiği ifadesinde doğrudan MHP Genel Merkezinde yer alan yöneticileri itham eden Ayşe Ateş ve çocukları ile poz verip mağdura el uzatması, bir yandan da Bahçeli ile sıkı dost görüntüsü vermesi ne anlama geliyor?
Ekonomi nedeniyle ciddi oy kaybı yaşayan partisinin ittifaklar konusunda da zorluklar yaşadığı, CHP’nin iç karışıklıklarına oynayarak kendisine yol açmaya çalıştığı görülüyor. Bu aşamada 1 Kasım 2015 seçimlerinde zemini hazırlanan ve 15 Temmuz sonrası hayata geçen AKP-MHP iktidarının ortağı olan Bahçeli ile ipleri koparacak koşullara sahip olmadığı da ortada. Erdoğan’ın MHP Genel Merkezi’nde olduğu iddia edilen azmettiricilere ilişkin asıl davayı dondurucuya kaldırıp ihtiyacı olduğunda kullanmak üzere kenarda tutmaya devam edeceği ve ihtiyaç duyduğunda kullanacağı varsayılabilir.
Bozkurt işareti neyin sembolü?
Sinan Ateş davası devam ederken, MHP’nin adeta imdadına milli futbolcu Merih Demiral yetişti. Attığı gol sonrası bozkurt işareti yapan sonrasında da bu işareti sosyal medya hesabından da paylaşan Demiral hakkında UEFA tarafından iki maç men cezası verildi. UEFA’nın verdiği ceza karşısında CHP dahil olmak üzere toplumun büyük kesimi bir haksızlık yapıldığını iddia edip tepki gösterdi. Hafızası itinayla silinmiş toplumumuzda bozkurt işaretinin neyi simgelediği, toplumun önemli bir kesiminde, örneğin Kürtlerde, Ermenilerde, sosyalistlerde nasıl bir karşılığı olduğu, devlet adına zorbalık yapan kamu görevlileri veya çetelerin ortak sembolü olduğu unutulmuş durumda. Bu unutturma faaliyetinde şüphesiz ki ilkesiz siyaseti, her siyaseti bir bohçaya tıkmayı kapsayıcılık adı altında yutturmaya çalışan merkez siyasetin, özellikle de CHP’nin katkısını unutmamak gerekir. Bozkurt işareti, faşist bir odağın sembolüdür ve MHP’nin devlet üzerinde etkinliğinin arttığı koşullarda, bu işaretin toplumda yaygınlaştırılması ve meşrulaştırılması gerçek bir felaketin tohumlarını ekmektir.
Osman Kavala’dan yeni başvuru
Osman Kavala’nın avukatı Hilal Zengin, kanun yararına bozma başvurusunun reddedilmesinin ardından yeni bir başvuru daha yaptı. Dilekçede “Yeniden yargılama başvurumuz Cumhurbaşkanımızın kripto yapılarla mücadelesine katkı için” ifadelerini kullanması dikkat çekti. Avrupa Konseyi’nde Türkiye’yi temsil eden AKP Milletvekili Tuğrul Türkeş, cezaevindeki Osman Kavala’yı ziyaret edeceğini açıkladı. MHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın, Duvar’a konuşan ve “Kavala’yı ziyaret edeceğim, gerçek milliyetçilik budur” diyen Tuğrul Türkeş’e tepki gösterdi: “Saçma sapan açıklamaları soyadına zarar veriyor” dedi. Erdoğan iktidarında ülke hangi siyasal tercihlere göre yönetilecek? İktidar içinden gelen farklı sesler neyi ifade ediyor? Erdoğan bu açıklamaların neresinde? Osman Kavala meselesi şüphesiz ki bu sorulara yanıt aranan önemli meselelerden biri olmaya devam edecek.
EKONOMİ
Erdoğan–Bahçeli iktidarının seçimleri kazanmak pahasına ekonomide yarattıkları tahribatın olumsuz sonuçları yansımaya devam ediyor. Bütçede Haziran’da 275 milyar 280 milyon lira, Ocak-Haziran döneminde 747 milyar 183 milyon lira açık oluştu. İhtiyaç kredisinde bileşik faiz oranının yüzde 70’i aşmasının da etkisiyle kredi kartı harcamalarında artış trendi devam ediyor. Yılın ilk yarısında kredi kartı borçları 313 milyarlık artışla 1 trilyon 468 milyar liraya çıktı.
Resmi enflasyon verileri bir kez daha beklentilerin altında kaldı.
TÜİK’in açıkladığı verilere göre enflasyon yıllık bazda yüzde 71.6 oldu. Aylık enflasyon yüzde 1.6, 6 aylık enflasyon ise yüzde 24.7 olarak ölçüldü. ENAG, yıllık enflasyonu yüzde 113 olarak açıkladı. Bilindiği üzere TÜİK verileri, memur ve emeklilerin alacağı zammı belirliyor. Ekonomim Yazarı Alaattin Aktaş, TÜİK’in enflasyon hesabında kullandığı sepetin detaylarını paylaştı. Aktaş, enflasyon sepetinde uzman doktor muayenesinin iki yılda %19 artışla 34 lira, yurt ücretinin ise %38 artışla 457 lira olarak gösterildiğini ifade etti. Sendikalardan, siyasi partilerden ve toplumun değişik kesimlerinden ve bir çok ekonomistten TÜİK’e karşı eleştiriler yükselirken TÜİK verilerini, detayları açıklamadan savunmaya devam etti.
Öte yandan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Haziran ayı enflasyon “verilerine” ilişkin yaptığı açıklamada “Finansal istikrar, sürdürülebilir cari açık, rezerv birikimi ve gri listeden çıkış alanlarında elde ettiğimiz başarıyı, dezenflasyonda da belirgin şekilde göreceğiz” dedi.
Ücretli çalışanların büyük bölümünün asgari ücretle geçinmeye çalıştığı ve çoğunlukla da en temel yaşam gereksinimlerinin dahi karşılanamadığı koşullarda, açlık sınırı 17 bin 2 lira olan asgari ücretin 2 bin lira üzerine çıkarak 19 bin 44 liraya ulaştı. Emekli maaşlarında yapılan artış ise hem çok az hem de oransal değil. Bu da emekli taban aylıklarının artışı yoluna gidilmesi yani yoksulluk tabanın genişletilmesi anlamına geliyor.
Peki ülkenin en az yarısı açlık sınırının altında yaşarken, enflasyon durdurulamazken, sözde sıkı para politikası, maniple edilmiş enflasyon verileri, adı konulmamış sabit kur, döviz rezervlerinin artışı gibi olumluymuş gibi gözüken makro ekonomik verilerin etkisi ile gelen not artışları neyi ifade ediyor?
Bir defa ekonomik programın uygulanması konusunda tasarruf ayağı hala yok. Mevcut siyasi anlayışta böyle bir uygulamanın olmasını beklemek de pek olası değil. Tasarruf ayağı gerçekten oluşmadığı sürece bu programın başarıya ulaşması oldukça zor.
CHP’nin ekonomik kötü gidişata karşı öncülük ettiği asgari ücretin artış talebi, emekli maaşlarına zam talebi gibi eylemler ise etkili olmaktan uzak. Şu anda adı konulmamış bir IMF programı uygulanıyor. Ancak daha kötüsü, denetimsiz ve kontrolsüz bir IMF programı uygulanıyor. Bekir Ağırdır’ın ifadesi ile “Baskılanan kurlar ile sıcak para gelişi ve cari açık yönetiliyor gibi görünse de hane halkının geçimine ve işsizliğe çare ufukta yok henüz.”
Muhalefetin asgari ücrete ve diğer ekonomik taleplerine ilişkin Erdoğan’ın bilinen tekrar yanıtı ise yine “sırtınızda yumurta küfesi yok” benzetmesi oldu. Bu durumda o kefeyi özellikle son seçim öncesi kim yere çaldı diye tekrar tekrar sormak gerekiyor.
DIŞ POLİTİKA
Batı’da Seçimler ve (Yeni) Faşizmin Yükselişi
Haziran’da yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri aşırı sağın yükselişinin göstergelerinden biri olmuştu. AP seçimlerinin ardından Fransa’da Macron erken seçim kararı almış ve seçimlerin ilk turunda aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi (RN) birinci parti çıkmıştı. İkinci turda ise sol ittifak Yeni Halk Cephesi (NFP) ve Macron’un öncülüğündeki Cumhuriyet İçin Hep Birlikte (Ensemble) isimli (neo) liberal ittifak yerelde ortak bir strateji izlediler; RN karşısında birbirlerinin önde olan adaylarını desteklediler ve seçim RN’nin yenilgisiyle sonuçlandı. Seçimlerden Yeni Halk Cephesi (NFP) birinci, Cumhuriyet İçin Hep Birlikte (Ensemble) ikinci olarak çıktı ve aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi (RN) üçüncü parti olarak kaldı. Ancak hiçbir parti salt çoğunluğu kazanamadı; dolayısıyla Fransa’nın önünde bir koalisyon süreci var gibi görünüyor. Macron, Başbakan Attal’ın istifasını kabul etti ama hükümet kurma yetkisini henüz Yeni Halk Cephesi’ne vermedi ve bu durum protestolara neden oldu; sendikalar işçileri sokaklara davet etti.
Yeni Halk Cephesi’nden seçim sonrası yapılan açıklamaları demokrat kesimler açısından umut vericiydi, özellikle Filistin’i tanıma taahhüdü verilmesi, Fransa’nın muhtemel iktidarının İsrail’in soykırım politikalarına sonuna kadar destek veren Batı ülkeleri arasında bir çatlak oluşturma ihtimaline ışık yakması açısından önemli bir yerde duruyor. Benzer bir şekilde yoksulluk, işçi hakları, göçmen hakları, kadın hakları ve LGBT+ hakları çerçevesinde yapılan açıklamalar da son derece olumlu görünüyor. Ancak, Fransa seçim sonuçları doğru strateji sonucunda aşırı sağın mağlubiyetiyle sonuçlansa ve demokrat kesimler açısından umut verici olsa da, aşırı sağın halk tabanındaki gücünü ve genişleme kabiliyetini gözden kaçırmamak gerekiyor. Aksi takdirde, halihazırda ABD’de gözlenebildiği üzere, aşırı sağ bir sonraki seçimlerde daha da güçlenerek, belki de ittifak kurmaya ihtiyaç duymadan iktidara gelebilir.
İngiltere’deki seçimler de İşçi Partisi’nin zaferiyle sonuçlandı. İngiltere’de aşırı sağ belirli bir düzeyde yükselse de liberal politikaların merkezi konumunu koruduğunu görebiliyoruz.
ABD seçim süreci ise oldukça hareketli ve Trump’un gücünün görünürlüğü açısından da son derece kaygı verici bir şekilde ilerliyor. Trump resmen Cumhuriyetçilerin adayı olarak seçildi ve anketler salıncak eyaletlerde Trump’ın önde olduğunu gösteriyor.. Biden’ın sağlık sorunlarından da kaynaklanan kötü performansı Trump’ın karşısında çok da şansı olmadığını açığa çıkarmış durumda. Ancak Biden, seçimden çekilmesi yönündeki talepleri reddederek çekilmeyeceğini açıkladı. Demokrat Parti’nin geçtiğimiz dört yılda aşırı sağın tabanda ve devlet kademelerinde güçlenmesini önlemede başarısız olduğu ve Trump’un belki de daha güçlenerek iktidara ilerlediğini söylemek mümkün. Son olarak Trump’a düzenlenen suikast de Trump’ın elini güçlendirmiş görünüyor.
Savaş Bölgeleri ve Küresel Savaş Sinyalleri
İsrail’in Filistin’deki katliamları devam ediyor. Askeri saldırılar sonucunda ölenlerin sayısının otuz sekiz bini geçtiği söyleniyor, ki açlık, salgın hastalık gibi savaş politikalarının sonucundaki ölümlerin bu rakamın çok üzerinde olduğu biliniyor. En son İsrail’in Han Yunus’ta Filistinlilerin sığındığı bir okulun vurması sonucu yaklaşık 30 kişi hayatını kaybetti, yine Han Yunus’ta Filistinlilerin çadırlarına saldırması sonucu en az 90 kişi öldü. Barış görüşmeleri ise sonuç verecek gibi görünmüyor. Netanyahu ateşkesin ön koşulu olarak Gazze’ye saldırı hakkının güvence altına alınmasını istiyor. Savaş Lübnan’a da sıçramak üzere görünüyor. İsrail Lübnan’ın güney sınırında Lübnan ordusuna ait bir araca ateş açtı. İsrail ordusu Lübnan’dan füze atıldığını duyurdu. Bu arada İsrail Suriye’ye de saldırdı; bir Suriye askerinin öldüğü haberlerde yer aldı. Bu süreçte İsrail’de hükümeti istifaya davet eden ve esir takası anlaşmasının yapılmasını talep eden gösteriler de devam ediyor.
Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın da bu dönemde kısmen daha sertleştiği söylenebilir. Rusya NATO zirvesi öncesinde Kiev’e hipersonik füzelerle büyük bir saldırıda düzenledi, en az yirmi kişi hayatını kaybetti. Ayrıca Rusya, Donetsk bölgesindeki Voshod yerleşim birimini ele geçirdiğini duyurdu.
Savaş bölgelerinde sıcak savaş tüm sertliğiyle devam ederken, küresel ittifaklar da karşılıklı olarak güç gösterisinde bulunmaya devam ediyor. NATO zirvesinin ana gündemi silahlanmaydı. Üye ülkelerin silah harcamalarının artırmaları teşvik edilirken, silah harcamalarını GSYH’lerinin %2’sinin üzerine çıkarmaları istendi. Ukrayna’ya daha fazla silah ve füze verileceği belirtildi. Ayrıca, Ürdün’de ilk kez bir irtibat ofisi açılacağı duyuruldu. Bu bağlamda bir diğer önemli gelişme ise ABD’nin Almanya’ya 2026’dan itibaren uzun menzilli füzeler vereceği açıklaması idi.
Askeri tatbikatlar da küresel savaş sinyalleri olarak okunabilir. Çin ve BEA, Temmuz ayı sonuna kadar sürecek ortak hava tatbikatına başladı. Hindistan ve ABD Umman Deniz’inde ortak deniz tatbikatı yaptılar. NATO zirvesinin ardından Çin ve Rusya ortak bir askeri tatbikata başladı.
Tüm bu gelişmeler, küresel savaş olasılığının hiç de uzak olmadığını, büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Türkiye ve Suriye Arasında “Normalleşme”
Suriye ile Türkiye arasında ilişkilerin normalleşmesi yönünde girişimler olduğu gözlemleniyor. Geçtiğimiz hafta Türkiye ve Suriye’den karşılıklı olarak, olası bir görüşmeye dair açıklamalar yapıldı. Erdoğan, Esad’i davet edebileceklerini söyledi; CHP de devreye girerek kendilerinin de görüşeceğini belirtti (Suriye basını CHP görüşmesini yalanladı); Babacan da bu süreci desteklediklerini belirtti. Görünen o ki, resmi dış politika bağlamında iktidar partileri kadar muhalefet partileri de Suriye ile “normalleşme” sürecini destekliyor ve sürecin parçası olmak istiyorlar. Rusya süreci desteklediğini açıkladı. Irak da görüşmelerde inisiyatif aldıklarını, görüşmelere ev sahipliği yapacaklarını duyurdu. Türkiye görüşmeler bağlamında belli konuları gündeme getirdi. Bu gündemlerinde biri, geri dönmek isteyen ve mülkiyet garantisi verilen sığınmacıların geri dönüşlerinin sağlanması. İkinci olarak Suriyeli muhaliflere verilen desteğin çekilmeyeceği belirtildi. Üçüncü konu ise Rojova’nın statüsünün ne olacağı ile ilgili. Suriye ise normalleşmenin 2011 öncesi koşullara dönülerek sağlanabileceğini vurguluyor ve Türkiye ordusunun Suriye’den çekilmesini talep ediyor. Rusya bu sürecin mimarı gibi görünüyor; İsrail’in savaşı bölgede genişletme olasılığına karşı güçlü bir Suriye kurmaya çalışıyor. Türkiye de İdlib ve Rojova’nın ortadan kalkmasını istiyor ve Kürtlere karşı bu “kazanımın” Suriye ile ortaklaşılacak bir nokta olduğunu görüyor. ABD’nin bu süreç karşısındaki pozisyonu ise henüz netleşmiş değil.