Geçtiğimiz günlerde Avukat Tuba Torun’un twitter hesabı üzerinden stadların şehirdeki konumuyla ilgili kişisel görüşlerini Fenerbahçe Stadı’nın yerini örnek vererek paylaşması Fenerbahçe taraftarlarının tepkisine neden oldu. Tepkilerin büyük bir kısmı kısa sürede karşıt görüş ifadesinden çıkarak hakaret, cinsel taciz, cinsel saldırı ve tecavüz tehdidine dönüştü. Kişinin özel ve sosyal yaşamında huzur içinde yaşama hakkını ihlal eden, suç kapsamında değerlendirilecek paylaşımların sayısı gittikçe arttı. Tuba Torun ilk tepkilerin ardından atmış olduğu twit’i “çarşı pazar daha fazla karışmasın” diyerek silse de ve sonrasında “evden çıkarken gergin olduğunu” söyleyip kendisine gelen tehditlerden birini paylaşsa da olayın ciddiyeti anlaşılmadı.
Kendisinin şikayet hakkı saklı olmakla birlikte böyle bir ortamda ilgili kurumların devreye girerek insanları akl-ı selime, ifade özgürlüğüne ve kadın haklarına saygı duymaya çağırması beklenir. Ama böyle olmadı. Fenerbahçe, twitter hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda Tuba Torun’un gerçek dışı bir yaklaşımla kulübün tüzel kişiliğini hedef aldığını, paylaşımlarının ‘kişisel görüş ve düşünce seviyesini’ aşan noktaya geldiğini söyleyerek ve CHP’li kimliğini hatırlatarak onu ‘provokasyona sebep olan’ sosyal paylaşımlarına son vermeye ve özür dilemeye çağırdı.
Tuba Torun’un paylaşımlarının kişisel görüş ve düşünce seviyesini aşan bir noktaya nasıl geldiğini anlamak zor. FB stadı dahil tüm stadların şehrin merkezinde olmamasını savunan ve buna karşı çıkan görüşler medeni bir şekilde tartışılabilir. Ki bu görüşüne karşı çıkanlar arasında medeni cevaplar veren taraftarlar da var. Fenerbahçe, stadını kendisi yenileyen tek kulüp. FB stadının ve Salı Pazarı’nın bulunduğu alan uzun zamandır rant çevrelerinin hedefinde. Bu gibi girişimlerin FB taraftarının tepkisiyle durdurulduğu biliniyor. Hem semtte yaşayanlar hem de FB taraftarlarının bu gibi bir öneriye tepkisel yaklaşması ve karşı çıkması anlaşılır bir durum. Kabul edilemez olan ve karşı çıkılması gereken, meselenin tartışma ve karşıt görüş ifade etmekten çıkıp hakaret, cinsel saldırı ve tecavüz tehditlerinin havada uçuştuğu ve bunların normalleştiği bir noktaya gelmesi. Kişisel görüş ve düşünce seviyesini aşan tam da bu şiddet içeren paylaşımlar.
Açıklamada Tuba Torun’a gelen eleştirilerden biri de Fenerbahçe provokasyon yapacak ihbarı alındığı için katılacağı etkinliğin iptal edildiğini söylemesi oldu. Bunun doğru olup olmadığı kolaylıkla anlaşılabilir. Yanlış bir açıklama varsa etkinliği organize edenler bunu açıklayabilir, Tuba Torun da açıklamasını tekzip edebilir. FB hesabından yapılan açıklamada bir kadına yönelen şiddet çağrılarına dair hiçbir şey söylenmedi. Taraftarlar arasında şiddete karşı çıkan görüşler olsa da açıklamada kulübün tüzel kişiliği ve diğer taraftarların hassasiyeti merkeze alınarak kadına yöneltilen şiddet görmezden gelindi. Açıklamayı skandal boyutuna taşıyan da bu durum oldu.
Oysa Fenerbahçe birkaç yıl önce “spor alanında toplumsal cinsiyet eşitliği için cesur ve görünür bir kuvvet oluşturmak amacıyla” HeForShe hareketine katıldığını açıklamıştı. “Fiziksel yapı, tesisler ve stratejik dokümanlarını toplumsal cinsiyet perspektifiyle gözden geçirdiklerini, sporcuları ve çalışanlarına yönelik toplumsal cinsiyet eğitimleri ve farkındalık atölyeleri düzenlediklerini, cinsiyetçi tezahüratlara karşı olduklarını” söyleyerek “Birlikte Eşitiz” demişlerdi. Şimdi stadların yerine dair görüş belirtti diye bir kadının tecavüzle tehdit edilmesi ve bunun görmezden gelinmesi eşitlikçi perspektifle nasıl açıklanabilir? Eşitlikçi perspektifi geçtim delikanlılık kültürü içinde dahi bir kadının bu muameleyi görmesi kınanır ve utançla karşılanır. Kadına yönelik şiddeti, tecavüzü normalleştiren bir kültürde yaşıyor, her gün öldürülen kadınların çetelesini tutuyoruz. Popüler futbol kültürü de bu iklim içinden şekilleniyor, ataerkil erkekliği güçlendirirken cinsel şiddeti normalleştirip önemsizleştiriyor. Spor kulüplerinin bu kültüre içeriden müdahale etmeleri bu nedenle çok önemli. Böyle bir iklimde kurumlara düşen sorumluluk yangına körükle gitmek değil ifade özgürlüğü ve kadın haklarını işaret ederek insanları saygıya davet etmektir. Sporda cinsiyetçiliğin önüne geçmek gibi bir hedef çok boyutlu ve uzun soluklu süreç gerektirir. Bu örnek özelinde spor kulübünün cinsiyetçilik karşıtı pratiğini gözden geçirip ihtiyaçlara göre yeniden düzenlemesi beklenir. Burada özellikle FB camiası içinde bu durumdan rahatsız olanların inisiyatif alması ve duruma müdahale etmesi önemli bir yerde duruyor. HeForShe söylemi ancak bu örnekler üzerinden pratiğe geçirilebilir. İyi niyetli bir düşünceyle ilk aşamada Fenerbahçe Spor Kulübü’nden kendisine yöneltilen eleştirileri dikkate alarak açıklamasını gözden geçirmesi ve camiasını şiddet ortamına son vermeye çağırması beklenir.
Mesele daha ilk günden stadların yeri olmaktan çıkıp tecavüz kültürüne yol vermeye geldi. Şiddet, tecavüz tehditleri, mağdur suçlayıcılık her taraftar böyle olmadığı halde “taraftardır yapar” denerek normalleştirildi. Bu ortamda bir de Tuba Torun özür dilemek zorunda kaldı. Görünen o ki bu da yetmedi. CHP üyesi olması nedeniyle sosyal medya paylaşımları CHP’yi de hedef almıştı ve CHP’den üyesini ihraç etmesi istekleri devam etti. İhraç çağrısı Tuba Torun’un üyesi olduğu başka kurumlara değil CHP’ye yöneldi. İktidar yanlısı kimi gazeteciler de bu örnek üzerinden CHP’ye saldırmaya başladı. Konuyu yüksek siyaset meselesi haline getiren bu yaklaşımların siyaseten provokatif etkisi aşikar. Konu dönüp dolaşıp oy, seçmen, seçim meselesine geliyor. Tecavüz tehditleri alan bir kadın üyesinin haklarını korumaya ve kamuoyunu aklı selime çağırmaya dair CHP içinden, CHP Kadın Kolları’ndan şu ana kadar bir açıklama gelmedi. Bunun nedenlerinden birinin CHP’nin oy deposu olarak bilinen Kadıköy’de bir de taraftar gruplarını karşısına alarak oy kaybetme riskini göze almaması olduğu tahmin edilebilir. Siyasi provokasyonu görüp ortalık daha fazla karşımasın diye de parti sessiz kalmış olabilir. Bunların hiçbiri parti içi destek ve dayanışma mekanizmalarının devreye girmesine engel değil. Parti içinde ne olup bittiğini, bir kadın üyeye nasıl destekler verildiğini bilmiyoruz. En azından bu kadar tehdit alan bir kadın üyenin bir süre tek başına gezmesine izin vermeyip ona eşlik etmek, duygusal gerginliğini rahatlatmak, yalnız olmadığını hissettirmek, parti işlerini yaparken destek sunmak gibi örgüt içi dayanışma ilişkilerinin akla geldiğini umalım ya da hatırlatalım.
Kadınların sporda, siyasette daha fazla yer alabilmesi ve buralarda yer alan erkeklerin de medeni insanlara dönüşebilmesi için bu alanlardaki erkek egemen, cinsiyetçi kültürle mücadele edilmesi ve bunun sadece kadınlara bırakılmaması gerekiyor. Taraftar kaybetme, seçmen kaybetme korkusuyla erkek egemenliğine yol verildikçe cinsiyetçi şiddet kültürünün değişmesi mümkün değil. Bu örnek üzerinden tüm ilgili kurumların pratiklerini gözden geçirerek şiddete sözde değil özde karşı çıkması dileğiyle…