Müzisyen Erkan Oğur’un Saray’ın önde gelen bürokratlarından İbrahim Kalın’ın “Hiç Oldum” türküsünün üretim ve kaydında yer alması, kamuoyunda sanat ile siyaset arasındaki ilişkinin tartışılmasına neden oldu. Halk müziği alanında Erkan Oğur’a özel bir değer atfedenler arasında geniş bir kesim, sanat adına da olsa İbrahim Kalın’la işbirliği yapılmasını ya yadırgadı ya da protesto etti. İbrahim Kalın’ın açıklamalarına göre, Erkan Oğur’u aramış ve “pervasızca saldırılar” karşısında birlikte susma kararı vermişler, fakat Erkan Oğur kendisine hâkim olamayıp Saray siyasetini desteklemediğini ve hata yapmış olabileceğini söyleyince sözünde durmamış olmuş.

İbrahim Kalın “Canı sağ olsun. Herkes nasibinde ne varsa onu aldı.” diyerek tartışmayı noktalamış gibi yaptı. Buna karşılık, yandaş medyanın şahin propagandistlerinden Hilal Kaplan, hakaretamiz ve sinirceli bir karşı çıkış yaparak “Oğur da şahsiyet(sizliğ)inin gereğini yaptı ve sol-laikçi linç kabilesine özeleştirisini verdi” deme gereği duydu. Geçmişte Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesinin resmini çekmek için Saray’a giden fotoğrafçı Ara Güler’in “sol-laikçi” mahalleye ayar veren duruşunu örnek alamayanlara zeytin dalı uzatılmamalıydı. Böylece dolaylı olarak İbrahim Kalın’ın seküler sanat çevrelerinde Saray’a biatı özendiren ama nihayetinde başarısızlığa uğrayan bir operasyonu da kınanmış oldu.

Meseleye magazinel yaklaşmayıp sanatçıların kültürel-politik tavrı odak haline getirildiğinde, sanat adına Erkan Oğur’un İbrahim Kalın’la geliştirdiği sanatsal ilişkinin bir skandal yarattığını iddia etmek yanlış olur. Resim büyütüldüğünde, Erkan Oğur’un çok sayıda sanatçının dâhil olduğu çok daha geniş bir ilişkiler ağında yer aldığı fark edilecektir. Daha önce, muhalefeti hayal kırıklığına uğratan 2018 cumhurbaşkanı ve milletvekili seçiminin sonrasında, müzisyen Fazıl Say’ın Saray’la uzlaşmaya karar vermesi ve Erdoğan’la barışması da kamuoyunda tartışılmış, bu girişimi tepkiyle karşılayanlar olmuştu.

Asıl mesele, Saray’a biat etme konusunda muhalif pozisyon alan ya da kararsız davranan sanatçıların devlet ve belediyelerin sağladığı altyapı ve finans imkânlarından yoksun bırakılarak sivil ölüme mahkûm edilmesi, eleştirel politik açıklamalar yaptıklarında, “Silivri soğuktur” denilerek haklarında savcılık soruşturmaları açılması, “ya biat et ya yıkıl git” ikileminin dayatılması ile ilgilidir. Bu 2013’te Ertuğrul Günay’ın Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı bırakmak zorunda kalmasının ardından başlayan ve adım adım tırmandırılan bir süreç.

Erkan Oğur doğrudan siyasi angajmanlara girmek istemeyen, kendisini geleneksel halk müziği repertuarının icrasına vakfetmiş bir sanatçı. Dervişane bir tavrın sahibi olduğu, ama politik bir derviş olmadığı söylenebilir. Kendisinin de bazı sohbetlerinde dile getirdiği gibi, bir eski zaman ozanı olarak halka giderek değil, halk ile sanatçının buluşturulduğu kurumsal ve ideolojik süzgeçlerden geçerek sanatını icra edebiliyor. Böylece herkes gibi onun da icra ettiği sanat siyasi bağlama yerleşiyor ve siyasileşiyor; çünkü sanatın kaderinde, politik sıfatına sahip olsun ya da olmasın, icra edildiği ve topluma hitap ettiği andan itibaren politikleşmek var.

İbrahim Kalın’ın sufi halk müziğine eklemlenme iddiasındaki “Hiç Oldum” eseri, bu müzik geleneği ile sıkı bir ilişki kuran Erkan Oğur’un sanat anlayışıyla çelişmiyor. Öte yandan, eserin üretiminden sunumuna profesyonel cilalama işleminden geçirildiği, Erkan Oğur’un bu cilalama işlemine katkı sunan sanatçılardan birisi olduğu çok açık. Açıklamaları, bir Saray propagandasına hizmet edeceğine dair vicdani bir kaygı duyduğunu, ama İbrahim Kalın’ın teklifini reddedemediğini gösteriyor.

Bununla birlikte, medyada sahnelenen bu mini dramanın sonu hiç de Saray’ın istediği şekilde bitmedi. Erkan Oğur’un Saray’a biat etme süreci tamamlanamadığı gibi, işlerin tersine döndüğü ve hakkında sivil ölüm fermanı çıkarıldığı bile söylenebilir. En azından yandaş medyanın şahin propagandistlerinden Hilal Kaplan’ın yazısı bunu ima ediyor. Erkan Oğur’un hatası, İbrahim Kalın’ın “biat edemiyorsanız hiçleşmeyi deneyin” şeklindeki kültürel-politik önermesine onay verirken, hayatın bir hiçleşme deneyimine sığdırılamayacağını, Allah’ta hiç olmakla Saray’da hiç olmak arasında ciddi bir fark olduğunu ihmal etmesi. Kamuoyundan yükselen tepkiler bu gerçekliği hatırlatınca, Saray çizgisinden çıkma yönünde kritik bir adım attı.

15 Temmuz sonrasında Saray hizmetlisi haline getirilen Hürriyet gazetesinde, Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan, Erkan Oğur – İbrahim Kalın buluşmasını selamladılar ve Türkiye’deki kutuplaşmanın aşılması yönünde umut verici bir hamle olarak yorumlanmasını istediler. Buluşmaya itiraz edenlere yuh çeken ve Erkana Oğur’a aldırmayıp dik durmasını tavsiye eden, Erkan Oğur tavsiyeye uymayıp özeleştirel bir çıkış yapınca maalesef iki dakika dik duramadı diyen yazılarının ciddiye alınabilecek bir tarafı tabii ki yok. Geçmişte AKP hükümetinin atmış olduğu bazı demokratikleşme adımlarını yüceltip uzun vadede kullanışlı aptal durumuna düşmek başka, ısrarla kullanışlı aptalı oynamak ve diktatörlüğe biatın tek çıkar yol olduğu propagandasını yapmak başka.

Diktatörlük rıza üretmenin bazen incelikli ve kafa karıştırıcı yöntemlerini dener gibi yapsa da, dayanamayıp kafalara vurmanın daha etkili olduğu sonucuna ulaşıyor. Bu anlamda, Erkan Oğur vakası güçlü bir ipucu veriyor. Fakat ipucu vermenin ötesinde apaçık olgulara odaklanmak ve ipuçlarıyla birlikte değerlendirmek daha doğru olur. Sosyal medyada verdiği bazı eleştirel mesajlar nedeniyle Genco Erkal hakkında açılan savcılık soruşturmasının, tam da Erkan Oğur – İbrahim Kalın buluşmasının tartışıldığı zamana denk gelmesi bir rastlantı mı? Oysa Ertuğrul Özkök, Erkan Oğur – İbrahim Kalın buluşması ve Ahmet Altan’ın serbest bırakılmasından hareketle, hiç olmak dâhil çeşitli biçimlerde biat eden kullanışlı aptallara yeniden alan açacak bir demokratikleşme sürecine girildiği müjdesini vermişti.

Türkiye’de sanat-siyaset ilişkisine dair tartışmaların her boyutuyla yürütülebileceği zamanları yaşamıyoruz. En başta kültür-sanat camiasına verilen mesaj belli: Saray’a biat yok üstelik eleştiri varsa, her an sivil ölüm kapınızı çalabilir. Genco Erkal’ın 83 yaşında olduğu ve yaşlı kesimin öncelikli risk grubunda yer aldığı bir salgın döneminden geçtiğimiz düşünüldüğünde, sivil ölümün yanı sıra biyolojik ölümle de tehdit edildiğini anlamak zor olmasa gerek. Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’ın ardından sıra Genco Erkal’a geldi. İbrahim Kalın’ın deyimiyle, diktatörlükten herkes nasibini alıyor.

Sanat ile siyaset ilişkisinde, Erkan Oğur ve Genco Erkal kararsız ve kararlı duruş çeşitlemelerinin nasıl meydana geldiğini çarpıcı bir şekilde örnekleyen sanatçılar: Erkan Oğur’un İbrahim Kalın’la buluşmaya varan kararsızlığına karşı Genco Erkal’ın savcılık soruşturması açılmasına neden olan kararlı duruşu. Nihayetinde Erkan Oğur’un daha kararlı bir duruş sergileme ihtiyacı duyması, diktatörlük karşıtı muhalefet açısından bir kazanımdır. Genco Erkal’a açılan savcılık soruşturması ise, en başta kültür-sanat camiasının duyarlılık, itiraz ve dayanışma kapasitesini test eden kritik bir gelişme.