Bu değerlendirme 1-14 Mart 2023 tarhili haber akışı esas alınarak hazırlanmıştır.
İÇ POLİTİKA
Deprem gündemi
Depremin üzerinden 6 hafta geçmiş olmasına karşın bölgedeki acil ihtiyaçların karşılanması konusundaki sorunların devam ettiği görülüyor. Deprem sonrası yaşanan sorunlar insanlık dramını derinleştiriyor: Hatay’daki temiz su sorunu ve çadır bulamadığı için serada kalan 11 depremzedenin sobadan zehirlenmesi, yine Hatay’daki salgın krizi, Maraş’ta AFAD’a ait çadırları su basması, İskenderun’da çıkan kuvvetli rüzgarda çadırların yıkılması gibi örnekler durumun vahametini ortaya koyuyor. Tüm bunlar karşısındaki yaklaşımıyla devlet ve kurumlarının tükenişine tanık oluyoruz. Öte yandan böyle bir ortamda, üstelik artçı sarsıntıların devam ettiği de göz önüne alındığında, iktidarın kısa vadede bölge halkının barınma ve yaşama koşullarını iyileştirmeye çalışmak, örneğin hızla konteyner inşaasını tamamlamak, altyapıyı onarmak yerine kalıcı konut proje ve ihalelerine öncelik vermesi açık bir tercihte bulunulduğunu gösteriyor. Deprem bölgesinde OHAL koşullarının geçerli olduğunu da hatırlarsak, ilgili kararnameden de anlaşılacağı üzere mevzuatın gerektirdiği plan ve imar süreçlerini beklemeksizin uygulama yapılacağı görülüyor. Muhalefet Akşener’in masadan çekilme kriziyle uğraşmaktan deprem gündeminden uzaklaşırken Erdoğan bölgede temel atmaya, toplamı yaklaşık 50 milyar lirayı bulduğu iddia edilen ihaleler açmaya, bir bakıma da seçim çalışmalarına başlamıştı bile. Öte yandan Bakan Soylu’nun halktan kahvaltılık, çay, şeker istemesini ise anlamak mümkün görünmüyor. Bu manzaraya halkın kısa ve orta vadede nasıl bir tepki geliştireceğini izlemek gerekiyor.
Deprem sonrası can kayıpları ve hasara ilişkin veriler de açıklanmaya devam ediyor. Bakan Murat Kurum, deprem bölgesinde 1 milyon 728 bin binanın incelendiğini söyledi. Kurum’un yaptığı açıklamaya göre 227 bin 27 binanın yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı durumda. AFAD, Maraş merkezli depremlerde vefat edenlerin sayısının 47 bin 975’e çıktığını duyurdu. Altı sivil toplum örgütü tarafından hazırlanan deprem raporunda “AFAD polisten, polis askerden, hepsi yurttaşlardan habersizdi. Ağır yıkımlara rağmen en sistemli çalışmalar belediyeler, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşlarınca yürütüldü.” tespiti yer aldı.
Maraş depremlerinin ardından yaklaşık 13,5 milyon nüfusa sahip bölgeden diğer illere göç eden depremzedelerin sayısının, 2 milyonu geçtiği belirtildi. Bir iddiaya göre sadece Hatay’dan göç edenlerin sayısı 1 milyonu aştı. Maraş depremlerinden sonra risk altındaki kentlerden de göç başladı. İstanbul’da yaşayanların da bir yandan kent içinde daha az riskli semtlere taşınma arayışına girerken, bir yandan da kent dışına göç ettiği iddia ediliyor. İstanbul, belki de tarihinde ilk kez dışarıya göç vermeye başlıyor
Yine Kızılay
Daha önce ele aldığımız Kızılay rezaletinin, bu dönemde daha da kapsamlı olduğu ortaya çıktı. Haluk Levent, Kızılay’dan konserve gıda da aldıklarını açıkladı. Çadır satışını ‘Şirketimiz sattı’ diye savunan Kızılay Başkanı Kınık’ın, şirket kurmadan önce de depolardaki çadırları sattığı ortaya çıktı. Samandağlı bir depremzede, kullandıkları çadırları satın aldıklarını söyledi. Kızılay’ın depremzedelere gönderilen ikinci el giysileri 0,41 dolara sattığı ve bunun polis tutanaklarına da yansıdığı iddia edildi. Diğer bir iddiaya göre Kızılay’ın Menzil Cemaati’ne bağlı olduğu iddia edilen bir şirketten yardım kolisi satın aldığı belirtildi. Sosyal devletin açıktan terkedilmesi sonrası bir kamusal kurumun bu denli piyasa ve kar odaklı hale getirilmesi yetmezmiş gibi Kızılay’ın iktidarın klientalist ilişkilerinin merkezinde olduğu da görülmüş oldu.
Kızılay’da yaşananlara benzer bir diğer skandal haberi de Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgiliydi. Eğitim İş Bursa Şubesi Başkanı Yeliz Toy, bakanlığın depremde acil ihtiyaç olan çadır ve uyku tulumları gibi malzemeleri deprem bölgesi yerine Bursa’ya gönderdiğini ve MEB logosu bastırarak meslek lisesi üretimi gibi gösterdiğini öne sürdü.
6’lı masada Meral Akşener krizi ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığı
6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayını belirlemek için 2 Mart’ta düzenlediği toplantı sonrasında Kılıçdaroğlu’nun adaylığının açıklanması bekleniyordu. Toplantı sonrası CHP’liler sosyal medya hesabından, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Haydi arkadaşlar, başlıyoruz’ ifadelerinin olduğu video bile paylaşmıştı. İYİ Parti cumhurbaşkanı adayımız konusunda ortak bir anlayışa ulaşmış bulunuyoruz ama ortak bir isim üzerinde uzlaşılmadı açıklamasıyla kriz başlamıştı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, altılı masanın 6 Mart Pazartesi günü yapılacak olan adayın açıklanacağı toplantısı öncesi Genel İdare Kurulu (GİK) üyeleriyle bir araya geldi ve İYİ Parti’nin cumhurbaşkanı adayı ile ilgili kararını basın toplantısıyla açıkladı. Akşener, son toplantıda bir dayatma ile karşı karşıya bırakıldıklarını ve “ölüm ile sıtma” arasında kaldıklarını açıklayarak masayı terketmiş oldu. Akşener’in adaylık için CHP’li ABB Başkanı Mansur Yavaş ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na çağrıda bulunması ise özellikle dikkat çekiciydi. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın Mansur Yavaş’a adaylık çağrısı yapması da şaşırtıcı değildi. Epey bir görüşme ve temas trafiğinden sonra “çözüm” dolaylı olarak yine iki belediye başkanı üzerinden sağlandı. Yavaş ve İmamoğlu Cumhurbaşkanı yardımcısı olacaktı. Arada bazı istifalar, istifaları geri almalar yaşandı. Yüksek siyasetin muhalefet cephesi epey bir sarsıntı yaşadıktan sonra Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kesinleştirmiş oldu.
Krizin nedeni konusunda değişik yorumlar yapıldı. Akşener’in, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığına itiraz ederek Altılı Masa’dan kalkmasının arka planında, İYİ Parti’nin ‘beşli çete’ ile yaptığı öne sürülen görüşmenin ve ‘yumuşak geçiş’ pazarlığının olabileceği iddiası dile getirildi. Kılıçdaroğlu’nun son dönemdeki “beşli çete” ve “kayıp 418 milyarın geri getirileceği” söylemlerinin ve “çözüm” olarak da İmamoğlu-Yavaş ikilisinin devreye sokulmasının bu iddiayı güçlendirdiği söylenebilir. Devlet içindeki bazı güçlerin bu yaklaşımdan rahatsız olabileceği ve daha önemlisi Alevi ve Kürt kökenli bir siyasetçinin adaylığının Kabul görmeyeceği öteden beri konuşuluyordu. Öyle ki özellikle İYİ Parti tarafından sıkça dile getirilen “seçilebilecek aday” söylemi giderek “seçilmemesi gereken aday” halini almıştı. Krizin çözülmesinin ardından Akşener’in ilk yorumlarından birinin “Kılıçdaroğlu HDP ile görüşebilir ama masaya getiremez” olması asıl meselenin Kürt sorununa yaklaşım kaynaklı olduğunu gösterir nitelikte. Öyle görünüyor ki, “beşli çete” meselesinde sembolize edilen olası bir “sert geçişin” önlenmesi için bir çeşit vesayet geliştirilmeye çalışılacak ve seçim atmosferini bu konuya ve Kürt meselesine yaklaşım belirleyecek.
İttifaklar, seçim güvenliği, seçim takvimi tartışmaları
Seçim ittifakları açısından en önemli gelişmelerden biri HDP’nin Kılıçdaroğlu’nun adaylığı karşısında kendi adayını çıkarmama eğilimini göstermesi oldu. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında Kadın Parlamento Grubu’nda konuştu. Buldan, “Önümüzdeki günlerde cumhurbaşkanı aday çıkarma politikamızı gelişmelere göre bir kez daha değerlendireceğiz” demişti. Altılı Masa’nın ortak adayının Kemal Kılıçdaroğlu olarak açıklanmasının üzerine Demirtaş, Kılıçdaroğlu’nu HDP ile görüşmeye çağırdı. Eşbaşkan Mithat Sancar da benzeri bir açıklamada bulundu. Kılıçdaroğlu’na desteğini açıklayan TİP’in seçimlere 41 ilde kendi amblem ve listeleriyle grime kararı ise dikkat çekti. İleriki dönemde bu konunun epey tartışılacağı anlaşılıyor.
Cumhur ittifakı cephesinde ise 90’lı yıllardaki (başta Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve feminist yazar Konca Guriş’in öldürülmesi olmak üzere) infaz ve vahşi cinayetleriyle bilinen Hizbullah örgütünün siyasi ayağı HÜDA-PAR’la ilgili gelişmeler dikkat çekti. İktidarın bu hamlesi partinin oy potansiyelinden ziyade bölgedeki paramiliter kadrolarını kullanma amacıyla yapılmış gibi görünüyor. Seçim ve sandık güvenliği meselesinin önemini bir kez daha vurgulamak gerekiyor.
Öte yandan Zafer Partisi, Adalet Partisi Türkiye İttifakı Partisi ve Ülkem Partisi’nin oluşturduğu ‘Ata İttifakı’ Zafer Partisi’nin Genel Merkezi’nde ilan edildi. Daha önce ittifakta yer alacağı açıklanan Doğru Parti ise ittifak duyurusundan dakikalar önce ittifaktan çekilme kararı aldı. Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce de Ümit Özdağ’ın Mansur Yavaş’a “cumhurbaşkanı adayı ol” çağrısının ardından ittifak çalışmaları sürecinden çekilmişti. İnce’nin ayrıca aday olması söz konusu. Bu gelişmenin Cumhur ittifakına yarayacağı kesin görünüyor.
Seçimler konusundaki bir diğer gelişme de seçim takviminin belirlenmesi oldu. Özellikle Maraş depremi sonrasında yoğunlaşan seçimler ertelenecek mi, öne mi alınacak, tartışmaları 10 Mart’ta Erdoğan’ın seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağı kararını imzalamasıyla son buldu. Özellikle Erdoğan’ın adaylığı açısından Hukuken tartışmalı olan bu karara muhalefetten ciddi bir itirazın gelmediğini not etmek gerekiyor.
Stadyumlarda protestolar, şiddet ve ırkçılık
Önceki dönemde Fenerbahçe ve Beşiktaş tribünlerinde yükselen protesto ve “Hükümet istifa” sloganlarının, iktidar çevrelerinin uyarı ve tehditleri sonrasında 1. Lig ekiplerinden Göztepe tribünleri dışında pek yaygınlaşmadığı görüldü.
Öte yandan Kayserispor-Fenerbahçe maçına deplasman tribünü yasağı getirilmesi Fenerbahçeli taraftarlar tarafından protesto edildi. Taraftarların gece yarısı Kadıköy’de ‘diktatörler yenilirse sonları olur’ pankartı açması dikkat çekti. İktidarın yasaklamaları ise devam etti. ‘Hükümet istifa’ tezahüratı yapan Fenerbahçe taraftarlarının evlerine ‘spor müsabakalarından men’ tebligatı gitmeye başladı. Kayseri İl Spor Güvenlik Kurulu’nun, Kayserispor – Fenerbahçe maçına Fenerbahçe taraftarının alınmamasına ilişkin verdiği karar önce durduruldu, sonra yeniden uygulamaya konuldu. İstanbul İl Güvenlik Kurulu Ankaragücü taraftarının Beşiktaş maçına alınmamasına karar verdi. Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Koç, tribünlerdeki “Hükümet istifa” sloganlarının ardından siyasiler tarafından hedef haline getirilmelerine ve taraftarlara deplasman yasağına tepki gösterdi.
Futbolda başka bir önemli gelişme Bursaspor-Amedspor maçında yaşandı. Trübünden JİTEM’in elemanı “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın ve beyaz Toros’un fotoğrafları açıldı, sahada ise Amedsporlu futbolcular saldırıya uğradı, oyun boyunca sahaya bıçak, mermi, demir, su şişesi dahil bir dizi cisim atıldı. Hakem tüm bunlar yaşanırken oyunu durdurmadı. Yaşananların hazırlıklı, planlı ve bilinçli bir şekilde organize edildiği anlaşıldı. Bursaspor göstermelik şekilde PFDK’ya sevkedildi, 1 maç seyircisiz oynama gibi sembolik bir cezaya çarptırıldı ve ve birkaç kamu görevlisi açığa alındı. Fakat Bursaspor yönetiminin olayları sahiplendi, Bahçeli Bursaspor taraftarını selamladı ve “Amedspor yoktur” ifadelerini kullandı, olayların araştırılması ve sporda şiddetin önlenmesine ilişkin araştırma önergesi TBMM Genel Kurulu’nda AKP ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedildi ve gözaltına alınan 9 kişi serbest bırakıldı. Tüm bunlar iktidarın en hafif tabirle olaylara göz yumduğuna ve hatta yaşananları sahiplendiğine işret ediyor.
Hak İhlalleri, AYM kararları
Anayasa Mahkemesi’nden (AYM) bu dönemde iki konuda önemli kararlar geldi. İlk olarak AYM, oy çokluğuyla HDP’nin Hazine yardımına konulan blokenin kaldırılmasına karar verdi. Geçici bloke kararını destekleyen iki AYM üyesinin bu kez blokenin kaldırılması yönünde oy kullandığı belirtildi. Diğer karar konusu ise Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile ilgiliydi. AYM, KHK ile işten çıkarılanların, kamu iştiraki olan ancak kamu kurumu niteliği bulunmayan şirketlerde çalışamamasına dair kanun hükmünü iptal etti. Ankara 21’inci İdare Mahkemesi de, OHAL Komisyonu tarafından başvurusu reddedilen 4 Barış Akademisyeni hakkında hak ihlali kararı verdi.
8 Mart gündemi
Bu yılki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliklerinde deprem gündemi ön plandaydı. Kadınlar Günü’ne ilişkin açıklama yapan bölgedeki kadınlar, yıkılan şehirleri ve yaşamı kadın dayanışmasıyla yeniden kuracaklarını, hiçbir yere gitmeyeceklerini belirtti. Boğaziçi Üniversitesi’nde “Depremde Kadın Dayanışması” paneli düzenlendi.
Türkiye genelinde birçok ilde kadınlar 8 Mart etkinlikleri gerçekleştirdi.
Her yıl tekrarlanan feminist gece yürüyüşünde ise bu yıl önceki birkaç seneye kıyasla polisin kısmen daha az sertlik gösterdiği, kitlenin Taksim’e çıkmasına yine izin verilmezken Sıraselviler’deki kitlesel yürüyüşe izin verildiği görüldü. Önceki dönemdeki Fenerbahçe ve Beşiktaş tribün protestolarında gündeme gelen “Hükümet İstifa” sloganının kadınlar tarafından meydanlarda kitlesel olarak seslendirilmesi dikkat çekti.
Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlüğe koyacağız” açıklaması ile 8 Mart mesajı yayımlamış olmasını da not etmemiz gerekiyor.
EKONOMİ
Enflasyon, dış ticaret ve cari açık, bütçe açığı verileri
Bu dönemde ekonomiye ilişkin önemli dönemsel veriler açıklandı. TÜİK verilerine göre; şubatta tüketici enflasyonu aylık yüzde 3,15, yıllık yüzde 55,18 arttı. Baz etkisinden arındırılmış enflasyon ise yüzde 71,83 olarak açıklandı. Enflasyon aylık bazda yüzde 7,36 ile en fazla gıdada yükseldi. Yine TÜİK verilerine göre; şubatta baz etkisindeki üretici enflasyonu yüzde 76,61, baz etkisinden arındırılmış üretici enflasyonu ise yüzde 120,72 oldu. Akademisyenlerin ve ekonomistlerin bağımsız biçimde oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) enflasyon verilerine göre ise şubat ayında enflasyon yüzde 7,21 arttı. Yıllık enflasyon ise yüzde 126,91 oldu. Enflasyonda başat bir gösterge olarak kabul gören “Ramazan kolisi”nde is fiyatların yüzde 131 arttığı görüldü. Bu arada geçen yıl ENAG’a açtığı davası mahkeme tarafından reddedilen TÜİK’in tekrar ENAG aleyhine dava açması dikkat çekti.
Bilindiği üzere Ekim ve Kasım aylarındaki geleceğe dönük öngörülerde Aralık ve Ocak aylarındaki baz etkisi düşüşünün ardından enflasyonun Şubat-Mart aylarında da düşmeye devam edeceği söyleniyordu. Hatta hükümet tarih vermese de tek haneli hedeflerden söz etmeye başlamıştı. Açıklanan Şubat enflasyon verileri, önceki birkaç aydaki düşüşün baz etkisinden kaynaklandığını ve enflasyonun tekrar yükselişe geçtiğini gösterir nitelikte. Bu yükselişte yaşanan büyük depremin de epey etkili olduğu düşünülebilir.
Açıklanan diğer bir veri de dış ticaret ve ona bağlı olarak cari açık verileriydi. 2023 Ocak ayında ihracat geçen yılın aynı ayına göre 10,3, ithalat ise yüzde 20 ,7 arttı. Dış ticaret açığı ise bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 38,4 arttı. Ocak ayında cari açık 9,85 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu aylık bazda kaydedilen en yüksek cari açık oldu. Öte yandan Ticaret Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, 6 Şubat depreminin Şubat ayı ihracatına etkisi 1,5 milyar dolar kayıp olarak görünüyor.
Bu dönemde açıklanan diğer bir veri de gelir garantili otoyol, tünel ve köprü projelerinin kamuya maliyetine (yani müteahhitlere ödenen garanti ödeme tutarlarına) ilişkin verilerdi. Karayolları Genel Müdürlüğünün 2022 yılı faaliyet raporuna göre, bütçede “cari transferler” altında “hane halkına yapılan transferler” başlığıyla yer alan ve sene başında 20 milyar 378 milyon TL olarak öngörülen ödeneğin yıl sonunda 36 milyar 359 milyon TL’ye ulaştığı ortaya çıktı. KGM toplam bütçesinin yüzde 26,6’sı gelir garantili ödemeler için kullanılmış olurken, garanti ödeme bütçesinde sene başına göre yüzde 77,3 oranında bir sapma yaşandı.
Suudi Arabistan ile Türkiye Merkez Bankası arasında anlaşma
Gerek cari açığın gerekse kamu açıklarının finansmanı için yoğun borçlanma çabalarında olan hükümetin Körfez ve Arap ülkeleriyle yaptığı döviz anlaşmalarına bir yenisi eklendi. Suudi Arabistan Krallığı ile Türkiye arasında, Suudi Arabistan Kalkınma Fonu aracılığıyla 5 milyar dolarlık mevduat transferi gerçekleştirilmesi yönündeki anlaşmanın nihayet imzalandığı açıklandı. Anlaşma Aralık 2022’de “birkaç güne kadar uygulanacak” şeklinde duyurulmuş ancak bilemediğimiz bir nedenle gecikmişti. Hükümetin seçimlere kadar dövizi kontrol etme amacıyla bu arayışlarına devam edeceği ve muhtemelen de başta Rusya ve Katar’dan bu konuda destek görebileceği öngörülebilir.
EYT ve borç yapılandırması yürürlükte
Seçimler yaklaştıkça iktidarın, depreme rağmen, seçmen beklentilerine uygun şekilde bazı popülist kararları hızla hayata geçirmeye devam ettiği görülüyor. Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) düzenlemesi ile “borç yapılandırması” düzenlemesi Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Çalışma Bakanı Vedat Bilgin, deprem nedeniyle EYT maaş ödemelerinde herhangi bir gecikmenin söz konusu olmadığını söyledi. Emeklilikte yaşa takılanlara ilişkin düzenlemenin kamu personeli için 49,7 milyar lira, SGK için 144,7 milyar lira olmak üzere bütçeye toplam maliyetinin 194,4 milyar lira olacağı tahmin ediliyor. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, “EYT’nin bütçeye maliyetini bu yıl için 255 milyar TL olarak hesapladık, kasada hazır duruyor” demişti.
Borç yapılandırma paketinde, vergiler, trafik cezaları, ehliyet affı, otoyol cezaları ve belediyelere olan borçlarla ilgili önemli maddelerin yer aldığı görülüyor. Yayımlanan düzenlemeye göre; 31 Aralık 2022 öncesine ait borçlar 48 taksitte ödenebilecek. Düzenlemeyle bir yandan kısa vadede bir miktar da olsa tahsilat yapılması hedeflenirken önemli miktarlardaki vergi borcu ve cezaları da affedildiği için orta vadede önemli bir gelir kaybı da yaratılıyor. İktidarın deprem nedeniyle bazı ilave vergileri gündeme getirdiği bir zamanda seçime yaklaşırken oy uğruna bu tür af ve taksitlendirmelere başvurması yeni bir uygulama değil. AKP döneminde birkaç yılda bir yapılan bu popülist uygulamanın bir yandan da vergi mükelleflerini normal dönemde ödenmesi gereken vergileri “yapılandırma” beklentisiyle ödememeye teşvik ettiği söylenebilir.
ABD’de banka iflasları
ABD’de Silikon Vadisi Bankası (SVB) ve Signature bankalarının iflasının ardından piyasalarda bunun ciddi bir krizin başlangıcı olup olmadığı endişeleri baş gösterdi. ABD’nin ilk 16 bankası arasında yer alan SVB’nin iflası, 2008 küresel finansal krizinden bu yana ABD’de kayıtlara geçen en büyük banka iflaslarından biri. ABD’nin mudilerin olumsuz etkilenmemesi için sigorta sistemini devreye sokması ve bankalara kayyum ataması şimdilik durumu kontrol altına aldığı izlenimini veriyor. İlerleyen günlerde konunun takip edilmesi gerekiyor.
DIŞ POLİTİKA
İsrail’in Ortadoğu’daki saldırıları ve yargı paketine karşı toplumsal muhalefet
Türkiye İsrail ilişkilerinde normalleşme, Mart 2022’de İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyareti sonrasında hızlanmıştı. Sonraki süreçte İsrail’de çok partili koalisyon hükümeti dağıldı ve ülke Kasım 2022’de genel seçimlere gitti. Netanyahu liderliğindeki sağ blok parlamentoda çoğunluğu elde ederek iktidara geldi. Meclis aritmetiğinde 64/122 oranıyla sandalye çoğunluğunu elde eden bu koalisyon, Netanyahu’nun Likud partisini (32), aşırı sağcı Dini Siyonizm Partisini (14) ve Şas ve Birleşik Tevrat adındaki iki partiyi içeriyor.
Netanyahu’nun seçim zaferi liberal İsrail basınında ülkenin “totaliter dini bir devrimle karşı karşıya” olduğu şeklinde yorumlanmıştı. Hükümet Aralık 2022’de göreve gelmeden önce koalisyon ortaklarının İstanbul Sözleşmesi’ne katılmamak üzere anlaştıkları öğrenildi. İsrail güvenlik güçlerinin Kudüs’te, Batı Şeria ve Gazze’de Filistinlilere dönük saldırıları ve İsrail Hava Kuvvetleri’nin Suriye’ye dönük hava saldırıları arttı; bu dönemde İran’a İHA saldırısı düzenlendiği iddia edildi. Ülke içinde ise hükümet tarafından yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmak üzere girişimler başlatıldı. Bunun üzerine Ocak ayından itibaren Tel Aviv’de on binlerce İsrail vatandaşının katıldığı gösteriler başladı. Göstericiler Filistinlilere karşı ayrımcılığı, ırkçı söylemleri ve yargıyı zayıflatma girişimlerini protesto ettiler. 16 Ocak’ta İsrail polisi Batı Şeria’da 9 Filistinliyi öldürdü. Buna karşılık Doğu Kudüs’te düzenlenen bir sinagog saldırısında en az 7 kişi öldü. Bu saldırı Netanyahu’nun saldırgan politikaları için bir gerekçe sağlamış oldu. Ülke içinde binlerce İsrailli sivile silah ruhsatı verilmesini sağlayacak bir süreç başlatıldı. İşgal altındaki Batı Şeria’da 7 bin yeni yerleşim birimi inşa edilmesine karar verildi. Şubat başında Gazze’ye hava saldırısı düzenlendi.
Son iki hafta içinde yaşanan gelişmelere odaklandığımızda, Filistinlilere dönük saldırılar ve yargı düzenlemesine karşı gösterilerin devam ettiği görülüyor. Yargı düzenlemesine karşı gösteriler sivil itaatsizlik biçimi alırken, Ulusal Güvenlik Bakanı aşırı sağcı Ben Gvir “anarşistlerin kapattığı yolları açacaklarını” ve sivil itaatsizliğe izin vermeyeceklerini duyurdu. Cumhurbaşkanı Herzog ise Netanyahu’ya “ya felaket ya çözüm” uyarısında bulunarak hükümeti tasarıdan vazgeçmeye davet etti. Eski İsrail Savunma Bakanı Gantz da hükümetin yargının yetkilerini kısıtlamaya dönük düzenlemesine karşı devam eden protestolara işaret ederek, “Burada bir iç savaş çıkmasından korkuyorum” dedi.
Bu arada İsrail Suriye’de Halep Uluslararası Havaalanına saldırı düzenledi, Cenin’de 6 Filistinliyi öldürdü. Saldırı Türk Dışişleri tarafından kınanırken, ABD tarafından “İsrail’in kendini savunma hakkı” gerekçesiyle destek gördü.
Ayrıca İsrail’in Azerbaycan’la ilişkilerinin Azerbaycan-İran ilişkilerinde gerilimi artırdığı görülüyor. Gazeteci Fehim Taştekin 10 Ocak tarihli bir yazısında, bu ilişkinin askeri bir nitelik kazanmaya başlamasının olası sonuçlarına değinirken, İsrail-Azerbaycan ve İsrail-Türkiye yakınlaşmaları arasında bir koşutluk kuruyor.
İsrail’in Ortadoğu’da geleneksel düşmanlarına ve Filistinlilere dönük artan saldırılarıyla, içeride otoriter toplum düzeni arayışının birbirini beslediği söylenebilir. Diğer taraftan bu gelişmeler başta ABD olmak üzere uluslararası toplum tarafından ciddi bir tepki görmüyor.
İran’da kadın öğrencilerin zehirlenmesi ve İran-Suudi Arabistan diplomatik ilişkilileri
İran’da Mahsa Amini (Jina) adlı Kürt kadının gözaltında ölmesinin ardından patlak veren protestolara katılan kadın öğrencilerin ‘intikam amacıyla’ zehirlendiği iddia edilirken, Kasım ayından bu yana en az 650 kadın öğrencinin zehirlendiği öne sürülüyor. Diğer bir habere göreyse zehirlenme vakaları 900’ü bulmuş vaziyette. Biyolojik terör niteliğindeki bu saldırıların belli devlet güçlerinin bilgisi ve denetimi dışında gerçekleşmesi oldukça zor olmasına karşın İran Cumhurbaşkanı Reisi saldırılardan dış güçleri sorumlu tutuyor. Bu vakaları araştıran Meclis Eğitim, Araştırma ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Alirıza Monadi Sefidan’ın açıklamasına göre saldırılarda kullanılan kimyasal, zehirli N2 (azot) gazını içeriyor. Rejim bu saldırılar karşısında herhangi bir sorumluluk üstlenmezken dini lider Ali Hamaney “olayın üzerine ciddiyetle gidilmesi ve faillerin en şiddetli cezaya çarptırılması” talimatını verdi.
Bu arada İran ve Suudi Arabistan arasında 7 yıl sonra diplomatik görüşmelerin başladığı bildirildi. Bu görüşmeler henüz iki ülke arasındaki sorunların giderilmesi yönünde somut gelişmeler üretmese de arabulucu Çin’in uluslararası alanda artan gücüne işaret ediyor. Bazı yorumlara göre bu gelişmeyle birlikte Suudi Arabistan ABD’ye karşı Çin’e oynayarak güvenliğini dengelerken, Ortadoğu’da Amerikan hegemonyasının altı oyulmaya devam ediyor.
Yunanistan’da tren kazası ve sonrasındaki eylemler
Yunanistan’ın Larisa kenti yakınlarında iki trenin kafa kafaya çarpışması sonucunda 57 kişi öldü. Bunun üzerine, kazaya neden olan ihmallere dikkat çeken protestocular Atina, Selanik ve Larisa kentlerinde eylemlere başladılar. Ülkede ulusal yas ilan edilmesine ve Ulaştırma Bakanı Kostas Karamanlis’in istifasına karşın protesto gösterileri devam ediyor. Kazanın ardından, kazada ihmali olduğu iddia edilen Larisa istasyon şefi tutuklanmış ve hakkında ihmalle ölüme sebebiyet verme nedeniyle dava açılmıştı. Ancak protestocular, ihmaller zinciri sonucunda ortaya çıkan kazanın bedelinin bir istasyon şefine ödetilmesini kabul etmiyorlar. Özelleştirme, yetersiz yatırım, düşük ücretler ve personel politikalarının kazaya sebebiyet verdiğini söyleyen protestocular eylemlerine devam ediyorlar.
Fransa, Almanya ve İngiltere’de grevler
Yüksek enflasyon nedeniyle ücretlerin eridiği merkez Avrupa ülkelerinde ücret ve eşitlik talebiyle kitlesel eylemler düzenleniyor. Fransa’da eylemler Macron’un emeklilik reformunu hedef alıyor. Emeklilik yaşının 62 olduğu ülkede, 1 Eylül’den itibaren yasal emeklilik yaşının kademeli olarak her yıl 3 ay yükseltilerek 2030’da 64’e çıkarılması, 2027’de emeklilik maaşının tamamını alabilmek için 43 yıl prim ödeme şartı getirilmesi planlanıyor. Almanya’da ise enflasyon yüzde 9’lara kadar yükselmiş vaziyette. Gıda enflasyonunun yüzde 20’lere, enerji enflasyonunun yüzde 50’ye vardığı ülkede grevler yükseliyor. İngiltere’de ise ücret anlaşmazlığı sonucu greve giden sağlık çalışanları gösterilerde “sağlık hizmeti temel insan hakkıdır” sloganını kullanıyorlar.
Rojava ve Kuzey Irak’taki gelişmeler
Türkiye’nin Rojava ve Şengal’e dönük saldırıları devam ediyor. Bu arada ABD Genelkurmay Başkanı Milley Rojava’ya sürpriz bir ziyarette bulundu. Bunun üzerine Ankara’daki ABD Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı’na çağırılarak kendisinden izahat talep edildi. Suriye ise bu ziyareti yasadışı ve ülke güvenliğinin ihlali olarak değerlendirdi. Seçimler arifesindeki Türkiye Hükümeti’nin çok arzu etmesine karşın Rojava’ya dönük kapsamlı bir harekât geliştirmesine müsaade edilmediği, ABD’nin Kuzey Irak’taki Kürt partilerini bir ittifak altında buluşturarak Kürtlerle Ortadoğu’daki iş birliğini güçlendirdiği tespit edilebilir.