Bu yazı, bağlantıdaki haber akışı dikkate alınarak hazırlanmıştır.
İç Politika
HDP’ye operasyon
25 Eylül sabahı HDP’ye çok kapsamlı bir operasyon düzenlendiği bilgisiyle uyandık. Gelişmeler çok sıcak olduğu için kapsamlı değerlendirmesini bir sonraki döneme bırakıyoruz. Eldeki bilgiler şu yönde: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 5-9 Ekim 2014 tarihleri arasında düzenlenen Kobanê eylemlerine ilişkin yürüttüğü soruşturma kapsamında 7 ilde 82 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Soruşturma kapsamında gözaltı kararı verilenler arasında HDP’li eski milletvekilleri Nazmi Gür, Ayla Akat Ata, Emine Ayna, Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan, Ayhan Bilgen, belediye başkanları ve MYK üyeleri de var. Kobane eylemlerinin altı yıl ardından düzenlenen, hiçbir hukuki gerekçeyle açıklanamayacak bu operasyonun olası gerekçeleri nelerdir? Beklenen seçimler öncesinde HDP’nin topyekun tasfiyesi, HDP ile örtük ittifak sinyalleri veren Millet İttifakı bileşenlerinin mesafe hususunda uyarılması ve Cumhur İttifakı’nın ihtiyaç duyduğu anti-terör iç ajitasyon ihtiyacının dış politikadaki militarist hamlelerin tıkandığı noktada karşılanması bir gerekçe olabilir. Konunun ayrıca Kürdistan’daki gelişmeler etrafında da değerlendirilmesi gerekiyor. Türkiye’nin Rojava ve Kuzey Irak’ta PKK’yla ilişkili oluşumları tasfiye çabasının yurt içine yöneldiği iddia edilebilir. Bunu dış politika bölümünde kısaca ele alacağız.
Son olarak HDP’ye dönük bu hamlenin, Kürt hareketi tarafından “siyasi soykırım” olarak adlandırılan operasyonların bir devamı olduğu ve Kürtlere karşı giderek şiddetlenen ırkçılıktan beslendiği, ırkçılık sayesinde toplumsal bir taban bulduğu da unutulmamalı.
Süleyman Soylu’nun AYM’ye dönük saldırıları
İçişleri Bakanı Soylu ısrarla AYM’yi ve başkanını hedef alan açıklamalar yapıyor. Anayollarda yürüyüş hakkını kısıtlayan yasanın AYM tarafından iptalinin ardından başkan Zühtü Arslan’ı açıkça tehdit etti. Bir bakanın devlet protokolündeki üstünü ve anayasal güvence altında bağımsızlığı olan bir yargıcı alenen tehdit etmesi olağanüstü bir duruma işaret ediyor. Üstelik bir televizyon programında aynı başkanı Polis Akademisi’ni FETÖ üyeleriyle doldurmakla suçladı. Bu gelişmelerin ardından MHP Genel Başkanı Bahçeli AYM’nin yeniden yapılandırılması gerektiğini söyledi. Cumhurbaşkanı da her vesileyle Bahçeli’nin tekliflerine sahip çıkıyor. Görünen o ki, Türk tipi Cumhurbaşkanlığı sistemi altında yapılandırılan popülist otoriter rejim, keyfi kararlarının önündeki son engeli de kaldırmak istiyor. Bu zaman içerisinde yeni yargıç atamalarıyla veya bireysel başvuru hakkına dönük düzenlemelerle pekala mümkün olabilir. Geçtiğimiz on beş gün içinde AYM’nin kürtaj hakkı engellenen bir kadına tazminata hükmettiğini, ayrıca Boğaziçi imar yasasında yapılan düzenlemeyi reddettiğini de not edelim.
Ahmet Mahmut Ünlü’nün İfşaatı
Cübbeli Ahmet adıyla tanınan, İsmailağa Tarikatı lideri Ünlü, iki bin Selefi derneğin Türkiye’de silahlandığını iddia etti savcılık tarafından ifadeye çağırıldı. Ünlü ayrıca, Uşşaki Tarikatı lideri Fatih Nurullah’ın Adapazarı’nda bir kız çocuğuna cinsel saldırıda bulunduğu iddiasıyla gündeme gelmesinin ardından devleti merdiven altı tarikatlar hakkında uyarmaya başladı. Devlet mekanizmaları ve belli ekonomik sektörlerin tarikatlar arasında paylaşım rekabetine yol açtığı, Fetullahçı örgüte dönük tasfiyenin ardından bu rekabetin arttığı biliniyor. Ünlü’nün kamuoyuna dönük açıklamaları, AKP içindeki çatlaklar, Akit yazarlarının sızlanmaları vb. işaretlerle birlikte değerlendirildiğinde bu rekabete bir nizam verme çabası şeklinde görülebilir. Diğer taraftan selefi silahlanma, SADAT gibi yapılanmaların bunda oynadığı rol, iç savaş dinamiklerini harekete geçirecek bir potansiyel taşıyor.
Kovid-19 gündemi
Türkiye’nin Kovid-19 gündemi artık olağanlaşan kötü yönetim tartışmalarının ötesinde gelişmeler gösterdi. Ekonomi, eğitim, işçi hakları ve toplumsal cinsiyetle ilgili meseleler etrafında olağan bir şekilde siyasallaşan bu gündem, Türk Tabipler Birliği Raporu’yla birlikte aşırı siyasallaştı. TTB verilerin sistematik olarak saklandığını, sağlık kapasitesinin dolduğunu, sağlık çalışanlarının tükendiğini söylüyor ve tüm yurtta sağlık çalışanlarını eyleme davet ediyor. Bunun üzerine Bahçeli TTB’nin kapatılması gerektiğini söylerken Kılıçdaroğlu TTB’ye destek ziyaretinde bulundu. Bakanlar kurulu öncesinde basına yansıyan “kovid önlemleri” beklentisi ise tamamen boş çıktı. BBC Türkçe kanalında yayınlanan, e-devletten erişilebilen vefat verilerini temel alan bir araştırma Türkiye’de Kovid-19’un doğrudan ve dolaylı etkilerine başlanabilecek ölümlerin sadece 11 ilde, açıklanan ulusal resmi rakamları aştığını gösterirken Sağlık Bakanı Koca vaka değil hasta sayılarını yayınladıklarını teyit ederek rakamların kasıtlı bir şekilde düşük gösterildiğini dolaylı olarak kabul etti. Halen Kovid-19 nedeniyle kapanan tek sektör eğitim. Bunun en şiddetli sonucu ise özel ve devlet okulları arasındaki eşitsizlik uçurumunun genişlemesi. Milyonlarca öğrencinin elektronik teçhizat yoksunluğu, ağa erişememe gibi nedenlerle eğitimden koptuğu biliniyor.
Hak İhlalleri
Olağanlaşan hukuksuzluk ve hak ihlalleri tablosuna pek çok yenileri eklendi. Sadece basına yansıyan ve bizim yakalayabildiğimiz olayların bir kısmı şöyle: Afyon’da Kürt işçilere saldırıldı, Çaldıran’da Kürtçe mahalle tabelaları söküldü, bir Kürt asker kışlasında şüpheli bir şekilde öldü, bir asker Kürtçe eğitimi savunduğu için darp edildi, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde Kürtçe ödev veren bir akademisyenin sözleşmesi sonlandırıldı. Yerel mahkeme AYM’nin sendika.org hakkındaki hak ihlali kararına direndi, Can Dündar’ın mal varlığına mahkeme tarafından el kondu, AYM’nin Enis Berberoğlu hakkındaki “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ve kişi hürriyetinin ihlal edildiği” kararına karşın milletvekilliği hakkındaki tartışma devam ediyor, İstanbul Barosu yöneticileri hakkında Ebru Timtik’in posterini astıkları için soruşturma başlatıldı, Çorlu tren kazasında oğlunu kaybeden Mısra Öz “kamu görevlilerine hakaret suçuyla” açılan davada hakim karşısına çıktı, Özgür Gündem davasında yedi gazeteciye hapis cezası onandı. Van’ın Çatak ilçesinde gözaltına alınan iki vatandaşın işkence yapıldıktan sonra helikopterden atıldığı iddia edildi, Selahattin Demirtaş’a hakime yönelik sözleri nedeniyle üç yıla kadar hapis cezası istemiyle yeni dava açıldı, 12 yaşındaki Helin’i öldürmekle suçlanan polis için soruşturma izni verilmedi, Gazeteciler Müyesser Yıldız ve Erdal Dükel için “devletin güvenliği için gizli kalması gereken bilgileri açıkladıkları” gerekçesiyle 10 yıla kadar hapis cezası istendi, Halk TV beş gün karartıldı. Verilmeyen ücretlerini almak için mücadele eden Bimeks işçileri gözaltına alındı.
Bu arada görünürde siyasi olmayan fakat bir türlü çözülemeyen cinayetlerde ilginç bir örüntü güze çarpıyor. Dersim’de kaybolan iki kardeşten Bozkurt Aydemir’in cesedi bulundu. Gülistan Doku ve Aleyna Çakır cinayetlerinde olduğu gibi, şüphelilerin devletle bağlantılı olmaları ve dokunulmazlık zırhına bürünmeleri dikkat çekiyor.
Diğer iç politika gelişmeleri
İYİ Parti Kurultayı yapıldı. Akşener tek aday olarak girdiği başkanlık seçimini kazandı. Kurultay’da “İYİ Parti Kürtler ve Zazalar tarafından kurulmuştur” mesajı verilirken HDP ve MHP davet edilmediler.
FETÖ operasyonlarında 94 asker tutuklanırken, Bahçeli’nin “durumu yeniden değerlendirilmeli” dediği FETÖ sanığı Mümtazer Türköne serbest bırakıldı.
Üst üste yayınlanan kamuoyu yoklamaları Cumhur İttifakı’nı %50 barajının altında gösterirken muhalefet oylarında da bir yükselme olmayışı dikkat çekiyor.
Çoklu baro düzenlemesinin ardından 80 bin kayıtlı avukatın görev yaptığı İstanbul’da ikinci bir baro kurulması için ihtiyaç duyulan 2 bin imza toplanamamıştı. Bu durum, yapılan düzenlemenin alternatif baro arayışında bir avukat aktivizminden değil, mevcut baroları parçalamaya ve zayıflatmaya dönük bir iktidar tercihinden kaynaklandığını gözler önüne serdi. Geçtiğimiz hafta 2 bin imza, zor da olsa toplanabildi ve İstanbul’da ikinci baro için başvuru yapıldı.
Marmara açıklarında yaşanan 4.3 büyüklüğündeki depremin ardından uzmanlar, minimum 7.2 büyüklüğünde beklenen” İstanbul depreminin” biraz daha yaklaştığını hatırlattılar.
Çevre
Sinop nükleer santrali için “ÇED olumlu” kararı verildi.
Doğaya karşı yıkıcı projelere karşı sahada fiili engel oluşturmaya çalışan aktivistler ve yerel halk, şimdilerde pandemi kontrolü bahanesiyle güvenlik güçleri tarafından dağıtılıyor. Kazdağları’nda yaşam savunucuları, Kanal İstanbul’da yeni imara açılan arazileri korumak isteyen vatandaşlar, Manisa Çapaklı’da Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yapılan arazi gaspına karşı direnen köylüler darp edilip dağıtılırken kullanılan bahanelerden biri de pandemiydi.
Bu arada TC Karayolları ödenek rekoruna koşuyor. Bunun anlamı 2020’nin ikinci çeyreğinde gevşetilen kredilerin müteahhitlere akması ve asfalt ve betona dayalı altyapı yatırımlarının hızlanması olabilir. Bildik müteahhit ağının Türkiye’nin pek çok yerinde yeni ihaleler aldığı görülüyor: Çalık ve Yıldırım’a Samsun’da ihale edilen yeni işler, Cengiz’e ihale edilen Rize havaalanı basına yansıdı. Çukurova havaalanı ihalesinin ise Limak-Kalyon-Cengiz kaybettiği için iptal edildiği iddia edildi. Salda gölü imar planı onaylandı ve Munzur gözelerinde iş makinaları çalışmaya devam ediyor.
Haftaya damgasını vuran gelişmelerden biri de orman yangınları. Hatay, Balıkesir-Ayvalık, Kızılırmak kuş cenneti ve İstanbul’da orman yangınları yaşandı. Diğer taraftan Güneydoğu’da Cudi ve Gabar dağlarında yaşanan yangınlara özellikle dikkat çekmek gerekiyor. Çatışmaların yoğunlaştığı dönemlerde yangınların arttığı ve devletin müdahale etmediği bildiriliyor.
Toplumsal Cinsiyet
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, nafakanın belli bir süreye bağlanması gerektiğini söyledi. Oysa TC mahkemeleri tarafından nafaka süresiz olarak bağlanıyor, fakat tarafların değişen koşullarından kaynaklanan itirazlarına yine yasa ve mahkeme yoluyla açık bir kurum.
Geçtiğimiz hafta içinde Mor Dayanışma ve DİSK, pandemi döneminde kadına uygulanan şiddet ve kadınların çalışma koşulları hakkında iki rapor yayınladılar. HDP’li vekiller kadına yönelik şiddetle ilgili 162 önerge verdiler.
13 gündür kayıp olan Duygu Çelik’in cesedi bulundu. Aleyna Çakır cinayetinin serbest dolaşan şüphelisi Ümitcan Uygun’un annesinin sözde intiharının ardında, Uygun ailesinin MHP teşkilatıyla ilişkileri gözler önüne serildi. Sözde “faili meçhul” kadın cinayetlerinin ardında dokunulmazlık zırhına bürünen ailelerinin devletle bağlantıları dikkat çekiyor.
Dış Politika
Libya ve Doğu Akdeniz
Türkiye’nin geri adım atarak diplomasiye yöneldiği anlaşılıyor. ABD’nin Libya’da hem Hafter hem de Sarraj’ın istifasını istemesi ve Türkiye-UMH ittifakının belirsiz bir sürece girmesi, Fransa ile birlikte Almanya’nın (AB’nin) Doğu Akdeniz konusundaki baskıları Türkiye’nin önceliğini diplomasiye verme kararında rol oynadı. Oruç Reis sondaj gemisinin Antalya limanına çekilmesi, hafta boyunca Fransa-Türkiye ve Yunanistan-Türkiye arasında tekrarlanan karşılıklı diyalog çağrıları bu gelişmenin önemli göstergeleri. Bu arada Türkiye Macron’dan Avrupa hava savunma sistemine katılmayı talep etti.
Bu arada Doğu Akdeniz doğalgazında Türkiye’yi dışlayan gelişmeler devam ediyor. Altı Akdeniz Ülkesi Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu kurarken Türkiye’de MGK son toplantısından sonra vurguyu Doğu Akdeniz’e yaptı ve “milli çıkarlardan taviz verilmeyeceğini” beyan etti. Türkiye askeri varlığını bu gelişmelerin ardından diplomaside bir avantaja dönüştürebilecek mi?
Orta Doğu
KDP temsilcilerinin Türkiye’de görüşmelerde bulunduğu biliniyor ve bu PKK’nin tasfiyesi için yeni bir eylem hazırlığı olarak değerlendirilebilir. Hafta sonu HDP’ye yönelik başlatılan operasyonlar bu tasfiye hamlesinin iç ve legal ayaktaki uzantısı olarak görülebilir. Bilindiği gibi Rojava’da ABD sponsorluğunda ENKS (KDP destekli örgüt) ve PYNK (PYD/YPG’nin kurucu rol oynadığı Kürt Ulusal Birliği Partileri) arasındaki birlik görüşmeleri yolunda seyrediyordu. Şimdi Türkiye Ortadoğu’da tüm Kürtleri karşısına almak yerine KDP ile birlikte hareket ederek bu birliği önlemeye çalışıyor.
ABD’nin Ortadoğu’daki hamlesi Türk-Kürt ilişkileriyle sınırlı değil. (Ayrıca yukarda Libya ve Doğu Akdeniz’de de daha aktif bir politika yürütmeye başladığını söylemiştik). İsrail ve Arap-Körfez ülkeleri arasındaki ilişkileri normalleştirerek Ortadoğu’da İsrail’in pivot varlığına dayalı gücünü tahkim etmeye çalışıyor. Bahreyn ve BAE ile normalleşmenin ardından Kuveyt ve Katar’la normalleşmede de yol alınıyor. Bu gerçekleşirse Katar’ın Türkiye’yi Müslüman Kardeşler eksenli Ortadoğu politikasında yalnız bırakacağı söylenebilir, hatta Türkiye’den de benzer yeni bir politik adım beklenebilir.
İran karşıtı örülen bu hattın Filistin üzerinde doğrudan sonuçları var. Geçtiğimiz hafta İsrail Gazze’yi iki gün boyunca bombalarken dünya kamuoyunun hiç sesi çıkmadı. Filistin tümüyle yok oluşa sürüklenirken Hamas ve FKÖ ilk defa ülkedeki seçimler hususunda anlaştılar.
İdlib’de ise Türkiye’nin kendisini Rusya’ya dayattığı cihatçı güçlerin kontrolüne dayalı politikada sona gelindiğine dair belli işaretler var. Türkiye bölgede cihatçı güçlerin kontrolünü sağlayamadı ve önemli sayıda cihatçı militan ve ailelerini barındıran bölge henüz Suriye-Rusya’nın askeri müdahalesine, olası bir katliam ve kitlesel göçe açık duruyor.
Diğer dış politika gelişmeleri
Hafta içinde ABD’nin mali suçlar istihbarat ağı FinCen’e ait dosyalar basına sızdırıldı. Dosyalar küresel kara para trafiğini ortaya koyarken, devletlerin mafyalaşıp uluslararası yasaları nasıl ihlal ettiğini de gözler önüne seriyor. Türkiye’de basına yansıyan vurgu noktaları içinde Reza Zarrab’ın merkezinde yer aldığı altın-petrol trafiğinde İngiltere, Almanya ve BAE’nin rolü; Petkim’in yaptırımlara karşın Suriye’den petrol ithalatı, Putin’le bağlantılı bir kişinin kara para trafiği gibi olgular yer alıyor.
ABD’de yüksek mahkeme yargıcı liberal Ruth Bader Ginsburg’un ölümünün ardından Trump’ın görev süresi dolmadan yerine atama yapmak istemesi, ardından Trump yönetiminin seçimlerle gidip gitmeyeceğine dair yaşanan tartışmalar, bu ülkede de liberal demokrasinin ne kadar kırılgan dengeler üzerinde yürüdüğüne ve yakın tehlikelere işaret etti.
Avusturyalı Türkiyeli siyasetçi Berivan Aslan’a yönelik olarak Türk MİT’inin suikast hazırlığında olduğu iddia edildi. Türkiye’nin Avrupa’daki muhalif sesleri susturma çabasında olduğu ifade edildi.
Belarus’ta Lukaşenko, aleyhinde devam eden protesto gösterilerine karşın yemin ederek göreve başladı. Almanya Lukaşenko’yu tanımadığını ilan etti.
Ekonomi
Hafta içinde Merkez Bankası faizleri %2 artırdı. Bunun bazı mali çevreler tarafından beklenen bir gelişme olduğu fakat mevcut enflasyon ve kur artışı koşullarında yetersiz olduğu belirtiliyor. Nitekim döviz kurundaki artış dengelenemedi. Özel ve kamuya ait çok yüksek döviz borcuna çözüm üretmesi gereken ekonomi yönetimi, Merkez Bankası’na ait döviz rezervlerini de tüketmiş vaziyette. Faizlerde, döviz işlemelerine getirilen vergilerde sürekli ileri ve geri adımlar atarak bu konuda stratejik bir yaklaşımının olmadığını ve ülkeyi yönetemediğini gösteriyor. Ülkenin mevcut siyasal koşulları altında küçük faiz düzenlemeleriyle yabancı sermaye beklemek mümkün değil.
Post-Erdoğan restorasyon dönemi mümkün olursa, şimdi kamu bütçesine muazzam zarar veren köprü, otoyol, şehir hastanesi vb. sözleşmelerin yırtılıp bir tür devletleştirmeye gidilebileceği konuşuluyor. Bu konuda CHP’li Selin Sayek Böke’nin ifadelerinin ardından TÜSİAD’da tartışmaya katıldı. TÜSİAD, Bir taraftan sınıf bilinciyle özel mülkiyet güvencesinin önemini vurgularken, diğer taraftan da Türkiye açısından demokratikleşme ve batıyla entegrasyonun önemini vurgulayan siyasi bir çıkış yaptı. Ekonomi tarafında da “Türkiye hem kamuda hem de özel sektörde önemli ölçüde dış borcunu çevirme ihtiyacında” vurgusunu yapan TÜSİAD’ın bu çıkışın devamında süreklilik arz eden eleştirel bir çizgiye yönelip yönelmeyeceğini takip etmek gerekiyor.
Haziran’da gündeme gelip işçi sendikalarının itirazı nedeniyle rafa kaldırılan kıdem tazminatı yasası tekrar gündeme geliyor. İş dünyası esnek işgücü koşulları getirecek bu yasa değişikliği için bastırırken, sendikaların itirazı devam ediyor.
Diğer ekonomi gelişmeleri
Ekonomik göstergelere olan güvensizliği artıran yeni bir uygulama daha yapıldı. Tüketici güven endeksi hesabından işsiz sayısı beklentisiyle tasarruf etme ihtimali beklentisi çıkarıldı. Yeni hesapla endeks 82 puana yükselirken, eski hesapla 61,8 seviyesinde kaldı.
Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, 2020’nin başında 1 trilyon 329 milyar TL olan merkezi yönetim borç stoku, 8 ayda tam 481 milyar TL yükselerek 1 trilyon 810 milyar TL’ye ulaştı. 8 aydaki artış oranı yüzde 36.2 oldu. Borcun milli gelire oranı bu dönemde yüzde 30.8’den yüzde 40.4’e çıktı.