Bu değerlendirme yazısı hazırlanırken linkte bulunan haber akışı esas alınmıştır.
İÇ POLİTİKA
Amasra’daki maden faciası
Bu dönemin en önemli olaylarından birisi de Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü tarafından işletilen maden ocağında meydana gelen kazada 41 maden işçisinin yaşamını yitirmesiydi. Bu olayla, AKP iktidarları döneminde çok yaygın bir şekilde meydana gelen iş cinayetlerine bir yenisi daha eklendi. Türkiye madenlerde işçi ölümlerinde dünyada ilk sırada ve AKP iktidarları döneminde 921 madenci hayatını kaybetmiş bulunuyor. Üstelik faciadan önce tamamlanmış bulunan Sayıştay raporlarındaki grizu patlaması riski ve personel açığı konusundaki uyarıların da göz ardı edildiği anlaşılıyor. Faciadan sonra madende inceleme yapan bilirkişi heyeti de ihmaller olduğunu saptadı ve dijital verilerin incelenmesinden sonra kesin kanaate varılabileceğini bildirdi.
Ancak bu maden faciası, kapsamı bakımından Soma faciasına benzer bir nitelik taşısa da toplumda Soma’daki kadar infial ve iktidara karşı tepki yarattığını söyleyemeyiz. Her şeyden önce iktidar vakit kaybetmeden duruma el koydu; Erdoğan, 15 Ekim’de yapılacak olan Diyarbakır programını iptal etti ve Bartın’a giderek arama kurtarma çalışmalarını takip edeceğini açıkladı. Erdoğan’ın Amasra ziyaretinde patlamayla ilgili “bunlar her zaman olacaktır” açıklaması ve durumu kadere bağlaması tepkilere neden olduysa da Soma’da olduğu gibi AKP iktidarına ve Erdoğan’a karşı yaygın bir protestoya dönüşmedi. TBMM Genel Kurulu’nda AKP, CHP MHP, İYİ Parti ve HDP’nin ortak önergeleriyle, Amasra’da 41 işçinin yaşamını yitirdiği maden kazasıyla ilgili Meclis araştırma Komisyonu kurulması kabul edildi ve komisyon başkanlığına Soma faicası sırasında Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanı olan Taner Yıldız getirildi. Muhalefet ise tepki örgütlemek konusunda oldukça etkisiz kaldı. Sendikalar ağırlığını koyamadı ve birkaç cılız açıklama ile yetindi. Çeşitli şehirlerdeki protesto gösterileri ise polis şiddeti ile bastırıldı. Tamamen iktidar güdümüne giren anaakım medyada ise Soma faciasında olduğu türden eleştirel bir ses duymak mümkün olmadı. Bu olay aslında, genel olarak muhalefetin, sendikaların ve medyanın AKP iktidarları döneminde ne kadar etkisizleştirildiğini ortaya koyuyor. Aslında tabii ki bu durumun, AKP iktidarlarının başarısından çok toplumsal örgütlenmenin dağınıklığından kaynaklandığını söyleyebiliriz.
TTB Başkanı Fincancı’ya yönelik baskılar
Uzun süredir zaten hedef gösterilen TTB ve başkanı Şebnem Korur Fincancı, PKK’ye yönelik Irak’ın kuzeyinde yürütülen askeri operasyonlarda kimyasal silah kullanıldığı iddialarına ilişkin yaptığı açıklamanın ardından, bizzat Erdoğan tarafından hedef gösterildi. Gözaltına alınan Fincancı ardından tutuklandı. Erdoğan, “Türk Silahlı Kuvvetlerimizin yürüttüğü sınır ötesi harekatlara iftira atan Tabipler Birliği Başkanıyla ilgili yargı harekete geçmiştir. Ayrıca bu ismin üzerinde de çalışmalarımızı yürütecek, gerekirse yasal düzenlemeyle bu ismin de değiştirilmesini sağlayacağız” dedi. Erdoğan’ın yargıya verdiği talimat sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Dr. Şebnem Korur Fincancı hakkında soruşturma başlattı.
Fincancı, “Belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik-zehirli kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda. Her ne kadar kullanılması yasak olsa da çatışmalarda kullanıldığını görüyoruz” ifadelerini kullanmıştı. Fincancı, bağımsız heyetlerin bölgede inceleme yapmasının uluslararası sözleşmeler gereği zorunlu olduğunu belirtmiş ve ortada bu tür iddiaların ve ölümün olduğu bir durumda, BM’nin Minnesota Protokolü ilkeleri gereği, bunun bağımsız heyetlerce incelenmesi gerektiğini söylemişti.Milli Savunma Bakanlığı (MSB) tarafından yapılan açıklamada ise, “Silahlı Kuvvetlerimiz, uluslararası hukuk ve anlaşmalarca yasaklanmış mühimmat kullanmamaktadır. Bu tür mühimmat TSK envanterinde bulunmamaktadır” denildi.
Nükleer Savaşın Önlenmesi için Uluslararası Hekimler (International Physicians for the Prevention of Nuclear War- IPPNW) adlı sivil toplum kuruluşu da Türkiye’nin Irak Kürdistan Bölgesi’nde yürüttüğü sınır ötesi operasyonlarda kimyasal silah kullandığı iddialarına ilişkin rapor hazırladı. “Kimyasal Silahlar Sözleşmesinin ihlal edildiğine ilişkin bazı dolaylı kanıtlar bulunduğu” belirtilen raporda kimyasal silah kullanımına dair bulguların incelenmesi için Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (Organisation for the Prohibition of Chemical Weapons-OPCW) ve Birleşmiş Milletler’e (BM) çağrı yapıldı.
TSK’nin PKK’ye yönelik operasyonlarda kimyasal silah kullandığına dair iddialar bir süredir HDP tarafından da gündeme getiriliyordu. CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu da kimyasal silah kullanıldığı iddialarına ilişkin görüntüleri izlediğini belirterek “Yarın itibarıyla iddialara dayanak olan görüntülerin doğruluğu üzerine soru önergemi Meclis gündemine sunacağım.” şeklinde bir tweet atmıştı. Ancak daha sonra CHP içinde çeşitli isimlerin tepkisini çekmişti.
Devletin kimyasal silah iddiasına bu kadar şiddetle tepki vermesi, ülkenin saygın bir meslek örgütünün başkanı olan Fincancı’yı linç etmeye çalışması, seçime giderken Kürtler üzerindeki baskının giderek artacağını ve Kürtlerin yanlızlaştırılmaya çalışılacağını ve bırakalım barış talebini, Kürtlere yönelik insan hakları ihlallerinin gündeme getirilmesinin dahi şiddetle cezalandırılacağını gösteriyor.
“Sansür yasası”na karşı uluslararası tepkiler
Bir süredir gündemde olan “sansür yasası” Meclis’ten geçti. Yasaya göre “Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak. Failin, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi halinde söz konusu ceza yarı oranında artırılacak.” Yasaya göre, internet haber siteleri de süreli yayın tanımı kapsamına alınacak. Tüm haber siteleri, yayınladıkları içerikleri saklamak zorunda olacak.
Yasaya karşı çeşitli uluslararası tepkiler dile getirildi. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, AKP ve MHP’nin oylarıyla TBMM’de kabul edilen ve “sansür yasası” olarak nitelendirilen yasanın ABD’de de uygulandığı iddialarını yalanladı. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türkiye raportörleri Boriss Cilevics ve John Howell, TBMM’de kabul eden “Sansür Yasası” için, “Anayasa Mahkemesi’ni, Venedik Komisyonu’nun tavsiyelerini ve Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi standartlarını dikkate alarak yasayı yeniden incelemeye davet ediyoruz” açıklamasını yaptılar. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sözcüsü Marta Hurtado, Meclisten geçen sansür yasasının ifade özgürlüğüne büyük zarar vereceğini ve ihlallere yol açacağını söyledi. CHP, sansür yasasının “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu” ve bu “suça” hapis cezası getiren 29. maddesine karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Fakıbaba’nın istifası, Erdoğan’ın çocuk çıkışı ve Diyarbakır gezisi:
AK Parti üyeliği ve milletvekilliğinden istifa eden Ahmet Eşref Fakıbaba İYİ Parti’ye geçti. Fakıbaba Rudaw’a verdiği röportajda istifasının gerekçesi olarak AK Parti’de yaşanan yolsuzluklara, demokrasiden geriye doğru gidişe ve özelde de Şenyaşar Ailesi’nin adalet arayışının sonuçsuz kalmasına işaret etti.
Erdoğan grup toplantısında rozet taktığı Mehmet Ali Çelebi’ye çocuk yapma tavsiyesi vererek, “Çocuk çok önemli…Bak PKK’nın 5 tane 10 tane 15 tane var…” dedi. Erdoğan’ın bu sözlerine siyasi partilerden tepkiler yükseldi.
Erdoğan’ın bu sözlerinin Diyarbakır ziyareti öncesi sarfetmesi kendisi açısından büyük bir çelişki olarak değerlendirilebilir. Nitekim, Erdoğan’ın Diyarbakır ziyareti oldukça sönük geçti, mitinge katılım çok azdı ve “Diyarbakır Cezaevi müze oluyor” dedi ancak dinleyenlerden istediği tepkiyi alamayınca “Pek memnun değiller galiba” diyerek çıkıştı. Erdoğan, bir de tüm bunların üstüne “Şu anda Edirne Cezaevi’nde olan zatın Kürtlük ile alakası var mı? Yok. Bu adam Kürt değil. Ama Kürt kardeşlerimi sömürüyor” dedi.
Tüm bu gelişmeler, Erdoğan ve AKP’nin Kürt seçmenin nabzını tutamadığını, empatisini tamamen yitirdiğini gösteriyor. Muhafazakar Kürt seçmen de AKP’den hızla uzaklaşıyor. Fakıbaba’nın İYİ Parti’ye geçmesi, hem AKP içinde Kürt milletvekillerinin kopabileceğine dair işaretler veriyor hem de muhafazakar Kürtlerin yeni adresinin neresi olacağına dair devletin tercihleri açısından ipuçları veriyor. Seçimlere doğru Kürt seçmenin eğilimlerinin nasıl gelişeceğini takip etmek gerekiyor.
DIŞ POLİTİKA
Rusya Gündemi:
Rusya’nın, Ukrayna’daki Donetsk, Lugansk, Zaporijya ve Herson bölgelerini ilhakı sonrasında Birleşmiş Milletler’in ilhakı kınayan bir karar aldı, ardından Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Rusya’yı terörist rejim olarak tanımladı. Ekonomik ve siyasal anlamda sıkışan iki ülke olarak Türkiye ile Rusya arasındaki işbirliğinin artması beklenebilir. Zira son dönemde Türkiye’de Rusya doğalgazı için dağıtım merkezi kurulması gündeme geldi. Fakat bu gazın Avrupa’ya nasıl sevk edileceği belirsizliğini koruyor. Ayrıca Sinop’taki nükleer santral için de Rusya’nin devreye girmesi, iki ülke arasındaki işbirliğinin yeni bir evreye girdiğini gösteriyor. Diğer yandan ambargoların etkisiyle Türkiye’ye gelen Rus sermayesi de artmaya devam ediyor. Rusya’dan gelen para akışı sadece yatırımlarla sınırlı değil. Maliye Bakanı Nebati, gözardı edilemeyecek derecede ciddi boyutlara ulaşan ‘kaynağı belirsiz’ paraya ilişkin olarak Rus turistlerin yaptığı nakit harcamalara işaret eti. Bu gelişmeler karşısında Batı henüz Türkiye üzerinde bir baskı oluşturamıyor fakat ileride bazı yaptırımlar gündeme gelebilir.
Öte yandan Rusya’nın silah stoklarında ciddi sorunlar olduğu söyleniyor. Ukrayna ise savaşı sürdürmek için ülkenin yeniden inşası adı altında para ve silah talep ediyor. Bu arada Belarus’un da çatışmaya girme ihtimali belirdi. Rusya’da askere alımlar başlayınca ülkeden kaçışlar başladı fakat Rusya’da savaşı destekleyen bir kitlenin olduğu da söyleniyor.
Avrupa’da Rus doğalgazının kesilmesiyle bir enerji sıkıntısı yaşanıyor.
İran ve Orta Doğu:
İran’da gösteriler sönümlenmeden devam ediyor. Eylemler üniversite ve okullardan fabrikalara yayıldı. Pek çok işyerinde grevler başladı. Devlet içinde göstericilerin taleplerinin dikkate alınması gerektiğini düşünenlerin olduğu da söyleniyor. Gösterilerin devamı halinde İran devletinin sertleşeceği düşünülüyor.
Bu arada İran Kürdistan’ında PJAK ve Komala eylem birliği kararı aldılar. İran Kürdistan’ında eylemler büyüyerek devam ediyor.
Öte yandan, Afrin HTŞ’ye teslim edildi. Türkiye’nin HTŞ aracılığıyla Afrindeki diğer İslamcı gruplara uyarı mesajı verdiği yorumları yapılıyor.
Diğer Gündemler
İngiltere’de gündem göreve gelir gelmez ekonomik çalkantıyı durdurmak bir yana daha da körükleyen Başbakan Liz Truss’ın istifasıyla tekrar ısınmaya başladı. Truss’ın yerine Boris Johnson dönemi Maliye Bakanı olan, piyasa dostu milyarder Rishi Sunak yeni başbakan oldu.
Çin’de Komünist Partisi’nin 20’inci Ulusal Kongresi yapıldı. Önceki dönemde devlet başkanlığı için geçerli olan 68 yaş ve iki dönem sınırlamalarını kaldıran Devlet Başkanı Şi Jinping’in yaptığı yeni atamalarla gücünü daha da arttırdığı görülüyor. Dikkat çeken diğer bir konu da, kongrede alınan kararlardan çok, yabancı medyanın izlemesine izin verilen tek aktivite olan kongrenin kapanış töreninde, Şi’nin hemen yanında oturan bir önceki devlet başkanı Hu Jintao’nun, görevliler eşliğinde dışarı çıkarılmasıydı.
EKONOMİ
Kriz hem dünyada hem de Türkiye’de iyice derinleşiyor. TÜİK gıdada üretici enflasyonundaki artışı yıllık yüzde 156 olarak açıkladı. Yoksulluk sınırı ise 25 bin TL’nin üzerine çıktı. Enflasyon sorun olmaya, toplumun orta ve alt tabakalarını daha da yoksullaştırmaya devam ediyor. Amerika’dan sonra Avrupa’da da enflasyonda yeni bir rekor geldi. Dünya merkez bankaları enflasyonla mücadele faiz silahını kullanırken TCMB yine faiz düşürdü. Bütçe açığı yılın ilk 9 ayında 79 milyar TL’ye ulaşırken kur korumalı mevduatın bütçeye yükü 85 milyar TL’ye ulaşmış. Uzunca bir süredir kur sabitlenmiş durumda. Bu nedenle KKM’de kalanlar zarar edebilir. Tüm bunlar krizi ötelese de derin ve görülmemiş bir ekonomik krize sürüklendiğimiz söylenebilir. Diğer bir deyişle 2022 yılı bütçesinin 6 ayda tükendiği düşünüldüğünde, 2023 bütçesinin, açıklar ve KKM ödemelerine gideceği öngörülebilir. Zira faiz ödemelerine ayrılan payın neredeyse eğitim ve sağlık bütçeleri kadar olduğu, tarıma ayrılan desteğin yaklaşık 4 katı olduğu düşünüldüğünde durumun vehameti gözler önüne çıkıyor.
Seçim döneminde seçim ekonomisine dönük atılacak adımlar tabloyu daha da karartabilir.
Bu durumda Rusya’dan talep edilen doğalgaz ödemelerindeki ertelemelerin dış politika gündeminde bahsettiğimiz “seçim öncesi destek” anlamına gelebileceğinin altını bir kez daha çizelim.