Bu değerlendirme yazısı, aşağıdaki haber akışı ve yorum yazıları temel alarak hazırlanmıştır:
İç politika gündeminde yerel seçimler
CHP’nin yerel seçim sürecinde Türk-İslam faşizmini geriletmek, adalet ve demokrasi cephesi inşa etmek yönünde bir politikası olmadığı açık bir şekilde ortaya çıktı. Aday belirleme süreçlerinde parti içi demokrasi ilkesi ihlal edilerek genel merkez tercihleriyle, partiyi siyaseten tanımsız hale getirecek adaylar belirlendi. İstanbul Beyoğlu’da ÖDP Genel Başkanı Alper Taş aday gösterilirken, Şanlıurfa Siverek’te öncesinde MHP’den adaylığı gündeme gelen Mehmet Fatih Bucak aday gösterilebildi. CHP, Beyoğlu’da Alper Taş, İzmir Büyükşehir’de Tunç Soyer gibi belli adayların sol söylemlerinin ötesinde örgütlü dayanakları olan halkçı bir belediyecilik siyaseti geliştirmiyor. İstanbul Büyükşehir adayı Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı’yla Saray’da görüşmesi, 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Muharrem İnce’nin çıkışıyla netlik kazanan Saray rejimini meşrulaştırma siyasetinin bir uzantısı olarak değerlendirilmişti. CHP’nin Saray rejimi ve Türk-İslam faşizminin meşruiyetini sorgulamaktan ısrarla kaçınması, seküler seçmen tabanını da sandıktan uzaklaştırmaya hizmet ediyor. Bir taraftan Saray rejimi ve yüksek “beka” siyasetini meşrulaştırmak, diğer taraftan HDP’nin parti kararıyla önünü açtığı fiili seçim ittifakına yanaşmak da mümkün görünmüyor. Bu koşullar altında HDP seçmeninin büyük şehirlerde CHP’ye çok iltifat etmesini beklemek yanılgı olur.
CHP örgütüne egemen olan siyasi anlayış, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle Saray rejiminin seçimlerde ilk defa çok kırılgan hale geldiği şu dönemde seçmene alternatif sunmuyor ve neo-liberal rant sisteminin değişimini imkansız kılıyor.
HDP ise Ankara, İstanbul ve İzmir dahil yedi büyükşehirde başkan adayı çıkarmayacağını ilan ederek buralarda “demokrasi güçlerini” destekleyeceğini açıkladı. Demokratik güçler ittifakının gerçekte var olmadığı, tüm büyük partilerin beka siyasetine kitlendiği ve yükselen faşizmi meşrulaştırdığı koşullarda HDP’nin bu kararının işaret ettiği adres pek açık değil. Yine de büyükşehirlerde Kürt seçmenin HDP tarafından Cumhur İttifakı dışındaki partilere, CHP’ye oy vermeye davet edildiği söylenebilir. Bu siyasetin uzun vadeli sonucu halkçı belediyecilik anlayışı üzerine yükselecek sol muhalefetin altının oyulması, batıdaki Kürt seçmenlerin ise asimilasyona davet edilmesi olacaktır. Kürt illerinde ise HDP geleneksel olarak güçlü olduğu yerlerde belediyeleri kayyumların elinden alacak seçmen tabanına sahiptir. Fakat beklenen bu başarının halka dayalı bir siyaset anlayışından değil, Kürt kimliği ile mevcut büyük partilerin Türkiye’nin kırmızı çizgilerine yaslanan beka siyaseti arasındaki onarılamaz çelişkiden kaynaklandığını görmek zor değildir.
AKP ise Erdoğan liderliğinde tarihinin en zor belediye seçimlerini yaşıyor. Büyük merkezlerde MHP destekli AKP oylarında yaşanacak olan en ufak bir kırılma mevcut Saray koalisyonunu tartışılır hale getirip İyi Parti gibi yeni koalisyon güçlerine kapı açabilir. Bu koşullar altında AKP geçtiğimiz hafta yerel seçimler beyannamesini açıkladı. Temiz toplum, temiz çevre, temiz belediyecilik (3T) formülü içeren bu manifesto, AKP’nin kendi kendisine muhalefet ettiği, ülkedeki muhalefet boşluğuyla dalga geçen bir şaka gibi.
Ülke 31 Mart yerel seçimlerine doğru, Saray rejiminin otoritesini sarsacak şiddetli bir ekonomik krizin gölgesi altında ilerlerken, AKP’nin kendi kendisine muhalefet ettiği, CHP’nin seküler demokratik topluma inat Türk-İslam ideolojine eklemlendiği, ama gerektiğinde solculuğu da bir tarafa bırakamadığı, HDP’nin ise yoklukta demokratik güçler aradığı garip bir tiyatro izliyoruz. Kesin olarak söylenebilecek olan, Kürt illerinde HDP’nin, batıda ise MHP ve belki İyi Parti gibi Türk milliyetçisi odakların bu seçimlerden daha güçlü çıkacağı. Toplumsal örgütlülüğe dayalı halkçı bir siyasetin önünde ise daha kat edilmesi gereken yıllar var.
Dış politika gündemi
20 Ocak – 2 Şubat döneminde de dış politika gündemini temel olarak “Suriye ve Fırat’ın Doğusu” oluşturdu. ABD’nin “tampon bölge” konusunda Türkiye ile SDG arasında dengeleme arayışı içinde olduğu gözlenirken, Rusya’nın da Türkiye’yi Suriye rejimi ile temasa yönlendirdiği gözlendi. Her iki ülkenin de Türkiye’nin olası tek taraflı askeri müdahalesinin Suriye’de güçlükle temin edilen mevcut kırılgan dengeleri bozacağı görüşünde oldukları, kısa vadede Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna operasyon yapmasına izin vermeme eğiliminde oldukları söylenebilir. Öte yandan, Rusya ile İdlib konusu gündemdeki önemini korurken, Irak bölgesinde de Türkiye ve ABD açısından hükümetle yeni gerilimlerin yaşanabileceğinin ipuçları belirdi.
Konuyla ilgili olgulara değinecek olursak aşağıdaki gelişmelerin öne çıktığını görmekteyiz:
Fırat’ın Doğusu, ABD, Türkiye, SDG
19 Ocak’ta (bir gün önce Erdoğan ile birlikte Fazıl Say’ın konserini izleyen) ABD’li Senatör Graham: “YPG PKK’nin politik koludur. Kanıtlar açık ve net. Müttefik Türkiye için yarattığımız problemi çözmeliyiz. Obama YPG’yi silahlandırarak Türkiye için kâbus yarattı. ABD askeri hemen çekilirse Suriye’de daha büyük bir savaş çıkar. Güvenli bölge Türkiye’nin güvenliği için kurulacak.” Açıklamasını yaptı.[1] 20 Ocak’ta Erdoğan ile Trump telefonda görüştü. Beyaz Saray, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki görüşmede Suriye’nin kuzeydoğusunda iki ülkenin de güvenlik endişelerini giderecek çözümlerin aranması hususunda mutabık kalındığını bildirdi.[2] 26 Ocak’ta Erdoğan, Suriye’deki gelişmelerden söz ederken, “Süren diplomatik süreçlerin sonucunu bekliyoruz” ifadesi dikkat çekti. Erdoğan “Oldu oldu, olmadı bir gece ansızın oralardayız” demeyi de ihmal etmedi.[3] Erdoğan’ın ve sözcülerinin son dönemde değişik vesilelerle dile getirdikleri “Kürtlerle kardeşiz”, “Afrin’e getirdiğimiz hizmetler”, “Suriye Kürtlerini PYD/YPG ‘boyunduruğundan’ kurtaracağız” ve benzeri ifadelerin de ABD’yi rahatlatmaya ve diplomasiye hazırlanmaya yönelik olduğu söylenebilir.
Öte yandan bu dönemde ABD ile SDG arasında temasların yoğunlaştığı görüldü. 29 Ocak ve sonrasında Demokratik Suriye Meclisi (MSD) temsilcilerinden İlham Ehmed ve beraberindeki heyet, ABD’de Başkan Donald Trump ve kongre temsilcileriyle görüşmeler yaptı. Hatta İlham Ehmed, Başkan Trump’ın Kongre’de yapacağı “Birliğin Durumu” (SOTU) konuşmasına davetli olarak katıldı. Washington Post gazetesine demeç veren İlham Ehmed, ABD’nin çekilme kararı sonrası bölgedeki duruma ilişkin izlenimlerini anlatırken, ABD’li askerlerin Suriye’de çekildiğine dair bir emare bulunmadığını söyledi. Sahada hiçbir şey olmadığını belirten Ehmed, Suriye’deki durumun ABD Başkanı Donald Trump’ın çekilme kararını açıkladığı tarihteki durumla aynı olduğunu belirtti ve “Suriye’deki Kürtlerin durumu hakkındaki endişelerimi dile getirdim. Trump, Kürtlerin öldürülmeyeceği konusunda güvence verdi” ifadelerini kullandı.[4] Görüşmelerde, Türkiye’nin “kontrolümüzde olacak” dediği Kuzey ve Doğu Suriye’deki “Güvenli Bölge”nin çerçevesini ABD ile Demokratik Suriye Meclisi’nin (MSD)’nin birlikte belirlediği ifade edilirken, Adana Mutabakatı çerçevesinde Fırat’ın batısının Suriye rejimine bırakılmasının gündemde olduğu iddia edildi.[5]
31 Ocak’ta, ABD’nin Suriye’den çekilmesinin ardından kurulacağı belirtilen tampon bölgeye ilişkin yeni bir iddia ortaya atıldı. Buna göre Washington, Türkiye ile Suriyeli Kürtler arasında olası bir çatışmayı engellemek için kurulması planlanan “tampon bölge” için Batılı ülkelerden bir koalisyon oluşturmayı planlıyor. Wall Street Journal’ın üst düzey yetkililere dayandırdığı haberine göre ABD, tampon bölgenin müttefikleri Fransa, İngiltere ve Avustralya tarafından kurulmasını planlıyor.[6]
1 Şubat’ta ABD Temsilciler Meclisi Trump’ın Suriye’den çekilmesine karşı yasama faaliyetine girişti. Cumhuriyetçi Parti’nin çoğunluğu oluşturduğu Senato’da, Trump’ın Suriye ve Afganistan’dan çekilme kararlarına karşı çıkan bir madde onaylandı. Söz konusu oylama bağlayıcı değil ve çekilme kararlarını kısa vadede tersine çevirmesi beklenmiyor. Ancak, kendi partisi Cumhuriyetçilerin Trump’ın dış politikasına meydan okuması açısından Amerikan siyasetinde önem taşıyor.
Rusya, Türkiye
23 Ocak’ta Erdoğan ile Vladimir Putin Moskova’da görüştü. Görüşme sonrası açıklanan ortak kararın bir bakıma Astana sürecinin devamı anlamına gelen “Üçlü Zirve”nin Moskova’da yapılması olduğu gözlendi. Putin’in açıklamalarında “Anayasa Komisyonu’nun önemi” ve “Şam’ın Kürtlerle bağlantı kurmasına çaba sarf ediyoruz” ifadeleri dikkat çekerken Erdoğan’ın açıklamalarında da “Idlib’te işbirliği” ve “Anayasa Komitesi’nin faaliyetlerine bir an önce başlaması” ve “güvenli bölge” konuları yer aldı.[7] Ertesi günü yaptığı konuşmada da Erdoğan “Suriye’de insani amaçla bulunan tek ülke Türkiye” vurgusu yaparak başta Rusya olmak üzere dış dünyaya “işgal niyetimiz yok” mesajı verdi.[8]
İlerleyen günlerde görüşmede Rusya Devlet Başkanı Putin’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Moskova ziyareti sırasında 1998 Adana Mutabakatı’na atıfta bulunduğu ortaya çıktı. Rusya’nın bu suflesiyle Türkiye Adana Mutabakatı’nı hatırlamış oldu.[9]
Türkiye’ye dönüşünde Erdoğan konuyu hemen sahiplendi ve “Bizi birilerinin davet etmesine gerek yok. 1998 Adana mutabakatı Türkiye’nin herhangi bir olumsuz gelişmede Suriye’ye girmesinin önünü açıyor. Güvenli bölge sözü birkaç ay içinde yerine getirilmezse biz oluşturacağız. Müttefiklerimizden Türkiye’nin güvenli bölge çabasına lojistik destek beklemekteyiz. Sahada fiili kontrolün de bizde olması gerekiyor.” dedi. Erdoğan “O mutabakatın geçersiz olduğunu söyleyebilen kimse yok. Tam aksine Sayın Putin, o mutabakatın orada bizim terörle mücadelemiz açısından önemli olabileceğine işaret ediyor. O mutabakat 2011’e kadar işledi.” derken aynı cümlede, Rusya’nın “Suriye ile temas” telkinlerine yanıt verdiğini düşündürecek şekilde “Bizim, 1 milyona yakın insanın ölümüne sebep olmuş, milyonlarca insanı göçe zorlamış biriyle üst düzey temasımız olmaz.” yorumunu ekleme gereğini hissetti.[10]
Adana Mutabakatı’nın gündeme gelişini Türkiye’nin İdlib, Afrin ve Fırat Kalkanı bölgelerindeki davetsiz mevcudiyetini, Şam’ın davetiyle Suriye’de bulunan İran ve Rusya gibi meşru kılacağını, yine Fırat’ın doğusuna olası tek taraflı askeri müdahalesini de işgal sayılmayıp aynı şekilde “terörle mücadele” ve “özsavunma” kavramlarıyla meşrulaştıracağını umarak kullanmayı amaçladığı söylenebilir. Rusya’nın ise 1998 Adana Mutabakatı atfından aynı sonucu çıkardığını ileri sürmek pek mümkün görünmüyor. 25 Ocak’ta Rus Dışişleri Bakanı Lavrov “Tampon bölge, güvenlik bölgesi hakkındaki tartışmalara gelince, bu, Rusya ile Türkiye arasındaki bir anlaşmanın konusu olamaz. Bu, Suriye hükümetinin katılımıyla müzakere edilmelidir. Çünkü, sonuçta bu bölge de dahil olmak üzere bütün toprakların kontrolünü Suriye hükümetinin yeniden sağlaması gerekir. Bu herkes için çok açıktır. Eminim bu, bölgede mümkün olduğunca daha az yabancı müdahalenin olması bakımından en iyimser karar olacaktır.” Şeklindeki açıklamasıyla Rusya’nın asıl tutumunu özetlemiş oldu. ABD’nin YPG’nin sınırlardan uzaklaştırılması ve Şam’ın egemenliğinin yeniden tesis edilmesi karşılığında, Türkiye’nin Astana Süreci kapsamındaki Rusya-İran iş birliğine ilaveten Esat’la da doğrudan ilişki kurmasına göz yumması da pek mümkün görünmüyor. Zira Suriye savaşının başladığı 2011 yılı itibariyle Türkiye başta olmak üzere birçok komşu ülke, Suriye hükümetini tanımadıklarını açıklamıştı. Bu çerçevede Suriye ile yapılan önceki anlaşmalar da geçersiz sayılıyordu ve Adana Mutabakatı da fiilen askıya alınmıştı.
Bu konuda Suriye tarafından da dikkat çekici bir açıklama yapıldı. “Türkiye 2011’den Bu Yana Adana Mutabakatı’nı İhlal Ediyor… Türkiye tüm askerlerini çeksin…”[11]
İçinde bulunduğumuz bu dönemde Suriye konusundaki henüz tam olgunlaşmamakla birlikte çok önemli bir gelişme de Suriye’nin yeniden Arap Birliği’ne dönüşünün gündeme gelmesiydi. 21 Ocak’taki Arap Birliği zirvesinde farklı ülkelere dağılmış yaklaşık 5 milyon Suriyeli ve yeniden inşa için seferberlik çağrısı yapıldı.[12]
İdlib
Bu dönemde İdlib’e ilişkin olarak Türkiye’nin Astana görüşmeleri kapsamında üstlendiği rolü yerine getirmesi konusunda eleştiriler gündeme geldi.
23 Ocak’ta Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, İdlib’de son duruma ilişkin, ‘durum ciddi endişe verici. Gerilimi azaltma bölgesindeki durum hızla kötüye gidiyor’ dedi. Sözcü Zaharova, Fırat’ın doğusunda cihatçılarla mücadele ve istikrarı sağlamak için bölgenin Suriye hükümetinin kontrolüne geçmesi gerektiğini belirtti.[13]
27 Ocak’ta Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Türkiye’nin Suriye sınırındaki eylemlerinin ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit etmemesi gerektiğini söyledi. Peskov, Türkiye’nin İdlib’le ilgili anlaşmaları tam olarak uygulamadığını da dile getirdi.[14]
***
Ortadoğu’da yaşanan bir diğer önemli gelişme Irak coğrafyasında gerçekleşti. 27 Ocak’ta Irak’ın Duhok kentinde Türkiye’ye ait bir üsse PKK tarafından düzenlendiği iddia edilen “saldırı” sonrasında üste “kısmi araç ve malzeme” hasarı oluştuğu belirtilmişti. Bu olay sonrası Türkiye tarafından gerçekleştirilen hava operasyonlarında yaşamını yitiren iki sivilin cenazesinden sonra bölge halkı Türkiye’nin bombardımanları protesto etmek için bir gösteri düzenlendi. BBC World’e konuşan yerel yetkili Najib Saeed Türkiye askerlerinin protestoculara ateş açtığını ardından birçok patlamanın gerçekleştiğini söyledi.
Konuyla ilgili önemli bir açıklama da Irak Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi. Irak Dışişleri Bakanlığı’nın bildirisinde “Şiladize’de iki kişinin ölmesine ve birkaç kişinin de yaralanmasına neden olan Türk askerlerinin sivillere ateş açmasını kınıyoruz” ifadeleri yer aldı. Bakanlık, olayların ardından Türk Hava Kuvvetleri’ne ait uçakların alçak uçuş yaparak sivilleri korkuttuğunu da ekledi.
Bakanlığın yaptığı açıklamada ayrıca Türkiye Büyükelçisi Fatih Yıldız’ın protesto notası verilmek üzere çağrılacağını ve bu olayın bir daha tekrarlanmamasını isteyeceği belirtildi.[15]
Dünya Gündemi
19 Ocak’ta Venezuela’da muhalif lider Juan Guadio, kendini geçici Devlet Başkanı ilan ederek, yemin etti. ABD Başkanı Donald Trump, Guaido’yu ülkenin “geçici devlet başkanı” olarak tanıdığını açıkladı. Ardından Venezuela Devlet Başkanı Maduro’dan ilk açıklama geldi. Maduro, ABD ile tüm diplomatik ilişkileri kestiklerini ilan etti ve ABD’li diplomatların ülkeyi 72 saat içinde terk etmelerini istedi. Maduro’ya ilk destek açıklaması Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales’ten geldi. Kanada ve AB’den de Guaido’ya destek geldi.
Karşı cephedeki açıklamalar 24 Ocak’ta gelmeye başladı. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, ABD, Kanada ve AB’den Guaido’ya destek gelmesine tepki gösterdi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Venezuela’da yaşanan gelişmeleri “egemen bir devletin iç işlerine kaba bir müdahale” olarak niteledi. Rusya lideri Vladimir Putin, Venezüella Devlet Başkanı Nicolas Maduro ile yaptığı telefon görüşmesinde ülkenin meşru iktidarına destek verdiğini ifade etti. Rusya’nın yanı sıra Çin, İran, Meksika, Uruguay, Nikaragua, Küba, Bolivya’dan da Maduro’ya destek mesajları geldi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, “Cumhurbaşkanımız, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’yu arayarak ‘Maduro kardeşim! Dik dur, yanındayız’ dedi.” şeklinde açıklama yaptı.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro yönetimini meşru görmediklerini, bu yüzden Maduro’nun Amerikalı diplomatlara ülkeyi terk etmeleri talimatına uymayacaklarını açıkladı. Pompeo, Venezuela’da yaşanan son gelişmelerle ilgili yaptığı açıklamada, ”Venezuela hakkındaki tartışma bitmiştir. Maduro hükümeti gayri meşru, ‘sefil’ ve ‘köküne kadar antidemokratik’.” ifadelerini kullandı.
Aynı gün Venezuela Devlet Başkanı Maduro ABD’deki büyükelçiliğini ve konsoloslukları kapatma kararı aldı.
25 Ocak’ta yayımlanan haberlerde, Venezüella’da hafta başından bu yana düzenlenen protestolarda meydana gelen şiddet olaylarında 268 kişinin gözaltına alındığı bildirildi. Muhalif kaynaklar ise 364 kişinin gözaltına alındığını, 26 kişinin hayatını kaybettiğini iddia etti.
26 Ocak’ta ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, BMGK’ye, Venezüella’da Juan Guaido’yu geçici devlet başkanı tanıma ve demokratik geçişe destek verme çağrısı yaptı.
Rusya’nın Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Vassily Nebenzia, ABD ve müttefiklerini, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’ya karşı darbe yapmaya çalışmakla suçladı. Öte yandan Maduro’nun yardımcısı Delcy Rodrguez, ABD’nin Venezuela’dan petrol alımını durdurma ihtimaline yönelik, “Çin’in ihtiyacı olan tüm petrol Venezuela’da var. Venezuela dost ülkelerinin ihtiyaç duyduğu tüm petrolü karşılayacak” ifadelerini kullandı.
1 Şubat 2019’da ABD, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan 2 Şubat itibarıyla çekileceğini açıklandı.[16]
Ortadoğu ve dünya siyasetiyle ilgili olarak aşağıdaki güncel yorum yazılarının okunmasını öneriyoruz:
Aydın Selcen: Fırat’ın doğusunda Kuzey Irak. https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/01/27/616887/
Mühdan Sağlam: Erdoğan ‘güvenli bölge’ için Moskova yollarında. https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/01/23/erdogan-guvenli-bolge-icin-moskova-yollarinda/
Fehim Taştekin: Cehennemin kapıları tıklanırken… https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/01/23/cehennemin-kapilari-tiklanirken/
İlhan Uzgel: ABD’nin Ortadoğu’da bölünme siyaseti. https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/01/21/abdnin-ortadoguda-bolunme-siyaseti/
Fehim Taştekin – Uyanık kalın, piyangodan bir darbe vurabilir
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/02/01/uyanik-kalin-piyangodan-bir-darbe-vurabilir/
Muhalif siyasetçi Guaidó, kendini ‘geçici devlet başkanı’ ilan ettiğini öne sürdü. ABD’nin hızla tanıdığı bu gelişmeye Maduro, ‘ABD destekli darbe girişimi’ olarak tepki gösterdi ve ABDli diplomatların ülkeyi terk etmeleri için 72 saat verdi. Venezuela’da Maduro destekçileri ve muhalifler ayrı ayrı sokaklara döküldü. http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1215497/Venezuela_da_ne_oluyor_.html
Ekonomi Gündemi
Uluslararası Para Fonu (IMF) 21 Ocak’ta Türkiye ekonomisinin 2019’da öngörülenden daha fazla yavaşlayacağını belirtti.[17] Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ise IMF’in tam tersine, Davos’taki konuşmasında Türkiye ekonomisinde yaz aylarına göre hızlı bir şekilde toparlanma olduğunu söyledi.[18]
23 Ocak’ta, daha önce konkordato talep eden Pamukkale Turizm AŞ’nin mali durumuna ilişkin raporları inceleyen mahkeme heyeti, firmanın ticari faaliyetlerini sürdürmesine imkân olmadığına hükmederek konkordato talebini reddetti ve iflas kararı verdi.
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı Türkiye Ekonomisinde Haftalık Gelişmeler ve Genel Görünüm Raporu’nu yayımladı. Rapora göre, geçen yılın Ocak-Kasım aylarını kapsayan 11 aylık dönemde tüketici kredisi ve kredi kartı borcunu ödeyemeyen kişi sayısı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1 milyon 215 bin 842 kişiden, 1 milyon 284 bin 261 kişiye çıktı. Borcunu ödeyemediği için 4.6 milyon kişi takibe düştü. 11 aylık dönemde tüketici kredisini ödeyemeyenlerin sayısı 826.8 bin kişiye çıktı. Kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı ise 744.8 bin kişiyi buldu.
Merkez Bankası’nın (TCMB), olağanüstü genel kurul kararı sonrası 18 Ocak’ta Hazine’ye 33 milyar TL aktardı. Bu paranın 8.5 milyar TL’sinin ilk haftada müteahhitlere gittiği iddia edildi.[19] Ekonomik kriz ve faizlerin yükselmesiyle TCMB’nin net kârı da katlanmış, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, bu kârdan Hazine’ye 37 milyar TL geleceğini açıklamıştı. Normalde nisanda aktarılan kâr, olağanüstü genel kurul ve mevzuat değişikliği ile seçim öncesine alınmıştı. Geçen hafta bu rakamın yüzde 90’ı avans olarak Hazine’ye aktarılmıştı.
Gazeteci Ahmet Takan: “Ankara’yı Sarsan Derin İMF Söylentisi” başlıklı yazısı epey gündem oldu.[20] Öyle ki, konu hakkında Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan açıklama geldi: “Türkiye ekonomisi hiçbir dış yardım ya da desteğe ihtiyaç duymadan yaşadığı spekülatif süreci atlatmıştır.”[21]
Küresel ekonomide durgunluk işaretleri
Uluslararası kredi derecelendirme şirketi FITCH, kamu borçlarının küresel düzeyde hızla yükseldiğine dikkat çekti ve bu borçların gelişmekte olan ülkelerde GSYH’nın yüzde 80’ine ulaştığı uyarısı yaptı.[22]
ABD Merkez Bankası (Fed) Başkan Yardımcısı Richard Clarida, ABD ekonomisinin 2019’a doğru güçlü ivmesini devam ettirdiği ortamda Fed’in, “önümüzdeki dönemde faiz kararları konusunda sabırlı olabileceğini” söyledi.[23] Clarida’nın aksini iddia etmesine rağmen bu açıklama, “küresel ekonomi yavaşlıyor mu?” sorusunu gündeme getirdi.
Dünya bankası tarafından yayımlanan bir rapor da bu kaygıyı destekler nitelikteydi.[24]
Önerilen güncel yorum yazıları:
Ümit Akçay: “Davos 2019: Kapitalizmi kapitalistlerden korumak.” https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/01/24/davos-2019-kapitalizmi-kapitalistlerden-korumak/
Ahmet Takan: “Ankara’yı Sarsan Derin İMF Söylentisi”
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ankarayi-sarsan-derin-imf-soylentisi-50602yy.htm
KPMG Türkiye’nin İnşaat Sektörü Büyüme Raporu. http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/1216038/Tesvikler_derman_olmadi.html
[1] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1207455/ABD_li_senatorden_flas_sozler__PKK__YPG__guvenli_bolge….html
[2] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1209507/Erdogan_Trump_ile_gorustu__Beyaz_Saray_dan_aciklama.html
[3] https://bianet.org/bianet/siyaset/204881-erdogan-diplomatik-sonuc-alamazsak-bir-gece-ansizin
[4] https://m.nerinaazad.org/tr/news/actual/syria/ilham-ehmedin-washington-izlenimleri-degisen-bir-sey-yok
[5] http://yeniyasamgazetesi.com/abd-ile-msd-guvenli-bolgeyi-konustu/
[6] https://tr.sputniknews.com/abd/201901311037399758-abd-suriye-tampon-bolge-plani-sizdi-yeni-gucolusturlacak-/
[7] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1213981/Erdogan-Putin_gorusmesi_sonrasi_ortak_aciklama.html
[8] https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/erdogan-kara-harp-okulunda-3251042/
[9] https://tr.sputniknews.com/turkiye/201901251037292538-erdogan-erzurum-aday-tanitim-toplantisi/
[10] https://www.bloomberght.com/haberler/haber/2191750-cumhurbaskani-erdogan-adana-mutabakati-turkiye-nin-agirligini-hissettirecek
[11] https://bianet.org/bianet/diger/204880-suriye-turkiye-2011-den-bu-yana-adana-mutabakati-ni-ihlal-ediyor
[12] http://wwwriyet.com.tr/haber/dunya/1209485/Birlik_te_multeci_vurgusu.html.cumhu
[13] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1213514/Rusya__Firat_in_dogusu__Suriye_hukumetinin_kontrolune_gecmeli.html
[14] https://bianet.org/bianet/militarizm/204889-peskov-turkiye-idlib-anlasmamizi-tam-olarak-uygulamiyor
[15] https://bianet.org/bianet/militarizm/204891-irak-turkiye-ye-protesto-notasi-verecegiz
[16] https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2019/02/01/abd-nukleer-fuze-anlasmasindan-2-subatta-cekilecek/
[17] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/1210891/IMF__Turkiye_ekonomisi_ongorulenden_daha_fazla_yavaslayacak.html
[18] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/1214249/Albayrak_buyume__IMF_kuculme_ongordu.html
[19] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/1217740/Merkez_in_k_ri_yola_gitti.html
[20] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ankarayi-sarsan-derin-imf-soylentisi-50602yy.htm
[21] https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/02/01/hazine-bakanligindan-imf-aciklamasi-algi-operasyonu/
[22] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/1214498/Fitch_ten_kritik_uyari.html
[23] https://www.cnnturk.com/ekonomi/dunya/fedden-faiz-aciklamasi
[24] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-46808637