Bu gündem değerlendirmesi hazırlanırken linkteki haber taramasından faydalanılmıştır.

İÇ POLİTİKA

“Açılım süreci”

İktidarın özel olarak MHP eliyle, demokrat muhalefeti ve Kürt muhalefetinin barış umutlarının canlı tutacak söylemler kurduğu; diğer yandan da kayyum ve tutuklamalarla baskıcı politikalarına devam ettiği bir dönemi daha geride bıraktık. Bu dönemde en çok konuşulan çıkış yine Bahçeli’den geldi; DEM Parti’nin “kayyım yerine İmralı Adası’nın kapıları açılsa” talebini Bahçeli grup toplantısında yaptığı açıklamalarla en azından söylem düzeyinde bir adım öteye taşıdı ve “İmralı’yla DEM Grubu arasında yüz yüze temasın gecikmeksizin yapılmasını bekliyor, çağrımızı kararlılıkla tekrarlıyoruz. İnandığımız yolda hiçbir baskıya aldırış etmeyiz” dedi. Aynı gün DEM Parti, Abdullah Öcalan ile görüşme talebiyle Adalet Bakanlığına başvuru yaptı. Parti yetkilileri başvuru kararının önceden alındığını ve Bahçeli’nin açıklamalarıyla aynı güne denk gelmesinin tesadüf olduğunu belirttiler. Ancak başvuruya henüz herhangi bir cevap verilmedi. Başvurunun ertesi günü konunun değerlendirildiğini belirten Adalet Bakanı Tunç haber taramasına konu olan dönemin son gününde yaptığı açıklamada “DEM Parti’nin dilekçesi 26.11.2024 tarihinde ulaştı. Değerlendirmemiz devam ediyor. Makul süre içinde cevap verilecek” dedi.

Tüm bunlar yaşanırken, iktidarın kayyum siyaseti de hız kesmeden devam ediyor. Geçtiğimiz dönemde de DEM Partili Tunceli Belediye Eş Başkanı Cevdet Konak ile Tunceli iline bağlı CHP’li Ovacık İlçesi Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’e ‘örgüt üyeliği’ iddiasıyla açılan davada 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Diğer Eşbaşkan Birsen Orhan’a ise tutuklama talebiyle sevk edildiği nöbetçi hakimlikçe hakkında ‘ev hapsi’ ve yurtdışına çıkış yasağı kararı verildi. Sonrasında da tutuklandı. Görevden uzaklaştırılan belediye başkanları yerlerine kayyum atandı. Bakanlık tebligatlarında görevden uzaklaştırılan başkanların yerine meclis tarafından yeni başkan seçilmesinin önünü almak için de kararın geçici tedbir olarak yapıldığı vurgulanıyor. Kayyum atamalarından sonra çok sayıda yurttaş belediye binalarına akın ederek kararı protesto etti. Protesto eylemlerine polis müdahale etti ve tutuklananlar oldu. Ayrıca çok sayıda kentte belirlenen evlere düzenlenen baskınlarda aralarında yazar, sanatçı, gazeteci ve aydının da bulunduğu çok sayıda insan gözaltına alındı ve sonrasında tutuklandı.

Bu gelişmeleri Suriye’de yaşanan yeni gelişmeler ile birlikte düşünmek gerekiyor. İktidar Suriye’de uyguladığı taktiği yurt içinde de uyguluyor, bir yandan görüşmeler yürütürken, bir yandan da sahada tutuklamalar/ kayyum atamaları ve işgal ile dengeyi kendi lehine çevirmeye ve masada da kendi şartlarını dayatmaya çalışıyor. Bu durumda iktidarın kendi şartlarını ne kadar dayatabileceği sahada gelişen direnişe bağlı. DEM Parti kendisini yüksek siyasete sıkıştırmış durumda. Suriye’deki gelişmeler “açılım süreci”nin akıbetini belirleyecek gibi görünüyor. Bahçeli’nin söylemini sertleştirmesi de bunun bir göstergesi. Zira Ekim başından bu yana neredeyse her grup toplantısında Öcalan vurgusu yapan Bahçeli, son toplantıda DEM Parti’yi hedefe koydu ve derdest etmekle tehdit etti. Tutuklamalar ve kayyum atamalarını planlı bir saldırı gibi yürüten iktidarın, Öcalan ile görüşme olasılığını Kürtlerden gelecek tepkileri soğurmak için ortaya atmış olması da ihtimaller arasında.  Ortadoğu yeniden şekillenirken iktidar Kürtlere kendi himayesinde ve istekleri doğrultusunda siyaset belirlemelerini ve Suriye Kürtlerinin tamamen Türkiye’nin himayesine girmesini dayatmaya çalışıyor.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü

25 Kasım haftası kadın örgütlerinin kadına yönelik şiddete karşı çeşitli gösteri, eylem ve etkinliklerine sahne oldu. Ancak iktidar her zaman olduğu gibi kadın örgütlerinin etkinliklerine her türlü zorluğu ve engeli çıkarmak konusunda ısrarcıydı. İstanbul’da etkinliklerin merkezi olan Beyoğlu’nda 25 ve 26 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek tüm etkinlikler valilikçe yasaklandı. 25 Kasım günü Taksim’e çıkan bütün yollarda polis barikatları konumlandırıldı. Taksim Tünel’de toplanan kadınlar polis tarafından ablukaya alınırken İstiklal Caddesi neredeyse insansızlaştırıldı. İstanbul’da yapılan gösteri ve eylemlerde yüzlerce gözaltı yapıldı. Ancak tüm engellemelere ve yasaklara rağmen yurdun dört bir yanında gösteriler ve etkinlikler gerçekleştirildi. Diyarbakır’daki eylemlerde valiliğin yasakladığı ve polisin engellemeye çalıştığı “jin, jiyan, azadi” sloganı gösterilerin merkezindeydi. Erdoğan ise yine İstanbul Sözleşmesini hedef aldı. Sözleşmeyi marjinal kesimlerin ideolojik kavga aparatı olarak tanımlayan Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi ve şiddetle mücadele arasında bir bağ olmadığını savundu. Erdoğan aynı konuşmasında dizi sektörünü şiddet içerikleri konusunda uyardı. RTÜK Başkanı da gerekli müeyyidelerin uygulanacağını belirtti. Ayrıca kadınlara yönelik şiddet ve ayrımcılığın önlenmesi için kurulan Meclis komisyonunun başkanlığına AK Partili Mustafa Hulki Cevizoğlu’nun seçildiğini de belirtelim.

Yenidoğan çete davası

18 Kasım’da başlayan ve şu ana kadar 47 sanık başta olmak üzere malen sorumlu tutulan hastane sahiplerinin avukatlarının savunmalarından sonra müştekiler de ifade verdi. İfadelerin ardından savcı mütalaasını açıkladı. Mütalaada 22 sanığın tutukluluk halinin devamını isteyen savcı, tutuksuz yargılanan 10 kişinin de tutuklanmasını talep etti. Çetenin yöneticisi ve üyelerinin mal varlığına el konulurken, 12 şirkete ise soruşturma kapsamında kayyım atandı. Kayyım atanan hastaneler arasında eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun sahibi olduğu Avcılar Hospital de yer aldı. Önceki değerlendirmemizde de belirttiğimiz gibi hastane sahipleri genelde dava kapsamı dışında tutuluyor.

Kreş tartışmaları

İçişleri Bakanlığı ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın valiliklere yazı göndererek mevzuata aykırı şekilde “okul öncesi eğitim” veren belediye kreşleri hakkında işlem yapılacağını bildirmesi beraberinde yeni tartışmaları da getirdi. İktidarın özellikle muhalefetin elindeki belediyelerin açtığı kreşlerle dar gelirli kadınlara çalışabilme imkanı tanımasından rahatsızlık duyduğu bir süredir gündemdeydi. İBB Başkanı İmamoğlu Bakanlığın kreşleri kapatamayacağını vurgularken Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin konunun anaokullarıyla alakalı olduğunu belirtip kreşleri kapsamadığını söyledi. Ancak belediyelere gönderilen resmi yazıda kreşlerin kapatılacağı belirtiliyordu. Eğitim-İş ise Bakanlığın okul öncesi eğitim ile ilgili vurgusunun çelişkili olduğunu, zira Aile Bakanlığı’nın Kuran Kursu Destekleme Programı kapsamında Diyanet Başkanlığı’na çocuk başına 800 TL ödediğini belirtti. İktidarın bu çıkışıyla özellikle İBB’yi hedef aldığı anlaşılıyor. Zira İmamoğlu ‘hodri meydan’ çıkışında, İBB’nin şu an itibariyle 105 kreşinden yaklaşık 20 bin annenin faydalandığını, çalışan 1500 personelin %97’sinin de kadın olduğunu ve bu kreş sayının gelecek yıl 150’ye çıkarılmasının hedeflendiği belirtti.

Yurttan kısa kısa

Ardahan’ın Damal ilçesine bağlı alevi Burmadere köyü muhtarı Şahismail Göyük görevden alındı. Damal Dernekler Federasyonu’ndan konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Geçtiğimiz haftalarda, 68 kuşağı devrimci önderlerini sosyal medyadan paylaştığı için ihbar sonucunda gözaltına alınarak ifadesi alınan Burmadere köyü muhtarımız Şahismail Güyük 26/11/2024’de geçici olarak görevinden alınmıştır. Yerine kayyum atanmıştır” denildi. Valilik ise yaptığı açıklamada Göyük’ün ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçu soruşturması kapsamında görevden alındığını, yerine birinci aza Malik Gürkan’ın muhtar vekili olarak görevlendirildiğini belirtti.

İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen TRT World Forum 2024’ün açılış konuşmasını yapan Erdoğan konuşmasının Gazze’deki katliamlar bölümünde bir grup tarafından Türkiye’nin İsrail’le olan ticareti dolayısıyla protesto edildi. Salonda ve kongre merkezi önünde toplam 9 kişi gözaltına alındı ve sonrasında tutuklanarak cezaevine konuldu.

İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret etti. Belediyenin sosyal medya hesabından “Eş Başkanımız Serra Bucak, İsveçli çevre aktivisti Greta Thunberg’i kabul etti. Görüşmede, iklim değişikliği ve küresel ısınmanın doğaya etkileri üzerine fikir alışverişinde bulunuldu” açıklaması yapıldı.

EKONOMİ

Çayırhan Termik Santrali Havzasındaki Grev

Çayırhan Termik Santrali’nin özelleştirilmesine karşı başlayan işçi grevi, 20 Kasım 2024’te yaklaşık 500 madencinin kendilerini yer altına kapatmasıyla başladı. İşçiler, özelleştirme kararının iş kayıplarına ve lojmanlarından tahliyelere yol açacağı endişesiyle bu eylemi başlattı. Grev boyunca, eyleme destek vermek isteyenler tarafından Ankara’ya yürüyüşler düzenlenirken, maden girişinde yer üstünde de oturma eylemleri gerçekleşti. Türkiye Enerji, Su ve Gaz İşçileri Sendikası (TES-İŞ) ve Maden-İş sendikaları, bu süreçte işçilerin yanında olduklarını açıkladı. İşçilerin baskıları sonucunda, özelleştirme ihalesi 4 Aralık 2024’ten 4 Mart 2025’e ertelendi. Ancak bu sürecin, işçilerin direncini kırmayı hedefleyen bir taktik olduğunu belirten işçiler, mücadelelerini sürdürme kararı aldı. Müzakerelerden sonuç alınamazsa açlık grevine başlanacağı açıklandı.

Grev, sadece işçilerin ekonomik haklarını değil, aynı zamanda bölgenin enerji sektöründeki kamu çıkarlarını da savunmayı hedefliyor. Özelleştirmenin maden işletmesinin yanında maden sahalarını da kapsayan varlık satışını da içermesi ile de benzerlerinden ayrılıyor ve işçilerin talepleri arasında varlık satışının durdurulması da yer alıyor. Madenin ve termik santralin kârlı olduğunu belirten işçiler, özelleştirmenin yerel halka ve çalışanlara zarar vereceğini ifade ediyor. Özelleştirme İdaresi ise kararın, kamuoyu eleştirilerini değerlendirmek amacıyla ertelendiğini açıkladı.

Merkez Bankası Faiz Kararı

Merkez Bankası, Aralık 2024 toplantısında politika faizini sabit tuttu. Karar, özellikle enflasyonist baskıların devam ettiği bir dönemde, piyasaların sakinleştirilmesine yönelik bir adım olarak değerlendiriliyor. Ancak bu durum, kredi faizleri ve reel sektör üzerindeki etkileri açısından tartışmalara neden oldu.

Enflasyon Verileri ve Etkileri

Türkiye’de enflasyon oranları, farklı kurumlar tarafından çelişkili şekilde açıklanıyor:

  1. TÜİK: Resmi verilere göre yıllık enflasyon %47,09 seviyesinde.
  2. İstanbul Ticaret Odası (İTO): İstanbul özelinde enflasyonu %57,99 olarak açıkladı.
  3. ENAG: Akademisyen ve ekonomistlerin oluşturduğu bağımsız grup, enflasyonu %86,76 olarak hesapladı.

Bu farklılık, fiyat artışlarının halk üzerindeki gerçek etkisini daha fazla tartışılır hale getiriyor ve yaşam maliyetinin özellikle dar gelirli gruplar üzerinde ciddi baskılar oluşturduğunu gösteriyor.

Bankacılık Sektöründeki Sorunlar

Bank of America, Türkiye bankalarını “takipteki alacaklar” riskine karşı uyardı. Özellikle artan döviz kurları ve yüksek faiz oranları nedeniyle bireysel ve kurumsal müşterilerin kredi geri ödemelerinde zorlandığı belirtiliyor. Bu durumun bankaların kârlılık oranlarına ciddi şekilde zarar verebileceği ve sermaye yeterlilik oranlarını olumsuz etkileyebileceği vurgulanıyor.

KESK’in Geçinemiyoruz Mitingi

KESK, geçim sıkıntısına dikkat çekmek için Ankara’da büyük bir miting düzenledi. Mitingde şu talepler öne çıktı: Maaşların yaşam standartlarını karşılayacak seviyeye çıkarılması, çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve iş güvencesinin artırılması.

Temanın bu kadar yaşamsal olduğu bir dönemde mitinge katılımın çok yoğun olmadığı görüldü. Geniş kesimlerde geçim sıkıntısı açısından bıçak kemiğe dayanmışken oluşan katılım sorunu organizasyon sorunlarının (Mitingin Ankara’ya sıkıştırılması, farklı sendikalar ve siyasi partilerle ortak yapılmaması) olduğu kadar örgütsel dağınıklığın da göstergesi olarak okunabilir.

Aile Hekimleri İş Bırakma Eylemi

Aile hekimleri, “eziyet yasası” olarak adlandırdıkları düzenlemeye karşı bir günlük iş bırakma eylemi yaptı. Hekimler, performansa dayalı ödeme sistemi, artan iş yükü ve hak kayıplarına karşı tepkilerini dile getiriyor. Talepler arasında çalışma saatlerinin düzenlenmesi ve özlük haklarının iyileştirilmesi bulunuyor. Grevin ne kadar etkili olduğunu somut olarak bilmiyoruz. Fakat Sağlık Bakan Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci grevin etkili olmadığını açıkladı ve bu sonucun Aile Hekimliğinin ne işe yaradığını tartışmalı hale getirdiğini iddia etti. Bu açıklama Hükümetin sağlık sistemini piyasalaştırma azminin kendi yarattığı Aile Hekimliği kurumunun altını boşaltma noktasına ulaştığının bir kanıtı olarak görülebilir.

Volkswagen Grevi ve Türkiye’ye Etkisi

Almanya’daki Volkswagen işçileri, düşük ücret artışlarına karşı grev başlattı. Bu grev, Alman otomotiv devlerinin toplam kârlılığını %50 oranında düştüğü bir döneme denk geldi. Türkiye’deki otomotiv yan sanayi firmaları, tedarik zincirindeki aksamalardan doğrudan etkileniyor. Özellikle parça ihracatı yapan yan sanayi şirketlerinin sipariş iptalleriyle karşı karşıya kaldığı bildiriliyor.

 

DIŞ POLİTİKA

Ukrayna/Rusya

Geçtiğimiz dönemde, yaz aylarının sonunda sönümlenmeye başlayacağı konuşulmaya başlayan savaşta, gerilimi tırmandıracak ve nükleer savaş riskini arttıracak gelişmeler yaşanmaya devam etti. Ukrayna, daha önce ABD tarafından sağlanan uzun menzilli ATACMS füzelerinin yanında, İngiltere tarafından sağlanan Storm Shadow füzelerini de kullanmaya başladı. Hem Batı hem de Ukrayna, Rusya’dan gelecek karşılığı beklerken, Putin bir önceki dönemde bahsettiğimiz nükleer doktrin değişikliğiyle önünü açtığı nükleer silah kullanarak cevap verme tehdidini, kıtalararası balistik füze kullanarak bir adım öteye taşıdı. Putin bunu “Ukrayna’yı durdurulması imkansız balistik füze ile vurduk.“ açıklamasıyla duyurdu. Nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip bu füzelerin kullanımı Batı’nın Ukrayna’ya uzun menzilli füzeler ve kara mayınlarının kullanımına izin vermesine karşı bir cevap oldu. Öte yandan Rusya, Ukrayna’nın geçtiğimiz Ağustos ayında işgal ettiği Kursk Bölgesi’ndeki ilerleyişini sürdürüyor. Ukraynalı kaynaklar işgal edilen bölgenin %40’ının kaybedildiğini belirtiyorlar. Karşı saldırıdaki amacın Trump’ın görevi devralacağı 20 Ocak’a kadar Ukrayna’yı buradan çıkarmak olduğu anlaşılıyor. Rusya’nın Ukrayna cephesine yoğunlaşmak için Suriye’deki askeri birliklerini çektiği ve bu yüzden Suriye’deki gelişmelere tepki veremediği yorumları yapılıyor.

İsrail Soykırımı

Lübnan’da ateşkes sağlandı. Anlaşmaya göre Litani Nehri ile, İsrail ile sınır olarak belirlenen Mavi Hat arasında yer alan ve 2000 yılından bu yana Hizbullah’ın kontrolü altında olan bölge silahsızlandırılacak ve sadece Lübnan ordusu ile UNIFIL’e ait askeri araç ve gerece izin verilecek. Bir anlamda bölgenin kontrolü Lübnan ordusuna verilmiş oluyor. Hizbullah’ın silahsızlandırılmasının Lübnan ordusu tarafından kontrol edileceği dile getirilse de Lübnan ordusunun böyle bir gücünün olmadığı da belirtiliyor. Ateşkesin kalıcı olup olmayacağını göreceğiz. Zira ateşkesin imzalandığı saatlerde ve sonrasında bir yandan güneye dönüşler başlamışken diğer yandan İsrail’in saldırıları devam ediyordu.  Saldırılarda onlarca insan yaşamını yitirirken onlarcası da yaralandı. İsrail’in ateşkes ihlallerine karşılık Hizbullah da roket saldırılarıyla karşılık verdi. Hizbullah’a lojistik destek Suriye üzerinden gidiyor. Suriye’de Esad’ın sıkıştırılmasının en önemli nedenlerinden birinin bu desteği kesmek olduğu söylenebilir. Bu savaşın bölgesel bir savaşa dönüşme ihtimali hala olmakla birlikte bir uzlaşı ve yeni bir denge de kurulabilir mi? Ateşkes bir duraksama mı, yoksa kalıcı bir dengeye evrilecek mi? Bu soruların cevapları biraz da Suriye’de yaşanan gelişmelerin sonuçlarına göre verilecek gibi görünüyor.

Lübnan’da ateşkes sağlanırken Gazze’deki ateşkes çabaları bir sonuca ulaşmadı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne sunulan ve Gazze’de ateşkes talep eden tasarı, ABD’nin oyuyla reddedildi. Hamas, ateşkes anlaşmasına ve esir takasına ilişkin ciddi bir anlaşmaya hazır olduğunu bildirirken Netanyahu Lübnan’da varılan ateşkesin Gazze’ye daha fazla yoğunlaşmaya olanak tanıyacağını belirtti. Gazze’de 7 Ekim’den sonraki 415 günde İsrail saldırılarında yaşamını kaybeden sivillerin sayısı 44 bini aştı.

Suriye’deki gelişmeler

Lübnan’da ateşkes sağlanmasının hemen ardından Suriye’de çatışmalar yeniden alevlendi. Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) ile Suriye Milli Ordusu (SMO) Halep’e doğru bir harekat başlattı. İran, harekâtı ABD-İsrail komplosu olarak nitelerken, Astana süreci kapsamındaki mevcut anlaşmalarda, “gerilimi azaltma bölgeleri” ilan edilen Halep ve İdlib’e HTŞ liderliğindeki cihatçıların saldırılarının Astana sürecini tehlikeye attığını belirtti. Harekât sonunda, Suriye ordusunun -bir takım karşı saldırıları olsa da- beklenmedik şekilde direnç gösterememesiyle Halep HTŞ’nin kontrolü altına girdi. HTŞ’nin, Halep’in SDG kontrolündeki Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı mahallelere saldırıp saldırmayacağı merak edilirken, HTŞ yetkilileri, Kürtlerin “Suriye’nin eşit haklara sahip ayrılmaz bir parçası” oldukları yönünde bir açıklama yaptılar. Kritik bazı yerlerden çekilmesi karşılığında Kürtlere yönelik bir saldırı olmayacağı sözünün verildiği anlaşılıyor ki, bu bölgelere dokunulmadı ve HTŞ Hama’ya yöneldi. Erdoğan’ın bir süredir ABD-NATO ekseninin temsilcisi olarak Esad ile görüşmek istediği biliniyor. Esad’a, Hizbullah, Hamas ve İran ile ilişkisini kesmesi, SMO ile birlikte yeni bir anayasa yapması, YPG’nin Suriye ordusuna dahil edilmesi ve özerk yönetimin dağıtılması gibi önerilerle gidildiği söyleniyor. Esad bu teklifi reddetmiş ve “Türk ordusu çekilme takvimi vermeden anlaşma olmaz” diyerek koşulunu belirtmişti. Esad’ın Batı çizgisine gelmeyi reddetmesi öyle anlaşılıyor ki HTŞ’nin saldırısına izin verilmesi ve hatta desteklenmesi ile sonuçlandı.

Rusya’nın Ukrayna’ya yoğunlaşıp Suriye’deki askeri varlığını azaltması, İran’ın vekil güçlerinin büyük darbe alması gibi sebeplerle Suriye ordusunun çok zayıfladığı anlaşılıyor. Ayrıca Esad rejimini ayakta tutan şeyin Rusya ve İran’ın desteği olduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa, Rusya’nın ve İran’ın destek ver(e)memesi halinde Esad rejiminin ayakta kalma şansı olmayacaktır. İran’ın zayıflaması ile birlikte Türkiye’nin bunu bir fırsat penceresi olarak gördüğü açık. Her ne kadar Hakan Fidan Türkiye’nin Halep’te süren çatışmalara müdahil olmadığını söylese de, Erdoğan “sahadaki süreci anbean takip ve tahlil ediyor, bunlara halel getirecek herhangi bir farklı eylemin yaşanmaması adına gereken bütün tedbirleri alıyoruz” dedi. Bu durumu fırsat bilen Türkiye destekli SMO ise YPG’nin kontrolünde olan Tel Rıfat’a saldırarak burayı ele geçirdi. SMO’nun buradan Menbiç’e yönelmesi bekleniyor. HTŞ ve SMO arasında alan paylaşımı için bir anlaşma olmuş olabilir. Hama ve Humus HTŞ, Tel Rıfat ve Menbiç SMO arasında paylaşılmış gibi görünüyor. Bunun bir plan dahilinde olduğu söylenebilir. Her ne kadar ABD, HTŞ’yi bir terör örgütü olarak tanımlayıp saldırılarıyla bir ilişkileri olmadığını söylese de yaşananların bir İsrail/ABD planı olma olasılığı çok yüksek. “Türkiye bu plana ne kadar dahil ve bunun karşılığında ne alacak?” soruları belirsizliğini koruyor. Rojava’nın durumu bu paylaşımda Türkiye ile yapılan pazarlıklara bağlı gibi görünüyor. Her ne kadar ABD’nin Rojava’nın tümüyle yok edilmesine izin vermeyeceği söylense de YPG’nin tamamen Fırat’ın doğusuna çekilmesi konusunda baskı oluşturabileceği dile getiriliyor.

Ortadoğu bu sefer gerçekten sınırların değişeceği şekilde yeniden şekilleniyor. Bir taraftan diplomasi masalarında planlar ve paylaşımlar yapılırken diğer taraftan sahada çatışmalar devam ediyor; ancak masada kimin ne alacağı biraz da sahada belirlenecek gibi duruyor. Menbiç konusunun nasıl çözüleceği ise diğer bir kritik mesele. Kürtler, Menbiç’in stratejik önemi olduğunu ve burayı kaybetmeleri halinde Kobani’yi koruyamayacaklarını söylüyorlar. Ancak burada ABD’nin tavrı belirleyici olacak gibi görünüyor. ABD, Menbiç’in boşaltılmasını isterse SDG’nin buna karşı çıkması zor görünüyor. Öte yandan Türkiye’de Öcalan ile başladığı anlaşılan görüşmelerin de temel konusunun da Menbiç ve daha genelde Rojava’nın konumu ve durumu olduğu anlaşılıyor.

Bu aşamada neler olabileceğini öngörmek kolay değil. Suriye ordusunun Şam’ı korumak için geri çekildiği söyleniyor. Ancak Rusya’nın desteği olmadan Şam’ın da korunması zor bir ihtimal. Rusya ve İran beklenmedik bir şekilde temkinli bir siyaset izliyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Esad’ın geleceği, Rusya ve İran’ın tavrına bağlı olacaktır. Eğer HTŞ Şam’ı da ele geçirirse, cihatçı bir Suriye devleti ile karşı karşıya kalacağız. Bu durum Ortadoğu, Türkiye ve Kürtler açısından yepyeni ve endişe verici bir sürecin başlangıcı anlamına gelecektir.

Dünyadan kısa kısa

Bakü’de düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 29. Taraflar Konferansı’nda (COP29) gelişmiş ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele için taahhüt etmesi gereken asgari meblağın en geç 2035’e kadar yıllık 300 milyar dolara çıkarılması konusunda uzlaşıldı. Bir önceki taahhüde kıyasla 200 milyar dolarlık bir artış olsa da en az 500 milyar dolar finansman talep eden gelişmekte olan ülkeler açısından sonuç yine hayal kırıklığı oldu.

Gürcistan’da Rusya yanlısı iktidarın kazandığı genel seçimlerin ardından AB’ye katılım müzakerelerinin askıya alınması, seçimleri tanımayan Avrupa yanlısı muhalefeti sokağa döktü.

Haber taramasına konu dönemin son anlarında Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol’un, önceden kamuoyuna duyurulmamış bir konuşma yaparak ülkede sıkıyönetim ilan ettiği haberi duyuldu. Gelecek dönemde gelişmelerin ne yöne evrileceğini takip edeceğiz.