Bu gündem değerlendirmesi yazılırken linkteki haber akışı esas alınmıştır.

İÇ POLİTİKA

Kayyım Atama Politikasına Geri Mi Dönülüyor?

Bundan önceki yazımızda rejimin, kısmi de olsa bir demokratikleşme sürecine girmesinin pek mümkün olmadığını, seküler muhalefetin “yumuşatılması” gibi bir niyet olsa da bunun Kürt siyasetini kapsamadığını belirtmiştik. Hakkari’ye kayyım atanması bunu bir kez daha doğrulamış görünüyor. İçişleri Bakanlığı, Hakkâri Belediye Eşbaşkanı Mehmet Sıddık Akkuş’u görevden alarak yerine Hakkâri Valisi Ali Çelik’i “Belediye Başkan Vekili” olarak atadı. Akkuş, on yıl önce hakkında açılan bir dava nedeniyle tutuklandı.

Yerel seçimlerde önemli bir başarı gösteren ve birçok belediyeyi kazanan DEM Parti’nin aldığı belediyelere kayyım atanıp atanmayacağı tartışılan bir konuydu. Devletin böyle bir hazırlık içinde olduğu söylense de şimdiye kadar bunun gerçekleşmemesi önemliydi. Ancak Hakkari’ye kayyım atanmasından sonra, başka DEM Partili belediyelerin de sırada olduğu söyleniyor. Bu atamanın, Kürt siyasetinin etki alanını daraltma dışında başka nedenleri olduğu görüşü dile getiriliyor. Bilindiği gibi Türkiye, Rojava’da haziran ayı içinde yapılacağı açıklanan belediye seçimlerine karşı çok sert açıklamalar yaptı. Buna asla izin verilmeyeceği ve gerekirse müdahalede bulunulacağı belirtildi. Hakkari’ye kayyım atanması, aynı zamanda Rojava’daki seçimlere dönük bir hamle olarak okunabilir. Türkiye Devleti açıkça, “eğer Rojava’da bu seçimleri yaparsanız biz de tüm belediyelerinize kayyım atarız” mesajı vermiş gibi görünüyor. Bu nedenle, bundan sonra diğer belediyelere kayyım atanıp atanmaması Rojava’da yapılması planlanan seçimlere bağlı olabilir. Ancak bundan bağımsız olarak, devletin kayyım politikasını sürdürme ihtimali de hala güçlü bir şekilde gündemde. Özellikle stratejik önemi olan bölgelere kayyım atanması politikasının devam edeceği görüşü dile getiriliyor. Ayrıca Kürt siyasetçilerine dönük tutuklamalar da devam ediyor.

DEM Parti, kayyım atanmasına karşı bir dizi eylem gerçekleştirdi ve bu eylemlerin süreceği mesajını verdi. CHP de kayyım politikasına açıkça karşı olduğunu dile getirerek, Hakkari’ye bir heyet gönderdi. CHP, bundan önceki döneme göre tavrını daha net ortaya koysa da kayyım politikalarının devamı durumunda nasıl bir tepki gösterecek bilinmiyor. Kürt meselesi söz konusu olduğunda, devletin arkasında hizalanan CHP’nin tavrı önemli bir değişken olacak gibi görünüyor.

CHP Nasıl Bir Yol İzleyecek

CHP bir taraftan emekli mitingi, çay mitingi gibi girişimlerle sokağa çıkma konusunda kararlı olduğu mesajını verirken –ki bu mitinglerin sönük geçtiğini belirtmek gerek– diğer taraftan Erdoğan’la görüşme sürecini devam ettiriyor. Önümüzdeki günlerde Erdoğan’ın CHP genel merkezini ziyaret etmesi bekleniyor. AKP–MHP ittifakının, bu görüşmelerle muhalefeti oyaladığı görüşleri dile getirilse de muhalefetin sertleşmesi bu ekonomik koşullar içinde Cumhur ittifakını fazlasıyla zorlayabileceği için görüşme süreci zorunlu gibi görünüyor. CHP’nin izlediği siyasetle ilgili farklı görüşler mevcut. CHP’nin oyuna geldiğini ve bu süreçten zararlı çıkacağını söyleyenler olduğu gibi, itidalli davranmasının oylarını arttırdığını söyleyenler de var. Nitekim son haftalarda yapılan bazı araştırmalar, CHP’nin aylarının arttığı yönünde veriler sunuyor. Ancak şu unutulmamalı ki CHP her zaman devletin bir kanadı gibi hareket etmiş ve bunun dışına çıkmamaya özen göstermiş bir partidir. Bundan sonra farklı bir tavır alıp almayacağı belirsizliğini koruyor. Yaşanan ekonomik sıkıntıların toplum tabanında oluşturduğu tepkiyi sokaklara kanalize etmek ve topluma öncülük etmek gibi bir pozisyona oynayıp oynamayacağı epeyce şüpheli bir konu. CHP’nin şu anda, Erdoğan’la görüşmeleri sürdürüyor olmasını, yeni bir devlet projesine eklemlenme çabası olarak mı yoksa bir stratejinin ürünü olarak mı değerlendirmek gerektiği konusu belirsizliğini koruyor.

Anayasa Mahkemesinin Kararları

AYM, CHP’nin itiraz başvurusundan tam altı yıl sonra kararını açıkladı ve Cumhurbaşkanı’nın KHK ile rektör atama ve görev süresi dolmadan Merkez Bankası Başkanını değiştirme yetkisini iptal etti. AYM ayrıca, TRT Kanunu’ndaki, taşınmazların TRT’ye bedelsiz aktarımı gibi düzenlemeleri de iptal etti. Son aylarda, aldığı kararlara uyulmayan ve kapatılması gerektiği dile getirilen AYM’nin bu kararları sonrasında ne tür gelişmeler olacağını göreceğiz. Ancak altı yıl sonra karşımıza çıkan bu kararların neden şimdi alındığı ve neredeyse tüm üyeleri Erdoğan tarafından atanan bu kurumun neden böyle kararlar aldığı da tartışılan konular arasında. Başkanlık sistemine geçildikten sonra, açık bir sistem kriziyle karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılan KHK’ların büyük bir bölümü yürürlükte olan yasaları açıkça ihlal ediyor. Türkiye uzun süredir, yürürlükte olan yasalar çiğnenerek ilan edilmiş KHK’larla yönetiliyor ve bu artık sürdürülebilir bir durum olarak görünmüyor. AYM, altı yıl sonra aldığı bu kararlarla durumu açıkça ortaya koymuş durumda. Yani bir sistem kriziyle karşı karşıya bulunuyoruz.

AKP’nin bu durumu yeni bir anayasa yapmak için kullanmak istediği dile getiriliyorsa da geniş bir mutabakat oluşturmadan yeni bir anayasanın hazırlanması imkânsız gibi görünüyor. Yerel seçimlerde yaşadığı başarısızlıkla meşruiyeti konusunda sorunlar yaşayan AKP, diğer taraftan ortağı MHP ile belirli konularda anlaşmakta güçlük çekiyor. Bu nedenle yeni bir anayasa yapmanın yolu, başta CHP olmak üzere muhalefetle anlaşma yoluna gitmesine bağlı. AKP’nin CHP ile görüşmeleri sürdürme isteğinin bir nedeni de bu. Ancak böyle bir anlaşma sağlanması için başkanlık sisteminde ciddi revizyonlara gidilmesi gerekiyor. MHP’nin, başta yüzde 51 koşulu olmak üzere, başkanlık sisteminden vazgeçmek gibi bir niyeti olmadığı açıkça görülüyor. Bu durumdan nasıl çıkılacağı ve sistem krizinin nasıl aşılacağı, bunun için yeni ittifakların gündeme gelip gelmeyeceği, önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak gibi görünüyor. CHP, devletin bir kanadı gibi davranarak, rejimin sistem krizini çözmesine yardım mı edecek yoksa muhalefet partisi gibi davranarak, Türk–İslamcı rejimin demokratik dönüşümü konusunda çaba mı harcayacak? Önümüzdeki dönemin temel soruları bu olacak gibi görünüyor. CHP’nin bugüne kadar izlediği politik hat dikkate alındığında, sistem krizi konusunda rejime destek olma ihtimali düşük görünmüyor.

EKONOMİ

Haziran ayının başında açıklanan verilerine göre enflasyon zirveye ulaştı ve fiyat artışları durmak bilmiyor. TÜİK’in açıkladığı verilere göre, resmi enflasyon Mayısta aylık yüzde 3,37, yıllık 75,45 arttı. ENAG verilerine göre, enflasyon mayısta yüzde 5,66 arttı. Son 12 aylık artış ise yüzde 120,66 olarak hesaplandı.

Enflasyondaki tırmanışın geniş halk kitlelerini derinden etkilemesine rağmen iktidar bütçe açıklarını kapatmak ve enflasyonu düşürmek için çalışan kesimlerin üzerindeki yükü arttıracak politikalar izliyor. Hanehalkı bütçesindeki açıklar büyük ölçüde kredi kartları üzerinden yüksek faizle borçlanarak kapatılmaya çalışılıyor. Kredi kartı kullanıcı sayısının 28 milyona yaklaştığı, kredi kartı bakiye ve limitlerinin sürekli arttığı, son bir yıl içinde takipteki kredi kart borçlarının üçe katlandığı açıklandı.

İstanbul Planlama Ajansı’nın araştırmasına göre İstanbul’da yaşamanın maliyeti geçen yılın aynı ayına göre yüzde 83,61 arttı. Dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti 61 bin 523 lira oldu. Bu rakam her iki eşin asgari ücretle çalıştığı bir ailenin İstanbul’da yaşamını sürdürmesinin imkansız olduğunu gösteriyor. Bu gerçeklere rağmen, iktidar asgari ücrete ve emekli maaşlarına bir iyileştirme yapmaya yanaşmıyor. AK Parti Kızılcahamam kampında emeklilere ek zam yapılmaması, kök maaşların düzeltilmemesi ve asgari ücrete ara zam yapılmaması konusunda karar alındığı basına yansıdı.

Mehmet Şimşek yönetimindeki ekonomi yönetimi aşırı boyutlara ulaşan bütçe açıklarını kapatabilmek için vergileri arttırma yoluna gidiyor. Planlanan vergi artışları arasında evini 5 yıl sonra satanlardan konutun fiyatındaki artışın yüzde 40’ına varan oranlarda vergi alınması ve birden fazla konuta sahip olanlardan ek vergi alınması düzenlemeleri var. Hazine ve Maliye Bakanlığının, vergi kaçağı ile mücadele kapsamında IBAN’la ödeme isteyen ve fatura kesmeyenler için sosyal medya ve mesajlaşma uygulamaları üzerinden şikayet toplayacağı açıklandı. Ayrıca, yeni vergi paketinde doktor, mühendis, diş hekimi ve bazı serbest meslek gruplarına yönelik ‘peşin vergi’ uygulaması geleceği basına sızdı. Buna göre bu mesleklerde serbest çalışanlar önce peşin vergi ödeyecek sonra beyanname vererek mahsuplaşacak.

İktidarın bütçe açıklarını kapatmak için vergi yükünü hep emekçilerin omuzlarına yıkmaya devam ederken varlıklı kesimleri kayırdığı açıkça göze çarpıyor. Hazinenin, 2023’te kurumlara sağladığı vergi muafiyeti nedeniyle, yaklaşık 1.4 trilyon liralık bir gelirden vazgeçtiği, 2024 yılında da muafiyetler devam ederse 2.2 trilyon TL vergi tahsilatından vazgeçeceği belirtildi.

Bir yandan da Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, çok uluslu şirketlerden asgari kurumlar vergisi alınması için dünya genelinde çalışma yürütüldüğünü belirterek, “Türkiye’de faaliyette bulunan çok uluslu şirketlerden asgari kurumlar vergisi alınması yönünde düzenleme yapılması kaçınılmaz. Aksi halde ülkemizin almadığı vergi bir başka ülke tarafından alınacak” dedi. Ancak iktidarın sermaye yanlısı sicili göz önünde bulundurulursa asgari kurumlar vergisinin hayata geçebileceği çok kuşkulu.

Ekonomi alanında önemli bir veri de büyüme oranlarına ilişkin açıklanan rakamlardı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı 2024 birinci çeyrek GSYH verilerine göre, Türkiye’nin 2024 birinci çeyrekteki büyümesi bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 5,7 olarak hesaplandı. Bu veri, Türkiye ekonomisinin 2024 yılının ilk çeyreğinde, devam eden parasal sıkılaştırmaya rağmen yerel seçim öncesi hızlanan hanehalkı tüketimi etkisiyle çok hızlı büyüdüğünü gösteriyor. Büyümeye en yüksek katkının 5,5 puanla tüketimden geldiği düşünüldüğünde enflasyonist baskıya yol açan tüketim harcamalarının hız kesmeden devam ettiğini söyleyebiliriz.

Burada bir çelişkiye dikkat çekmek gerekiyor. Bir yandan hanehalklarının geçim sıkıntısı içinde olduğunu iddia ediyoruz, bir yandan da büyümenin motorunun hanehalkı harcamaları olduğunu söylüyoruz. Bu noktada ekonomist Özgür Demirtaş’ın yorumuna dikkat çekmek gerekiyor. Demirtaş, Türkiye’de AKP politikaları sayesinde giderek zenginleşen 10 milyon kişilik üst gelir grubunun tüketimin motoru olduğunu söylüyor. Demirtaş “madem ekonomi kötü: Neden AVM’ler dolu, neden yollar dolu, neden oteller dolu?” sorusuna cevaben “Ultra zengin AVM’ye haftada bir gidiyorsa artık üç gitmeye, bir araba alıyorsa artık üç almaya, tatile bir hafta gidiyorsa artık üç hafta gitmeye, başladı… Gördüğün kalabalıklar aynı kişiler” yanıtını verdi.

İktidarın uyguladığı ekonomi politikalarının önümüzdeki dönemde emekçi kesimler üzerinde daha fazla baskı uygulayacağını söyleyebiliriz. İktidar bir yandan tasarruf tedbirleri genelgesi ile personel servislerini bile kaldırmaya hazırlanırken ve asgari ücrete ve emekli maaşlarına zam yapmayarak bütçe açıklarını kapatmaya çalışırken diğer yandan da müşteri garantili hastane, otoyol ve köprülere yapılan ödemelere ilişkin bir revizyona gitmeye yanaşmıyor.

TCMB’nin uyguladığı yüksek faiz sayesinde yurtdışından döviz getirip TL’ye çevirerek faize yatıran “carry trade” yatırımcılarına aylık %4-5 gibi dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş kazançlar sağlanırken emeği ile çalışanların insanca bir yaşam sürebilmeleri için gerekli maaş artışlarında cimri davranmaya devam ediliyor.

DIŞ POLİTİKA

Gazze’de katliam devam ediyor

ABD Başkanı Joe Biden, Gazze planını 31 Mayıs 2024 tarihinde açıkladı. Plan, kademeli bir ateşkes ve Gazze’nin yeniden inşasını hedefleyen üç aşamalı bir süreç içeriyor. Açıklama, Biden’ın İsrail’in bu planı kabul ettiğini belirttiği bir konuşma sırasında yapıldı, ancak o zamana kadar İsrail’den resmi bir onay gelmemişti.

Biden’ın planına göre birinci aşamada altı hafta sürecek tam bir ateşkes ilan edilecek, İsrail ordusu, Gazze’deki yerleşim bölgelerinden çekilecek. Hamas, elindeki kadın, yaşlı ve yaralı rehineleri serbest bırakacak. Karşılığında İsrail, hapishanelerindeki Filistinli mahkumları serbest bırakacak. Bu dönemde insani yardımın bölgeye ulaşması sağlanacak.

İkinci aşamada Hamas, elindeki tüm rehineleri serbest bırakacak. İsrail, Gazze’deki tüm askerlerini tamamen çekecek. Bu aşama, geçici ateşkesin kalıcı hale getirilmesine olanak tanıyacak.

Üçüncü aşamada ise Gazze’nin yeniden inşası için uluslararası destekli geniş çaplı bir program başlatılacak; ABD, Arap ülkeleri ve uluslararası toplum, yeniden inşa sürecine katkıda bulunacak. Ölen ve sağ kalan tüm rehineler iade edilecek.

Biden, bu planla birlikte Gazze’de kalıcı bir barış sağlamayı ve Hamas’ın bölgedeki etkisini sona erdirmeyi hedefliyor. Plan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilse de İsrail ve Hamas’tan gelen tepkiler karışık. İsrail hükümetinin bazı kesimleri planı desteklerken, Netenyahu koalisyon hükümetinde yer alan aşırı sağcı partiler şiddetle karşı çıkıyor. İsrail aşırı sağının şiddetli muhalefetiyle karşılaşan plana, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir tepki gösterdi. İki bakan, “Hamas yok edilmeden” herhangi bir anlaşma yapılmasına karşı olduklarını dile getirirken, Netanyahu’nun anlaşmayı kabul etmesi halinde istifa etmekle ve koalisyon hükümetini sonlandırmakla tehdit etti. Hamas ise bazı değişiklik talepleri ile planı kabul etmeye daha yakın görünüyor.

Planda Gazze’nin nasıl yönetileceğine dair bir öngörü yok. İsrail’de plana muhalefet eden kesimler de planda Hamas’ın nasıl tasfiye edileceğinin belli olmamasını itirazlarının odağına koyuyorlar. ABD bir yandan da İsrail’in silahlanmasına destek vererek katliamın sürmesine örtülü onay veriyor. İsrail’in ABD’den 25 adet F-35 savaş uçağı satın almasını öngören anlaşmanın imzalandığı bildirildi.  İsrail’in alacağı F-35’lerin bedeli olan yaklaşık 3 milyar doların ABD’nin Tel Aviv’e yaptığı askeri yardımdan karşılanacağı aktarıldı. Görünen o ki, bu planla ABD, İsrail’le birlikte uluslararası kamuoyunu oyalıyor ve İsrail’in Refah’taki çadır kente düzenlediği, çok sayıda Filistinlinin yanarak ölümüne neden olan ve tüm dünyada büyük infial yaratan katliamdan dikkatleri saptırmaya çalışıyor. Biden’ın bu barış planını sunmasında ABD’de yaklaşmakta olan başkanlık seçimlerinin de etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Biden seçimlere giderken bir yandan Ortadoğu’da görece sakinleşme istiyor ve iç kamuoyunda giderek yükselen tepkilerin ve protestoların demokratların oyunu azaltacağından çekiniyor, bir yandan da İsrail yanlısı tarafların oyunu kaybetmek istemiyor. Kasım’da yapılacak seçimlerde büyük olasılıkla yeniden Cumhuriyetçilerin adayı olacak Trump ise İsrail’den yana tavrını çok net koydu ve “İsrail (Gazze’de) bu işi bitirmeli, bu işi hızlıca ve güçlü şekilde bitirmeli ve yeniden hayata dönmeli çünkü çok uzun zaman sürdü. Onlar kazanmalı ve işi bitirmeli.” dedi.

Avrupa’da pek çok ülke (geçtiğimiz günlerde Norveç, İrlanda ve İspanya) Filistin Devleti’ni tanıdıklarını açıklamış olsalar da Avrupa Birliği’nin İsrail’in saldırılarını durdurmak için harekete geçmesini sağlayamıyorlar. Avrupa Komisyonu da dahil AB merkezi yapıları İsrail’i destekliyor.

Öte yandan İsrail’de de savaş karşıtı protesto ve eylemlerin artık görünür hale gelmeye başladığını söyleyebiliriz. 19 Mayıs günü İsrailliler, Gazze Şeridi’nde ateşkes, esir takası anlaşması ve Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetinin istifası talebiyle Tel Aviv, Hayfa, Birüssebi ve Batı Kudüs’te hükümetin istifası ve esirlerin geri getirilmesini talebiyle gösteriler düzenlemişti.  Bu tip gösterilerin zayıf da olsa devam ettiği görülüyor. Öte yandan İsrail işgali altındaki Batı Şeria’da Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerin Mayıs ayında Filistinlilere yönelik 221 saldırı gerçekleştirdiği bildirildi. İsrail basınına göre Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilere saldırıları İsrailli iki bakanın desteğiyle oldu. Üst düzey güvenlik kaynakları, aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’i “Huvvara’daki Yahudi isyancıları desteklemek ve Batı Şeria’da gerilimi artırmaya çalışmakla” suçladı.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han, Hamas liderlerinden Yahya Sinvar ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu hakkında 7 Ekim’de İsrail’e düzenlenen saldırı ve ardından Gazze’de yaşanan savaş nedeniyle “savaş suçu” ve “insanlığa karşı suç” işlemekten tutuklama emri çıkarılmasını istediğini söyledi. Ancak UCM’nin etkin bir yaptırımı bulunmuyor ve İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamın, ABD ve Avrupa’nın desteğini arkasında hissetmeye devam ettiği ve güçlü bir uluslararası tepki olmadığı sürece devam edeceğini söyleyebiliriz.

Ukrayna savaşında nükleer aşama mı?

Geçtiğimiz günlerde, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron NATO ülkelerinin Kiev’e asker gönderme olasılığını yok saymaması gerektiğini ve Britanya Dışişleri Bakanı David Cameron Kiev’in Rusya’ya Batı yapımı füze atma hakkı olduğunu söylediler. Bunun üzerine Rusya, “Batı tehditlerine karşı” Ukrayna sınırının yakınında taktik nükleer silah tatbikatları yapmaya başladı.

Rusya Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada tatbikatların “stratejik olmayan nükleer silahlarla savaşan birimlerin personel ve teçhizatının karşılık vermeye ve Rus devletinin toprak bütünlüğü ve egemenliğini koşulsuz olarak sağlamaya hazır olup olmadığını” test etmek üzere tasarlandığı belirtti.

Ukrayna’da savaşın devam etmesi ve Batılı ülkelerin Ukrayna’yı silahlandırarak savaşmaya devam etmeye teşvik etmesi, savaşta her iki tarafın da büyük maddi ve insani kayıplar verdiği pat durumunun devam etmesine neden oluyor. Makul bir barışçıl çözüme kavuşamayan savaş tüm dünyayı hızla nükleer bir savaş tehdidine doğru sürüklüyor.

Rojava’da belediye seçimleri ve Türkiye’nin tepkisi

Rojava Özerk Yönetimi daha önce yerel seçimlerin 11 Haziran’da yapılacağını bildirmişti. Türkiye yetkilileri, Rojava’da yerel seçime gidilmesi kararına sert tepki göstermişti. ABD Dışişleri Sözcüsü de “Suriye’nin kuzey ve doğu bölgelerinde seçim koşullarının bulunmadığını” söylemişti. Rojava Özerk Yönetimi, seçimlerin “siyasi parti ve ittifakların talebi ve tamamen demokratik bir şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla” ertelendiğini duyurdu. Seçimlerin bu yılın Ağustos ayında yapılacağı açıklandı ancak kesin bir tarih belirtilmedi. Bu arada Türkiye Rojova’ya saldırıları artırdı. Aynı tarihlerde Hakkari Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın görevden alınıp yerine kayyum atanması da Türkiye’nin Kürtlerin kazanımlarına tahammül edemediğinin ve öz yönetim deneyimlerini ezmeye kararlı olduğunun bir göstergesi. Erdoğan, Rojava özerk yönetiminin 11 Haziran’da 7 kantonda yapmayı planladığı yerel seçimleri “Ülkemizin ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik mütecaviz bir eylem” olarak tanımlayıp “Bir ‘teröristan’ kurulmasına asla izin verilmeyecek” diyerek bu seçimlere karşı operasyon tehdidinde bulunmuştu. Erdoğan’ın müdahale tehdidinden sonra ABD’den de “desteklemiyoruz” açıklaması gelmiş ve ardından seçime giren bazı partiler seçimlerin ertelenmesi yönünde başvuru yapmıştı.