Bu değerlendirme yazısı, 23 KAsım-6 Aralık tarihli haber akışı dikkate alınarak hazırlanmıştır.

İÇ POLİTİKA

Altılı Masa Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” anayasa değişikliği önerisini açıkladı

28 Kasım günü Ankara Bilkent Otel’de düzenlenen tanıtım toplantısının sloganı “şimdi demokrasi zamanı” şeklinde belirlenmişti. Değişiklik önerisi 84 madde ve 9 başlıktan oluşuyor. CHP öneriyi bir “toplumsal sözleşme taslağı” olarak adlandırdı. Altı partinin aylardır gündemde tuttukları ve bir uzlaşmanın ürünü olan öneri, mevcut Anayasa’nın kurucu ilkeleri, felsefesi ve vatandaşlık tanımı üzerinde bir değişiklik öngörmüyor. Değişiklik önerisi 2017’de mühürsüz oylar ve şaibeli bir referandum sonucuyla topluma dayatılmış olan Türk tipi “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden” çıkış amacı taşıyor. Buna göre, partisiz ve yetkileri sınırlandırılmış, halk tarafından yedi yıl ve bir dönem için seçilen bir Cumhurbaşkanı; Cumhurbaşkanı tarafından seçim sonuçlarına göre atanan, gensoruyla düşürülebilecek bir Başbakan ve kabinesi; hükümeti denetleme ve yargı bağımsızlığını koruma yetkileri kuvvetlendirilmiş bir Meclis; yargı bağımsızlığını, Üniversite özerkliği ve basın özgürlüğünü kuvvetlendirecek, parti kapatmayı güçleştirecek önlemler teklifte öne çıkıyor.

Altılı Masa’nın taslağı kamuoyunda içerik açısından, vatandaşlık tanımı, anadilinde eğitim gibi temel yurttaşlık haklarına dair bir değişiklik öngörmediği için, ekosistem /doğa hakkı gibi doğa korumacı yaklaşımları dikkate almadığı için; süreç açısından ise, genel bir toplumsal sözleşme hazırlamak üzere bölgesel, çoğulcu ve katılımcı bir çalışmanın ürünü olmadığı için eleştirildi. Türkiye’nin yeni bir toplumsal sözleşme ihtiyacı ve kalıcı anayasa yapım süreçlerinin gerektireceği hassasiyet dikkate alındığında bu eleştiriler çok haklı. Diğer taraftan, gerçekçi bir siyasi değerlendirme yapıldığında, Altılı Masa’nın Türk-İslamcı ideolojiyle paslaşan siyasi kurgusu ve önceki yazılarımızda da tespit ettiğimiz “rejimin restorasyonuna dönük siyasi gündemi” dikkate alındığında, bu oluşumun Türk tipi Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni 1982 Anayasası’nı makyajlayarak restore etme çabasının ötesinde adım atması mümkün görünmüyor.

CHP’nin İkinci Yüzyıl Vizyon Belgesi

CHP 3 Aralık’ta İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde “İkinci Yüzyıla Çağrı” başlıklı bir tanıtım toplantısı düzenleyerek, 2023 genel seçimlerini hedefleyen bir iktidar vizyonu açıkladı. Vizyon belgesi CHP kurmaylarının Türkiye ekonomisine, Batı’nın yeşil mutabakat, yeşil dönüşüm ve Endüstri 4.0 gibi dönüşüm gündemleriyle uyumlu yapısal çözümler üretme çabasının ürünü. Yoksullukla mücadele ve Batı kaynaklı sermaye arayışı vizyon belgesinde önemli yer tutuyor. Hatırlanacağı üzere Hacer Foggo yoksullukla mücadele çalışmalarına katkı sunmak üzere CHP ekibine katılmıştı. Kılıçdaroğlu son haftalarda, ABD’deki Türkiyeli bilim insanlarıyla görüşerek ekonomide yapısal dönüşüm ve bilim temelli politika üretmek yönündeki mesajlarını ve sermaye arayışlarını yoğunlaştırmıştı. Bu görüşmeler esnasında dünyaca tanınmış kalkınma iktisatçısı Daron Acemoğlu’nun ismi ön plana çıkmıştı. Kılıçdaroğlu sermaye arayışlarına Londra seyahatiyle devam etmişti. Kısa bir süre önce ABD’li iktisatçı ve tanınmış tekno-yenilik analisti Jeremy Rifkin’in CHP’ye danışman olarak atandığı duyuruldu. Kılıçdaroğlu önümüzdeki hafta Almanya’da iş çevreleri ve siyasetçilerle görüşmeyi de planlıyor.

Vizyon belgesinin siyasi talepleri toplum tabanına yayan, yerelden beslenen bir çalışmanın ürünü olduğunu söylemek pek mümkün değil. Zira bu programın sunumu da profesyonel halkla ilişkiler yöntemleriyle yürütüldü ve Kılıçdaroğlu “İkinci Yüzyıla Çağrı”nın 3 Aralık’ta açıklanacağını 30 Kasım’da sosyal medya üzerinden bir ön mesajla müjdelemeyi tercih ederken “Ey dünya! Gözlerimize bak! Seninle rekabet etmeye geliyoruz.” sloganını kullandı. Lütfi Kırdar’daki etkinliğin davetli katılımcıları da toplumun seçkin kesimlerini temsil ediyordu. Oysa “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi” CHP tarafından Temmuz 2020’deki olağan kurultayda kabul edilmişti ve bu başlık altında, çok sayıda Türkiyeli akademisyen ve siyasetçinin katkı sunduğu süreli bir yayın çıkarılmaktaydı. Vizyon etrafında siyasi çalışma yürütmek için yeterli zaman vardı. CHP’nin siyaset tarzı, oy oranı, kurucusu olduğu Altılı Masa’nın siyasi yapısı dikkate alındığında Vizyon’un arkasında güçlü bir siyasi destek olduğunu söylemek oldukça zor.

Dahası, çok taraflı kutuplaşma ve bölgesel savaşların yaşandığı, büyük güçler arasındaki silahlanma yarışının arttığı mevcut jeopolitik ortamda Batı burjuvazisi ve Türkiyeli iş çevrelerinin eğitim, inovasyon, teknoloji ve yeşil dönüşüm konularında istekli olmaları ve kaynaklarını mobilize etmeleri ne kadar beklenebilir? Küresel sermaye savaşları ve bunun Türkiye seçimleri üzerindeki olası yansımaları başlı başına incelenmesi gereken bir konu.

İçerideki ve dışarıdaki tüm bu siyasi olumsuzluklara karşın CHP’nin vizyon belgesi Türkiye’nin düşük katma değer, düşük ücret, işsizlik, enformalite, rant ve talana sıkışmış ekonomisi için Avrupa Yeşil Mutabakatı’ı ile uyumlu, ilerici bir yapısal dönüşüm gündemi sunuyor. Bu belgenin özellikle ekonomideki temel unsurlarını CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke’nin toplantıdaki konuşmasını temel alarak özetleyelim:

Vizyon, bilim ve siyaset arasında köprü kurmak (science based policy making), teknolojik devrim (Endüstri 4.0), yeşil dönüşüm (örneğin kömürden çıkış), kalkınma, sosyal adalet (leaving no one behind) vurgularına sahip. Böke konuşmasında Avrupa Yeşil Mutabakatı’na da işaret ederek, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olan bu bölge ile vergilendirilmeden ticaretine devam edebilmesi için bu gündemi yakalaması gerektiğinin altını çizdi. Bu hedefleri yakalamak için başvurulacak çeşitli politika enstrümanlarını da vurgulayan konuşmasında Böke, dönüşümün finansmanı için Batı menşeli temiz yatırım fonlarına ve kamu kaynaklarına vurgu yaptı. Ortaya konan model bilim-bilgi-teknoloji yoluyla yüksek katma değerli temiz üretim, yeşil dönüşüm yoluyla yüksek istihdam, yüksek ücret ve kaliteli yaşam vaat ediyor. Bu dönüşümün özneleri olarak büyük şirketlerden kadın ve gençlere kadar uzanan bir yelpazede “girişimcilik” fikri ortaya konurken kamuya da esas olarak yatırımcı değil, teşvik edici ve düzenleyici bir rol biçiliyor. CHP vizyon belgesi sıcak para ve finans piyasalarına endeksli neo-liberal kalkınma ezberinin bir tekrarı değil; fakat yüksek ücretli kaliteli işlerden ve yoksullukla hak temelli mücadeleden söz ederken, sendikal örgütlenme ve grev ve lokavt haklarına açık bir vurgu olmayışı dikkat çekiyor.

Seçim Senaryoları

Seçimler yaklaşırken çok sayıda kamuoyu araştırması yayımlanıyor ve sonuçları küçük farklar gösteriyor. Bu belirsizliğe karşılık, görece net olarak söylenebilecek olan, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı oy oranlarının sırasıyla 40-42 ve 42-44 bandında seyrettiği ve Cumhurbaşkanlığı seçimini Kürt oylarının belirleyeceği. Önümüzdeki seçimlerde 11-13 bandındaki HDP ve Emek ve Özgürlük İttifakı’nda temsil edilen Kürt oylarının Erdoğan’a akması beklenmese de Altılı Masa’nın aday konusunda yarattığı belirsizlik ortamında Millet İttifakı’na yöneleceği şeklinde güvenli bir senaryo da kurulamıyor. Cumhurbaşkanlığı senaryolarının dışında, önümüzdeki dönemde Meclis yasama gücünün önemi dikkate alındığında, HDP ile uzlaşının aritmetik önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Diğer taraftan, Türkiye’nin son yıllarda AKP ve MHP’nin ötesine taşan ağır bir Türk-İslamcı siyasi yönelime sürüklenmiş olması nedeniyle, Millet İttifakı unsurlarının HDP’ye açılmaları da mümkün görünmüyor. Türk siyasi sisteminin iç ve dış politikada tam da bu noktada tıkanmış olduğunu söyleyebiliriz.

Süleyman Soylu’nun BAE Ziyareti

İktidar bloğunun 2023 seçimleri öncesinde Sedat Peker’i susturma çabaları devam ediyor. 29 Kasım’da Süleyman Soylu, Türkiye’nin 15 Temmuz darbesini desteklemekle suçladığı, Sedat Peker’in denetimli ikamet altında tutulduğu Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret etti. Ziyaretin Peker’le görüşmek veya iadesini talep etmek amacıyla yapıldığı iddia edildi. Sedat Peker’in -eğer kendisine görüşme teklifi yapılmış ise- bu teklifi kesinlikle reddedeceği avukatı tarafından bildirilirken iadesinin de pek mümkün olmadığı görülüyor. İfşa edeceği bilgilerin kayıtlarını halihazırda BAE dışındaki kişilere sızdırmış olduğu düşünülen Peker’in zorunlu iadesi Türkiye’deki iktidar için ciddi zorluklar doğuracağı gibi, böyle bir gelişmenin şimdilik ABD ve BAE tarafından da istenmediği görülüyor.

Demirtaş’ın Öcalan’la Görüşme Talebi

Kısa adı CPT olan Avrupa Konseyi İşkence’yi Önleme heyeti Öcalan’la görüşmek üzere İmralı Cezaevi’ne gitti. Tecrit altında kendisinden neredeyse iki yıldır haber alınamayan Öcalan’ın bu görüşmeyi reddettiği bildirilirken, CPT profesyonel sorumluluklarını ileri sürerek Öcalan’ın hayatta olup olmadığına dair bir açıklamada bulunmayı dahi reddetti. Dolayısıyla Öcalan’ın sağlığıyla ilgili soru işaretleri varlığını koruyor. Bu gelişmenin hemen ardından Demirtaş’ın Öcalan’la görüşmek üzere Adalet Bakanlığı’na başvurduğu öğrenildi. Bu arada her seçim döneminde olduğu gibi, Öcalan’ı araçsallaştıran, kendisinden seçim gündemini belirleyecek mesajlar beklenen bir görüşme trafiğinin varlığına dair doğrulanmayan duyumlar yayımlanıyor. Ayrıca Demirtaş’ın hasta babasını ziyaret etmek üzere Edirne Cezaevi’nden Diyarbakır’a özel uçakla götürüldüğü seyahat esnasında İmralı’da Öcalan’la görüştüğü yönünde spekülasyonlar da yapıldı. Beyoğlu’nda tezgahlanan bombalı terör saldırısı ve bunun ardından Rojava’ya düzenlenen hava harekatı ve sürekli gündemde tutulan kara harekatı Kürt siyasi hareketinin cezaevlerindeki liderleriyle görüşmelerin de önünü kesiyor olabilir.

Hak İhlalleri

Aşağıdaki liste, geçtiğimiz iki hafta içerisinde yaşanan hak ihlalleri hakkında kapsayıcı bir liste sunmamakla birlikte, anaakımda ön plana çıkan haberlere değinmektedir:

“Kandıra Cezaevi’nde işkence ve cinsel saldırıya maruz kaldığını söyleyen, 9 Aralık 2021’de ise resmi makamlarca intihar ettiği açıklanan Garibe Gezer’in ölümüyle ilgili “kovuşturmaya yer yok” karar verdi. Karara tepki gösteren Gezer’in avukatları, işkenceye dair görüntüleri açıklayacaklarını söyledi.”

“Gözaltına alındığında bilmediği bir yere götürülerek falaka, askı, elektrik, kaba dayak gibi işkencelere maruz kaldığını anlatan Gülten Matur, bu sabah adliyeye sevk edildi.”

“Savcılık, TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında, ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçlamasıyla 7 yıl 6 aya kadar hapis istemiyle iddianame hazırladı.”

Kadın örgütlerinin 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü çerçevesinde düzenledikleri toplu gösteriler ülkenin her yerinde polis baskısı ve tutuklamalarla engellenmeye çalışıldı.

“Bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre; erkekler, Türkiye’nin birçok ilinde, 1 Ocak 2022- 23 Kasım 2022 dönemindeki 326 günde, en az 296 kadını öldürdü.”

Çeşitli illerde Kürt siyasetçi ve yurttaşlara dönük çok sayıda gözaltı operasyonları düzenlendi. Mersin’de 15 kişi gözaltına alındı; Hakkari’deki eve baskınlarında 16 kişi gözaltına alındı; Ankara’da ise TJA’ya (Özgür Kadın Hareketi) yönelik operasyonlarda 16 kadın gözaltına alındı.

“Diyarbakır’da düzenlenen basın açıklamasında gözaltına alınan Eğitim-Sen Diyarbakır Şubesi üyesi 4 öğretmen açığa alındı.”

“IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 17’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Davası’nın 19’uncu duruşması Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda görüldü.” Tutuklu sanıklar savunma haklarının AİHM kararı ihlali, SEGBİS, dört gün peşi sıra mahkeme oturumu gibi çeşitli uygulamalarla engellendiğini, ayrıca sahte belgelerle kendilerine karşı komplo kurulduğunu belirttiler.

“Diyarbakır eski Baro Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesine ilişkin üçü polis dört kişinin yargılandığı davanın duruşması, Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.” Duruşma esnasında müdahil avukatlar konuşma haklarını kullanırken mahkeme heyeti duruşma salonunu terk etti. Duruşma sekiz ay sonraya ertelendi. Avukatlar karara tepki gösterdiler.

“Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkereleri, Meclis Başkanlığı’nca Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale edildi. Dosyalar arasında 33 HDP, dört CHP, bir AKP, bir Zafer Partisi, bir Türkiye İşçi Partisi, bir Demokrat Parti ile bir Demokratik Bölgeler Partisi milletvekilinin dosyaları yer alıyor.”

HDP Kocaeli Milletvekili Gergerlioğlu “1 Aralık 2021 ve 1 Aralık 2022 arasında tespit ettiğimiz ölüm sayısı 73 oldu. 34’ü intihar olarak açıklanan şüpheli ölümler. 39’u ise hasta mahpusların ölümleri” olduğunu ifade etti.

Gazeteci Timur Soykan’ın haberleştirmesi sonucunda, İsmailağa Cemaati’ne Bağlı Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızını 6 yaşındayken cemaat üyesi Kadir İstekli ile evlendirdiği ortaya çıktı.

Konya’da belediyeye ait hayvan barınağında köpek katliamı görüntülerinin sosyal medyaya ve basına yansımasının ardından, ülkede sokak hayvanlarının ve barınaklarının durumu ve hayvan hakları üzerine tartışmalar başladı.

DIŞ POLİTİKA

Türkiye’nin Rojava’ya kara harekatına yeşil ışık yakılmadı

Türkiye’nin Rojava’yı 4 gün arka arkaya bombalamasının ardından harekatın son gününde Haseke ve Kamışlo hedef alındı. IŞİD’li ailelerin kaldığı Hol kampının çevresindeki asayiş güçlerinin bombalandığı ve bazı IŞİD’li ailelerin kamptan kaçtıkları öne sürüldü. Ayrıca Rojava’da petrol ve gaz sahaları ile Rus ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ortak kullandığı bir üs de bombalandı. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Basın İrtibat Merkezi, Türkiye’nin 25 Kasım’daki saldırılarında 77 köy ve beldeyi bombaladığını belirtti. SDG’nin en üst yetkilisi Mazlum Abdi Türkiye’nin sözü edilen bölgede kara harekatı gerçekleştirmesi durumunda sonucun insani bir felaket olacağına, 1 milyon kişinin yerinden edilebileceğine dikkat çekti.

Türkiye, özellikle Tel Rıfat, Münbiç ve Kobani’yi hedefe koyan “en kısa vakitte tepelerine bineceğiz” yolundaki tehditlerine rağmen Rojava’daki başlıca iki uluslararası aktör olan ABD ve Rusya’dan istediği izni alamamış görünüyor.

ABD’de birçok farklı resmi kurumdan Türkiye’nin olası bir kara harekatının İŞİD’le mücadeleyi sekteye uğratacağı ve bölgeyi istikrarsızlaştıracağı yönünde açıklamalar geldi. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), Türkiye’nin düzenlediği hava harekatlarının Suriye’deki Amerikalı askeri personele tehdit oluşturduğunu açıklarken, “Suriye’deki durumu istikrarsızlaştıracak her türlü askeri eyleme karşı olduğunu” bildirdi. Pentagon Sözcüsü ise Türkiye’nin Suriye’deki olası bir kara operasyonunun IŞİD’e karşı elde edilen kazanımları tehlikeye atacağını söyledi. Savunma Bakanı Akar ile ABD Savunma Bakanı Austin arasındaki telefon görüşmesine ilişkin Pentagon’dan yapılan açıklamada Austin’in Suriye’deki yeni bir operasyona “güçlü karşıtlığını” ifade ettiği bildirildi. Öte yandan, Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “IŞİD’le mücadele çabalarını zayıflatacak ve Suriye’deki sivillerin yaşamını tehlikeye atacak eylemlerden kaçınması” çağrısı yaptı. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü de halkın hayatını zorlaştıracağı ve IŞİD’le mücadeledeki ilerlemeleri riske atacağı gerekçesiyle kara harekatına karşı olduklarını açıkladı.

ABD’nin, Türkiye’nin hava harekatına yeşil ışık yakmasına karşın kara harekatına karşı güçlü bir tavır alması, ABD-SDG ittifakının İŞİD’le ortak mücadelenin ötesinde anlamlar taşıdığını gösteriyor. Böyle bir kara operasyonu Rojava özerk bölgesini iyice zayıflatacak ve ABD’nin Suriye’de ayağını basabildiği yegane alanı fazlasıyla daraltacaktı. Bu durumun Irak Kürdistanı’nda da ABD’nin konumunu zayıflatacağı, KDP, KYB gibi Kürt partilerini ABD dışında müttefik arayışlarına iteceği, hatta dolaylı olarak İran’daki halk isyanında en canlı bölge olan İran Kürdistanı’nda da ABD’nin nüfuz edinmesini güçleştireceği söylenebilir.

Rusya cephesindeki gelişmeler

Rusya’dan olası bir kara harekatına ilişkin açıklama Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsünden geldi. Mariya Zaharova, “Suriye topraklarında bir kara operasyonu düzenlenmesi sadece bölgede gerilimin tırmanmasına ve burada terörist faaliyetlerin artmasına yol açar” dedi. Sorunun çözümü için en iyi yöntemin Türkiye ve Suriye arasında doğrudan diyalog kurulması olduğunu söyleyerek Rusya’nın politikasını ortaya koymuş oldu. AFP Rusya’nın Tel Rıfat ile Kobani’ye takviye birlik gönderdiğini bildirdi.

Son olarak konuyla ilgili medyada yer alan spekülatif bazı haberlere dikkat çekebiliriz.: Bu haberlerin birinde El Cezire’ye konuşan Türk yetkililerin, SDG ve YPG’ye Menbiç, Tel Rıfat ve Kobani’den çekilmeleri için süre verildiğini, aksi halde operasyonun başlatılacağını söyledikleri öne sürüldü. Yine aynı haberde “Türk yetkililerin” Rusya’nın Ukrayna konusunda şartlar sunduğu, Türkiye bu şartları kabul ederse Rusya’nın TSK’nın Tel Rıfat ve Kobani bölgelerine girişini kolaylaştıracağı iddiası gündeme getirildi. Aynı haberin farklı versiyonlarında, Türkiye-ABD arasında pazarlık yapıldığı, ABD’nin SDG’nin yeniden yapılandırılıp Menbiç, Tel Rıfat ve Kobani’nin yönetiminde Araplara daha fazla yer verilmesini önerdiği, Türkiye’nin ise öncelikle ABD’den SDG’nin petrol tesisleri üzerindeki kontrolünü sona erdirmeyi şart koştuğu öne sürüldü.

Bu haberleri destekleyen başka haberlerin sonraki tarihlerde medyada yer almaması, diğer yandan haberlerde yer verilen iddiaları destekleyecek gelişmelerin yaşanmaması bu konuda tedbirli olmayı, propaganda savaşıyla karşı karşıya olabileceğimizi düşünmeyi gerekli kılıyor.

Türkiye’nin Esad’la görüşme önerisi reddedildi

Bir süredir Tayyip Erdoğan Başer Esad’la görüşebileceğini, siyasette küskünlük olmadığını dile getiriyordu. Türkiye ile Suriye arasındaki yakınlaşmanın arabuluculuğunu ise Rusya yapıyor. Nitekim Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev, “Yavaş yavaş Suriye-Türkiye yakınlaşmasına tanıklık edeceğimizi umuyoruz” dedi. Rusya’nın müttefiki olan Suriye ile birçok alanda yakın işbirliği içinde olduğu Türkiye’nin Suriye sorununun çözümü konusunda anlaşmalarının, Rusya’nın elini büyük ölçüde rahatlatacağını söyleyebiliriz.

Rusya’nın çabasına karşın Esad’ın Erdoğan ile görüşmeyi reddettiği anlaşılıyor. AP’nin kaynak gösterildiği bir haberde, Erdoğan’ın Esad’a bazı koşullar öne sürdüğü bildirildi. Bu koşulların, Suriye ordusunun Kürtlerin kontrolündeki bölgelere dönmesi, Kürt savaşçıların Suriye doğalgazını ve petrolünü kullanmasının engellenmesi adına harekete geçilmesi ve Suriyeli mültecilerin Suriye’ye geri gönderilmesi olduğu iddia edildi. Aynı haberde, Türkiye’yi uzlaşmaya itenin Rusya olduğu, fakat bir ilerleme sağlanmadığı söylendi. Suriye tarafı ise Türkiye’den beklentilerini açıkça ortaya koydu. Bunlar, Türkiye’nin “terörist çeteleri” finanse edip desteklemeye son vermesi ve işgal ettiği topraklardan çekilmesi olarak gündeme geldi. Lübnan merkezli bir gazetenin haberine göre Başer Esad Türkiye’nin yeni politikasının samimiyetini sorguladı, bir manevra olabileceğini dile getirdi. Reuters’in geçtiği bir başka habere göre ise Beşar Esad seçimler öncesi yapılacak bir görüşmenin Erdoğan’ın elini güçlendireceğini ileri sürerek “Erdoğan’a bedavadan bir zafer kazandırma” niyetinde olmadığını söyledi.

Görüldüğü kadarıyla Türkiye hiçbir ciddi taviz vermeyip Suriye topraklarından çekilmeyi gündeme getirmeden hem Suriye’den Rojava özerk bölgesinin zayıflatılmasını talep ediyor hem de 2023’teki seçimlerde Tayyip Erdoğan’a ciddi bir avantaj sağlamayı hedefliyor. Şimdiye kadar bu politikanın başarısız olduğunu söyleyebiliriz.

İran’da halk isyanı devam ederken rejim çok sınırlı tavizler veriyor

İran’da halk isyanı farklı boyutlar kazanarak sürüyor. Bu dönemdeki en önemli gelişme toplumsal muhalefetin üç günlük grev çağrısında bulunmasıydı. 1500tasvir isimli sosyal medya hesabından yapılan paylaşımlara göre, Kerec, İsfahan, Meşhed, Tebriz ve Şiraz gibi büyük kentlerde grev çağrısı nedeniyle çok sayıda dükkan bugün kepenk indirdi. Kürdistan eyaletindeki insan hakları ihlallerini kayıt altına alan Hengaw örgütü de Kürt illerinde 19 kentin greve katıldığını duyurdu.

İran rejiminin “sert kanadının” gösteriler karşısındaki tutumunu göstermesi açısından dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in göstericilere karşı yoğun şiddet uygulayan paramiliter örgüt Besic üyeleriyle görüşürken sarf ettiği sözler dikkat çekiciydi. Hamaney, protestocuları “isyancı” ve “terörist” olarak nitelerken “Besic’in varlığı İslam Devrimi’nin canlılığını gösteriyor” dedi.

Ahlak polisi lağvedildi mi?

Yine bu dönemde rejimin bazı sınırlı tavizlerde bulunmaya başlaması üzerinde durulması gereken bir husus olarak ön plana çıktı. Bazı haberlerde İran Başsavcısı Muhammed Cafer Muntazeri’nin kadınların giyim kuşamlarını denetlemekle görevli “ahlak (irşad) polisi” biriminin lağvedildiğini açıkladığı öne sürüldü. Muntazeri daha önce meclis ve yargı tarafından başörtüsü yasasının gerekli olup olmadığı konusunda çalışma yürütüldüğünü de söylemişti. Buna karşın reformist eğilimli bir İran gazetesinin, “ahlak polisinin” kaldırılmadığı, Tahran dışındaki kentlerde daha güçlü bir varlık göstermeye başladığı haberi ve resmi bir TV kanalının yayımladığı haber kafaları karıştırdı. Daha sonraki bir haberde ise “İyiliği Emretme ve Kötülükten Sakındırma Merkezi” Sözcüsü Ali Hanmuhammed’in, kolluk kuvvetlerinin bünyesinde yer alan ve “ahlak polisi” olarak bilinen İrşad Devriyeleri’nin görevinin sona erdiğini açıkladığı belirtildi. Hanmuhammed tesettür konusunun toplumsal bir talep haline geldiğini de kabul etti, başörtüsü yasağının “daha modern yöntemlerle devam edebileceğini” açıkladı.

“Ahlak polisi” olarak bilinen İrşad Devriyeleri kaldırılmış olsa bile bu birimin, halkın ve kadınların İslami kurallara göre yaşayıp yaşamadıklarını denetleyen çok sayıda resmi organdan biri olduğunu belirtmek gerekiyor. Daha gerçek bir reform, söz konusu yasalara ve kurumsal yapıya son verilmesi olabilir. Diğer yandan böylesi küçük tavizlerin sadece belli uygulamaları değil rejimi de karşısına alan gösterilere son verme ihtimali oldukça düşük görülüyor. Grevlerin ve farklı eylemlerin nasıl bir boyut kazanacağı, buna karşı rejimin gerçekten tavizkar bir tutum mu alacağı, yoksa çok sert yöntemlere mi başvuracağı İran’daki gelişmelerin seyrini belirleyecek.

Ukrayna savaşı: Rusya şehirlerde enerji altyapısını vuruyor

Savaşta başarısız sonuçlar alan ve en son Herson’dan çekilen Rusya doğrudan sivil yaşamı hedef alan hamleler yapmaya başlayarak önemli şehirlerde enerji altyapısını vurdu. Ukrayna’nın Kiev, Lviv, Çernihiv, Kirovograd, Odessa, Dnipro, Donetsk ve Harkiv bölgelerinde elektrik ve su kesintileri kritik boyuta ulaştı. Batı ise Ukrayna’ya gelişmiş silah sevkiyatında kararlı görünüyor. Reuters’ın geçtiği bir habere göre Pentagon, Ukrayna’ya 150 kilometre menzilli silah gönderilmesini değerlendirmeye başladı. Bu füzelerin, Rus ordusunun cephe gerisini vurması planlanıyor. NATO Rusya’nın tahrip ettiği Ukrayna enerji altyapısını tamir etme taahhüdünde bulunurken daha fazla silah yardımı yapacağını duyurdu. NATO Rusya’yı “kış mevsimini bir savaş silahı olarak kullanmaya çalışmakla” suçladı.

EKONOMİ

Bu değerlendirme döneminde ekonomiyle ilgili çok sayıda önemi veri açıklandı. Merkez Bankası (MB) iktidarın izlediği, kredi genişlemesiyle ekonomiyi canlandırma politikasına uygun olarak faiz indirimlerine devam etti. Yüzde 10,5 olan politika faizi 150 baz puan daha düşürerek yüzde 9 seviyesine indirildi.

2022 yılı 3. çeyrek büyüme verileri açıklandı. Türkiye 3. çeyrekte yüzde 3,9 oranında büyüdü. Böylece yılın ilk 9 ayında yüzde 6,2 büyüme kaydedilmiş oldu. Büyüme verisini değerlendiren iktisatçılar, büyümeye en büyük katkıyı hizmetler sektörünün, harcamalar bazında ise hanehalkı tüketiminin yaptığını belirtti. Yüksek enflasyon-düşük faiz ortamına rağmen yatırımlarda artış olmamasında, son dönemdeki düzenlemelerle kredilerle yaşanan yavaşlamanın etkili olduğu öne sürüldü. En önemlisi, Avrupa’daki resesyon nedeniyle dış talebin büyümeye katkısındaki zayıflamanın devam ettiği yorumu yapıldı. Önümüzdeki dönemde iç talebi canlandıracak politikaların uygulanması beklenebilir.

TÜİK’in açıkladığı son derece kuşkulu verilere göre, Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) Kasım’da yıllık olarak yüzde 84,39 oldu. Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) ise yüzde 136 olarak gerçekleşti. Bağımsız bir araştırma grubu olan ENAG ise Kasım ayı yıllık TÜFE’yi yüzde 170 olarak açıkladı.

Dış ticaret açığında ise olağanüstü bir artış yaşandı. Ocak-Ekim döneminde dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 168,3 artarken, ihracatın ithalatı karşılama oranı 2021 Ocak-Ekim döneminde yüzde 84,3 iken, 2022 yılının aynı döneminde yüzde 69,7’ye geriledi.

Meclis’e getirilen merkezi yönetim bütçe teklifine göre, faiz ödemelerine ayrılan pay 565 milyar lira. Bu rakam, 255 milyar TL ayrılan sosyal yardımlar, 697 milyar TL ayrılan sağlık ve 650 milyar ayrılan TL ayrılan eğitim harcamalarıyla karşılaştırıldığında faize ödenecek paranın bütçenin en büyük kalemlerinden biri olduğu görülüyor. Savunma ve güvenlik sektörüne 468,7 milyar lira gibi çok yüksek bir pay ayrılması da savaş politikalarının ekonomik yüküne işaret ediyor.

Türkiye Körfez sermayesiyle günü kurtarmaya çalışıyor

Ciddi bir döviz sıkıntısı yaşayan Türkiye ekonomisi için Körfez ülkelerinden kaynak bulma arayışı devam ediyor. Türkiye ile Katar arasında yaklaşık 10 milyar dolarlık kaynak konusunda anlaşma sağlandığı bildirildi. Bu tutarın 3 milyar dolarının bu yıl bitmeden önce geleceği söyleniyor. Suudi Arabistan’ın da TCMB’na yaklaşık 5 milyar dolar yatıracağı öne sürülüyor. Yine de Türkiye ekonomisinin büyüklüğü göz önüne alındığında bu tutarların ancak kısa bir süre için etkili olacağı söylenebilir.

Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı’nın çıkışı: önemli bir iç çatışma

Tayyip Erdoğan’ın “3 harfliler” diyerek, Devlet Bahçeli’nin ise fahiş fiyatlar uyguladığı için “FETÖ’yle irtibatları araştırılsın” diye hedef aldığı BİM’in İcra Kurulu Üyesi ve Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı Galip Aykaç son derece önemli bir çıkış yaptı. Zincir marketlerin yüksek enflasyonun kaynağı olarak gösterilmesine sert şekilde itiraz etti, Türkiye’nin asıl sorununun maliyet enflasyonu olduğunu dile getirdi ve ülkenin temel taşı olduklarını, “bu temel taşları yerinden oynatmaya da bunların gücünün yetmeyeceğini” belirtti. Aykaç’ın çıkışının ardından ŞOK marketler yönetim kurulu, konuşmanın içeriği hakkında yönetim kuruluna bilgi verilmediğini iddia ederek Aykaç’ın Gıda Perakendecileri Derneği başkanlığından istifasını istedi. Bu arada Aykaç, MHP kanadı ve suç örgütü lideri Kürşat Yılmaz tarafından tehdit edildi. Süreç, Galip Aytaç’ın istifasıyla sonuçlandı.

Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı Galip Aytaç’ın çıkışı, iktidarın marketleri kötü ekonomik gidişattan sorumlu tutma politikasına karşı kendi tabanındaki bir sermaye kesiminin itirazı olarak yorumlanabilir. Bu çerçevede bir iç çatışmadan söz edebiliriz. Bu itirazın bastırılması için devreye MHP’li kriminal kişilerin sokulması da ayrıca not edilmeli.