Bu değerlendirme aşağıdaki haber akışı ve güncel yorum yazıları esas alınarak hazırlanmıştır.

24 Aralık 2018 – 5 Ocak 2019 Haber Akışı

İç politika gündemi

İç politikada, Mart yerel seçimleri yaklaştıkça, iktidarın yürüttüğü toplumsal kutuplaştırma ve baskı politikasının derinleşerek devam ettiği görüldü, ancak öte yandan Ordu komutanlarının kızağa çekilmesi operasyonu, iktidar bloğunda “beka” siyasetinin uygulanma yöntem ve öncelikleri konusunda ciddi sorunların yaşandığını düşündürdü. Bu ortamda, önemli şehirlerde adayların belirlenmesi ile yerel seçim gündemi de yoğunlaşmaya başladı.

Toplumsal kutuplaştırma ve baskı uygulamaları

24 Aralık’ta, Metin Akpınar ve Müjdat Gezen gözaltına alındı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Metin Akpınar ve Müjdet Gezen’i, “Yayın organları vasıtasıyla beni ipe götüreceklermiş. Biz şehadete inanmış insanlarız. Bunlar sanatçı müsveddesi, bunun bedelini ödeyecekler” diyerek hedef göstermişti. Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in ifadelerinde, “Sözlerimiz mizah ve eleştiri kapsamındaydı, çarpıtıldı” dedikleri belirtildi. Savcılık, Akpınar ve Gezen’i adli kontrol kararı vererek serbest bıraktı.  MHP Genel Başkanı Bahçeli, Metin Akpınar’ın sözlerinden dolayı özür dilemesini istedi.

İstanbul’da 22 Aralık’ta yapılan ev baskınlarında gözaltına alınan 11 kişiden 8’i tutuklandı. Sabah saatlerinde Anadolu Adliyesi’ne getirilen 11 kişiden, Yeni Yaşam gazetesi çalışanı Tuğba Bulut ile Mehmet Acun, Nurten Gündüm, Osman Beğbağa, Ercan Ekinci, Şahin Özyıldırım, Rodi Bozyel ve Ömer Taşkıran savcılık ifadesi alınmadan, tutuklama istemiyle sorgu hakimliğine sevk edildi. İfadeleri alınan 8 kişi, “Terör örgütü üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı.

26 Aralık’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Fatih Portakal’ı “bilmezsen haddini, millet patlatır enseni”, Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’ı da “Kalkacaksın sen bu ülkenin Cumhurbaşkanını ipte sallandıracaksın, şimdi git yargıda bedelini öde” açıklamasıyla tepki göstermesinin ardından harekete geçen RTÜK, FOX TV ve Halk TV’ye “Toplumu kin ve düşmanlığa tahrik etmek, toplumda nefret duyguları oluşturmak” gerekçeleriyle ceza verdi. Halk TV’ye “eleştiri sınırlarını aşmak”, Fox TV’ye de “tarafsızlık ilkesini esas almamak” gerekçesiyle ayrıca cezalar verildi. Böylece Fox TV’ye 1 milyon TL’ye yakın ceza kesilmiş oldu. Fox Ana Haber de 3 gün hiç yayınlanmayacak. Halk TV’ye ise yaklaşık 80 bin TL para cezası verildi. Halk Arenası programının ise 5 kez yayımlanması yasaklandı.

27 Aralıkta, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’nin Afrin bölgesine düzenlediği Zeytin Dalı Harekâtı sırasında ‘Savaş bir halk sağlığı sorunudur’ başlıklı bildirisi nedeniyle ‘terör örgütü propagandası yapmak’ ve ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ suçlarından haklarında dava açılan 11 Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyesinin yargılanmalarına başlandı.

28 Aralık’ta Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, Fox TV ana haber sunucusu Fatih Portakal’ın 10 Aralık 2018’de yayınlanan ana haber bülteninde sarf ettiği sözler nedeniyle hakkında soruşturma başlattı. Gazeteci Fatih Portakal, 10 Aralık’ta sunduğu ana haber programında “Türkiye’de barışçıl protestolar olamaz, hadi bakalım, barışçıl bir eylem için zamları protesto edelim. Doğalgaz zamlarını… Hadi bakalım, yapabilecek miyiz? Kaç kişi çıkacak sokağa korkudan, endişeden dayak yerim vesaire. Hakkımı arayacağım ama ne yaparım başım belaya girer mi, kaç kişi çıkar Allah aşkına?” ifadelerini kullanmıştı. Tayyip Erdoğan ise Portakal’ı “Haddini bil haddini bilmezsen haddini bu millet patlatır enseni” ifadelerini kullanarak hedef göstermişti.

30 Aralık’ta Sanatçı Levent Üzümcü, ‘Anlatılan Senin Hikayendir’ oyununun, 10 Ocak’ta Hatay’ın İskenderun ilçesinde yapılacak gösteriminin baskılar nedeniyle iptal edilmek zorunda kaldığını duyurdu. Instagram hesabından yayınladığı bir videoda Üzümcü, oyunun sahneleneceği salonun bulunduğu koleje baskı yapıldığını belirtti.

2 Ocak’ta Bilim insanı Bülent Şık’a Kanser raporunu halka açıklama suçundan 12 yıl hapis istemiyle dava açıldı.

Ordu komutanlarının kızağa çekilmesi operasyonu

Yılın son gününde, sabaha karşı Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) önemli bir atama yapıldı. 2. Ordu komutanı Orgeneral İsmail Metin Temel, Genelkurmay Denetleme ve Değerlendirme Başkanlığı’na atandı. Tunceli 4. Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Mustafa Barut da 3. Ordu’da aynı göreve getirildi.  Bu iki komutan yakın geçmişte Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarını yönetmişti ve önümüzdeki dönemde Menbiç’e ve Fırat’ın doğusuna yapılacak olası harekâtları yönetmesi bekleniyordu.

Bu önemli operasyonla ilgili iki temel iddia ortaya atıldı: 2 Ocak’ta Deniz Zeyrek tarafından dile getirilen görüşe göre komutanlar olası Menbiç ve Fırat’ın doğusu harekâtına karşı çıktıkları için görevlerinden alınmıştı. Zeyrek’e göre bunun ilk gerekçesi ‘karşıdaki tehdit’in ‘Fırat Kalkanı‘ ve ‘Zeytin Dalı’ operasyonlarına kıyasla daha yüksek olması. İkinci gerekçe ise uluslararası desteğin bu harekat için tam olarak sağlanamaması. Zeyrek’e göre hem ABD hem de Rusya’dan ‘karışık‘ mesajlar geliyor. Mevsim ve coğrafi koşulların da Türkiye için dezavantaj olduğunun düşünüldüğünü belirten Zeyrek, bu durumun ‘en az kayıpla harekat’ hedefine zarar vereceği görüşünü aktardı. Zeyrek son olarak askeri kulislerde Türkiye’nin ABD yoluyla IŞİD ile savaşmaya zorlanmasının rahatsızlık yarattığını ve bunun Türkiye için zaruri olmadığının konuşulduğunu yazdı.

Bu konudaki tam tersi bir iddia ise Fatih Altaylı tarafından dile getirilmişti. Fatih Altaylı’ya göre “Sorunlu bir komşumuzla sorunlarımızı daha da artıracak ve yeni dönem müttefikimizle sorunlar doğuracak bir emri ve bu emirdeki ısrarı nedeniyle görevden alındı 2. Ordu Komutanı.” Yani komutan operasyon yapmak istedi ama iktidar ve diğer kesim tarafından durduruldu.

Fatih Altaylı’nın iddiasını destekleyen, hatta daha da öteye taşıyan bir iddia da Metin Gürcan tarafından dile getirildi. Gürcan, Orgeneral Temel’in çok sert bir milliyetçi olduğunu, aşırı ABD karşıtı olduğunu yazdı. ABD ile herhangi bir uzlaşıya gerek kalmadan, TSK’nın tek başına bir harekat yapması gerektiğini; bu işin içine de IŞİD’le mücadele boyutunun karıştırılmaması, Türkiye’nin öncelikleri neyse ona yönelik adım atılması gerektiğini düşündüğünü yazdı.

Bu iddiadan yola çıkılarak bir kesim askerin “Oraya girilsin, YPG’ye ve PYD’ye karşı bir operasyon yapılsın” dediği ama hükümet ve başka bir kesim askerin bunu ‘riskli’ bulup engellediği / ertelediği düşünülebilir. Daha güçlü bir olasılık ise mevcut iktidar, Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı’nın da yer aldığı kesimin ABD ile devam eden görüşmeler belli bir noktaya gelmeden karar verilmesine karşı olduğu olabilir. Her durumda bu operasyonu, iktidar bloğunda “beka” siyasetinin uygulanma yöntem ve öncelikleri konusunda ciddi sorunların yaşandığının göstergesi olarak görmek mümkün.

Seçim gündemi

29 Aralık’ta Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim takvimi açıklandı. Takvime göre seçim süreci 1 Ocak’ta başlıyor. YSK’nin yayın ilkeleri arasında “Gazete ve televizyonlar tarafsız olmak zorunda, vatandaşların telefonlarına mesaj gönderilmeyecek” ifadeleri yer aldı. YSK’nın açıklamasına göre seçimde yer alacak partiler şöyle: Adalet ve Kalkınma Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, BBP, CHP, Demokrat Parti, DSP, HDP, Hür Dava Partisi, İYİ Parti, MHP, Saadet Partisi, Türkiye Komünist Partisi, Vatan Partisi. ÖDP ve EMEP karara itiraz etti.

Seçimlerle ilgili olarak Cumhur ittifakında Samsun’da yaşanan gelişmeler, Cumhur ittifakının ne denli tepeden aşağı yürütüldüğünün göstergesi oldu. MHP milletvekili Erhan Usta, AKP’yle yerel seçim iş birliği kapsamında Samsun’da 7 ilçenin MHP’ye bırakılmasını istediklerini söyledi. Görüşmelerin sürdüğünü aktaran Usta, “Cumhur İttifakı’nın yerel seçimlerde başarıya ulaşması yeni sistem açısından önemli. Ancak olmazsa olmaz değil. Müzakerelerde olumlu bir sonuç alınamazsa her türlü sonuca açığız” diye konuştu.

Hemen ardından MHP’de Samsun İl Başkanı Taner Tekin, Cumhur İttifakı ruhuna aykırı faaliyetlerinden dolayı görevden alındı, Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın ise Merkez Disiplin Kurulu’na sevkine karar verildi.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Samsun İl Başkanı’nı görevden aldıklarını duyurdu. AKP Samsun İl Başkanı Karaduman, Cumhur İttifakı’nın prensiplerini uymayan açıklamalarından dolayı açığa alındı. 

Diğer önemli gündemler

Araştırma görevlisi olan Ceren Damar Şenel cinayeti

Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Ana Bilim Dalı’nda araştırma görevlisi olan Ceren Damar Şenel, Çarşamba günü sınavda kopya çektiğini tespit ettiği öğrenci Hasan İsmail Hikmet tarafından üniversitedeki odasında öldürüldü. BBC Türkçe’nin üniversite kaynaklarından edindiği bilgiye göre, Ceren Damar Şenel’i öldüren zanlı Hasan İsmail Hikmet, 2016 yılında yine kopya çekmekten uzaklaştırma cezası aldı ve kopya çektiğini tespit eden yine Şenel’di. Şenel, gözetmen olarak girdiği Medeni Usul Hukuku sınavında kopya çeken öğrenciyi önce uyardı, sonra hakkında tutanak tuttu.  Ardından eve gidip emekli polis babasının tabancasını alan Hasan İsmail Hikmet ise Türkiye medyasına yansıyan ifadesine göre “önce Şenel’e iki el ateş etti, daha sonra ona bıçakla saldırdı”. Ağır yaralanan Şenel, olay yerinde yaşamını yitirdi. Anadolu Ajansı’nın haberine göre Hasan İsmail Hikmet, Perşembe günü savcılık sorgusunun ardından kasten adam öldürmek suçundan tutuklandı. Soruşturma kapsamında silahın sahibi olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan babası ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Bu cinayetle birlikte ülkedeki şiddete eğiliminin artış sebepleri, bireysel silahlanma ve cezasızlık konuları gündeme geldi.  Örneğin Eğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan “Bilimi reddeden, ırkçı, cinsiyetçi ve gerici bir siyasi atmosfer yaratıldı Türkiye’de. Bu dil değişmediği sürece isterlerse bütün üniversiteleri özel güvenlik görevlileriyle kuşatsınlar, bu şiddet meselesi daha da artarak devam edecektir.” şeklinde açıklama yaptı.

Devletin konuya yaklaşımı ise bekleneceği üzere “güvenlikçi” bir temelde gerçekleşti. 5 Ocakta yapılan açıklamada YÖK ve İçişleri Bakanlığı okullardaki şiddeti önlemek için bir araya geleceği duyuruldu. Üniversitelerde şiddeti önlemek için Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) tarafından eylem planı hazırlanarak, İçişleri Bakanlığı ile ortak komisyon kurulacağı belirtildi. Açıklamada “kampüslerde ve kapalı eğitim alanlarındaki emniyetin artırılması dahil önleyici tedbirler müzakere edilerek hayata geçirileceği” belirtildi.

1 Ocak 2019’da Tiyatro sanatçısı Gülriz Sururi, tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.

Manevi kızı Zeynep Miraç Özkartal Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamada “Sessiz bir defin istediği için vasiyetini yerine getirdik. Kendisi definden sonra duyurulmasını istedi. Bir süredir sindirim sisteminden rahatsızdı. Dün kaybettik. Bugün defnettik. Vasiyeti gereği başka bilgi paylaşamıyoruz” dedi.

Gülriz Sururi 6 Nisan 2017’de 16 Nisan anayasa değişikliği referandumunda “Hayır” diyeceğini açıklayan 250 sanatçı arasında yer almıştı. 24 Ocak 2018’de Afrin Harekatı’nın durdurulması ve sorunların çözümü için diyalog talep eden mektubun imzacıları arasında yer almıştı. 

Ekonomi gündemi

Ekonomi gündeminde temel olarak birbirleriyle ilişkili iki ana gündemin öne çıktığı görülüyor: zorlama uygulamalarla fiyat artışları engellenerek ve kamu kaynaklarıyla nakit akışı sağlanarak ekonominin sıcak tutulmaya çalışılması; Aralık 2018 açıklanan tartışmalı enflasyon rakamları. Tüm bunlar temelde seçimlere kadar krizin “yüzdürülmeye” çalışılmasına devam edileceğini gösteriyor. Ancak bunda ne oranda başarı sağlanacağı şüpheli.

Yüzdürme politikaları

26 Aralık’ta Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak, ÖTV ve KDV indirimlerinin 31 Mart yerel seçimleri öncesi 3 ay daha uzatıldığını duyurdu. Yılın son günü Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, “vatandaşların yoğun talebi üzerine, mağduriyet yaşanmaması için” İmar Barışı’na başvuruların 15 Haziran, ödeme süresinin ise 30 Haziran 2019’a uzatıldığını bildirdi. Ekonomiye sıcak para girişine katkı sunacak, aynı zamanda da popülist nitelikteki bu iki uygulama da yerel seçimler göz önüne alınarak uzatılmış oldu. Popülist politikalar çerçevesinde otoyol ve boğaz köprüleri geçiş ücretlerine zam yapılmayacağı duyurulurken, işletmesi özel şirkette olan ve devlet garantisiyle sübvanse edilmekte olan Osmangazi Köprüsü ve Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu geçiş ücretleri, 2019 yılının ilk gününde artırıldı. 2 Ocak 2019’da Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği (TÇMB) Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir, yüzde 70 civarlarındaki maliyet artışlarına rağmen “sektör olarak yüzde 40 zam yapmayacaklarını” belirtti. Açıklamada zam oranının kaç olacağı ise belirtilmedi. 

3 Ocak’ta TC Merkez Bankası, 18 Ocak 2019 tarihinde Olağanüstü Genel Kurul’a gidileceğini duyurdu. Bu kararla her yıl nisan ayında yapılan Merkez Bankası’nın genel kurulu erkene çekilmiş oldu. Bilindiği üzere Merkez Bankası her yıl sağladığı geliri Hazine’ye aktarıyor. Bu yıl Merkez Bankası’nın Hazineye yaklaşık 25 Milyar TL aktarması bekleniyordu. Genel kurulun erkene çekilmesiyle bu aktarım da erkene çekilmiş oldu.  Bu konuyla ilişkili olarak Hazine’nin eski üst düzey bürokratlarının, “Hazine’nin 31 Aralık’ta açıkladığı Ocak-Mart dönemi iç borçlanma stratejisinde yer alan rakamların TCMB’nin kârının erken aktarımına göre plan yapıldığını gösterdiğini” belirttikleri iddia edildi. Bürokratlar, “31 Aralık itibarıyla Hazine’nin TCMB’de toplam 33.7 milyar lirası var. Ancak ocakta sadece maaş ve borç ödemeleri için yaklaşık 28.5 milyar lira harcanacağını” söyleyerek Hazine’nin nakit sıkışıklığı olduğuna dikkat çekti.

5 Ocak 2019’da Ticaret Bakanlığı’nın, Kar Payı Avansı Dağıtımı Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliği Resmi Gazete’de yayımlanarak 5 Ocak’ta yürürlüğe girdi. Yeni tebliğe göre, sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan şirketler (örneğin Türk Hava Yolları, Ziraat Bankası), kesinleşmemiş hesap dönemi sonu finansal tablolarda yer alan kar üzerinden, ilgili hesap döneminin bitiminden itibaren bir ay içinde yapılacak genel kurullarında alınacak karara göre (hesaplanan dönem karının yüzde 90’ı kadar) kar payı avansı dağıtabilecek. Düzenleme, uzmanlar tarafından “yerel seçimler öncesi kamuya kaynak artırımı” olarak yorumlandı. Ekonomi yazarı Uğur Gürses, kamu şirketlerinin kârlarını 31 Mart’taki yerel seçimler öncesinde Hazine’ye aktarılabilmesini sağlayan düzenlemeyle ilgili “Kamunun tüm potansiyel nakit kaynakları seçim için seferber edilmiş” yorumunu yaparken, T24 yazarı Barış Soydan da yapılan değişikliğin Merkez Bankası’nın aldığı olağanüstü genel kurul kararıyla birlikte okunması gerektiğini söyledi. 

Enflasyon

3 Ocak 2019 Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2018 yılı Aralık ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Kasım ayında yüzde 1,44 düşüş yaşayan Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), düşüş eğilimini sürdürerek aralık ayında yüzde 0,40 oranında geriledi. Ekonomistler, düşüşün yüzde 0,34 seviyesinde olmasını bekliyordu. Aralık ayı enflasyonuyla birlikte bir önceki ay yüzde 21,62 olan yıllık enflasyon yüzde 20,30’a geriledi. Enflasyon rakamlarının gerçeğinden düşük açıklandığına dair ciddi iddialar dile getirildi. Konuyu ilk dile getirenlerden Aykut Erdoğdu: “Devletin vergilerde yeniden değerleme oranı yüzde 23’ün üstünde iken, köprülere yüzde 43 oranında zam yapılmışken, enflasyonun yüzde 20 olduğuna kimseyi inandıramazsınız.” açıklamasını yaptı.  Ertesi gün, TÜİK’ten üst düzey bir bürokratın enflasyon konusunda oyun oynandığını açıkladığı haberi yayımlandı: Yeniçağ gazetesi yazarı Ahmet Takan’a dayandırılan habere göre söz konusu bürokrat enflasyonu düşük çıkarmak için son dakikada ürünler eklendiğini açıkladı. Daha önce TÜİK’te hesaplamaları yapan başkan yardımcısı Enver Taştı’nın görevden alınmasıyla gündeme gelen kurumda bir skandal daha yaşanmış oldu. (TÜİK’te enflasyon rakamlarını açıklayan birimin başındaki başkan yardımcısı Enver Taştı’nın görevine 3 Ekim’de aylık yüzde 6.3 olarak açıklanan eylül enflasyonundan sonra son verilmişti.) Üst düzey yöneticinin aktardığına göre TÜİK Bölge müdürleri ve daire başkanları da mülakata çağrılarak, gözdağı verildi; enflasyonu düşürmek için “zincirleme endeks”te yer almayan BİM vA101 marketlerinden ürünler enflasyon sepetine dahil edildi. Açıklanan enflasyon verileri inandırıcı bulunmamış olmalı ki, son birkaç haftadır 5,25-5,30 bandında seyreden Dolar, enflasyon verilerinin açıklandığı gece saatlerindeki Japon yeni kaynaklı şokun (5,88) ardından bir miktar düşüşle 5,50 seviyelerinde seyreder duruma geldi. Mahfi Eğilmez bu yükselişin sebebini “Herkesin tahmin edeceği gibi enflasyonda iki aydır yaşanan düşüşler nedeniyle faizlerin düşürülmesi konusunun yine gündeme gelmiş olması” olarak değerlendirdi.

Bu durum, kur seviyelerinin ne kadar kırılgan olduğunun bir örneği olarak değerlendirilmeli. Zira kısa vadeli kur yükseliş ve düşüşleri yerine ekonomideki temel göstergelerin izlenmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. İşsizlik artış eğiliminde, enflasyondaki tartışmalı rakamlara rağmen yüksek seviye varlığını sürdürüyor, banka kredi kullanım faizleri %30’lara yakın devam ediyor. Popülist söylemlerle allanıp pullanan ihracat rekorlarının ne kadar olumlu bir tabloyu yansıttı apayrı bir tartışma konusu. Zira bu artışın kur farkından (TL’nin ucuzlaması sonucu yakalanan kısa vadeli rekabet avantajından) kaynaklandığı, gerçekte ise sanayi üretiminin düştüğü, cari açıktaki düşüşün de azalan üretime bağlı ithalat düşüşünden kaynaklandığı biliniyor. Yakın zamanlardaki yeni ithalat girdilerinin yüksek maliyetli olacağı beklentisiyle bu avantajın da ortadan kalkacağı da biliniyor. Özetle ekonomide temel bir iyileşmeye dönük hiçbir somut işaret görünmüyor.

IMF’nin yayımladığı “Türkiye’de ekonomik politika belirsizliği endeksi” de bunu doğrular nitelikte.

Dış Politika

Bir önceki dönemdeki değerlendirmemizde dış politika alanına Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik askeri operasyon tehdidinin damgasını vurduğunu belirtmiş, Rojava Kürtleri için tehlike çanlarının çok kuvvetli bir şekilde çaldığının söylenebileceğini de eklemiştik. Önceki dönem, ABD’nin Rojava üzerinden IŞİD’le mücadele alanını altın bir tepside Türkiye’ye sunup güle oynaya çekileceği algısı iktidar yanlısı anaakım medya tarafından Erdoğan’ın prestijiyle kazanılmış büyük bir zafer olarak sunulmuştu. 24 Aralık – 5 Ocak döneminde de temel olarak dış politika gündemini “Fırat’ın doğusu” oluşturdu. Ancak bu kez söz konusu algı tamamen farklılaşmaya başladı ve ABD’nin çekilmesinin hem başlarda sanıldığı kadar çabuk hem de meydanı başkalarına bırakarak olamayacağı, bir tür “tampon bölge” çözümü üzerinde tartışılacağı ortaya çıktı.

Dış politika alanındaki bir diğer önemli başlık da İdlib’de başlayan selefi örgütler içi çatışmalar oldu.

Fırat’ın doğusu

ABD’nin çekilme kararı belli bir süre bölgede belirsizlik yarattığı için bölgede faal olan aktörler açısından hareketli bir süreç başladı.

24 Aralık’ta Özgür Suriye Ordusu’nun, ABD askerlerinin henüz çekilmediği Menbiç’e doğru sevk edildiği haberleri yayıldı. Aynı haberde ABD askerlerinin ise önceki gün, Fırat’ın batısındaki Menbiç’in kent merkezini şu an kontrolünde tutan Suriye Demokratik Güçleri’yle (SDG) ortak devriye yaptığı belirtildi.

Aynı gün, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG), ABD’nin çekilme kararı sonrasında Fırat’ın geleceğini ele almak için Rusya ile masaya oturacağı öne sürüldü. İddiaya göre Rusya sınıra Suriye askerlerinin konuşlanmasını önerecek.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), ise daha da ileri giderek Rusya’nın SDG’ye Suriye hükümetine bağlı sınır muhafızlarının Fırat ile Dicle arasında sınır hattına yerleştirilmesini önerdiğini ve SDG’nin de bunu kabul ettiğini yazdı.

Türkiye adına Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ABD’nin Suriye’den çekilme kararını memnuniyetle karşıladıklarını ifade ederek şu açıklamayı yaptı: “Fırat’ın doğusu için kararlı olduğumuzu ifade ediyoruz. Cumhurbaşkanımızın müdahale edeceğimizi açıklamasından sonra, Suriye’den ABD çekilmeye karar verdi. Şimdi bu çekilmenin nasıl olacağı konusunda temaslarımızı askeri diplomatik düzeyde sürdürüyoruz. Bu çekilmenin PYD’nin mevcut gündemine hizmet etmemesi gerektiğini de muhataplarımıza ilettik. Türkiye ‘gireceğim’ derse girer ama ABD’nin çekilme sürecinde bunu birlikte koordine ediyoruz”.

Bekleneceği üzere Rusya, ABD askerlerinin terk edeceği toprakların kontrolünün Suriye hükümetine devredilmesi gerektiğini belirtti. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, “Uluslararası hukuku göz önünde bulundurduğumuzda Suriye hükümetine bırakılmalı” açıklamasını yaptı.

Türkiye bu açıklamaya diplomaside cevap vermezken sahada aldığı ilk aksiyon TSK’nin olası Menbiç operasyonu için cihatçı grupların bölgeye intikal etmesini sağlamak oldu. Cihatçılar yayımladıkları bir videoda “Kafir Kürtleri kesmeye geliyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin “çekilme” hamlesi ve Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna operasyon baskısı ve Menbiç’e cihatçı yönlendirme hamlesine karşı Rojava Kürtlerinin ilk hamlesi Şam merkezi hükümeti ve Rusya ile daha önceden de var olan temaslarını artırmak oldu. Basında Suriyeli Kürtlerin, Beşar Esad yönetimi ile uzlaşma için Rusya’ya bir yol haritası sunduğu haberleri yer aldı. Buna göre, geçen hafta Moskova’yı ziyaret eden Kürt heyeti bir dizi müzakere başlığını içeren yol haritasını Rusya’ya sundu. Heyetin Rusya’dan arabuluculuk yapmasını talep ettiği ve Rus yetkililerin de bunu kabul ettiği belirtildi. Reuters ajansı bu konudaki haberini, Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’na danışmanlık yapan ve Moskova’daki görüşmelere katılan Badran Jia Kurd’e dayandırdı. Haberde, sunulan planın üç ana amacı olduğu belirtildi. Buna göre, yol haritası ‘Suriyeli Kürtlerin kontrolündeki bölgelerin Türkiye’den korunmasını’, Suriye’nin kuzeyindeki yönetim yapılarının anayasaya entegre edilmesi için bir formül bulunmasını ve ülkenin kuzeyi ile doğusundaki kaynakların adil dağıtımının sağlanmasını öngörüyor. Kürtler yol haritası konusunda Rusya’dan yanıt beklediklerini söylerken, sunulan plan temelinde müzakere etmeye ve diyalog başlatmaya hazır olduklarını belirttiler.

Sahada ise SDG’nin Suriye ordusunu Menbiç’in kontrolünü sağlamaya davet ettiği iddia edildi. Yılın son günlerindeki ana gündemi Menbiç oluşturdu:

28 Aralık’ta Suriye ordusu, Türkiye-ABD-Suriyeli Kürtler geriliminde en kilit nokta sayılan Menbiç’e girdiğini açıkladı. Açıklamada, Suriye Demokratik Güçleri’nin kontrolünde bulunan kente yıllar sonra Suriye Cumhuriyeti’nin bayrağının dikildiği ilan edildi.  Ancak aynı gün, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) ve ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyon, Esad rejimine bağlı güçlerin, Menbiç ilçesine girdiğine yönelik haberlerin doğru olmadığını açıkladı. Öte yandan AKP’nin desteklediği cihatçı grupların çatı örgütü olan “Suriye Ulusal Ordusu”, Menbiç’e yönelik operasyon başlattıklarını öne sürdü. İlginçtir ki söz konusu açıklama, SDG’nin Suriye hükümet güçlerine yaptığı çağrının hemen ardından geldi.

29 Aralık’ta Türkiye heyetinin, Moskova’da Rus mevkidaşlarıyla gerçekleştirdiği görüşme sonrası Menbiç’e ilişkin herhangi bir açıklama yapılmaması, kentin akıbetine ilişkin belirsizliğin sürdüğünün işareti oldu. Türkiye – Rusya ilişkilerinde bu konunun yakın zamanda tekrar görüşüleceği anlaşılıyor.

İzleyen saatlerde Menbiç’e ilişkin kesin olmayan iddialar devam etti. Örneğin Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) birliklerinin PYD bölgesine 400 metre mesafeye kadar geldiği; 400 YPG mensubunun Menbiç’ten çekildiği, vb. açıklamalar ardı ardına yayımlandı. Bu sırada TSK asker sevkiyatlarına devam etti. Sevkiyatların başlangıçta Kilis, Gaziantep Şanlıurfa hattına yönelikken sonradan Menbiç bölgesi hizasına yoğunlaşması dikkat çekti.

ABD cephesinde yeni yıla girilirken aşağıdaki önemli gelişmeler yaşandı:

27 Aralık’ta Trump Irak’a sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi. Trump’ın Irak’taki demeci farklı mesajlar içeriyordu: “Ulus inşa etmiyoruz. Suriye’yi yeniden inşa edebilmek için siyasi çözüm gerekiyor. Bunu zengin komşu ülkelerin ödemesi gerekiyor. ABD değil. Bırakalım ödesinler. Ve ödeyecekler. Aslında, dün belki de okumuşsunuzdur Suudi Arabistan harekete geçti ve kalkınma için önemli fonlar sağlayacağı sözünü verdi. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan da IŞİD’den geriye kalanları temizlemeyi kabul etti. Biz de onlarla birlikte çalışacağız.” Trump, 5 binden fazla Amerikan askerinin bulunduğu Irak’tan çekilmek gibi bir planları olmadığını belirterek, “Suriye’de bir şeyler yapmak istersek aslında burayı kullanabiliriz” şeklinde konuşarak, ABD’nin gerçekte bölgedeki etkinliğini sürdürmeye devam edeceğini ortaya koymuş oldu.

31 Aralıkta ABD Başkanı Trump ile görüşmesinin ardından basına açıklamalarda bulunan Cumhuriyetçi senatör Lindsey Graham, istedikleri son şeyin “Kürtler ve Türkiye’nin savaşması olduğunu” söylerken, “tampon bölge” sinyali verdi. Graham Beyaz Saray’dan ayrıldıktan sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, Trump’ın ‘Türkiye ile YPG arasında çatışma yaşanmamasını garanti etmek konusunda kararlı olduğunu’ söyledi. ABD’li senatör, “Trump’ın NATO müttefikine, kendi çıkarlarını koruması için bir tampon bölgeye sahip olacağının teminatını verdiğini” söyledi. Graham, “Hiç kimse yokken Kürtler yanımızdaydı. Ve Başkan da onların içinde olduğu durumun farkında. Trump, Türkiye ile konuşacak ve onlara ihtiyaçları olan tampon bölgeyi alacakları konusunda güvence verecek. Şu dünyada son istediğimiz şey Kürtler ile Türkler arasında bir savaş. Bu durum IŞİD üzerindeki baskıyı azaltır ve daha da önemlisi İran bu durumun kazananı olur” diye konuştu.

2 Ocak 2019 ABD Başkanı Donald Trump, Suriye’den çekilmeyi zamana yayacaklarını ve Kürt güçlerini koruyacaklarını söyledi. Trump, “Onların ellerindeki azıcık petrolü İran’a satmaları hoşuma gitmedi. Onlardan İran’a satış yapmamalarını istedik. Yine de Kürtleri korumak istiyoruz ama sonsuza kadar Suriye’de kalmak istemiyorum. Orası kum ve ölümdür. Çekilme konusunda yavaş veya hızlı diye bir şey demedim. Bazıları 4 ay dediğimi söylüyor bunu da söylemedim” dedi.

3 Ocak’ta ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’dan gelen Kürt katliamı açıklaması ABD – Türkiye ilişkilerini bir kez daha gerdi. Pompeo, “Bunları tüm cephelerde yerine getireceğiz. Sadece çekilme değil, Başkan’ın ortaya koyduğu diğer tüm unsurlar: Türklerin Kürtleri katletmemelerini sağlamanın önemi, Suriye’de dini azınlıkların korunması; tüm bunlar, halen ABD’nin ortaya koyduğu misyonunun parçasıdır.” diye konuştu.

4 Ocak’ta Türkiye ABD’ye yanıtı “Pompeo’nun 3 Ocak’ta bir internet haber sitesine verdiği mülakatta Suriye bağlamında ülkemiz hakkında sarf ettiği ifadeleri gerek üslup gerek içerik bakımından reddediyoruz.” şeklinde oldu.

İdlib’te Çatışmalar

Halep’e yakın bölgelerdeki çatışmalar 4 Ocak itibariyle İdlib’e sıçradı. HTŞ ve ÖSO’ya yakın Ulusal Kurtuluş Cephesi arasındaki çatışmalarda en az 100 ölü olduğu bildirildi. Suriye Network for Human Rights (SNHR) oluşumuna göre çatışmaların Aj Jazeera, Zamzam kamplarına yakın olduğunu duyurdu. SNHR çatışmalar sonucu kamplardaki çadırların zarar gördüğünü, sivillerin durumu hakkında ise herhangi kesin bir bilgi olmadığını açıkladı. İlk görünüme göre HTŞ bölgede hakimiyeti sağlayacak gibi görünüyor.

Bu durum “Bölgedeki cihatçıların kontrolü ve silahsızlandırılması” rolü verilen Türkiye’yi Astana anlaşması çerçevesinde oldukça zor durumda bırakacak gibi görünüyor. Diplomaside nelerin yaşanacağı bir ölçüde Fırat’ın doğusu konusundaki gelişmelere bağlı olmakla birlikte Astana sürecinin ilk haliyle sahada çökmekte olduğu söylenebilir.

Fırat’ın doğusu ve gündeme gelen “tampon bölge” tartışmalarının ise bölgede faal olan birçok aktörün yönelimine bağlı olarak, en azından belli bir çerçevede uzlaşma sağlanamadan uygulanabilir hale gelmesinin mümkün olmadığı söylenebilir.