7 Haziran 2015 Seçimlerinden Bugüne
Bu değerlendirmeye öncelikle yakın geçmişe dair bazı siyasi kırılma noktalarına işaret ederek başlamak istiyoruz. Birincisi, 7 Haziran 2015 seçimlerinin sonuçlarına göre HDP’nin içeride, Kürt hareketinin ise o dönem Ortadoğu’da gösterdiği başarı karşısında “beka” sorunu yaşayan Türkiye bu gelişmelere “24 Temmuz Darbesi” ile cevap vermişti. Bu tarihi bir ara rejimin başlangıcı olarak değerlendirmiştik:
1 Kasım seçimlerinde MHP’ye kayan oyların AKP tarafından geri alınmasıyla birlikte tek partili hükümet tekrar kurulabilmiş, AKP’nin bu seçim başarısında yaklaşık bir buçuk yıl devam eden “çözüm sürecinin” ardından rejim tercihiyle dönülen savaş siyaseti, bunun sonucunda Kürt illerinde yaşanan yıkım, HDP’nin bu yıkım sırasında etkisiz kalarak Kandil siyasetine eklenmesi; Suruç, Ankara katliamlarının ve şehirlerdeki bombalı katliamların yarattığı şiddet iklimi etkili olmuştu.
Bkz. https://www.art-izan.org/akpli-yillar/10-soruda-turkiyenin-kurtlere-karsi-yeni-savasi
1 Kasım seçimlerinin ardından Ahmet Davutoğlu Başbakanlığında kurulan AKP hükümeti Batı’yla ilişkilerde ikircikli bir pozisyon edinerek “demokratikleşme” veya “AKP’nin fabrika ayarlarına dönüş” kartlarını tümüyle ortadan kaldırmamıştı. (Arada önemli bir hadise olarak Can Dündar’ın 26 Kasım 2015’te tutuklanmasını, ama Şubat 2016’da serbest bırakılmasını, dört barış akademisyeninin önce tutuklanmasını ardından Davutoğlu inisiyatifiyle serbest bırakılmasını, bu gelişmeler karşısında Tayyip Erdoğan’ın rahatsızlıklarını hatırlatabiliriz.)
Davutoğlu’nun 5 Mayıs 2016’da Pelikan Dosyası hadisesiyle düşürülmesinin ardından ilk icraat olarak 19 Mayıs’ta milletvekili dokunulmazlığı kaldırılarak özellikle HDP’li milletvekilleri tutukluluğa açık hale getirildiler. Bu dönemde, baskısı AKP-Ergenekon koalisyonunun devlet içine yerleştirilmiş Fethullahçı kadrolara karşı mücadelesi şiddetlendi ve 15 Temmuz 2016’da Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ilginç siyasi kırılmalarından biri, 15 Temmuz askeri kalkışması gerçekleşti. 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL’le birlikte Türkiye ucu görünmeyen karanlık bir tünele girdi. Aynı dönemde CHP’nin Taksim mitingi, ardından 7 Ağustos Yenikapı Mitingi katılımı (Yenikapı Ruhu) ile yaşadığı ve yarattığı kafa karışıklığının, AKP’nin sözde “darbe karşıtı” söylemine eklemlenme siyasetinin altını çizmemiz gerekir.
OHAL döneminde bugüne kadar başta yargı, ordu ve emniyet gibi kilit güvenlik kurumları ve ortaöğretim ve üniversiteler gibi eğitim kurumları olmak üzere tüm kamu kurumlarında muazzam bir tasfiye hareketine girişildi, bu yapılırken herhangi bir hukuki norm tanınmadı. HDP’li belediyelerin neredeyse tümüne kayyum atandı, pek çok şirketin mal varlığına el kondu.
20 Temmuz OHAL (20 Temmuz 2016 Darbesi) sonrası MHP, Erdoğan liderliğindeki Saray-Ergenekon koalisyonuna daha kuvvetli kol kanat gerdi ve anayasayı de facto askıya alan fiili başkanlık rejimine bir son vermek ve yasal statüye kavuşturmak üzere anayasa (rejim) değişikliğini gündeme getirdi. Hazırlanan Türk tipi başkanlık (Cumhurbaşkanlığı Sistemi) anayasası mecliste baskı altına alınan AKP-MHP milletvekillerinin “açık oylarıyla” geçirildikten sonra 16 Nisan 2017’de referanduma sunuldu.
16 Nisan referandumu esnasında sandıklarda mobilize olan “hayır” cephesi şaibeli resmi sonuçlara göre %48 küsur varlık göstererek kaybetti. Yeni anayasal düzene geçiş süreci, CHP liderliğindeki muhalefetin referandumun hemen ertesinde ve sonrasında Erdoğan rejiminin sembolik ve fiziksel şiddetiyle (gerektiğinde silahlı rejim taraftarlarının sokakları tutması gibi) paralize olmasının ardından baskılar arttı, CHP’ye yöneliş hızlandı. CHP Milletvekili Gazeteci Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü başladı. Kılıçdaroğlu liderliğindeki Ankara-İstanbul yürüyüşü büyük ilgi ve destek görmesine karşın bizzat CHP yönetimi ve Kılıçdaroğlu tarafından kontrollü bir çerçeve içinde tutulmaya özen gösterildi, Türkiye ölçeğinde muhalefeti canlandırmayı ve iktidarı hedefleyen bir harekete dönüşmesinden özenle kaçınıldı.
Toplumun dindarlaştırılması, eğitimin dinselleştirilmesi, medeni kanunda anti laik düzenlemeler hız kazandı. MHP tabanının AKP içinde eridiğine dair işaretler, MHP içinde yükselişi engellenen Meral Akşener liderliğinde İYİ partinin kuruluşu bu döneme dair değinilmesi gereken önemli gelişmelerdir.
Bu arada 2018 dönemecinde Türkiye’nin ekonomik alanda ve başta Suriye-Ortadoğu sorunu olmak üzere dış politikada yaşadığı açmazlar (yüksek özel sektör borcu, şiddetli cari açık, enflasyonist baskı ve Türk parasının değer kaybı; bununla birlikte Türkiye’nin bir süredir Rusya-Batı eksenindeki manevra alanının tükenmeye başlaması) yeni rejimin adını koymak ve Erdoğan liderliğindeki başkanlık sistemine güven oyu devşirmek üzere bir erken seçimi gündeme getirdi.
Bkz. https://www.art-izan.org/one-cikanlar/secim-karari-ve-ekonomideki-gelismeler ve
https://www.art-izan.org/guncel/mayis-2018-toplumsal-gundem-notlari
24 Haziran Seçimleri
Seçimin Türkiye genelindeki resmi sonuçları YSK tarafından aşağıdaki şekilde açıklandı:
Cumhurbaşkanlığı |
Yüzde |
Milletvekili |
Yüzde |
Recep Tayyip Erdoğan |
52,59 |
AKParti |
42,56 |
Muharrem İnce |
30,64 |
CHP |
22,64 |
Selahattin Demirtaş |
8,40 |
HDP |
11,70 |
Merak Akşener |
7,29 |
MHP |
11,10 |
Temel Karamollaoğlu |
0,89 |
İyi Parti |
9,96 |
Doğu Perinçek |
0,20 |
Saadet |
1,34 |
|
|
Hüda-Par |
0,31 |
|
|
Vatan |
0,23 |
Seçim sonuçlarına göre 600 sandalyeli parlamentoda AK Parti 295, CHP 146, HDP 67, MHP 49, İyi Parti 43 milletvekilliği kazandı. Erdoğan ilk turda Cumhurbaşkanı seçildi, AK Parti parlamentoda salt çoğunluğu kaybetti. Seçim gecesi Devlet Bahçeli televizyon kanallarına yaptığı açıklamada, MHP’nin önümüzdeki dönem kilit parti durumuna geldiğini, ve milletin kendilerine “denge ve denetleme” görevini tevdi ettiğini duyurdu. Muharrem İnce gece yarısı gazeteci İsmail Küçükkaya’ya attığı “Adam kazandı” twitinin ardından ertesi gün saat 12:00’ye kadar gözlerden kayboldu. Kamuoyuna dönük ilk açıklamaları, “Yarış adil değildi, kampanya şartları eşit değildi ama Erdoğan kazandı. Bize ulaşan ıslak imzalı sonuçlarla ysk’nın açıkladığı sonuçlar arasında önemli bir fark yoktur.” Şeklinde oldu.
Seçim Sonuçlarına dair ilk tespitlerimiz:
- AKP’nin oylarında Nisan seçimlerine göre % 7’lik bir kayıp gözleniyor. AKP tek başına bir meclis çoğunluğu oluşturamıyor ve (derin devletle) ittifaka mecbur hale geldi. (AKP’nin kaybettiği %7’nin bir kısmı seçim mühendisliğiyle MHP’ye kaydırılmış da olabilir.)
- HDP meclise girdi. (Sandığa gömül(e)medi). HDP’nin bölgedeki oylarında düşüş olduğu görülebilir. Bölgedeki ağır baskı koşullarının bunda etkili olduğu söylenebilir ancak sadece bununla açıklanamayacak bir durum olduğunu da tespit etmek gerekir. Yüksek siyasete sıkışmışlık, “hendek sürecinin” Kürt toplumunda yarattığı tahribat ve HDP’nin bu konuda özeleştirel bir sürece girmemesi oy oranların düşmesinin nedenleri arasında olabilir. Bunun yanında batı illerinde HDP’nin oyunda bir yükseliş olduğu, CHPli seçmenin HDP’nin baraj altında kalmaması için oy verdiği görülüyor. Bu oy oranı bilinmemekle birlikte CHP’den kayan oyun barajın aşılmasında önemli olduğu belirtilebilir. HDP meclise girmiş olsa da önümüzdeki süreçte Kürt siyasi hareketine karşı yürütülen ağır baskı ve yok etme politikaları devam edecek gibi görünüyor. Başkanlık sistemiyle güçlenmiş milliyetçi cephenin en önemli dayanaklarından biri Kürtlerin kazanımlarına karşı yürüttükleri saldırılardır. Ülke içinde bu saldırıların devam edeceği ama diğer taraftan da devlet yanlısı Kürt aşiret ve cemaat/tarikatlarla ilişkilerin geliştirilmeye çalışılacağı açıktır. Ülke dışındaki saldırıların ise ABD’nin iznine ve ekonomideki gelişmelere bağlı olduğu söylenebilir.
- İnce’nin seçim sonuçlarının açıklandığı gece neler yaşadığı belirsizliğini koruyor. İnce; “41 yıllık %30 barajını aştık” derken bu süreçten sonra CHP içinde ciddi bir karışıklığın, parti genel başkanlığı yarışının yaşanacağı görülüyor. Muharrem İnce CHP’nin başına gelip gelmeyeceği yerel seçimlere nasıl gidileceği CHP içinde önemli bir tartışma konusu. Diğer yandan CHP’nin başkanlığını kimin yapacağından ziyade asıl meselenin CHP’nin toplumla kurduğu ilişkinin tartışılmadığı görülüyor. CHP’nin farklı toplumsal kesimlerle buluşan, halkın ihtiyaçlarına yanıt üretecek şekilde halkı yerel yönetimlere, yerel örgütlenmelere katan halkçı ve özgürlükçü bir politika geliştirip geliştiremeyeceği bir soru işareti.
- 9 ay sonra yerel secimler var. Diğer yandan iktidar odağının gücünü korumak ve genişletmek için yerel seçimleri 2018 Kasım’ına çekme ihtimali de dillendiriliyor. Önümüzdeki dönemde oluşturulacak muhalefet hattının ve enerjisinin vakit kaybetmeden toplum tabanında örgütlenmeye gitmesi ve her zaman farklı seyreden yerel seçimlere hazırlanması önemli görünüyor. Aksi halde şu anda yaşanan moralsizlik ve umutsuzluk havası yerel seçimleri de etkileyebilir.
- Seçimlere girerken Erdoğan’ın ABD ve Uluslararası sermayeyle ilişkilerini restore ettiği söylenebilir. Afrin, Mınbiç hediyesi ve İngiltere’de yapılan ekonomi görüşmeleri örnek olarak gösterilebilir. Dolayısıyla Batı’nın kısmi de olsa desteğini almış olarak ya da Batı ile ciddi bir karşılaşma yaşamadan seçime girildiği söylenebilir. Batı’nın ise burada ikili oynadığı görülüyor. Muhalefetin AKP’yi sıkıştırması, AKP’nin tümüyle kontrol altına alınması için bir yoldu. Muhalefetin çıkışı Erdoğan’da iktidarı kaybetme korkusunu körükledi ve bunun karşılığında Erdoğan Batı’ya angaje oldu. Batı’da Erdoğan’a yeni bir kredi açıldığı düşünülebilir. Özetle AKP Batı’yı tümüyle karşısına almadan seçimlerin son düzlüğüne girmeyi başardı (Mınbiç hediyesi, İngiltere’de yapılan ekonomik görüşmeler ve faizlerin arttırılması). Ara rejim bitti. Şimdi aha ağır bir faşizme doğru mu yol alacağız yoksa kısmi bir reform sürecine mi gireceğiz, bunu tespit edebilmek için bir süre daha beklemek gerekecek. Ancak temel haklar ve özgürlükler anlamında son bir yıldaki durumun çok değişmeyeceği iddia edilebilir.
- AGİT seçimlerin büyük bir eşitsizlik içinde geçtiği tespitini yaptı. Bu seçimlerin ağır olağanüstü hal koşullarında geçtiği gerçeği muhalefet tarafından yeterince vurgulanmadı. Bu da seçimin sanki gayet olağan koşullarda ve eşit şartlarda yapıldığı yanılsamasını doğuruyor. OHAL koşullarında, basın sansürü ve iktidarın devlet gücünü elinde bulundurarak yürüttüğü seçim kampanyasına rağmen alınan sonuçları hüsran olarak görülmemelidir. Seçim sonuçlarının açıklanması ve açıklanmadan yaşananlar tam bir skandal ve hatta başka türlü bir darbedir. Daha sandıklar kapanmadan sonuçların açıklanması ve AKP ve MHP seçmeninin silahlarla sokağa dökülerek havalara ateş açması mutlaka kaydedilmeli. Basın yayın organlarının taraflı tutumu, tüm devlet imkanlarının AKP tarafından kullanılırken muhalefetin üzerinde kurulan büyük baskı seçimin zaten adil şartlarda yürütülmediğinin en önemli göstergesidir. Yaşananların, bir devlet projesi olduğunu ve muhalifmiş gibi görünen adayların da bu sürecin içinde olduğu ihtimal dahilindedir.
- MHP ve Saadet partisinin aldığı oylar seçimin sürprizi olabilir. MHP oylarının AKP’nin kaybettiği %7’den geldiği söylense de, bu kaymanın AKP’den uzaklaşma sonucu mu olduğu yoksa bir seçim mühendisliği sonucu mu gerçekleştiği araştırılmalıdır. Kürtlerin yoğun olarka yaşadığı illerdeki MHP oylarındaki artış ise ayrıca incelenmelidir ve bunda güvelik devletince yığılmış devlet kadrolarının payı anlaşılmalıdır. SP’nin oyları beklenenin çok altında çıktı. Erken bir tespit olsa da, Türkiye’de şehirli, Türk-İslam ideolojisinden bağımsız, İslami ilkeler etrafında hareket eden bir muhafazakar hareketin kalmadığı, AKP etrafında birleşen cemaat ve tarikatların İslami hareketi ve tabanı tümüyle kontrol ettikleri söylenebilir. Seçim öncesi tarikat şeyhleri tarafından yapılan hangi partiye oy vereceğiz açıklamaları ilgi ve merakla kaydedilmelidir.
- Toplumsal muhalefetin giderek yüksek siyaset çerçevesine sıkışması sürdüğü müddetçe bu kısır döngünün aşılması mümkün görünmüyor. Bu kısır döngüyü ve kutuplaşmayı kıracak farklı toplumsal kesimlerle buluşacak özgürlükçü bir ortam ve siyaset üretmek hayati bir yerde duruyor.