Bu yazı yazılırken linkteki haber akışından faydalanılmıştır.
İÇ POLİTİKA
Kadınlara ve çocuklara saldırılar
Kadın cinayetleri devam ediyor. İstanbul’da İkbal Uzuner ile Ayşenur Halil’in vahşice öldürülmesi üzerine kadınların şiddete karşı eylemleri gerçekleşti. 27 Eylül tarihinden bu yana haber alınamayan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi Rojin Kabaiş’in cesedi Van Gölü kıyısındaki bir noktada bulundu. Narin Güran cinayetinde küçücük bir kız çocuğunun faillerinin ortaya çıkmaması için hareket eden kollektif kötülük ve ilgili makamların yetersizliklerle donanmış basiretsizliği, failleri yargının önüne çıkarmadaki ihmalleri hala önümüzde duruyor. Bir yandan da sokak ortasında kadına karşı cinsel tacizin en cüretkar halleri, bu tacizcilerin serbest bırakılmasındaki sürat gözümüzün önünde yaşanıyor. Gündeme gelen bazı meselelerde sosyal medyanın öncülüğünde gerçekleşen kamuoyu baskısı ile sonuç alınıyor veya ilgili makamlarca müdahale edilmek durumunda kalınıyor. Peki ya görmediklerimiz, bilmediklerimiz…
İnfaz yasasında yapılan değişikliklerle pek çok adi suçlu, ceza infazından beklenen ıslah amacına ulaşmadan toplumun arasına karıştı. Mevcut düzenlemelere göre uzun yargı süreçlerinden sonra verilmesi muhtemel mahkumiyet kararları veya adli kontrol ile denetim kararlarının infazı uygulanamaz hale gelmiş durumda. Siyasi suçlarda en ufak eylemi hapisle yaptırıma bağlayan yargı sistemi, cezaevlerini, siyasi suçlardan mahkum olmuş insanlarla doldurduğundan, cezaevleri kapasitelerini aşacak şekilde dolu durumda. Mevcut sistem İstanbul Sözleşmesi’nin de kaldırıldığı bu koşullarda adi suçlarda kadınlara ve diğer tüm dezavantajlı gruplara karşı ağır suçlara dahi neredeyse yaptırımsızlık vaat etmekte.
Suç karşısında cezanın, ıslaha yönelik tedbirlerin caydırıcılığından bahsetmek mümkün olmadığı gibi, tam tersine kadınlara, çocuklara ve hatta bebeklere, tüm dezavantajlı gruplara saldırıyı teşvik eden bir sistemsizlikle karşı karşıyayız. İnfaz rejimindeki hasar ve sistemsizlik yanında devletin suçu ortaya çıkmadan önleme bağlamında bir politikası da, etkinliği de yok. Yoksul yerleşim yerlerinin önemli bir kısmı çetelerin egemenliğinde çocukları suçluya dönüştürme alanları haline gelmiş durumda. Çocuklar suça sürüklenirken, devletin önemli ölçüde yaptığı, çocukların suç kayıtlarını tutmak, suç, suçu üreten koşul ve yapılar ile failler üzerine gitmek yerine Discord gibi bir sosyal medya mecrasını top yekûn kapatarak iş yapıyormuş gibi görünmek.
Devlet’in uzattığı el
TBMM’nin 1 Ekim Salı günkü yeni yasama yılının açılışında, CHP’nin Meclis’te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik tutumunda değişikliğe gitmesi kadar gündem yaratan bir gelişme de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “muhalefetle normalleşme açılımı” oldu. Bahçeli MHP grup toplantısında ise Tuncer Bakırhan ile el sıkışmasına ilişkin, “DEM’e uzattığım el ‘Türkiye partisi olun’ teklifidir, milli birlik ve kardeşliğimizin mesajıdır. Uzattığım el ‘Gelin teröre cephe alın’ temenni ve teklifidir” dedi. El sıkışma fotoğrafında, son çözüm sürecinde önemli roller üstlenen AKP’li Efkan Ala da yer aldı. Erdoğan, “Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin gerek Meclis’in ilk günü gerekse dün yaptığı açıklamaları takdirle karşılıyor, Türk demokrasisi ve 85 milyonun kardeşliği adına çok kıymetli buluyoruz. Cumhur İttifakı’nın uzattığı elin değerinin muhatapları tarafından da layıkıyla anlaşılmasını ümit ediyoruz. Beklentimiz, hiçbir ayrım yapmadan Meclis’teki tüm siyasi partilerin de bu anlayış ve bu yaklaşım içinde hareket etmeleridir.“ İfadelerini kullanarak bu gelişmeye ilişkin desteğini açıkladı.
Bu gelişmelere ilişkin ilk değerlendirmeler, iktidar odağının iç ve dış politikadaki çeşitli alanlarda bir sıkışma yaşadığı yönünde. İç politikada Erdoğan’ın tekrar seçilmek için gerekli anayasa değişikliği desteğini alma çabası, yoksullaşma ve ekonomik kriz gölgesinde yürütülen siyasete kısa vadede çözüm bulunmasının zorluğu ve toplumsal desteği korumak ve artırmanın oldukça zor olması bu faktörler arasında belirtilebilir. Dış politikada ise 7 Ekim 2023 Hamas saldırısı sonrası İsrail’in ABD desteği ile bölgede geri dönüşsüz saldırgan siyaseti ile meydana gelebilecek değişikliklerin özellikle Kürt meselesi bağlamında bir beka sorunu olarak görülmesi başlıca neden olarak sayılabilir.
Gelişmelere bakıldığında, Öcalan-Kandil görüşmelerinin yürütülüyor olması muhtemel ancak bu yeni bir barış girişimi olabilir mi sorusunun yanıtını vermek için oldukça erken.
Sinan Ateş davasında karar
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in 30 Aralık 2022’de Ankara’da silahlı saldırı sonucu öldürülmesi ile ilgili davada karar açıklandı. 11 sanığa hapis cezası verildi, bu sanıklardan beşi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ayşe Ateş bu davada “ayakçıların” yargılandığını belirtti ve asıl azmettiricilerin yargılanmadığını ifade ederek karara tepki gösterdi. Bahçeli’nin ağırlığını koyarak oldukça hızlı bir şekilde sonuçlandırılan davada ciddi delillere karşın MHP üst yönetimine uzanan iddialara ilişkin bir yargılama yürütülmediği kanaati yaygın. Siyasetin yargı üzerindeki vesayeti ve azmettiricilerin dosyasının ayrılarak dondurucuya saklandığı düşünüldüğünde Sinan Ateş cinayetine Erdoğan’ın, Bahçeli ve MHP üzerinde bir denge kurma aracı olarak baktığı düşünülebilir.
EKONOMİ
Enflasyon verileri
TUİK Eylül 2024 enflasyon verilerine göre ve Türkiye’de yıllık enflasyonun %49,38 olarak açıkladı. Bu, bir önceki ay olan Ağustos’taki %51,97’lik yıllık enflasyona göre hafif bir gerilemeyi işaret ediyor. Ancak aylık enflasyon hala yüksek seyrediyor. Aylık bazda ise enflasyon %2,97 oranında arttı., Bu oran beklentilerin üzerinde gerçekleşti. Eylül ayındaki en yüksek artış %14,21 ile eğitim alanında görülürken, haberleşme grubu %0,88 oranında gerileyerek düşüş kaydetti.
Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise yıllık enflasyonu TÜİK verilerinden çok daha yüksek, %88,63 olarak hesapladı. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR), enflasyon verilerinin ardından yaptığı açıklamada, “Resmi gıda enflasyonu yüzde %43,7 iken dar gelirlinin gıda enflasyonu yüzde %60-78 bandında!” ifadelerine yer verdi.
Bu gelişmeler ışığında Türkiye’nin 2024 OVP’de ortaya konan enflasyon hedeflerini tutturmasının pek mümkün olmayacağı, olsa bile bu politikaların, özellikle çalışan kesimler üzerindeki ekonomik baskıyı giderek arttırdığı görülüyor.
Emekli ve işçi eylemleri
Hükümet kanadında özellikle yeni yıl yaklaşırken emekli maaşlarına ve asgari ücrete yapılacak zam üzerine bir tartışmanın başlatılmak istendiği görülüyor. Bunun üzerine Emeklilikte Yaşa Takılanlar ve Emekliler Federasyonu (EYT-EF), Kadıköy’de eylem yaptı. Eylemde hazırlanan ortak açıklamayı EYT-EF Başkanı Arzu Lastikci okudu. Açıklamada “İktidar sahipleri, EYT’li emeklilerin ekonomiye yük getirdiğini ve oluşan krizlerin baş şüphelisi olarak gösterdiğini [iddia etmiş] ve EYT’lileri toplumun önüne atarak, yönetemedikleri maliye ve ekonomi politikalarına kılıf olarak kurban verip günah keçisi ilan etmiştir. […] Krizin sebebini; kur korumalı mevduata ayrılan trilyonlarda arayın. Hazine garantili yapılan projelerde arayın. 13 milyon sığınmacıya ödenen ödeneklerde arayın. Borçlarını sildiğiniz, vergi aflarını sağladığınız yandaşlarda arayın. 3-5 maaş alan bürokratlarda arayın.” dendi.
İşçi Eylemleri
Son bir ayda Maden-İş sendikası öncülüğünde özellikle Soma’daki Fernas işletmesinde çalışan madencilerin direnişi dikkat çekiyor. Bağımsız Maden İşçileri Sendikası’na üye olan işçiler, haklarını alamadıkları gerekçesiyle Ağustos’tan beri eylem yapıyorlar. 50 günlük direnişlerinin ardından işçiler, Ankara’ya yürüyüş başlattılar ve bu süreçte polis müdahalesiyle karşılaştılar. Bu eylemler sırasında birçok işçi gözaltına alındı ve bazıları polis şiddetine maruz kaldı. 2 Ekim günü işçiler, Ankara’ya vardılar ve burada da protestolarını sürdürdüler. Talepleri arasında işten çıkarmaların geri alınması, haklarının teslim edilmesi ve güvenli çalışma koşulları bulunuyor
Başka bir örnek olarak, Ordu’nun Fatsa ilçesindeki Tolsa fabrikasında sendikaya üye olan işçiler, maaş zammı talepleri karşılanmadığı için grev başlattılar. Tekgıda-İş sendikasında örgütlendiği için işten atılan 146 Polonez işçisinin direnişi temmuz ayından beri sürüyor.
Bu dönemde, işçilerin çalışma koşullarını iyileştirme ve hak talepleri doğrultusunda verdikleri mücadeleler Türkiye çapında geniş yankı buldu ve farklı sendikaların desteğini aldı. Ekonomik koşullar zorlaştıkça daha çok sayıda grev haberi duymaya başlayacağız gibi görünüyor. Ancak işçi eylemlerinin ülke genelinde örgütlenip bir çatı altında birleşemiyor ve lokal kalıyor oluşu yaptırım güçlerini sınırlıyor.
Konkordatolar ve Kredi Borçları
Ekonomik daralmanın bir diğer veçhesi de artan konkordato sayılarında görülüyor. TCMB, son dönemlerde sıklıkla gündeme gelen konkordato gelişmelerini önemsizmiş gibi gösteren bir analiz yayımladı. Analizde konkordato taleplerinin parasal sıkılaştırma öncesinde de riskli şirketler tarafından yapıldığı belirtildi. Bu şirketlerin borçlarının yüksek olduğunu ve ekonomideki ağırlığının düşük olduğu ifade edildi.
Artan ekonomik kriz ve yükselen faizler, hane halklarının bankalara olan kredi ve kredi kartı borçlarını daha da artırıyor. Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerine göre, 2024’ün ilk altı ayında bireysel kredi ve kredi kartı borçları nedeniyle yasal takibe girenlerin sayısı 1 milyonu aştı. Bu dönemdeki artış oranı ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde %39 olarak kaydedildi. Bu sıkışma üzerine BDDK ve TCMB borcunu ödeyemeyenler için yeni düzenlemeler getirdi. Yapılan düzenlemeye göre kredi kartı borçları 60 aya kadar yapılandırılabilecek. Ayrıca faiz oranlarında ve asgari ödemede değişikliğe gidildi.
TCMB’nin konkordato raporu ve kredi kartı borçları ile aldığı kararlar her iki alanda da ciddi sıkışmalar olduğunu ve ekonomik krizin giderek derinleştiğini gösteriyor.
DIŞ POLİTİKA
İsrail savaşı yayarken
İsrail’in Gazze’ye 7 Ekim 2023’te başlattığı saldırılar bir yıl boyunca büyük yıkıma yol açtı. Saldırılarda toplam 41 bin 909 Filistinli hayatını kaybetti, bunların önemli bir kısmı çocuklar ve kadınlar. Özellikle sivillerin yaşadığı bölgeler, okullar ve hastaneler büyük hasar gördü. Savaşın sonuçları, Gazze halkı için insani bir felakete dönüşürken, bölgedeki altyapı ve sağlık sistemleri büyük ölçüde çökmüş durumda.
Son bir ay içinde İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarında en az 2,255 Lübnanlı hayatını kaybetti. Bu ölümler büyük ölçüde sivil halkı, özellikle kadınları ve çocukları etkiledi. Yaralı sayısı ise 10,524 olarak bildirildi. İsrail’in özellikle Hizbullah hedeflerine yönelik saldırıları, Lübnan’ın güney ve Bekaa bölgelerinde yoğunlaşırken, bu süreçte önemli bir insani kriz yaşandı.
İsrail ordusu ayrıca İsrail’e füze saldırısında bulunan Husi’lere karşılık vermek için Yemen’de Kızıldeniz kıyısında Husi’lerin kontrolündeki Hudeyde limanı ve elektrik santraline hava saldırısı düzenledi.
İran’ın İsrail’e düzenlediği füze saldırısı bölgedeki gerilimin bir kademe daha tırmanmasına sebep oldu. İran İsrail’e yüz kadar uzun menzilli füze ile saldırdı ve askeri tesislerini hedef aldı. İsrail’in misilleme olarak İran’ın nükleer tesislerini hedef alabileceği ihtimali bölgeyi nükleer felaketin eşiğine getirdi. İsrail savaşı tüm Ortadoğu’ya yaymaya çalışıyor ve bunu büyük ölçüde Batı’nın verdiği açık destek ve dokunulmazlık kılıfı sayesinde yapıyor.
ABD, İsrail’in bu saldırılarını Ortadoğu’da Arap Baharı’ndan sonra palazlanan İşid’in ve diğer cihatçı örgütlerin yenilgiye uğratılmasından sonra oluşan boşluğu dolduran İran’ın gücünü kırmak için bir fırsat olarak görüyor. İran’ın, kendisi doğrudan bir çatışma içine girmese bile, Irak’taki Şii milisler, Suriye’de Esad rejimini desteklemek için bulundurduğu Devrim Muhafızları gücü ve Suriye ordusu, Lübnan’da Hizbullah, Gazze’de Hamas ve Yemen’de Husiler gibi “vekil güçler” üzerinden pekiştirdiği “Direniş Ekseni”, Batı’nın Ortadoğu’daki çıkarları için ciddi bir tehdit oluşturuyordu. İsrail’in saldırıları bu unsurlara ve “Direniş Ekseni”ne ciddi zararlar vermiş ve İran’ın gücünü geriletmiş gibi görünüyor. İran’a yapılacak bir İsrail saldırısının da İran’ın altyapısını büyük ölçüde çökertebileceği belirtiliyor.
Gerçekten de Netanyahu BM Genel Kurulu’nda gösterdiği iki haritada İran, Irak, Suriye ve Lübnan’ı “lanetliler” olarak tanımladı, Hindistan’dan yola çıkan, Suudi Arabistan ve BAE üzerinden geçerek Ürdün, Mısır ve İsrail’e ulaşan ve büyük ölçüde bir ticaret eksenini simgeleyen diğer bir haritanın üzerinde de “nimet” yazıyordu. İşgal altındaki Batı Şeria ve Gazze Şeridi de ‘İsrail’ toprağı olarak gösteriliyordu. Bu haritalar açık bir şekilde ABD’nin İsrail eliyle bölgeye vermeye çalıştığı düzene işaret ediyor.
ABD’nin ve Arap ülkelerinin İran’ın bölgedeki etkisinin azalıyor olmasından oldukça memnun oldukları ve ABD’nin bunun için İsrail’e soykırım dahil tüm olanakları sağladığı görülüyor. ABD bir yandan BM’deki veto yetkisi ve ateşkes oyalamacaları ile İsrail’e diplomatik dokunulmazlık sağlarken, sivillerin öldürülmesinde kullanılan bombaların temini, askeri ve mali yardım dahil her türlü desteği sunuyor. Suudi Prens Selman’ın ABD Dışişleri Bakanı Blinken’la yaptığı görüşmede sarf ettiği: “Kişisel olarak Filistin meselesi umurumda değil.” cümlesi Arap liderlerin bakış açısını özetliyor.
Ancak tabii ki İran’ın İsrail’e ciddi saldırılar düzenleyecek, en azından Suudi Arabistan’ın petrol sahalarını tahrip edebilecek ve Ortadoğu’dan petrol akışını keserek dünyayı ciddi bir krize sürükleyebilecek bir potansiyeli olabilir. İran’ı da içine alan topyekûn bir bölgesel savaşın, şimdiye kadar büyük ölçüde sessiz kalan Çin ve Rusya başta olmak üzere daha birçok ülkenin de dahil olmasını getirecek bir küresel kaosa yol açması ihtimali var. Bu nedenle İsrail ve ABD’nin İran’ın üzerine ne kadar gideceğini bilemiyoruz.
ABD ve Batı’nın İran’ın etkisini kırabilirlerse Ortadoğu’ya yeni bir düzen vermeye çalışacağını ön görebiliriz. Türkiye bu süreçte hem Kürtlerin ciddi kazanımlar elde edebileceğini hem de kendisinin oyunun dışında kalabileceğini hissediyor olmalı ki, Kürt meselesinde yeni bir açılım ihtimali konuşulmaya başlandı. Türkiye bölgedeki etkisini arttırmak için bir süredir dile getirilen “Kalkınma Yolu” projesini gündeme getiriyor. 1200 kilometrelik demiryolu ve otoyol ile Türkiye’yi Basra Körfezi’ndeki Faw Limanı’na bağlayacak Kalkınma Yolu Projesi’nde Türkiye, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar ile ortaklık kurmaya çalışıyor. Bu projenin hayata geçirilmesi ve bu yolla Türkiye’nin bölgedeki etkisinin artması için Kürtler ile bir uzlaşma gerekiyor. Türkiye’nin böylesi bir esneklik gösterip gösteremeyeceğini göreceğiz. Ancak Türkiye’nin Kürt sorununu siyasi olarak çözemezse Ortadoğu’da bir etki alanı bulamayacağını ve özellikle büyük Kürt nüfusları barındıran ve bu nedenle işgalci durumuna düştüğü komşuları ile sorun yaşamaya devam edeceği açık. Kürtlerin ulusal bir birliğe kavuşamamış olması ve Kürt siyasi unsurlarının kendi içlerinde yaşadığı gerilimler Türkiye’nin elini güçlendirse de Türkiye Kürt düşmanlığı nedeniyle bölgede pozitif bir oyun kuramıyor.