Bu değerlendirme yazısı 31 Mart-12 Nisan 2022 tarihli haber akışı dikkate alınarak hazırlanmıştır.
İÇ POLİTİKA
İnsan Hakları İhlalleri
Bu iki haftada insan hakları alanında cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ve dernek kapatma davaları öncelikli gündemler arasında yer aldı.
Silivri 5 No’lu Cezaevinde ne oluyor?
Silivri 5 No’lu Cezaevi’nden mahpuslara yönelik kötü muamele, işkence ve ölüm haberleri geliyor. Mahpusların darp edildiği, intihara zorlandıkları, haklarında gerçeğe aykırı tutanak tutulduğu, doktora götürüldüklerinde darp yoktur diye beyanda bulunmaya zorlandıkları ve 8 mahpusun hastaneye kaldırıldığı yönlü bilgiler kamuoyuna yansıdı. Mahpus yakınlarının verdikleri bilgilere göre pek çok mahkum can güvenliklerinin olmadığı koşullarda bulunuyor ve intihara teşvik ediliyor. Gardiyanların darp etmesi sonucu yaşamını yitirdiği öne sürülen Ferhan Yılmaz’ın yoğun bakımdaki görüntüleri işkencenin boyutunu gözler önüne serdi. Toplu intihar iddialarına dair Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü açıklama yaparak olayları yalanladı. “Silivri’de işkence sonucu 2 tutuklu yaşamını yitirdi.” haberlerine ilişkin açıklamasında Ferhan Yılmaz’ın kalp durması sebebiyle hayatını kaybettiğini, haberlerde yoğun bakımda olduğu iddia edilen Halil Kasal’ın ise sağlık durumunda herhangi bir sorun olmadığını belirtti. İşkence iddiaları sonrası Silivri 5 No’lu Cezaevinden İzmir 1 No’lu F Tipi Cezaevine sevk edilen mahpuslardan Halil Kasal’ın annesi oğlunun “bir kolunda 7, diğer kolunda 5 dikiş” olduğunu, “boğazının kesik ve vücudunun mor halde” olduğunu söyledi. İnsan hakları dernekleri konuya ilişkin yaptıkları açıklamada 60 gardiyanın baskı ve işkencesi sonucu mahpusların yaşamlarını yitirdiğini öne sürerek yetkililere cezai ve idari soruşturma çağrısında bulundu.
Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne kapatma davaları
Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği, kadın, çocuk ve LGBTİ+lara yönelik çalışmaları nedeniyle yaklaşık bir yıldır karalama kampanyalarının hedefindeydi. LGBTİ+’larla ilgili etkinlikleri gerekçesiyle dernek hakkında iki ayrı dava açıldı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerini durdurmak amacıyla 2010 yılında kurulmuştu. Dernek hakkında kanuna ve ahlaka faaliyet yürütmek gerekçesiyle kapatma davası açıldı. Davaya gerekçe olarak gösterilen şikayet ise son derece absürd. Konuyu gündeme taşıyan Gazeteci İsmail Saymaz’ın haberine göre boşandığı kadına nafaka ödemeyen Ahmet Eliaçık’ın kadın derneklerini şikayet etmesi bu davaya neden olmuş durumda. Yasal yükümlülüğü olan nafakayı ödemediği için hapse giren Ahmet Eliaçık, AK Parti Kayseri İl Başkanlığı’nın parayı ödemesi üzerine iki gün sonra serbest kalmıştı. Kadın derneklerini hedef gösteren Eliaçık’ın şikayetinin işleme konmasında AKP’li olmasının etkili olduğu görülüyor. Kadınlara, çocuklara, LGBTİ+’lara yönelik şiddeti engelleyemeyen devletin, şiddete karşı çalışma yürüten dernekleri kapatma çabası sadece ifade ve örgütlenme özgürlüğü ihlali anlamına gelmiyor, cinsel şiddeti önlememe konusundaki sistematik tavrını da gösteriyor.
Cemal Kaşıkçı Davası Suudi Arabistan’a devredildi
Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğunda öldürülmesine ilişkin davanın İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmasında, Cumhuriyet Savcısı dava dosyasının Suudi Arabistan makamlarına devrini talep etti. Adalet Bakanlığı, davanın Suudi Arabistan’a devrinin uygun olduğu yönünde görüş yazısı hazırladı. Sonuç olarak Cemal Kaşıkçı’nın katledilmesi ve cesedinin yok edilmesine ilişkin 26 sanıklı dava Suudi Arabistan’a devredildi. Davanın cinayette baş sorumluğu olan ülkeye devredilmesinin nedeni ise “uluslararası nezaket.” Davanın Suudi Arabistan’a devredilmesine CHP’den tepkiler geldi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, eski Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün istifasının nedeninin dosyanın Suudi makamlarına devredilmesine onay vermemesi olduğunu söyledi. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Mahkemenin itibarını, milletin itibarını Suudi Arabistan’a devrediyorsun, egemenlik hakkını devrediyorsun da. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde böyle bir rezalet görülmedi” sözleriyle Cemal Kaşıkçı dosyasının devrine karşı çıktı. Devlet uzun yıllardır bazı davaları uluslararası ilişkilerde pazarlık kozu olarak elinde tutuyor. Kaçıkçı davasının Suudi Arabistan’a devrine ilişkin kararın alınışı, Deniz Yücel, Rahip Brunson, Osman Kavala davalarında olduğu gibi yargı bağımsızlığının olmadığının tartışmasız başka bir kanıtı olarak da değerlendirilebilir.
Diğer hak ihlalleri
- Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi üyesi avukatlar Ankara Emniyeti’nde Gülen cemaatine mensup kişilerin gözaltı sırasında işkenceye uğradığı yönündeki iddiaları Ocak ayında raporlaştırmış ancak bu rapor Ankara Barosu tarafından açıklanmamıştı. Bunun yarattığı kriz baroda devam ederken, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu Birleşmiş Milletler’e başvurdu.
- Erzurum Palandöken’de bulunan Hacı Bahattin Evgi Yatılı Erkek Kuran Kursu’nda 10-11 yaşlarındaki 7 çocuğun 6 ay boyunca cinsel istismara ve işkenceye maruz kaldığı geçtiğimiz Şubat ayında, kamuoyuna yansımıştı. Bu olayla ilgili haberleri ekrana taşıyan Tele1, KRT ve Halk TV’ye ceza veren Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, verilen cezalara ilişkin açıklama yaptı. Olaya ilişkin mahkemelerce verilen yayın yasağını Halk TV’nin 7, KRT’nin 22 ve Tele1’in 3 kez ihlal ettiği belitilen açıklamada, RTÜK’ün yasal görevinin mahkemelerin verdiği yayın yasaklarını ilan etmek ve olası ihlaller durumunda yaptırım uygulamak olduğu söylendi.
Kürt Siyasetine Yönelik Baskılar
Kürtlere yönelik hak ihlallerine siyaset alanında da yenileri eklendi. HDP ve DBP’den 19 vekile ait 23 dokunulmazlık dosyası TBMM’ye sunuldu. Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması amacıyla Meclis’e gönderilen Cumhurbaşkanı fezlekeleri, Anayasa Adalet Karma Komisyonu’na sevk edildi.
Kobanê Davası devam ederken Kobanê olaylarıyla ilgili açılan soruşturma kapsamında, aralarında HDP’li eski belediye başkanlarının da bulunduğu 91 kişi hakkında gözaltı kararı verildi, 46 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların avukatlarıyla görüşme yasağı bulunuyor. İnsan Hakları Derneği, görüşme yasağı ve soruşturma dosyası hakkında verilen kısıtlama kararlarını savunma hakkı ihlali olarak değerlendirdi.
Bu dönemde Anayasa Mahkemesi iki önemli karara imza attı. Bunlardan biri hakkında tahliye kararı verilen ancak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz nedeniyle tahliye edilmeyen ve yakalama kararı çıkarılan Leyla Güven’in tutuklanmasına ilişkindi. AYM, Leyla Güven’in 2018 seçimlerinde milletvekili seçilip dokunulmazlık kazanması sonrası hakkında verilen tahliye kararına rağmen, Savcı itirazıyla yeniden tutuklanmasını “kişi hürriyetinin ihlali” olarak değerlendirdi. Diğer karar ise Twitter hesabından yaptığı “Yaşasın Kürdistan” paylaşımı nedeniyle görevden alınan ve tutuklanan Akademisyen Hifzullah Kutum’a ait. Kutum, bu davadan beraat etmişti; mahkeme beraat kararını “ifade özgürlüğü” ilkesine dayandırdı.
Seçim Gündemi
Seçim tarihi belirsizliğini korusa da yeni Seçim Kanunu’nun Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla birlikte yeni döneme girilmiş oldu. CHP seçim kanundaki 3 maddenin iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvursa da seçime yeni kanunla girileceği anlaşılıyor. Bu iki haftada seçim gündemiyle ilgili öne çıkan konulardan biri Millet İttifakı’nın adayının kim olacağıydı. İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarının adı en başından beri adaylar arasında sayılırken Millet İttifakı, seçim tarihi netleşmeden adayını açıklamayı tercih etmiyor. İYİ Parti’den ayrılarak Zafer Partisi’ni kuran Ümit Özdağ’ın aday olarak Mansur Yavaş’ı göstermesi yeniden tartışmalara neden oldu. Kemal Kılıçdaroğlu adayı altı partinin birlikte belirleyeceğini söylerken Mansur Yavaş da bu tartışmadan rahatsızlık duyduğunu ve adaylığının olmadığını belirtti. Seçimi kazanmada Kürt halkının oylarının belirleyici olacağı ortadayken Kürtler açısından tartışmalı bir ismin adaylığının önerilmesi Kürt siyasetinde de rahatsızlık yarattı. Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, kendisinin de aday olabileceğini söylerken diğer adaylıklarla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Millet İttifakı’nın adayını ittifakın kendisinin belirleyeceğini söyleyen Demirtaş, Ekrem İmamoğlu’nun kucaklayıcı olmaya gayret ettiğini bunun da toplumsal karşılığı olduğunu söyledi. Abdullah Gül’ün siyasi partilerle görüşmeleri yoğunlaşırken adayının Haşim Kılıç olduğu kulislere yansıdı. Muhalefet kadar iktidarı da rahatsız eden bu durum iktidara yakın gazetelerde “Haşim Kılıç’ı gösterip Gül’e razı etme” planı olarak yorumlandı.
EKONOMİ
Sürekli artan fiyatların geçtiğimiz dönemin iç ve dış siyasette yaşanan tüm sıcak gelişmelerinin önüne geçtiğini iddia etmek çok yanlış olmayacaktır. Zira iktidarın doğrudan kontrolündeki ya da iktidarı destekleyen kurum ve kuruluşların yayınladığı rakamlar bile enflasyonun artık kontrolden çıktığı izlenimi veriyor. Verilere baktığımızda, Mart ayına ilişkin ilk açıklama İstanbul Ticaret Odası’dan (İTO) geldi. İTO’nın yayınladığı fiyat indeksine göre İstanbul’da perakende fiyatları yıllık yüzde 63,25 seviyesinde arttı. Bu oran 2002 yılından bu yana yaşanan en yüksek yıllık enflasyon olarak kayda geçti. “Toptan fiyat hareketlerini yansıtan Toptan Eşya Fiyatları indeksi aylık yüzde 7,65 yıllık ise yüzde 65,59 oranında arttı”.
Birkaç gün sonra Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Mart ayı enflasyon verilerini açıkladı. TÜİK rakamları da enflasyonun son 20 yılın yeni zirvesine yerleştiğini doğruladı. Resmi verilere göre enflasyonda Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 5,46, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 61,14 artış gerçekleşti. Öte yandan üretici enflasyonunda Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 9,19, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 114,97 artış gerçekleşti. Böylelikle resmi verilerde de enflasyon üç basamaklı sayılara ulaştı.
ENAG’ın yayınladığı verilere göre 3 basamaklı sayılar çok önceden aşılmıştı. “ENAG’a göre Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) mart ayında yüzde 11.93 arttı. E-TÜFE’nin son 12 aylık artışı ise yüzde 142.63 olarak gerçekleşti.”
Ekonomik kriz iktidar tarafından da gözardı edilemez duruma geldi. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, alım gücünün düştüğünü ve hayat pahalılığının arttığını kabul ederken bunun geçici bir durum olduğunu söyledi. Erdoğan, fiyat artışlarının genel olarak emtia fiyatlarındaki küresel artış ile Rusya-Ukrayna savaşından kaynakladığını, yaz aylarıyla birlikte artacak tarım üretimiyle fiyatların düşeceğini vurgularken “Milletimiz markette, pazarda alışık olmadığımız derecede yüksek fiyatlarla karşılaşmaktadır. Avrupa ülkelerinde durum bizden daha vahim” dedi.
Hayat pahalılığı ve her gün artan zamlar karşısında çocukların beslenme hakkının korunmasını konuşmak üzere Et ve Süt Kurumu’nu ziyaret etmek isteyen Kılıçdaroğlu’nun bu talebi kabul görmedi, randevuları olmadığı için CHP heyeti kuruma alınmadı. Derin Yoksulluk Ağı’nın kurucusu ve CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo “Türkiye’de yoksullukla değil artık açlıkla mücadele ediyoruz” diyerek açlık verilerini paylaştı.
İktidarın fiili küçük ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise, artan hayat pahalılığı ve ekonomik krizin sebebini stokçuluğa bağladı. Bahçeli “KDV indirimlerine rağmen hâlâ fiyat etiketlerini indirmeyenler insafsızlığın ve izansızlığın pençesindedir. Stokçuluk kanalıyla cebini ve cüzdanını düşünenler ülkesine ve milletine nankörlük ve namertlik yapan fırsatçılardır. Çıkan enflasyon elbirliğiyle indirilecektir, dün yaptık, gene yaparız. Hayat pahalılığının üstesinden milli birlik ve dayanışma ruhuyla geliriz” ifadelerini kullandı.
Ancak parti içinden, genel merkez söylemi dışında sesler de yükselmeye başladı. Yükselen seslere karşı tepki de gecikmedi. MHP Kayseri Milletvekili Baki Ersoy enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığına ilişkin eleştirileri sonrasında parti üyeliğinden ‘kesin çıkarma cezası’ ile cezalandırılmak üzere parti disiplinine sevk edildi. “Karara tepki gösteren Kocasinan Belediye Meclis Üyesi Sedat Kılınç, MHP’den istifa ettiğini açıkladı. İstifa eden Sedat Kılınç, konuk olduğu Deniz Postası isimli yerel bir gazetede Ülkü Ocakları üyesi olduğu söylenen 50 kişilik bir grubun saldırısına uğradı. Toplum tabanında aşikâr olan ekonomik sorunların iktidar partileri içinde ifade edilmesine tahammülsüzlüğü gösteren bu olay bu gibi mafyatik yöntemlerin önümüzdeki günlerde de devrede olacağını gösteriyor.
Diğer yandan hayat pahalılığının ve yüksek işsizliğin yıkıcı etkileri günden güne arttığı, asgari ücrete yapılan zammın daha 3 ay olmadan eridiği bir ortamda değerlendirme yazımızın kapsadığı dönemde yaşanan işçi eylemlerini ve süreci aşağıda özetliyoruz:
- 2 Şubat’tan bu yana kapı önünde direnişte olan Farplas işçileri direnişlerini sonlandırdı. Sendika tarafından yapılan açıklamada Farplas’ta üyelerimizin hakları ve sendikalaşma için verdiğimiz mücadele devam edecek denildi.
- Çiğli Belediyesi şirketi Çibel A.Ş. ile Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube arasında süren ve 836 işçiyi kapsayan toplu sözleşme sürecinde, işverenin seyyanen önerdiği zam en düşük ücrette yüzde 31’e denk gelirken daha üst skalada bu oranın daha da düşük olması sebebiyle anlaşma sağlanamadı ve işçiler grev kararı aldı.
- “Uğur Tekstil’de sendikalı oldukları için işten atılan ve aylardır işe geri dönmek için mücadele eden işçiler, eylemlerine son verdiklerini, hukuki mücadelelerini ise sürdüreceklerini duyururken Disk Tekstil’i işçileri yalnız bırakıp patron lehine çalışmakla suçladılar. ”
- İzmir Bayraklı’da yapımı devam eden Şehir Hastanesi şantiyesinde iki buçuk aydır alacakları ödenmeyen işçilerin iş bırakması sonucunda tüm alacakları ödendi.
- İşten atılan EnerjiSA işçilerinin Başkent Elektrik Genel Müdürlüğü önünde direnişi sürerken şirket yönetimiyle yapılan ilk görüşmeden olumlu sonuç çıkmadı.
- Çorlu Belediyesi ile Belediye-İş arasında Ocak ayından bu yana yürütülen toplu iş sözleşmesi (TİS) görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine belediye işçileri grev kararı aldı. İşçilerin bu süreçte asgari ücret ile çalıştıkları belirtildi.
Sıralanan örneklerde genel olarak devletin ve kurumlarının eylemcilere karşı baskıcı ve sert yaklaşımının, işverenlere cesaret ve güven verirken çalışanları yoksulluk ve sefalete mahkum ettiği söylenebilir.
DIŞ POLİTİKA
Bu hafta dış politikada öne çıkan başlık, Rusya-Ukrayna savaşıydı. Bunun dışında Tunus, Pakistan ve Sri Lanka’da meclislerin feshi, hükümet değişiklikleri; Macaristan ve Fransa’da genel seçimler diğer öne çıkan konulardı.
Rusya-Ukrayna Savaşı
Savaşta 50. gün geride kalırken, bunun ağır insani kayıplara yol açacak uzatılmış bir savaş olduğuna dair işaretler de güçleniyor. Artizan sitesinde Ukrayna krizi üzerine söyleşilerini yayımladığımız Noam Chomsky’e kulak verecek olursak, mevcut işgalin Putin’e bir çıkış yolu bırakılarak yumuşatılması mümkündü. Bu çıkışın temel unsuru, Ukrayna’nın NATO ve Rusya arasında tarafsızlığının uluslararası bir statüye kavuşturulmasıydı. Bunun yanında, Chomsky Donbas için Minsk II anlaşmasının devamı niteliğinde, ağır silahlardan arındırılmış olarak özerk bir statü tanınmasını; Kırım için ise, maalesef en azından şimdilik, Rusya’nın dayattığı ilhakın sineye çekilmesini öneriyordu.[1] Fakat, bunların olabilmesi için ABD’nin bu yönde inisiyatif alması gerekiyor.[2] Son iki haftadır yaşanan gelişmeler ise bu yönde bir umudu söndürecek nitelikte. Zira, ABD’nin yeni bir soğuk savaş düzeni tesis etme hedefiyle hareket ettiğini, Rusya’nın bağımsız bir güç ve Çin’in müttefiki olarak varlığını sınırlandırmak için Ukrayna bataklığında yıpratılmasını bir öncelik olarak gördüğünü gözlemliyoruz. Biden’ın iktidara geldiği 2021 yılında ABD-Çin ve NATO-Rusya arasındaki gerilimin yükseldiğine daha önceki değerlendirme yazılarımızda değinmiştik.[3] Batı, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından yangına körükle gitmeye devam ederken, Ukrayna liderliği Batı’dan aldığı destekle Ruslara karşı savaşıyor. Rusya Kiev’in kuzeybatısında işgalden çekilip Donbas’taki askeri faaliyetlerini yoğunlaştırırken, Ukrayna Donbas’ta yer yer karşı saldırılar düzenleniyor. Rusya ise Mariupol’ü düşürme gayretinde. Ukrayna, NATO ve Rusya arasındaki ihtilafın savaş alanı olarak yakıp yıkılırken, Rusya’nın savaş suçlarıyla ilgili karnesi de kabarıyor.
Son iki hafta içinde yukarıdaki genel tespitleri doğrulayabilecek gelişmeler şöyle: ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken “NATO’nun doğu kanadını güçlendirmek için Polonya, Estonya, Letonya, Litvanya’da bulunanlara ek olarak Romanya, Macaristan, Bulgaristan ve Slovakya’da da çok uluslu savaş grupları kurulduğunu” söyledi. NATO genel sekreteri Stoltenberg, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik süreçlerini -onlar isterse- hızlandırabileceklerini ifade etti. Biden ise Putin’in bir canavar olduğunu ve hesap vermesi gerektiğini söyledi. Bu arada Batı’nın Ukrayna’ya silah yardımları devam ediyor. Stoltenberg “Ukrayna’ya daha fazla silah tedarik etmekte kararlı olduklarını ve son teknoloji silahlar ve lojistik destek sağlayacaklarını” beyan ederken; Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba ise “NATO müttefiklerine, ülkesine daha fazla silah tedariki çağrısında bulunacağını, böylece savaşın Ukrayna topraklarında kalacağını ve başka ülkelere yayılmayacağını” söyledi. Zelenskiy ise “savaşın 3-5 gün süreceğini düşünenlerin yanıldığını”, dayandıklarını ve “savaşmaya devam edeceklerini” ifade etti. Batı merkezli uluslararası ajansların ve sosyal medya ağlarının dışında bilgi akışı sınırlı olduğu için mevcut Ukrayna yönetiminin Batı’nın fedailiğine soyunurken ülke içindeki dayanaklarının neler olduğunu anlamamızı güçleştiriyor.
Ukraynalı yetkililer Kiev’in kuzeydoğusunda Rus işgalinin sonlandığı Buça’da “sivillerin elleri arkadan bağlanarak katledildiğini, Rusya’nın savaş suçu işlediğini” bildirdiler ve görüntüleri paylaştılar. Uluslarası Ceza Mahkemesi de konu hakkında soruşturma başlattı. AB ülkelerinin temsilcileri, “Rus güçlerinin Buça kentindeki ölümlerden sorumlu tutulacağını ve Rusya’ya daha fazla yaptırım hazırlığında olduklarını” kaydettiler. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov iddiaların “müzakereleri bozmak için bahane bulma arzusu olduğunu düşünme eğiliminde olduklarını” söylese de; İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) Çernihiv, Harkov ve Kiev’deki tecavüz ve yargısız infazları gündeme getirdi. Ayrıca Harkov’un sivil bölgelerinde misket bombalarının kullanıldığına dair kanıtlar ileri sürüldü. Propaganda savaşları ve bağımsız kuruluşların henüz yetersiz raporları, bu suçların kapsamı hakkında sonuca varmayı güçleştirse de Mariupol’da sivil hedefleri bombalayan işgalci Rusya’nın ve savaş suçlarına bulaşması yüksek bir ihtimal. Batı ise Putin’i Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılama gayretinde.
Batı’nın Rusya’ya karşı ekonomik ve siyasi yaptırımları genişlerken, Rusya’dan doğal gaz ve petrol ithalatı ise devam ediyor. Yaptırımlar Rusya halkı üzerinde ağır bir baskı oluştururken, yaptırımların Putin rejimini zayıflattığını söylemek pek mümkün görünmüyor. Beyaz Saray’ın açıkladığı yeni yaptırımlar, Rusya’da yeni yatırımları kısıtlıyor; Alfabank ve Sberbank’a ve devlet işletmelerine mali yaptırımlar getiriyor. Gaz ithalatının ise “mümkün olan en kısa sürede” durdurulması; demir çelik ve bazı ürünlerin ithalatının yasaklanması öngörülüyor. İngiltere Başbakanı Boris Johnson ise “Ukrayna’ya destek vermeye devam edeceklerini” açıklarken “ortaklarımızla birlikte ekonomik baskıyı artıracağız ve Rusya’ya yönelik yaptırımları her hafta yoğunlaştırmaya devam edeceğiz” dedi. Zelenskiy de Batı’dan sadece silah değil, Rusya’ya karşı ekonomik yaptırım da talep ediyor ve petrol ambargosunun yetersizliğinden yakınıyor.
Tunus’ta Temsilciler Meclisi Kays Said Tarafında Feshedildi
Tunus 2011’de Arap Baharı’nın başladığı ülke. Devrim sonrasında Zeynel Abidin bin Ali’nin iktidarına son verilmiş ve Müslüman kardeşlerin bir kolu olan El Nahda seçimle iktidara gelmişti. Yıllar içinde El Nahda’nın kurduğu koalisyon hükümetleri ülkede istikrar ve güveni sağlayamamış, siyasi sistemin meşruiyeti sorgulanır hale gelmişti. 2019’da partiler üstü bir kimliğe sahip olan anayasa profesörü Kays Said Cumurbaşkanı seçilmiş, yolsuzlukla mücadele, siyasi cinayetlerin araştırılması gibi motifler içeren ve anayasa değişikliğini de kapsayan bir yol haritası sunmuştu. Temmuz 2021’de temsilciler meclisinin faaliyetlerine son veren Said giderek otoriterleşmekle ve yol haritasına sadık kalmamakla eleştiriliyor. Geçtiğimiz hafta Said’in yayılmadığı olağanüstü kararnamelerini geçersiz saymak üzere meclisin 120/217 milletvekiliyle sivil itaatsiz bir şekilde çevrimiçi toplanmasının ardından Said meclisi feshetti. Bu karar El Nahda tarafından şiddetle eleştirilirken eski diktatör bin Ali’nin dostu Özgür Anayasa Partisi tarafından destekleniyor. Ordunun da Said’i desteklediği ve hükümetin IMF ile pazarlık masasında olduğu ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle iyi ilişkiler içinde olduğu belirtiliyor.
Pakistan’da Parlamento Arif Alvi Tarafından Feshedildi
Pakistan parlamentosu Başbakan İmran Han için güvensizlik oylamasına gidecekti. Ukrayna’nın işgalinden sonra Rusya’yı ziyaret eden ve geçmişte ABD dış politikasını eleştiren Han’ın bu oylamada kaybetmesi ihtimalinin yüksek olduğu belirtiliyordu. Diğer taraftan Cumhurbaşkanı Arif Alvi oylamayı beklemeden parlamentoyu feshetti. Han bir ABD komplosuyla karşı karşıya olduğunu ifade ederken yapılacak seçimlerden zaferle çıkacağını iddia ediyor.
Türkiye ABD’yle Yakınlaşmaya Devam Ediyor
Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin Cemal Kaşıkçı davasını Suudi Arabistan’a teslim etmesi, işgal altındaki Gazze’de saldırıya uğrayan İsrail askerleri için taziye mesajı yayınlaması, ABD ekseninde kısmi restorasyona uyum sağlama çabalarının bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Güney Asya’dan Kuzey Afrika ve Orta Doğu’ya kadar uzanan geniş coğrafyada, Ukrayna’daki savaşla birlikte ABD’nin bu restorasyon çabasının izlerini izlemek önemli görünüyor.
Macaristan Seçimleri ve Victor Orban’ın Zaferi
12 yıldır iktidarını sürdüren sağ popülist ve göçmen karşıtı Viktor Orban (FIDESZ) karşısındaki birleşik muhalefet (JOBBIK) seçimlerde ağır bir yenilgi yaşadı. Orban oylarını 2018 seçimlerine göre artırırken, birleşik muhalefette yer alan partilerin oy toplamı ise 2018’in gerisinde kaldı. Uluslararası basında bu yenilginin nedenleri hakkında çeşitli yorumlar yayımlandı. Öncelikle ekonomik göstergeler açısından bakıldığında Orban’ın ülkede istihdam ve büyüme gibi ekonomik göstergelerde başarı yakaladığı, nasyonal-sosyalist bir politika izlediği, göçmen karşıtlığının ise ülkede prim yaptığı görülüyor. Muhalefetin başarısızlığı hususunda öne çıkan yorumlar koalisyon içindeki hem sağ hem de sol partilerin ön seçim sürecinde sürpriz bir şekilde sıyrılan başbakan adayı Peter Marki-Zay için tabanlarını harekete geçiremediklerini, sandığa dahi götüremediklerini vurguluyor.
Fransa Seçimleri Aşırı Sağın Gerilemediğini Gösteriyor
Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda Emmanuel Macron %27,6 ve göçmen karşıtı sağcı Marine Le Pen %23,4 ile başı çekerek ikinci tura kaldılar. Sosyalist Jean-Luc Melenchon ise %22 oranında, beklenmedik derecede yüksek bir oy aldı. Ülkenin klasik partileri cumhuriyetçiler ve sosyalistler ise bir önceki seçimlerde olduğu gibi çok düşük oylar alarak tarih sahnesinden çekiliyorlar. Aşırı sağcı bir diğer aday Eric Zemmour ise yüzde %7,1 gibi yüksek bir oy oranına ulaştı. İkinci turda aşırı sağa tepki duyan ve ülkede liberal demokrasiyi korumaya çalışan seçmenlerin bir kez daha Macron etrafında birleşmesi beklenmekle birlikte, bunun 2018’deki kadar kolay olmayacağı tahmin ediliyor. Macron’un en büyük vaatlerinden biri olan “aşırı sağı ortadan kaldırma” projesinde başarısız olduğu, ekonomi politikalarının ülke genelinde memnuniyetsizlikle karşılandığı ve Fransa’da ırkçılığın yükselişinin durdurulamadığı görülüyor.
Macaristan seçimleriyle birlikte değerlendirildiğinde Avrupa’da sağ popülizm, ırkçılık ve göçmen karşıtlığının gelir geçer bir siyasi duruma değil, kalıcı bir kültürel-politik dönüşüme karşılık geldiği ve bu gelişmenin Avrupa Birliği projesinin orijinal teamülleri açısından tehlike oluşturduğu görülüyor.
[1] https://www.art-izan.org/toplum-siyaset/ceviri/hakli-savasi-tartisacagimiza-nukleer-savasi-onlemeye-odaklanalim/
[2] https://www.art-izan.org/toplum-siyaset/abd-katilmayi-reddettigi-surece-ukraynadaki-baris-gorusmeleri-hicbir-yere-varamayacak/
[3] Örneğin Bkz. https://www.art-izan.org/toplum-siyaset/8-21-aralik-2021-gundem-degerlendirmesi/