İlgili haber akışı: 5-18 Temmuz 2023.
İÇ POLİTİKA
CHP’deki gelişmeler
Seçim yenilgisinin ardından CHP içi iktidar değişikliğini hedefleyen girişim ve kulis faaliyetleri hız kazandı. Parti içindeki iki sol kanat “Gelecek İçin Sol Kanat” ismi altında birleşerek bir manifesto yayımlamışlardı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu “İktidar İçin Değişim” adıyla bir internet sitesi açtı. Parti içinden İlhan Cihaner de bir sonraki CHP parti kurultayında genel başkanlık için aday olacağını duyurdu. Kılıçdaroğlu’nun eski Zafer Partili Gökşen Anıl Ulukuş’u danışman olarak atamış olduğu öğrenildi. Kılıçdaroğlu parti içinde bir değişim ve yenilenme olacaksa bile bunun ancak kendisiyle mümkün olduğunu ima eden bir açıklamada bulunarak “Ben partimi güvenli limana götüreceğimi söyledim. Bunu yapacağım ve yenileşmenin önünde hiçbir engel bırakmayacağım. CHP bu süreçten güçlenerek çıkacaktır” dedi. CHP ayrıca 18 maddelik bir medya tutum belgesi açıkladı. Bu belge esas olarak zıvanadan çıkan parti içi tartışmaları disiplin altına almayı hedefliyor. Kılıçdaroğlu bu arada milletvekili seçilmiş olmasına karşın tahliye edilmeyen ve mazbatasını alamayan Can Atalay’ı cezaevinde ziyaret etti. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, 28 Mayıs cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Kemal Kılıçdaroğlu ile MİT Başkanlığı ve üç bakanlığı Zafer Partisi’ne teslim eden bir protokol imzaladıklarını açıkladı. Bu protokol Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak tarafından yalanlanırken, Kılıçdaroğlu tarafından “iki kişinin namusuna teslim edilmiş bir protokoldür” sözleriyle doğrulandı. Bu arada CHP’de İmamoğlu başkanlığında yapılan, CHP kurultayına dönük bir kulis toplantısının kayıtları basına sızdırıldı.
Tüm bu olup bitenler CHP’de ciddi bir ideolojik ve politik bunalıma işaret ediyor. 14-28 Mayıs seçimleri öncesinde sağ partileri altılı masa etrafında bir araya getirerek “değişimin umudu” haline gelen Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP, seçim yenilgisinin ardından pusulasını tümüyle şaşırmış görünüyor. Seçim başarısızlığı, seçim başarısızlığında parti teşkilatı ve partiyle ilgili araştırma ve medya sektörünün rolü, ve iki seçim arasında ayyuka çıkan politik tutarsızlıklar nedeniyle seçmen nezdinde büyük bir güven kaybına uğrayan parti, sözde “değişim” tartışmalarını yüksek siyasi bir kurgu içinde yürütmeye devam ediyor. Sanki genel başkan ve yönetici kadrolar değişirse partinin de tümüyle değişip güç kazanacağına dair bir inanç var. Seçim sürecinde Zafer Partisi ve milliyetçi aşırı sağın unsurlarıyla işbirliği yürüten Kılıçdaroğlu’nun sonrasında Can Atalay’ı ziyaret ederek “hukuk devleti” mesajı vermesi; partinin bunalımını fırsat bilen İmamoğlu’yla birlikte hareket eden parti seçkinlerinin toplamının açık bir politik formasyona veya yönelime işaret etmemesi parti içi gelişmeleri sol-sağ siyaset eksenlerinde yorumlamayı dahi güçleştiriyor.
Belki şu söylenebilir: CHP gerçekten sol ve sosyal demokrat bir parti olabilse, emeğin haklarını ve hukuk devletini tutarlı bir şekilde savunabilse bu toplumsal muhalefet için de geniş bir alan açabilir, Türkiye’de her beş yılda bir sandığa gömülen değişim umudunun ayakta kalmasına yardımcı olabilirdi. Oysa artık bir kez daha anlaşılıyor ki bunun CHP’de gerçekleşmesi pek mümkün değil.
Can Atalay ve Merdan Yanardağ hakkındaki gelişmeler
Birey ve grupların uğradığı hak ihlalleri her geçen gün çoğalırken, Türkiye hedef aldığı vatandaşlara karşı düşman hukuku uygulamaya devam ediyor. Düşman hukuku uygulanan çok sayıda tutuklu mahkum içerisinde son iki haftadaki gelişmelerle öne çıkan isimler Can Atalay ve Merdan Yanardağ.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, milletvekilleri Sera Kadıgil ve Ahmet Şık, tutuklu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay için TBMM Genel Kurulu’nu terk etmeme eylemi başlattı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi Davası’nda aldıkları ceza nedeniyle hapiste bulunan Osman Kavala, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin cezalarının onanması, Mücella Yapıcı hakkındaki kararın ise bozulması yönünde görüş bildirdi. Yargıtay 3. Ceza dairesi aldığı kararda AYM’nin tahliye kararını eleştirmek gibi, yargıda yeri olmayan bir pratiğe imza atarken, Atalay’ı Gezi Olayları sorasında Berkin Elvan’ın ölümünden sorumlu tuttu. Mücella Yapıcı “yaş” nedeniyle kendisine tanınan tahliye hakkını kendisine dönük hakaret addederek “beni diğer sanıklardan ayırarak hukuk ve adalet yaratamazsınız” dedi. Hatay Milletvekili olan Atalay için ise Hatay’da kentin dört bir yanında düzenlenen eylemler kitlesel bir görüntü vermedi. Can Atalay’ın, cezaevinde hazırladığı deprem bölgesi ile ilgili soru önergeleri ‘yemin etmediği’ için işleme konulmadı.
Merdan Yanardağ’ın tutuklanmasının ardından TELE1’e 7 gün yayın durdurma ve üst sınırdan idari para cezası verildi. Hakkındaki iddianame kabul edilen Yanardağ hakkında 10 yıl 6 aya kadar hapis cezası istendi. Yanardağ’ın davası 4 Ekim tarihinde görülecek.
14-28 Mayıs seçimlerinde yenilgiyle çıkan muhalefetin açık hukuk ihlalleri karşısında sessizliği sürüyor. Yüksek siyaset cephesinde, Kılıçdaroğlu etrafında cisimleşen muhalif söylemlerin ötesinde bir yenilik yok. Toplumsal muhalefet ve halk nezdinde ise dağınıklık ve yılgınlık, iktidarın Atalay ve Yanardağ örneğinde olduğu gibi hukuk dışı uygulamalarındaki pervasızlığını kolaylaştırıyor.
Menzil Tarikatı Liderinin Ölümü
Menzil Cemaati Lideri Abdülbaki Erol hayatını kaybetti. Adıyaman’ın Kahta İlçesi Menzil Köyü’nde defnedilen Erol için düzenlenen cenaze törenine katılan araçlar 15 km’lik bir konvoy oluşturdu. Törene Adıyaman Valisi, Belediye Başkanı ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı da katıldı. Cenazeye katılanlar için THY ek seferler düzenledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Erol için tam sayfa taziye mesajında “Ömrünü ilim ve irfan yolunda İslam’a hizmete adamış, ülkemizin manevi rehberlerinden Seyyid Abdulbaki Elhüseyni Hocaefendi’ye Allah’tan rahmet niyaz ediyor, ailesine, sevenlerine ve tüm talebelerine başsağlığı diliyorum. Rabbim mekânını cennet eylesin” sözlerine yer verdi. Erol’un cenazesi Türkiye siyasi sistemi, devlet yönetimi ve ekonomisinde tarikat yapılarının gücünü ve merkezi önemini bir kez daha gözler önüne serdi.
Sergi ve festivallere dönük saldırılar
Aralarında MÜSİAD, Türkiye Gençlik Vakfı, ÖNDER, İlim Yayma Cemiyeti ve Anadolu Gençlik Derneği’nin de yer aldığı Balıkesir Sivil Toplum Platformu, şehirdeki festivallerle ilgili bir açıklama yayımladı. Açıklamada “Festivallerde yapılan yanlışlara ‘dur’ diyelim” denildi ve kadın-erkek bölümlerinin ayrılması istendi. Bildirinin tamamında festivallerin gençlerimizi “gayri ahlaki haram ilişkilere, sarhoş edici içki ve madde kullanımına, isyan ve başkaldırıya” yönlendirdiği şeklinde çarpıcı ifadeler yer alıyor. Bildiri “gençlerin genel ahlakını bozucu davranışların engellenmesi şeklindeki adımların bir an evvel atılmasını” talep ediyor. Ayrıca, İstanbul’da İBB’nin Artİstanbul sergisine de eserlerin “milli ve manevi değerlere hakaret” içerdiği gerekçesiyle saldırı girişimi oldu. Hafızasında 3 Temmuz Alevi Katliamı ve benzeri olaylar bulunan bir toplumda, İstanbul ortasında bir sanat sergisinin cübbeli ve sarıklı bir topluluk tarafından ablukaya alınması masum bir girişim olarak kabul edilemez. Nitekim sergide eserleri yer alan sanatçılar adına bir açıklama yapan sergi küratörü Feyyaz Yaman “İBB’yle ortak bir karar aldık, buradaki etkinlikleri daha kamuya açık ve yakın coğrafyaya yayılmış programlarla sürdüreceğiz. Kadın emeğiyle buluşan, çocukların yaratıcı sanatla buluşmasını sağlayan deneyimsel atölyeler düzenleyeceğiz” dedi.
Türkiye’de pop müzik sektörü açısından önem taşıyan ve yaz aylarında yoğunlaşan festivallere karşı engellemeler bir ilk değil. Devlet iktidarı son yıllarda seküler toplumu bir araya getirebilecek, moral aşılayacak ve hatta belli eylemlere vesile olabilecek etkinliklerin yasaklanması için özel çaba gösteriyor. Futbol tribünleri bu amaçla kontrol altında tutuluyor, alkol üzerindeki yüksek vergiler benzeri dolaylı tedbirlere başvuruluyor, belli sanatçılar de-facto yasaklı ilan ediliyor. Bu tür yasakların devreye alınması için genel olarak işleten mekanizmalardan biri, “vatandaş ve STK’ların” manevi hassasiyeti üzerine kurulu şikayetlerin yerel yönetimler tarafından devreye sokulması. Bir anlamda devlet kışkırtıcı bir görev üstlenirken STK’lar da devletin bir kolu gibi çalışıyorlar. Bunun için Zeki Coşkun’un “Türkiye bir Sivil Toplum Cenneti midir?” başlıklı yazısı okunabilir. Diğer taraftan iktidara bağlı sermaye gruplarının en yüksek perdeden böyle bir göreve soyunmuş olmalarını bir ilk olarak değerlendirebiliriz.
Bu arada cemevlerini Kültür Bakanlığı’na bağlı birer dernek statüsüne hapsetmeye çalışan iktidar cemevi yetkililerine maaş bağlamak üzere girişimlere başladı. Ayrıca ilgili Daire Başkanlığı Alevi gençleri haremlik selamlık olarak düzenlenen yaz kamplarına davet etti. Cem Vakfı dışındaki Alevi oluşumlarının bu projeye karşı durdukları biliniyor.
EKONOMİ
Geçtiğimiz dönemin ekonomimizi belirleyen iki birbirine bağlı ekseni; sağanak biçimindeki zam yağmuru ve tsunami efekti ile etki sahasını sürekli yükselten şiddetli yoksulluk sarmalı oldu. Elbette bu sarmalın tsunamiden farkı geri dönüşünün olmaması. Önce alkollü içecekler ve sigarada Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) tutarına yüzde 14,81 zam yapılarak başlandı furyaya. Artış sonrası, biranın asgari maktu vergi tutarı 6,18 liraya çıkacak. Artık 1 litre rakıdan 449 lira vergi alınacak. Kurumlar Vergisi’nin yüzde 25’e çıkarılması sonrasında hükümet vergi artırmak için ikinci önlem paketini açıkladı. Cumhurbaşkanı Kararlarıyla KDV’ye, noter, pasaport ve vize harçlarına, yurt dışından getirilen telefon harçlarına zam yapıldı. KDV oranının yüzde 18’den 20’ye çıkarılmasıyla otomobillere ortalama 17 bin lira zam gelmiş oldu. Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) bir defaya mahsus olmak üzere tekrar alınacak. Doğalgaz üzerinden alınan özel tüketim vergisi (ÖTV) tutarında yüzde 224’lük artışa gidildi. Akaryakıtta da ÖTV oranları artırıldı, benzin ve motorine litrede yaklaşık 6 TL zam geldi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz’ın açıklamasına göre, KDV’den 237,3 milyar lira, ÖTV’den ise 306,6 milyar lira ilave gelir öngörülüyor. Bu sarsıcı zam saldırısına karşı birçok partiden çeşitli düzeyde tepkiler geldi. Fakat geçmiş deneyimlerimiz, bu tepkilerin sonuç alıcı biçimde sürekli kılınıp kılınmayacağını kuşkulu biçimde takip etmemizi zorunlu kılıyor.
TİP Ankara İl Örgütü, Hazine ve Maliye Bakanlığı önünde zamları protesto etmek için açıklama yaptı. Basın açıklamasının ardından polis, partililere müdahale etti ve 15 TİP üyesi gözaltına alındı. Kılıçdaroğlu iktidarın uyguladığı ekonomi modelini “soykırım ekonomisi” olarak nitelendirirken, “vatandaşlar neden sesiniz çıkmıyor diye bağırıyor. Asıl sizin sesinizin çıkması lazım” diyerek yeni bir toplumsal görev dağılımı yaptı. Yeşil Sol Parti kanun teklifini, “milli talan paketi” olarak nitelendirdi. İyi Parti ise IMF’nin bile daha insaflı bir gelir politikası önereceğini iddia etti.
Körfez Turu Türkiye’yi Kurtarır mı?
Bu vahşi ve çıkışsız gözüken manzara karşısında yine Körfez sermayesi dışında bir çözüm bulamıyor iktidar. Neyin karşısında verileceği kamuoyunca bilinmeyen 10 milyar dolar beklentisi ile önce ön heyetler, ardından Erdoğan körfez ülkelerini dolaştı. Erdoğan’ın çok umutlu olduğunu söyleyerek başladığı geziden Türkiye’nin kurtuluşunun çıkmayacağı açık. Körfez turu daha çok yerel seçimlere kadar durumu idare edecek geçici ve uçucu hamleler için kaynak yaratma girişimi gibi duruyor.
DIŞ POLİTİKA
NATO Zirvesi, Türkiye ve Açıklanan Sonuç Bildirisi
Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılacak olan NATO zirvesi öncesi, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylayıp onaylamayacağı önemli bir soru olarak duruyordu. Ortak kanı, Türkiye’nin ancak belirli taviz ve kazanımlar elde ettikten sonra bu onayı verebileceği yönündeydi. Zirveden kısa bir süre önce açıklama yapan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Türkiye ve İsveç’in pozisyonlarında hala belirli farklılıkların olduğunu belirterek, gelişmelerin olumlu olmadığını oraya koydu. Ancak 10 Temmuz’da yine Stoltenberg, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine onay verdiğini açıkladı. Erdoğan, İsveç’in katılım protokolünü TBMM’ye en kısa sürede iletme ve onay için yakın çalışma sözü verdi. Türkiye’nin bu onay için ne tür tavizler kopardığı ya da ne aldığı konusunda değişik spekülasyonlar yapılsa da net bir şey bilinmiyor. Erdoğan’ın Joe Biden’la yaptığı görüşme sonrası F-16’ların Türkiye’ye satılması konusunda söz aldığı dile getirildi. Bu gelişmenin ardından ABD Dışişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanı Blinken’in, F-16 satışları konusunda Kongre üyeleriyle görüştüğünü açıkladı. Öyle görülüyor ki F-16’ların satışı konusunda bir uzlaşma sağlanmış. Yine de Kongrenin bu konuda ikna edilmesinin kolay olmadığı söyleniyor. Seçimlerden hemen sonra Biden’ın Erdoğan’ı arayarak kutlaması, Türkiye’nin, İsveç’in NATO üyeliğini onaylayacağını açıklaması, Azov komutanlarının Ukrayna’ya iadesi gibi gelişmeler, Türkiye’nin seçimlerden sonra NATO’cu bir çizgiye doğru ilerlediği şeklinde yorumlara neden oldu. Türkiye’nin Rojava’ya olası bir saldırı için izin alıp almadığı konusunda ise herhangi bir bilgi bulunmuyor. Kürt kaynakları da bu konuda kendilerine gelen bir bilginin olmadığını söylüyor.
Vilnius zirvesinden sonra yayınlanan bildiri ise, yaşanan gerilimlerin daha da artacağını gösterir nitelikteydi. Bildiride, Rusya’nın Kırım dahil yapmış olduğu yasa dışı ilhakların tanınmayacağı, Rusya’dan savaş suçları için hesap sorulacağı ve Ukrayna’dan derhal çekilmesi gerektiği vurgulanırken, Çin de hedef alındı. Çin’in Rusya’yı kınaması ve silah satmaması istendi. Yine Ukrayna’nın NATO üyeliği hedefinin ilerletileceği ve Ukrayna’ya her türlü askeri ve siyasi desteğin süreceği belirtildi. Bunun yanında, Soğuk Savaş’tan beri güvenlik endişelerinin en yüksekte olduğu söylenerek NATO üyelerinin askeri yatırımları artırarak büyüteceği eklendi. Rusya bu bildiriye tepki göstererek, Ukrayna’nın NATO üyeliği ve silah yardımlarının kabul edilemeyeceğini söyledi. Bildiriye karşı yazılı bir cevap veren Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev “Bu bir çıkmaz sokak, 3. Dünya Savaşı yaklaşıyor” dedi. NATO bildirisinin Rusya, Çin ve İran’ı hedef alması, silahlanmanın artarak devam edeceği mesajı ve Rusya’nın verdiği tepki, önümüzdeki süreçte insanlık adına çok tehlikeli gelişmelerin yaşanabileceği gerçeğini bir kez daha ortaya koydu.
Ukrayna- Rusya Savaşı
Batı’nın Ukrayna’ya mali ve askeri yardımları devam ediyor. Son olarak Ukrayna’ya misket bombası ve F-16’lar verileceği gündeme taşındı. Misket bombası 120 ülkede yasak olmasına rağmen ABD, Ukrayna’ya misket bombası göndereceğini açıkladı. Bu durum karşısında Rusya da tehditler savurmaktan geri durmadı. Lavrov, F-16 jetlerinin gönderilmesini nükleer bir tehdit olarak algılayacaklarını ve cevap vereceklerini açıkladı. Yine Ukrayna ve Rusya birbirlerini, Zaporijya nükleer santraline saldırı planlamakla suçladı. Son NATO toplantısında alınan kararlar, Ukrayna’ya yapılan askeri yığınak ve Rusya’nın tehditleri düşünüldüğünde, önümüzdeki süreçte savaşın büyüyeceği ve Dünya açısından da riskli bir hal alacağı öngörülebilir. Batı’nın Rusya’ya diz çöktürme planına geçmesi durumunda savaşın boyutlarının fazlasıyla yıkıcı olacağı rahatlıkla söylenebilir.
Fransa’da Protestolar
Fransa’da 17 yaşındaki Nahel’in öldürülmesi ardından başlayan protestolar devam ediyor. Protestolar sırasında bir kişinin daha plastik mermilerle öldürüldüğü belirtiliyor. Bunun yanında 100’den fazla sendika ve örgüt halkı, sistemsel ırkçılığa karşı sokağa çağırdı. Fransız Devleti’nin göstericilere karşı çok sert önlemler aldığı görülüyor.
İsrail- Filistin Meselesi
İsrail ordusu Batı Şeria’ya uzun yıllardır düzenlediği en büyük saldırılardan birini gerçekleştirdi. İki gün süren saldırılarda, Cenin’de en az 12, Ramallah’ta ise 1 Filistinlinin öldüğü ve 100’den fazla yaralı olduğu söyleniyor. AB ve ABD saldırıları endişeyle izlediklerini belirtme zahmetinde bulunsalar da İsrail saldırılarına devam ediyor. Şu anda İsrail’in başında bulunan sağcı iktidar, otoriterleşme ve iktidarını güçlendirme çalışmaları içerisinde bu saldırıları her geçen gün artıracak gibi görünüyor. Otoriterleşme yolunda gündeme getirilen “yargı reformu tasarısı” yürürlüğe konmaya çalışılırken, yaratılan savaş ortamının bu konuda, sağcı iktidarın elini güçlendireceği söylenebilir.