Bu değerlendirme linkte yer alan haber akışı temel alınarak hazırlanmıştır.

İÇ POLİTİKA

İç politikadaki gelişmeleri hak ihlalleri, siyasi partilerin dizaynında yaşanan gelişmeler ve Kanal İstanbul olmak üzere üç kategoride özetliyoruz.

  1. Hak İhlalleri ve Siyasi Baskılar

10 -17 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası vesilesiyle Türkiye’de insan hakları örgütleri hak ihlallerine ilişkin raporlarını kamuoyuyla paylaştı[1]:

Son üç yılın en önemli insan hakları ihlalleri KHK’ların gördüğü muameleydi. İnsan hakları savunucusu HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun açıklamalarına göre KHK’larla 140 bin civarında kamu emekçisi işinden ihraç edildi. Özel sektörden ihraç edilenlerle birlikte bu rakam 200 binlere ulaşıyor. Aile çevreleriyle birlikte bir milyondan fazla insanın mağduriyeti söz konusu. Adil yargılanma süreçlerinin işletilmemesinin yanında binlerce insan ekonomik, psikolojik sorunlar ve sosyal dışlanmayla baş etmek durumunda kaldı. İşyerleri onları kabul etmediği gibi kendi işlerini kurmaları da engellendi. KHK’lılar adeta sosyal ölü haline getirildi. 60’a yakın kişi de intihar etti. Hatırlanacağı gibi Ekim ayında devlet, KHK’lıların Ankara buluşmasına bile tahammül edemeyerek buna engel olmuştu. Oluşturulan OHAL komisyonu ise KHK’lıların sorunlarına çözüm bulmaktan uzak. Başvuruların çoğuna red cevabı verilirken görevine iade edilenlerin sayısı ise oldukça az.

Kürt illerindeki baskılar:

Bu iki haftada Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı ve belediyeleri HDP’nin kazandığı illerde askeri ve siyasi operasyonlar devam etti. Terörle mücadele adı altında Diyarbakır’ın üç ilçesine jandarma operasyon yaptı. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği yapılan baskında 16 kişi gözaltına alındığını ve işkence gördüğünü duyurdu. 6 Aralık günü Ağrı’nın Tutak ilçesine bağlı Soğukpınar köyünde yaşanmış, sabaha karşı yapılan operasyonda 4 kişi yaşamını yitirdi. Ağrı’ya giden HDP heyetinin köye girmesine izin verilmedi[2].

JİTEM davaları:

Bölgede bu hak ihlalleri yaşanırken kamuoyunda “Ankara JİTEM Davası” olarak bilinen, Ayhan Çarkın’ın ifadelerine dayanarak açılmış olan davanın kararı açıklandı. 1993-1996 yılları arasında Ankara ve çevre kentlerinde 19 kişinin zorla kaybedilip infaz edilmesine ilişkin davanın karar duruşmasında mahkeme heyeti, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın dosyasını ayırarak sanıkların tamamı hakkında beraat kararı verdi.[3]  Daha önce de Kızıltepe JİTEM davası, Kulp JİTEM davası, Lice JİTEM davaları da tek tek beraatle sonuçlanmıştı. Bu kararların hukuki kararlar değil devlet kararları olduğu, AKP-Ergenekon ittifakının 90lı yıllardaki savaş suçlarına sahip çıktığı söylenebilir.

Kayyum atamaları ve belediyelere yönelik ihlaller:

Yerel seçimlerde HDP’nin kazandığı belediyelere yönelik ihlaller devam ediyor. Yerlerine kayyum atanan Van Muradiye Belediye Başkanı Yılmaz Salan ile Özalp Belediye Başkanı Yakup Almaç’ın aralarında bulunduğu 3 kişi ‘terör örgütü üyesi olmak’ suçlamasıyla tutuklandı. HDP’li Muş Varto ve Bulanık belediye eş başkanları gözaltına alındı. Bulanık Kaymakamı Mehmet İlidi Bulanık Belediye Başkan Vekili ve Erentepe Belde Belediye Başkan vekili olarak atanırken, Varto Kaymakamı Ertuğrul Avcı Varto Belediye Başkan Vekili olarak kayyum atandı.[4]

Urla Belediye Başkanı’na Operasyon:

Bu hafta yaşanan diğer bir gelişme kayyum atamalarının sadece HDPli belediyelerle sınırlı kalmayabileceğini gösterdi. CHP’li Urla Belediye Başkanı İbrahim Burak Oğuz FETÖ operasyonuyla tutuklandıktan sonra yerine Urla Kaymakamı, Önder Can kayyum olarak atandı. Böylece ilk CHP Belediyesi’ne kayyum atanmış oldu. CHP’nin kayyum atamasına tepkisi durumu kınayan birkaç açıklamayla sınırlı kaldı, tabanda bir eylem örgütlenmedi. Oysa kayyum atamasına karşı CHP, seçimin tekrarlanması ya da belediye meclisinin yeni bir başkan seçmesi yönünde kamuoyu baskısı oluşturabilirdi. HDPli belediyelere kayyum atamalarına alışmışken CHPli bir belediyeye ilk kez kayyum atanmış oldu. Bunun iktidar açısından bir test olduğu devamının geleceği öngörülebilir. Örneğin, Ankara Belediyesi’nde de Mansur Yavaş’a operasyon yapıldığı ve bunun başka bir CHP’li Sinan Aygün üzerinden yapılmaya çalışıldığı görülebilir. Urla olayı karşısında CHP’nin basiretsizliği ve teslimiyetçi davranması ise iktidarın elini güçlendiriyor.

Osman Kavala AİHM Kararı:

Gezi Davası kapsamında 18 Ekim 2017’de gözaltına alındıktan sonra 1 Kasım 2017’de tutuklanan iş insanı Osman Kavala hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi  kararını açıkladı. AİHM, Osman Kavala’nın makul şüphe olmadan siyasi sebeplerle tutuklanması ve Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu makul bir sürede incelememesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edildiğine karar verdi.[5] Bu karara göre Osman Kavala’nın serbest bırakılması gerekirken tutukluğu devam ediyor. AİHM daha önce benzer bir kararı Selahattin Demirtaş için de vermiş ancak bu karar da uygulanmamıştı.

Cezaevleri Gündemi:

İHD Hapishane Komisyonu Türkiye’deki hapishanelerde 500’ü ağır olmak üzere 1333 hasta mahpusun tutulduğunu söyledi ve serbest bırakılmalarını talep etti.[6]  Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleriyle ilgili haberler bu iki haftada da basına yansıdı:

İzmir Şakran T Tipi ile Rize Kalkandere cezaevlerinde tutukluların hastane sevkleri yapılmazken, kaldıkları koğuşlar iki günde bir aranıyor. Tutuklular günlük aktivitelere de çıkamıyor.[7]

Diyarbakır Barosu cezaevlerine ilişkin yaptığı açıklamada Türkiye hapishanelerinin 220 bin kişilik kapasitesi bulunmasına rağmen, 2019 verilerine göre hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlü sayısının 280 bin olduğunu ve mahpusların günlük yaşamlarını idame ettirebilecekleri uygun koşulların ortadan kalktığını söyledi. Hapishane kapasitelerindeki artış sevk ve sürgünleri de gündeme getiriyor. Ailelerinden binlerce kilometre uzaktaki hapishanelere sevk/sürgün edilen mahpuslar için bu başka bir cezalandırma yöntemine dönüşüyor.[8]

Baronun açıklamasına göre 743’ü anneleriyle birlikte toplamda 3 bin çocuk hapishanede yaşamak zorunda bırakılıyor. Anneleri ile birlikte cezaevlerinde yaşamak zorunda kalan çocuklar, ortamın şartlarından psikolojik ve fiziksel açıdan olumsuz etkileniyor özgürlükleri ellerinden alınarak anneleriyle hapishanelerde bir ceza infazıyla karşı karşıya kalıyor. Çocuk cezaevlerinde çocuk hakları ihlal ediliyor. Bu mekanlar çocuğu suçtan arındırmanın aksine yeniden suça teşvik ediyor. Baro, çocuk cezaevlerinin kapatılmasının tartışılması gerekirken, çocuk cezaevlerinin sayısının giderek arttığını belirtiyor.

Gazetecilere yönelik hak ihlalleri:

9 Aralık’ta gazeteciler Canan Coşkun, Can Uğur ve Ali Açar hakkında, Cumhuriyet ve BirGün gazetelerinde Berkin Elvan’ın öldürülmesiyle ilgili haberler nedeniyle “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” suçlamasıyla dava açıldı.

11 Aralık’ta Ağrı’da düzenlenen bir operasyonda gazeteci Aziz Oruç gözaltına alındı. 18 Aralık’ta çıkarıldığı mahkemece “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı.

BirGün Gazetesi, Basın İlan Kurumu’nun üç ayı aşkın bir süredir gazetelerine ilan ve reklam akışını durdurduğunu açıkladı.

Etkin Haber Ajansı (ETHA) editörü Semiha Şahin ve muhabiri Pınar Gayıp’ın “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla yargılandıkları davanın duruşması görüldü. Şahin ve Gayıp hakkındaki ev hapsi cezası kaldırılarak yurt dışına çıkış yasağı getirildi.

12 Aralık’ta Bitlis Tatvan’da bir çocuğun cinsel istismara maruz bırakılmasını haberleştiren gazeteci Sinan Aygül’e 10 ay ertelemesiz hapis cezası verildi.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi, Cumhuriyet gazetesi internet sitesi eski yayın yönetmeni Oğuz Güven’e, sitede yer verilen bir haber fotoğrafı nedeniyle yargılandığı davada “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik” suçundan verilen 6 ay hapis cezasını onadı.

14 Aralık’ta yazar Mahmut Alınak’ın “Mehmet Tunç ve Bêkes” adlı kitabı yasaklanarak toplatıldı.

15 Aralık’ta Yeniçağ yazarı gazeteci Yavuz Selim Demirağ, gözaltına alındı.

21 Aralık’ta Basın İlan Kurumu, BirGün ve Evrensel gazetelerine ilan ve reklam akışını durdurmasının ardından Cumhuriyet gazetesine de bir köşe yazısı ve internet sitesindeki bir haber nedeniyle toplam 19 gün ilan ve reklam akışını durdurma cezası verdi.

Elazığ’da dağıtımcılık yapan Necmettin Tosun, Yeni Yaşam gazetesinde yer alan haber ve makalelerden sorumlu tutularak, hakkında “örgüt propagandası” yaptığı iddiasıyla 7 yıla kadar hapis talebiyle dava açıldı.[9]

Las Tesis eylemlerine saldırılar:

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Şili’de kadınlar, Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı önünde danslı bir eylem örgütlemiş kadın cinayetlerini, cinsel saldırı ve istismarları, bunlar karşısında kadınları suçlayan ataerkil zihniyeti ve şiddeti engellemeyen yetkilileri protesto etmişti. Las Tesis’in bu performans eylemi kısa sürede dünyanın pek çok ülkesine yayıldı. Bu eylem 8 Aralık Pazar günü İstanbul ve Ankara’da da yapıldı. Ankara’daki eyleme müdahale edilmezken İstanbul Kadıköy’deki Las Tesis eylemini polis yarıda keserek bitirilmesine izin vermedi. Altı kadın gözaltına alınarak Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet, Cumhurbaşkanlığına hakaret, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, devletin kurum ve organlarını aşağılamakla suçlandı. Bir gün sonra Anadolu Adliyesi’nde hâkim karşısına çıkarılan kadınlar soruşturma süresince adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu eylemle ilgili şu yorumları yaptı: “Polisin yüzüne bakıp ‘katil, tecavüzcü’ demek doğru değil. Hiçbir devlet buna müsaade etmez. Burada marjinal gruplar vardı. Bu grupların dertleri ne kadın cinayetleri ne de kadına karşı şiddet.” Bu sözleriyle Soylu bundan sonraki Las Tesis eylemlerine de müdahale edileceği mesajını vermiş oldu. 12 Aralık günü erkek şiddetine karşı Las Tesis dansını yapmak için Ankara Kızılay’da toplanan kadınlara da polis saldırdı ve 10’a yakın kadını gözaltına aldı. Bu sefer aynı eylem CHPli vekiller tarafından mecliste yapıldı. CHPli kadın vekiller dokunulmaz oldukları tek yerde bu eylemi yaparak eylemlere yönelik polis şiddetini protesto ettiler. Bunun bir gün sonrasında İstanbul ve İzmir’de yapılan Las Tesis eylemleri sırasında polis müdahalesi olmadı. Ancak sonrasında eyleme katılan bazı kadınlar tespit edilerek ifadeye çağrıldı. Devletin büyüme potansiyeli olan eylemlerin önünü kesmek için şiddete başvurduğu, yargı yoluyla yıldırmaya çalıştığı görülebilir. Söz konusu olan kadına yönelik şiddete karşı çıkan şiddetsiz bir eylem de olsa devlet güçlerinin fail ve sorumluluğunun hatırlatılmasına tahammül gösterilmediği açık olarak görülüyor.

  1. Yeni Siyasi Partiler

AKP menşeili iki yeni partinin kurulma aşamasında oldukları ve bunun mevcut iktidar koalisyonu üzerinde çok büyük rahatsızlık yarattığı biliniyordu. Bu partilerden birincisi Ahmet Davutoğlu liderliğinde Gelecek Partisi adıyla kuruldu; ikinci partinin ise Ali Babacan liderliğinde 2020’nin başında kurulması bekleniyor. Erdoğan’ın ‘ağabey’ dediği bazı isimlerin de aralarında yer aldığı AK Partili eski siyasetçiler ile siyaset dışından Erdoğan’a çok yakın isimlerden oluşan bir grup, kurulacak partileri vazgeçirmek için devreye girdi.[10] Daha ileriki bir tarihte de eski JİTEM davası sanığı ve iktidardaki Cumhur İttifakı’na yakınlığıyla bilinen Mehmet Ağar’ın yeni partilerin kurulması halinde sonuçlarının çok ağır olacağına dair ifadeleri basına yansıdı[11]. AKP’nin Haziran 2015 seçimleri sonrasında milliyetçi güçlerle giriştiği koalisyon sonrasında yaşadığı eksen kayması ve bunun seçmen tabanı üzerindeki sonuçları biliniyor. Basına yansıyan haberlere göre AKP kongre döneminde, en fazla 6 ay-1 yıl içinde beklenen değişim sağlanamadığında ise, “İşte o zaman toparlamakta zorlanırız. Bu durumda sadece yeni partilerin değil, AK Parti’nin karşısındaki tüm siyasi grupların şansı artar” yorumu yapılıyor.[12] Yeni partilerin kuruluşu iktidardaki AKP teşkilatını sıkıntıya sürüklediği ve sandıktaki dengeleri değiştirecek potansiyel barındırdığı için meclisteki muhalefet tarafından da olumlu karşılanıyor. Örneğin İP genel başkanı Meral Akşener yeni kurulan partilerin seçime girebilmesi için kendilerine 20 milletvekili verebileceğini söyledi.[13]

Davutoğlu’nun “Gelecek Partisi” ismiyle kamuoyuna tanıttığı hareketin verdiği mesajlara baktığımızda, parlamenter sisteme dönüş, çoğulculuk ve demokrasi mesajları verdiğini görüyoruz.[14] Diğer taraftan bizzat Davutoğlu’nun AKP geçmişinden taşıdığı bagajı o kadar yüklü ki, dış politika, Türk-İslamlaşma ve Kürt sorunu etrafında geçmiş uygulamaların özeleştirisini vermeden inandırıcı olması çok zor görünüyor. AKP dışına inandırıcı mesajlar vermekten ziyade AKP içi bir hizip gibi davranıyor ve eski lideri Erdoğan’la hesaplaşıyor. Yine de Davutoğlu ekibinin Türkiye’de muhafazakarlığın can damarı olan Konya ve Kayseri gibi bölgelerde AKP oylarını sarsacak potansiyele sahip olduğu ve bunun mevcut iktidarı çok tedirgin ettiği söylenebilir.

  1. Kanal İstanbul

Kanal İstanbul biraz da sürpriz bir şekilde Erdoğan tarafından tekrar dayatmacı bir dille kamuoyunun gündemine getirildi. Sürpriz görünmesinin nedeni 2011’de bir seçim propagandasının parçası olarak kamuoyuna tanıtılan bu projenin aradan geçen yıllar boyunca merkezi bir gündem işgal etmeyişiydi. Üstelik aradan geçen sekiz yıl boyunca proje hakkında çok fazla olumsuz görüş birikmiş, ülke ekonomisi zayıflamıştı. Dahası Erdoğan ve AKP özellikle son yerel seçimlerle birlikte metropollerde yönetimi kaybetmişti.

Erdoğan 21 Aralık tarihli konuşmasında, her zamanki dayatmacı ve dışlayıcı üslubuyla projenin gerçekleştirileceğini duyurdu. İki gün sonra Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ÇED olumlu raporunu açıkladı ve itiraz için mevzuat gereği 10 gün süre verdi. Tabii, ÇED süreci yasal uzantılarıyla birlikte sonuçlanmadan Cumhurbaşkanı’nın “çatlasanız da patlasanız da yapacağız” demesi hukuksuzluk olarak yorumlanmalı. Ardından İBB Başkanı, seçim sürecinde biraz sessizce geçiştirdiği Kanal İstanbul’a karşı “Ya Kanal Ya İstanbul” diyerek isyan bayrağı açtı. Kanal İstanbul konusunun İktidar koalisyonu ve muhalefet arasında açık bir çatışmaya dönüşmesi ve sonuçlarının bu iki pakt üzerinde de derin sonuçlar yaratması beklenebilir.

Erdoğan Kİ’yi esas olarak Montrö ve ekonomik kalkınma (muhalefete göre rant) cephesinden savunurken, kendi iktidarının devamı açısından bildik fakat hesapsız bir pratik izliyor. Montrö bağlamında sadece ilerde belki çeşitli seçeneklerin kullanılmasına bağlı, belirsiz argümanlar ileri sürüyor. Daha ziyade yerleşik küresel düzene meydan okuma, ve eğer tutarsa, Kİ’yi de bir kaldıraç olarak kullanabilme arzusu görülüyor. Kİ’ye bağlı ekonomiyi yüzdürme perspektifi ise arazi rantına, Katar parasına ve hesapsız dış borçlanma arzusuna dayanıyor. Medyaya yansıyan diğer yorumlara baktığımızda, yalnızca Erdoğan’a bağımlı bir siyasi cephenin (MHP dahil) proje fikri altında kenetlenmiş olduğu, muhalefetin tüm kesimlerinin ise projeye karşı oldukları görülüyor. İktidar ortağı kabul edebileceğimiz Vatan Partisi’nin dahi projeyi sert bir dille eleştirdiği görülüyor.

“Ya Kanal Ya İstanbul” sözünü haklı kılacak derecede büyük çevresel ve toplumsal riskler içeren bu projenin ÇED raporuna[15] ve halihazırda en geniş uzman görüşünü derleyen WWF raporuna[16] internet üzerinden ulaşmak mümkün. Ayrıca, İBB’nin muhalefet çıtasını yükseltmesiyle başlayan süreci de yakından takip etmek gerekiyor[17].

DIŞ POLİTİKA

Bu dönemde dış politika ve dış dünyada gündemin önemli konularını Kürt coğrafyasındaki gelişmeler, Suriye (İdlib), Doğu Akdeniz – Libya, ABD’de yaptırım ve Ermeni soykırımı tasarıları oluşturdu. Öte yandan Dünya genelinde başkaldırı hareketlerinin yaygınlaşma eğilimi gözlendi.

  1. Kuzey Suriye ve Kürt Coğrafyasındaki gelişmeler

Diyarbakır’da 5 Aralık’ta toplanan ve “Kalıcı Ulusal İttifaka varma hedefinde faaliyetlerini ‘Kürdistani İttifak Çalışması’ adı altında sürdürme” kararı alan Türkiye’deki Kürt partilerinin temsilcileri, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde temaslarda bulunmak üzere 14 Aralık’ta yola çıktı. Bu gelişmenin hemen ardından Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim İçişleri Komitesi, bölgede Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) çağrısı ile başlayan ulusal birlik çalışmalarına ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada, şu ifadeler yer aldı: “Özerk Yönetim ile Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) arasında aktif bir ortaklığın kurulabilmesi amacıyla, ENKS’nin bölgede siyasi çalışmalarını yürütmesi, büro kurması, basın ya da toplumsal çalışmalarını sürdürmesi önünde hiçbir yasal engelin bulunmadığını belirtmek isteriz. Bu adım ile yeniden güven ortamının oluşmasının önündeki tüm engellerin kalkmasını amaçlıyoruz. Ayrıca, ülke dışında bulunan ENKS üyesi ve yöneticilerine ilişkin tüm soruşturma dosyaları iptal edilmiştir. ENKS üye ve yöneticilerinin topraklarına, Rojava’ya dönmelerinin ve siyasi çalışmalarını özgür bir ortamda sürdürmelerinin önünde hiçbir engelin bulunmadığını duyuruyoruz.” Bu gelişmelerin yıllardır dile gelen “Ulusal Birlik” hedefine yaklaşılmasına ne oranda yardımcı olacağı belirsiz. Ancak içinde bulunduğumuz konjonktürde çok kritik öneme sahip olduğu göz ardı edilemez.

Bölgedeki başka bir önemli gelişme de 18 Aralık’ta Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR)’nin, ABD’nin Rojava Kürdistanı’na askeri sevkiyat yaptığını duyurmasıydı: “Bölgeye ek asker gönderen ABD dün de askeri mühimmattan oluşan 20 araçlık askeri konvoyu Semalka Sınır Kapısı’ndan Rojava Kürdistanı’na gönderdi. Havadan ve karadan yoğun güvenlik önlemleri altında Rojava Kürdistanı’na giren askeri konvoy Qamışlo doğusunda yer alan Himo köyündeki ABD askeri üssünde konuşlandı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi de (SOHR), askeri sevkiyatı doğruladı.”[18]

21 Aralık’ta Rusya’nın Suriye’nin kuzeydoğusunda “yeni bir askeri güç” kurduğuna dair iddialar dile getirildi. Haberde SDG’li bir komutanın ifadelerine de yer verildi. “Rusya’yla yakın askeri ilişkilerimiz olsun istiyoruz” diyen komutan, “Yeni güce katılanlar bizim insanlarımız” ifadelerini kullandı. Kurulan yeni birimin Rus askerlerle beraber bölgede devriye gezeceği ifade edildi.[19]

Bu gelişmeler, bölgedeki belirsizliğin devam ettiğini, her şeye karşın SDG’nin uyguladığı denge politikasının şimdilik devam ettiğini gösteriyor. Özellikle “Ulusal Birlik” konusunda ciddi bir sürecin başlayıp başlamadığının izlenmesi gerekiyor.

  1. İdlib

Gelişmeler İdlib’teki gerilimin tırmandığını gösteriyor:

11 Aralık’ta Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “İdlib terör yuvası haline geldi” açıklamasında bulundu. Rus bakan, “Ne yazık ki bölgedeki Türk meslektaşlarımız henüz terör eylemlerine bulaşmamış silahlı muhalifleri El Nusralı teröristlerden ayırt etmeye yönelik sorumluluklarını yerine getirmedi” diye konuştu.

Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye’de siyasi çözüm için başlattığı Astana süreci çerçevesinde 11 Aralık’ta Kazakistan’da yapılan 14. Garantörler Toplantısı’nın ardından üç ülke ortak bildiri yayımladı. Ortak bildiri, önce Rusya tarafından, daha sonra da Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesi üzerinden paylaşılmıştı. Ancak Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın sonradan yaptığı ek açıklamada İdlib’le ilgili ortak metinde yer almayan bir ifadenin yer aldığı göze çarptı: Türkiye’nin, “rejimin sivillere yönelik saldırılarının durdurmasına dair beklentisinin vurgulandığı” belirtildi. Ortak bildiride yer alan “Suriye’de yerinden edilmiş kişilerin asıl ikamet yerlerine gönüllü ve güvenli şekilde dönmelerinin kolaylaştırılması” maddesine Türkiye Dışişleri Bakanlığı açıklamasında yer verilmemesi dikkat çeken başka bir nokta oldu. Bu gelişmeleri, Astana mutabakatında çatlakların olabileceği şeklinde yorumlamak mümkün.

  1. Libya

Türkiye, iç savaşın devam ettiği Libya’da Trablus merkezli Ulusal Uzlaşı Hükümeti ile 27 Kasım’da “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” ile “Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası” imzalamıştı. 4 Aralık’ta Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, Ankara-Trablus mutabakatını “Türkiye’nin Trablus’taki hükümete askeri desteğini yasallaştırma girişimi ve silah ambargosunun açık bir ihlali” olarak değerlendirdi.[20]  Erdoğan 10 Aralık’ta katıldığı canlı yayında, dün de Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla düzenlenen programda, talep gelmesi durumunda Türkiye’nin Libya Ulusal Uzlaşı Hükümeti’ne destek olarak “yeteri derecede” asker gönderebileceğini açıkladı. Erdoğan’ın Libya’ya asker gönderme olasılığından, Rusya’nın Ankara-Trablus mutabakatından duyduğu memnuniyetsizliği dile getirmesinin ardından söz etmesi dikkat çekti.

14 Aralık’ta Mutabakat hızla TBMM’ye getirilerek kabul edildi. Anlaşmaya göre, Türkiye ve Libya “güvenlik ve askeri eğitim, ortak tatbikatlar, terörizm ve yasa dışı göç ile mücadele, istihbarat değişimi ve operasyonel iş birliği, lojistik iş birliği, hibe ve lojistik sistemler, askeri tıp hizmetleri, barışı koruma, insani yardım ve deniz haydutluğu ile mücadele operasyonlarında, iş birliğinde bulunacak”. Ancak askeri işbirliğiyle ilgili mutabakatın detay içeriği belirsizliğini koruyor.

Libya’da ülkenin küçük bir bölümünü kontrol eden Trablus merkezli Müslüman Kardeşler eğilimli Ulusal Uzlaşı Hükümeti, BM tarafından meşru hükümet olarak tanınıyor. Türkiye anlaşmayı bu hükümetle gerçekleştirdi. Ülkenin büyük bir bölümü ise General Halife Hafter liderliğindeki Tobruk merkezli Libya Ulusal Ordusu tarafından kontrol ediliyor. Rusya bir iddiaya göre Hafter’i destekliyor; diğer bir iddiaya göre her iki kesimi de gözetiyor. Libya Ulusal Ordusu sözcüleri Türkiye’nin Trablus merkezli Ulusal Uzlaşı Hükümeti’ne insansız hava araçları da dahil olmak üzere askeri destek verdiğini ileri sürüyor. Trablus hükümeti ise Rusya’yı Hafter güçlerine askeri destek vermekle suçluyor.

Bu konunun, İdlib ile birlikte düşünüldüğünde, Suriye konusunda dalgalı bir seyir izleyen Türkiye – Rusya ilişkilerinde ayrı bir konu başlığını oluşturacağını öngörebiliriz. Türkiye’nin Libya hamlesinin ve tehlikeli Doğu Akdeniz politikasının (örneğin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arayan gemilerini korumak için silahlı insansız hava araçları (İHA) kullanmaya başlaması) önümüzdeki dönem daha ciddi gündemler oluşturacağı söylenebilir.

  1. ABD Yaptırımları

Bu dönemde ABD cephesinde uzun süredir gündemde olan “Türkiye’ye yaptırımlar” konusunda ciddi gelişmeler söz konusu oldu. Alınan yaptırım kararlarının ne ölçüde gerçekleşmeye dönüşeceği henüz belirsizliğini koruyor. Yapılan açıklamalardan ise ABD’de ilgili taraflarda tam bir görüş birliği olduğunu söylemek güç görünüyor. Uygulanma aşamasına geçilirse daha net bir değerlendirme yapılabileceğini söyleyebiliriz. Şu an için gelişmeleri tarihsel akışı içinde özetlemeye ve kısaca değerlendirmeye çalışacağız:

10 Aralık’ta ABD Temsilciler Meclisi ve ABD Senatosu’nun Silahlı Hizmetler Komisyonları, aylar süren pazarlıkların ardından Amerikan Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) 738 milyar dolarlık 2020 yılı bütçesinde anlaşma sağladı. İki komisyon da, Trump yönetimine, Rus S-400 füze savunma sistemini satın aldığı için Türkiye’ye yaptırım uygulanması çağrısı yaptı.[21]

Tasarının Türkiye ile ilgili kısmında aşağıdaki detaylar yer alıyor:

–           Türkiye’ye F-35 uçaklarının teslim edilmemesi

–           Türkiye’ye ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırım Yoluyla Mücadele (CAATSA) Yasası kapsamında yaptırım uygulanması

–           Türkiye tarafından sipariş edilen uçakların alımı için 440 milyon dolarlık fon ayrılacağı

–           Türkiye’nin F-35 programından çıkarılması

–           Savunma Bakanlığına, F-35 üretim bantları olan Lot 12, 13 ve 14 kapsamında, Türkiye’nin siparişlerini en üst seviyeye çıkararak üretime sokması ve ABD Hava Kuvvetleri için yapılandırılarak satın alması için ek fon

–           Rus enerji ihracatına katkı sağlayan enerji boru hatlarının inşasında çalışan bazı gemi şirketlerine yaptırım uygulanması

–           “Bu yasanın kanunlaşmasından sonraki 60 ve sonraki her 90 günde Dışişleri Bakanlığı, Hazine Bakanlığına danışarak Kuzey Akımı 2 ve TürkAkım projeleri veya bu projelerin yerine inşa edilecek diğer projelerin inşası için deniz seviyesinden 100 fit ve üzeri derinliğe boru hattı döşeyen gemilerin tespitine ilişkin raporu, ilgili kongre komitelerine sunacaktır.” Hükmü

–           Bu projelere gemi sağlayan yabancı kişi ve kuruluşların da yaptırım için tespit edilmesi

–           Güney Kıbrıs Rum yönetimine yönelik silah ambargolarının kaldırılması… [22]

Gazeteci Murat Yetkin’in belirttiğine göre Trump’ın “180 günden” yani 6 aydan geç olmamak üzere, 12 yaptırım maddesinden en az beşini uygulaması bekleniyor.

“Bu yaptırımların uygulanmaması için Türkiye’nin –kapitülasyonları anımsatır şekilde- bir daha Rusya’dan S-400 ve benzeri askeri sistemler almaması için Kongre’ye teminat vermesi gerektiğinden söz ediliyor, yerine Amerikan sistemi Patriot alması öneriliyor”.[23]

Bu Tasarı, 17 Aralık’ta Senato Genel Kurulu tarafından onaylandı ve 20 Aralık’ta da ABD Başkanı Donald Trump tarafından herhangi bir şerh düşülmeden imzalandı.

Öte yandan, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi tarafından hazırlanan başka bir tasarı da 11 Aralık’ta ilgili komite tarafından onaylandı. Tasarı, Senato Genel Kurulu onaylanması durumunda, onay için ABD Başkanı Donald Trump’a gönderilecek. Kanun tasarıları ABD Başkanı tarafından veto edilebiliyor. Ancak meclis üyeleri 3’te 2 çoğunluk ile tasarıyı kabul ederse başkanın veto yetkisi ortadan kalkıyor.

Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham ve muhalif Demokrat Senatör Chris Van Hollen tarafından hazırlanan öneride 8 maddede yaptırımlar öngörülüyor. Hazırlanan yasa tasarısına göre şu liderlere yaptırımlar uygulanacak: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez. Tasarıda ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri’ne herhangi bir satış yapan veya destek veren yabancı unsurlara da yaptırım söz konusu. Enerji ve petrol satışı konusunda Türkiye’ye ve Türkiye ile iş birliği yapan yabancı ülke ve kuruluşlara yaptırım uygulanması teklif edilen tasarıda, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerinin alımı kapsamında da yaptırım talep ediliyor. Tasarıda Türkiyeli yetkililere ABD vizesi kısıtlamasının yanı sıra, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mal varlığının tespiti de yer alıyor.

  1. Ermeni Soykırımı Yasa Tasarısı

12 Aralık’ta Türkiye için öncelikle siyasi / ideolojik açıdan önem taşıyan Ermeni Soykırımı’nı tanıyan tasarı ABD Senatosu’ndan geçti. Tasarı onay için ABD Başkanı Donald Trump’a gidecek. Tasarıda asıl olarak 3 madde yer alıyor: 1) Ermeni Soykırımı’nın resmi törenlerle anılması. 2) ABD hükümetini Ermeni Soykırımı’nı ya da herhangi bir soykırımı inkâr etmeye yönelik çabaların reddedilmesi. 3) Ermeni Soykırımına dair gerçeklerin eğitim yoluyla anlaşılmasının teşvik edilmesi.[24]

ABD Dışişleri ise tasarıya karşı yönde görüş bildirdi: ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ortagus, Senato’nun Ermeni Soykırımı tasarısını onaylamasına ABD yönetimi olarak katılmadıklarını, Trump’ın 24 Nisan 2019’daki açıklamalarıyla aynı fikirde olduklarını söyledi. Türkiye Trump’ın söz konusu açıklamalarına da tepki göstermişti.

Bu konu iç siyasette de gündeme geldi. 15 Aralık’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Senatosunun 1915 kararı ile ilgili, “Yeri geldiği zaman otururuz bütün heyetlerimizle beraber, kapatılması gerekiyorsa İncirlik’i de kapatırız, Kürecik’i de kapatırız” dedi.[25]  16 Aralık’ta CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, “İncirlik ve Kürecik iç politika malzemesi yapılıp, kitlelerin gazını almak için kullanılmayacak kadar ciddi bir meseledir” dedi.[26]  17 Aralık’ta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise , “Tehdit yerine müzakere kanalları açılmalı” diyerek daha ılımlı bir açıklama yaptı.

  1. Diğer Dünya gündemleri

12 Aralık’ta Britanya’da yapılan erken genel seçim sonucunda Muhafazakar Parti lideri Boris Johnson, parlamentoda çoğunluğu kazandı. Johnson’ın zafer konuşmasından kısa süre önce beklenenin çok altında sonuçlar almakta olan İşçi Partisi’nin Genel Başkanı Jeremy Corbyn, bir sonraki seçimlerden önce görevinden ayrılacağını açıkladı.

20 Aralık’ta Boris Johnson’ın Brexit yasası oylandı. Avam Kamarası yasayı 358’e karşı 234 oyla kabul etti.

13 Aralık’ta Arjantin, Bolivya’da muhalefet ve ordunun baskısıyla istifa eden eski Devlet Başkanı Evo Morales’in sığınmacı olarak Arjantin’e geldiğini açıkladı. 14 Aralık’ta ABD Temsilciler Meclisi Adalet Komitesi, Başkan Donald Trump’a yönelik iki azil maddesini onaylayarak Temsilciler Meclisi Genel Kurulu’na gönderdi. 19 Aralık’ta Temsilciler Meclisi Genel Kurulu’nda tasarı kabul edildi. İlk oylamada 2, ikinci oylamada ise 3 Demokrat vekilin ‘hayır’ oyu vermesi dikkat çekti. Tasarının geçerlilik kazanması için Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu ABD Senatosu tarafından onaylanması gerekiyor.

  1. İsyan hareketleri

Son dönemde dünyanın değişik bölgelerinde değişik nedenlerle ortaya çıkan ve değişik amaçlar taşıyan hareketlerin bu dönemde de yayılmaya devam ettiği gözlendi:

5 Aralık’ta Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un tartışmalı emeklilik reformuna yönelik Başta Ulaşım çalışanları ve Sarı Yeleklilerin katılımıyla protestolar başladı; gösteriler 3 gün devam etti.[27]

13 Aralık’ta Şili’de, halk hareketinin bir parçası olarak yerel saatle 13.00’da ve “Basta Ya! / Yeter Artık!” sloganıyla düzenlenen konserde halk başkent Santiago’daki Haysiyet Meydanı’nda bir araya gelerek “El pueblo unido jamas sera vencido” (Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez) şarkısını söyledi.[28]

14 Aralık’ta İtalya’da meydanları ‘balık istifi’ doldurmayı hedefledikleri için kendilerine ‘sardalyalar’ diyen faşizm karşıtı hareket sokağa döküldü. Roma’da yaklaşık 100 bin kişinin katıldığı eylemde, faşist Lig Partisi’nin göçmen karşıtı politikaları protesto edildi. Hareketin liderlerinden Mattia Santori, “Biz hoşgörüsüzlüğe, sağ popülizme, milliyetçiliğe karşıyız, hükümete ya da muhalefete değil. Bir politika yapma ve iletişim kurma şekline karşıyız” dedi.[29]

14 Aralık’ta Hindistan hükümetinin Müslüman olmayan göçmenlere vatandaşlık verilmesini öngören yasa tasarısı Yeni Delhi’de protesto edildi. Hindistan’da Pakistan, Afganistan ve Bangladeş’ten gelen 6 dini gruba vatandaşlık yolunu açan ancak aynı durumdaki Müslüman mültecileri kapsam dışı bırakacak şekilde değiştirilen Vatandaşlık Yasası’na karşı gösteriler bir hafta devam etti. Gösterilerde binlerce kişi gözaltına alındı.

[1] http://cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1707262/agir-hak-ihlalleri-suruyor.html

[2] https://www.artigercek.com/haberler/hdp-liler-agri-da-koye-sokulmadi

[3] http://www.yeniyasamgazetesi1.com/jitem-davasinda-tum-saniklara-beraat/

[4] https://t24.com.tr/haber/mus-ta-hdp-li-3-belediye-baskani-ile-chp-li-urla-belediye-baskani-gorevden-alindi,852586

[5] https://bianet.org/bianet/insan-haklari/216907-aihm-den-ihlal-karari-osman-kavala-derhal-serbest-birakilmali

[6] https://bianet.org/bianet/insan-haklari/217184-ihd-artik-yasamlar-uzerinden-politika-uretilmemeli

[7] https://gazetekarinca.com/2019/12/cezaevlerine-hak-ihlalleri-2-gunde-bir-kogus-baskini-keyfi-arama-hastane-engeli/

[8] Diyarbakır Barosu’nun açıklamasının tamamı için bkz:  https://www.diyarbakirbarosu.org.tr/haberler/10-17-aralik-insan-haklari-haftasi-ortak-basin-aciklamasi

[9] Gazeteci Barış Yarkadaş’ın Aralık 2019 Medyaya Yönelik Hak İhlalleri Raporu’ndan alınmıştır. Raporun tamamı için bkz: https://www.gercekgundem.com/medya/145113/gazetecilere-yonelik-baski-2019da-zirveye-cikti

[10] https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/12/09/gul-davutoglu-ve-babacani-vazgecirme-ziyaretleri/

[11] https://t24.com.tr/haber/mehmet-agar-bu-buyuk-milliyetci-muhafazakar-iktidari-parcalamak-icin-siyasi-tesebbusler-var-allah-gostermesin,853258

[12] https://www.gazeteduvar.com.tr/politika/2019/12/15/duvar-arkasi-ak-partide-kirmizi-alarm-1-yilimiz-var/

[13] https://www.gazeteduvar.com.tr/politika/2019/12/13/aksener-davutoglu-veya-babacan-isterse-20-milletvekili-veririm/

[14] https://t24.com.tr/haber/canli-ahmet-davutoglu-partisini-ilan-ediyor,851941

[15] ÇED raporuna erişim için bkz. http://eced.csb.gov.tr/ced/jsp/ek1/21257

[16] https://d2hawiim0tjbd8.cloudfront.net/downloads/kanalistanbul_1.pdf

[17] https://t24.com.tr/haber/imamoglu-kanal-istanbul-projesi-icin-basin-toplantisi-duzenliyor,853485

[18] http://www.basnews.com/index.php/tr/news/kurdistan/568288

[19] https://t24.com.tr/haber/vo-a-rusya-suriye-nin-kuzeydogusunda-yeni-bir-askeri-guc-kuruyor,853019

[20] https://tr.sputniknews.com/dunya/201912041040759435-zaharova-turkiye-ile-libya-ulusal-mutabakat-hukumetinin-sagduyulu-davranmalarini-bekliyoruz/

[21] https://t24.com.tr/haber/s-400-ve-f-35-krizi-amerikan-kongresi-nden-trump-a-cagri-abd-turkiye-ye-yaptirim-uygulasin,851513

[22] https://www.bloomberght.com/abd-nin-turkiye-ye-yaptirim-iceren-savunma-butcesi-senatoda-kabul-edildi-2242222

[23] https://yetkinreport.com/2019/12/21/trump-imzaladi-deniz-bitti-bitiyor-simdi-ne-olacak/

[24] https://bianet.org/bianet/azinliklar/217061-abd-senatosu-ermeni-soykirimi-tasarisini-onayladi

[25] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50804208

[26] https://bianet.org/bianet/siyaset/217192-chp-incirlik-ve-kurecik-derhal-kapatilmali

[27] http://cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1706912/fransada-ofke-dinmiyor.html

[28] http://cumhuriyet.com.tr/video/video/1708268/silide-binler-hep-birlikte-soyledi.html

[29] https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2019/12/15/italyada-fasizme-karsi-100-bin-sardalya-sokakta/