İÇ POLİTİKA
Seçim Anketleri, Seçim Gündemi ve Muhalefet
Geçtiğimiz iki haftanın önemli gündem maddelerinden biri yayınlanan anketlerdi. Avrasya araştırma, Yöneylem araştırma, Team anketi, ORC anketi, Metropoll anketi Kasım 2021 ayına ilişkin araştırma sonuçlarını yayınladı. Tüm araştırma sonuçlarının ortak özelliği AKP ve MHP’nin halk desteğini kaybetmeye devam ettiğini ve fakat halen Cumhur İttifakı olarak yüzde 40 civarında ciddi bir oy potansiyelini korumaya devam ettiği yönündeydi.
Ekonomik göstergelerin bu kadar kötü olduğu bir ortamda, hükümet gücünü nasıl koruyabiliyor. Metropoll araştırma şirketinden araştırmacı Özer Sencar, Ruşen Çakır’la gerçekleştirdiği söyleşide “Muhalefetteki, ‘Erdoğan o kadar yıprandı ki karşısına kimi koysan kazanır’ algısı fevkalade yanlış, Erdoğan’ın zayıf hali bile bir güçtür” ifadeleriyle muhalefeti ciddiyete davet etti. Akla gelecek veya gelmeyecek her tür seçim ekonomisi uygulamasının beklenmesi gerektiğini ifade eden Sencar’ın yorumları, döviz korumalı mevduat hamlesiyle ve Erdoğan’ın seçmeni nezdinde yeniden bir ölçüde gücünü göstermesiyle doğrulanmış oldu.
Muhalefetin, Erdoğan’ın “şapkadan tavşan çıkarma” hamlesi karşısında etkili bir söylem oluşturamadığı görülüyor. Nuray Mert: “Muhalefet, iktidarın hamlelerini ‘akıl dışı, çıldırmışlar, irrasyonel’ gibi yorumlamaktan kaçınmalı ve geniş bir pencereden bakmalı. İktidarın yaptıkları yanlış da olsa, bir stratejinin parçası” yorumunda bulundu. Erdoğan’ın açıkladığı plan karşısında, Kılıçdaroğlu’nun 7 maddelik ‘umut planı’ açıklamasını eleştiren gazeteci Ozan Gündoğdu “CHP “Biz nasıl çözeceğiz” başlıklı 7 maddelik bir metin hazırlamış. Metinde Ekonomik ve Sosyal Konsey’in toplanması, Stratejik Planlama Teşkilatının kurulması, Merkez Bankası bağımsızlığı gibi yoksul halkın heyecanla karşılayacağı (!) bir dizi öneri sıralanmış.” ifadelerini kullandı. Can Dündar ise “Son iki günde Saray’ın seçim nabzını tuttuğu kanısındayım. Küçücük bir adım, etkisi günlerle sınırlı bir ferahlama, kur istikrarsızlığını Hazine’nin, yani halkın cebine yıkan bir kandırmacanın bile halayla karşılandığını gördü Erdoğan…” ifadelerini kullandı.
Araştırmacı Mehmet Ali Kulat’a göre, belirli bir ölçüde döviz ve ekonomik göstergelerde istikrar oluşması halinde, asgari ücret ve diğer ücretlilere yapılan zamlarla oluşan iyimser hava içerisinde ekonomik kurtuluş savaşını kazandığı iddiasıyla Erdoğan baskın bir seçime gidebilir.
AKP – MHP ittifakının ekonomi ile kapışmasını izlemekle yetinen muhalefetin bu süreçte aktif bir rol almaktan başka bir çaresi bulunmuyor.
Muhalefet Ne Yapıyor?
Meclis’in en büyük 3. partisi olan HDP’nin açıkça dışlandığı ve CHP ile İYİP’in başını çektiği 6 siyasi partinin parlamenter sistem çalışmasında rapor yazımına geçildi. Uzlaşmaya göre; siyasi etik yasası çıkacak, komisyon kurulacak, mal beyanı iki yılda bir yenilenecek, hediye sınırı getirilecek.
Geçtiğimiz günlerde CHP ilk mitingini Mersin’de gerçekleştirmişti. Bu mitinglerin seçimlerin yenilenmesi kararı alınıncaya değin devam edeceğine, ikinci mitingin Kocaeli’de olabileceğine dair haberler çıkmıştı. CHP’nin İYİP’e ortak miting teklifi ile gittiği ve fakat İYİP’in CHP’nin teklifini kabul etmediği A. Selvi tarafından iddia edilmişti.
Gazeteci Barış Yarkadaş, Millet İttifakı’na DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’nin katılacağını ve ittifakın isminin ‘Büyük Millet İttifakı’ olarak değişeceğini iddia etti. Diğer taraftan kurumsal olarak bu konuda yapılmış bir açıklama henüz yok.
TİP’in öncülüğünü yaptığı 3. ittifakla ilgili bir gelişme de henüz görünmüyor. Kurulması halinde HDP’nin itici gücünü oluşturacağı bu ittifakın olası bileşenlerinin ise HDP’ye karşı tutumları dikkate alındığında bu ittifakın ancak seçim barajını aşmaya yönelik bir birliktelik olacağı söylenebilir.
Muhalefet vatandaşları olası provokasyonlara karşı sokaktan uzak tutmaya çalışıyor. Diğer yandan seçmene iktidarın alternatifi olduğunu gösterecek etkili başka adımlar da atamıyor, ittifaklar genişletilemiyor, mesele aday tartışmasının ötesine taşınamıyor. Erdoğan’ın iktidar gücünü tamamen kullandığı, topyekün seçim ekonomisi ve beklenmedik dış politika gelişmeleri gibi (Japon Nomura Bank raporunda da ifade edildiği üzere) stratejik hamleler eşliğinde gideceği seçimlerde muhalefet başarı elde etmek istiyorsa ezber bozacak hamlelerle halkın karşısına çıkması gerekiyor.
Helalleşme – hesaplaşma tartışması
Kılıçdaroğlu’nun Emine Şenyaşar ziyareti helalleşme tartışmasında önemli bir gelişmeydi. Kılıçdaroğlu, “Anneye hepinizin huzurunda söz veriyorum; bu davanın takipçisi olduk, olmaya devam edeceğiz” dedi. Kılıçdaroğlu yine Maraş Katliamı’nın yıldönümünde, “43 yıl önce Maraş Katliamı’nda yitirdiğimiz vatandaşlarımızın acısı ilk günkü gibi yüreğimizde hissediliyor. Unutmadık, unutturmayacağız” dedi. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşme’ açıklamasını hatırlatarak, “Cumhurbaşkanı ile helalleşmeyeceğiz, onunla hesaplaşacağız” dedi.
Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, bir araya geleceği CHP lideri için “Kılıçdaroğlu bir babayiğit. Partisini herkesle diyalog kurabilecek noktaya getirdi” ifadesini kullandı.
Helalleşme tartışması son ekonomik paketlerin gölgesinde kalmışa benziyor. Diğer taraftan gerçek bir helalleşmenin ve hesaplaşmanın mümkün olması için bu şekilde sembolik düzeyde kalan hamlelerin ötesinde karşılaşmaların gerçekleşmesi gerektiği söylenebilir.
HDP’nin Kapatılması Gündemi ve Kobanê Davası
IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırıları karşısında 6-8 Ekim 2014’te gerçekleştirilen eylemler gerekçe gösterilerek aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eşbaşkanları ve HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 21’i tutuklu 108 isim hakkında açılan Kobanê Davası’nın 8’inci duruşması 21 Aralık’ta 2’nci gününde Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görüldü. AYM’nin yakın bir zamanda HDP’nin kapatma davasını gündeme alması bekleniyor. Selahattin Demirtaş, Başak Demirtaş aracılığı ile yaptığı açıklamada “Siyaset yapmak için altın varaklı koltuklara ve saraylara gerek yoktur. Önemli olan nerede olduğunuz değil, yüreğinizin nerede ve kimler için attığıdır” dedi.
Ayhan Bilgen’in İstifası
Eski HDP milletvekili ve eski Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen, HDP’den istifa etti. Ayhan Bilgen’in istifası sonrasında TV kanallarında yer bulması, HDP ile ilgili eleştirilerini dile getirmesi ardından twitter’da Bilgen’in takipçilerinin tepkileriyle ve hatta tehditleriyle karşı karşıya kaldığı gözlendi. Yeni bir siyasi oluşum için harekete geçtiğini açıklayan Bilgen’in böyle bir dönemde HDP ile ilgili eleştirilerini kamuoyu önünde dile getirmesi eleştirilirken Bilgen’e karşı alınan tutumla ilgili HDP’den kurumsal düzeyde herhangi bir açıklama gelmemesi de dikkat çekti. Bilgen’in eleştirilerinin zamanlama ve usul bakımından eleştirildiği, bu nedenle de söylediklerinin, eleştirilerinin gündemde geride kaldığı söylenebilir.
Hak ihlalleri
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri
Sağlık durumu kötüye giden tutuklu Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk için ortak bir açıklama yayımlayan 68 kadın örgütü, “Bugün kendisine yaşatılanlara itiraz ediyor; Aysel Tuğluk’un tahliyesini talep ediyoruz” dedi. Açıklamada ayrıca “Tuğluk’un sağlığıyla ilgili gelişebilecek tüm olumsuz sonuçlardan, ‘idari ve adli makamlar sorumlu olacaktır” denildi.
Cezaevinde cinsel saldırıya uğradığını söyleyen Garibe Gezer’in intihar ettiği açıklandı. Daha önce önerge verdiklerini hatırlatan HDP’li Beştaş, “Bu bir intihar değil, bu bir şüpheli ölümdür” dedi.
Aysel Tuğluk ve Garibe Gezer’in durumlarını köşe yazısında ele alan İsmail Saymaz, Tuğluk’un tutuksuz yargılanmamasını eleştirirken, Gezer’in işkence gördüğü iddiası tüm boyutlarıyla araştırılmalı, kuşkulu ölümü aydınlatılmalı, sorumlular yargı önüne çıkarılmalı ifadelerini kullanarak cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini gündeme taşıdı.
Tuğgeneral Bahtihar Aydın suikastiyle ilişkili olduğu iddiasıyla 26 yıldır cezaevinde bulunan 83 yaşındaki hasta tutuklu Mehmet Emin Özkan yine tahliye edilmedi. Özkan, kısa bir süre önce koronavirüse yakalandı.
Devletin siyasi tutuklulara ve özellikle de Kürt kimliğini taşıyan kişilere karşı reva gördüğü bu muameleler düşman hukukunun ötesine geçen insan hakları ihlallerine işaret ediyor.
Youtuber habercilerin ev hapsine alınması
Youtube’da sokak röportajları yapan ve hafta sonu eş zamanlı olarak gözaltına alınan Youtuber‘lara ev hapsi cezası verildiği açıklandı.
Muharrem Sarıkaya Vakası
Habertürk TV’nin Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Başkanı Fatma Şahin’in konuk olduğu canlı yayında Muharrem Sarıkaya, sosyal medyaya yansıyan İHA Gaziantep kameramanı Ahmet Demir’e tokat attığı görüntüleri sonrasında görevini bıraktı. Sarıkaya, Twitter’dan yaptığı açıklamada “Yaşanan olayla ilgili olarak hiçbir ama, fakat ve mazeret aramıyorum. Bugün itibarıyla Ciner Medya Grubu Ankara Temsilciliği görevinden ayrılmış bulunuyorum” dedi. Sarıkaya’nın davranışına muhatap olan İHA muhabiri Ahmet Demir ise hukuki süreç başlatacağını söyledi.
Ya Devlet Başa Belgeseli
Sedat Peker’in açıklamalarını konu alan ve 140Journos tarafından hazırlanan ‘Ya Devlet Başa’ belgeseli yayımlandı. Belgeselde Sedat Peker, gazeteci İsmail Saymaz, İrfan Aktan, siyasetçi Bülent Arınç, akademisyen Burak Bilgehan Özbek devlet işleyişiyle ilgili yorum ve değerlendirmelerini paylaştılar. Farklı toplumsal kesimleri temsil edeceği düşünülen ve birbirinden habersiz röportaj yapılan kimi isimler belgeselin yayınlanması sonrasında peş peşe açıklama yayınladılar. Aralarında eğer haberleri olsaydı böyle bir projede olmayacaklarını açıklayanlar oldu. Bu açıklamalar ve Arınç’ın Halk TV’de canlı yayına katılıp Barış Pehlivan ile tartışmaya girmesi gibi gelişmelerin de etkisiyle belgeselin dikkat çektiği ancak Peker’in videolarına göre daha az bir izleyiciye ulaştığı gözlendi.
Belgeselin verdiği mesajlar, hitap ettiği toplumsal kesimler, Kürt meselesine yönelik anlatım ve söylemleri projenin Sedat Peker’in söylemlerine uygun şekilde ele alındığını ve Peker’in bir şekilde işin içinde olduğunu gösteriyor. Belgeselin bir diğer önemli yanı uzun süredir kendisini görüntülü olarak gösterme imkanı olmayan Peker’i tekrar izleyicilerin karşısına çıkarması ve Peker’in “her ne kadar kendi intikamını almışsa da verdiği söz gereği hamlelerini yapmaya devam edeceği” minvalindeki sözleriydi.
Yargıtay ve Danıştay Üyeliklerine Atamalar
Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu tarafından Yargıtay ve Danıştay’a üye seçimi yapıldı. Sedat Peker’in Sezgin Baran Korkmaz’ın otelinde bedava kaldığını söylediği Esat Toklu, Danıştay’a seçildi. Üyeler arasından Recep Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı Veysel Bektaş da bulunuyor. Bu haliyle yüksek yargı organlarına yönelik atamalarda objektif esaslara göre karar verilmediği, yandaş kişilerin tercih edildiği yorumu yapılması da kaçınılmaz oluyor.
Yeni FETÖ Gözaltıları
Ankara merkezli 5 ilde ‘FETÖ’nün Adalet Bakanlığı’ndaki mahrem yapılanmasına’ yönelik yürütülen soruşturma kapsamında, 30 gözaltı kararı verildi. 30 kişiden 27’si yakalandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında ‘FETÖ/PDY’ üyesi olduğu iddiasıyla 26 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Yapılan operasyonlarda 17 kişi gözaltına alındı. Barış Pehlivan, seçim gündeminin yoğun olarak tartışıldığı bu zaman diliminde, AKP’li bir kurmaydan aldığı bilgiye dayanarak AKP’li isimlerin ayrılmasının önüne FETÖ operasyonlarının bir bariyer olarak konulacağını ifade etmişti. Önümüzdeki günlerde buna benzer operasyonların yapılması muhtemel görünüyor.
Katar Gündemleri
Son dönemde Katar ile ilgili finansal spekülasyonların ardı arkası kesilmiyor. Bu spekülasyonları bir yandan da Erdoğan ve Çavuşoğlu’nun dış gezileri, karşılıklı diplomatik hamleler, yapılan ekonomik temelli anlaşmalar da destekliyor. Son olarak yapılan anlaşmaya göre Katar’da düzenlenecek 2022 Dünya Kupası’nda Türkiye’den 3 bin 250 polisin görev yapacağı belirtildi. Daha önce de Katar’ın bölge ülkeleriyle gerginlik yaşadığı dönemde asker gönderilmişti. Katar’a sermaye karşılığında korumalık mı yapılıyor eleştirileri muhalefet tarafından dile getirildi.
Savunma sanayi alanındaki kurumlara olan ilgisini gizlemeyen bu ülkelere hangi kurumların ne ölçüde satılacağı veya finansal ortaklıklar kurulacağı önümüzdeki dönemin önemli gündemlerinden biri olmaya devam edecek gibi görünüyor.
EKONOMİ
Geçtiğimiz aylarda başlayan döviz kurlarındaki artış özellikle son haftalarda gittikçe hız kazandı. Erdoğan ve ekonomi kurmayları başta olmak üzere AKP’li siyasiler TL’nin değer kaybını bilinçli bir ekonomik model (Çin modeli benzetmesi) olarak lanse etti. Erdoğan, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından “Sanayi kapasitemizi hızla geliştirirken, düşük faiz ve dengeli kur ile üretimi ve istihdamı adım adım daha ileriye taşıyacağız. Bir müddet sonra bu çalışanların ücretlerinden kamu gelirlerine kadar her alanda kazanç olarak kendini hissettirmeye başlayacaktır” şeklinde konuştu. Karşıt yorumlar ise ortada yeni bir ekonomik model olmadığı, kur ve enflasyon artışıyla çok daha ciddi bir ekonomik krizin yaşanacağı yönündeydi. Korkut Boratav “Faiz indirilmeye devam edilirse süreç tamamen kontrolden çıkar ve hiperenflasyon olur” şeklinde görüşlerini dile getirmişti.
Erdoğan’ın ısrarlı bir şekilde faiz indirimine devam edileceği açıklamaları eşliğinde yükseldikçe yükselen USD kuru 18 TL’nin üzerine çıktıktan sonra, Erdoğan Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında yaptığı açıklamalarla yeni bir ekonomik model daha ilan etti. Bu yeni modelin dile getirilmesi ile piyasaların kapalı olduğu akşam saatlerinden sabah saatlerine kadar USD kuru 11 TL seviyelerine kadar indi. Döviz kurlarının bir ay içinde 9 TL seviyelerinden 18 TL seviyelerine kadar çıkması sonrasında açıklanan döviz garantili TL mevduatı düzenlemesiyle bir gecede 12 TL seviyelerine indirilmesi Erdoğan’ın başarısı olarak yansıtıldı. Muhalefet ise bu hamle karşısında söylem oluşturmakta zorlandı.
Modelin açıklanması sonrasında dolar kurunun 18 TL seviyelerinden 11 TL seviyelerine kadar inmesinde, işlemin akşam saatlerinde yapılmış olması, bu açıklama öncesinde kimlerin bu düzenlemeden haberdar olduğu, akşam saatlerinde bu işlemleri kimlerin yaptığı, bir servet transferinin olup olmadığı konuları daha uzun süre konuşulacak . Bir diğer dikkat çekici konu ise, TCMB verilerine göre rezervlerin azalması, buna karşılık bankalardaki döviz varlığının artması. Burada kamu kaynaklarının, bankalarının bu iş için ne kadar kullanıldığı, kimlerin, ne şekilde bu kaynaklardan rant elde etmiş olabileceği önemli sorular olarak kalmaya devam ediyor.
Hazineye ciddi bir yük getirmesi beklenen bu uygulama 2022 bütçesinde yer almadığı gibi, bu uygulamanın dayanağı bir yasal düzenleme de yok. Karar açıklandıktan sonra apar topar yönetmelik, tebliğ düzenlemelerine girişildiği gözleniyor. Bu düzenlemeyle aynı zamanda ihracatçılara kuru sabitleme imkanı da veriliyor. Tüm bunların yükü hazineye biniyor.
Kurlarla ilgili yaşanan bu gelişmeleri asgari ücrette yapılan artış takip etti. 4 bin TL’nin üzerine çıkılarak yüzde elli oranında artış sağlandı. Benzeri artışların emekli maaşlarına ve memurların maaşlarına da yansıtılacağı iddiaları gündemde ve bu adımların şiddetli bir “seçim ekonomisinin” unsurları olduğu iddia ediliyor.
Erdoğan uzun yıllar önce denenmiş ve kamu bütçesine ciddi yükler getirmiş bir yöntemi benzer şekilde yeniden devreye aldı. Bu düzenlemenin sözde “ihracata dayalı yeni ekonomi modelini” ne şekilde destekleyeceği belli değil. Ayrıca üretimi desteklemesi de beklenmiyor. Zira gerekli güven ortamı oluşmadan yüksek katma değerli imalatın canlanması mümkün değil. TCMB faizleri düşürülmesine karşın bankaların kredi faizleri TCMB faizlerinin çok üzerinde. Dolarizasyon devam ediyor ve Aralık sonu itibariyle açıklanacak enflasyon oranlarının da ekonomik göstergeleri olumsuz etkileyeceği iddia ediliyor.
DIŞ POLİTİKA
Ukrayna üzerinde Batı ve Rusya arasında yaşanan gerilim
Ukrayna’da Batı ve Rusya yanlıları arasındaki gerilim 2013’te dönemin Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in Avrupa Birliği Ortaklık Anlaşması’nı reddettiği günden beri devam ediyor. Takip eden günlerde ülke genelinde başlayan gösteriler Yanukoviç’in istifasıyla sonuçlanmış fakat kargaşa Rusya yanlısı gösterilerle devam etmişti. 2014’te Rusya Kırım’ı ilhak etti ve ardından Rusya yanlısı ayrılıkçılar ülkenin doğusundaki Donbass bölgesinde bağımsızlık ilan ettiler. 2014’ten beri yaşanan çatışmalarda 13 bin kişinin öldüğü bildiriliyor.
Rusya’nın son haftalarda Ukrayna sınırına askeri yığınak yaptığı ve bunun Batı’yla gerilimi tırmandırdığı biliniyor. Batı medyasında ABD istihbaratından kaynaklı haberlere göre “Rusya’nın 2022 başlarında Ukrayna’ya 175 bin askerin dahil olduğu çok cepheli saldırı planlıyor olabileceği” iddia ediliyor. Kremlin ise bu iddiaları kesin bir dille yalanlarken “NATO’nun genişlemesinin hem Rusya’yı tehdit ettiğini hem de 1991’de Sovyetler Birliği çökerken kendisine verilen güvencelere aykırı olduğunu” hatırlatmaya devam ediyor. Putin bu çerçevede “NATO’nun Doğu’ya daha fazla yayılmaması ve silahlarını Rus topraklarına yakın yerleştirmemesi hususunda” bağlayıcı güvenlik garantileri talep ediyor.
11 Aralık’ta düzenlenen G7 dışişleri bakanları toplantısı sonuç bildirgesinde Rusya, “Devlet Başkan Vladimir Putin’in Ukrayna’ya saldırması halinde Moskova’nın devasa sonuçlar ve ağır bedellerle karşılaşacağı” ifadeleriyle ağır bir şekilde uyarıldı. Buna karşılık Fransa Cumhurbaşkanı Macron’la görüşen Putin, “Ukrayna’ya modern silah tedarik edildiğini ve bunun Rusya’nın güvenliği için doğrudan tehdit oluşturduğunu” söyledi.
16 Aralık 2021’de Brüksel’deki AB Liderler Zirvesi’nde de Rusya’ya uyarı çıktı. Zirvenin sonuç bildirgesinde, AB’nin Ukrayna ile tam dayanışma içinde olduğuna vurgu yapılırken, Rusya’nın Ukrayna sınırına konuşlandırdığı askeri birlikler ve saldırgan dille tırmandırdığı gerilimi derhal azaltması gerektiği uyarısı yapıldı. “İlave her askeri gerilimin kapsamlı sonuçları ve ağır bir bedeli olacaktır” denilen açıklamada, Rusya’ya karşı alınacak önlemlerin neler olacağına ortaklarla müzakere edilerek karar verileceği ifade edildi.
Bu arada 26 Aralık’t Donbass’ta Rusya yanlısı ayrılıkçıların açtığı ateş sonucunda bir Ukrayna askerinin öldüğü bildirildi.
Ukrayna, NATO’nun doğuya doğru genişlemesinde Rusya’nın kırmızı çizgisi olarak varlığını korusa da şu aşamada sıcak bir çatışmadan ziyade bu coğrafya özelinde soğuk savaş dengesinin varlığını koruması beklenebilir.
Biden’ın demokrasi zirvesi
ABD Başkanı Biden, 9-10 Aralık’ta “ABD’yi yeniden güçlü bir demokrasi olarak konumlandırmak, yolsuzluk ve otoriterleşmeyle mücadeleyi güçlendirmek, insan haklarını teşvik etmek” amacıyla video konferans yoluyla uluslararası bir demokrasi zirvesi düzenledi. Zirve, Biden yönetiminin seçim öncesi vaatleri arasında da yer aldığı şekilde, ABD’nin Trump döneminde darbe alan özgür dünyanın küresel liderliği rolünü tesis etme yönünde bir adım olarak görüldü. Zirvenin diyalog dışında herhangi bir sonuç üretmesi beklenmedi. ABD’nin geçmiş eğilimlerinden farklı olarak, ülke içinde demokrasiye tehdit oluşturan meselelerini de tartışılacağı bir zemin olarak düşünüldü.
Bilindiği gibi, Amerika demokrasisi kendi evinde, 2000’lerin başında 9/11 terör saldırılarından beri şiddetlenen güvenlikçi politikaların baskısı altında. Üstelik bu baskı Amerikan emekçi sınıflarını tehdit eden neoliberal uygulamalar, buna bir tepki olarak yükselen ırkçılık ve Trumpizm olarak adlandırılan popülist siyaset anlayışıyla da perçinleniyor.
Zirve batı medyasında amaçları, içeriği ve sonuçlarından ziyade, Biden yönetiminin uygun gördüğü davetli seçimiyle gündem oldu. Çin ve Rusya özgür dünyanın bir unsuru kabul edilmedikleri için davet edilmediler ve ABD’yi “soğuk savaş zihniyetini sürdürmekle” eleştirdiler. Geçmişte ‘insan hakları umurumda değil’ diyen Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte ve otoriterlikle suçlanan Hindistan lideri Narendra Modi, demokrasi karnesi son derece zayıf olan Brezilya ve Polonya gibi ülkeler zirveye davet edilirken, Macaristan, Türkiye ve Mısır davetli listesinde yer almadılar.
İktidara geldiği günden beri ABD’de oy kaybı yaşayan, şimdi yüksek enflasyon nedeniyle sıkıntılı günler geçiren Biden yönetimi, vaat ettiği küresel liderlik noktasında da başarılı olamıyor.
Azerbaycan-Ermenistan ihtilafı
Azerbaycan’ın askeri olarak kazançlı çıktığı ve Ermenistan’da Paşinyan hükümetine zor bir dönem yaşatan son savaşın ardından taraflar Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından ateşkese davet edilmişler, bu süreçte Türkiye’nin bölgede Azerbaycan aracılığıyla tesis etmeye çalıştığı hakimiyet arayışı devre dışı bırakılmıştı.
26 Kasım’da Aliyev, Paşinyan ve Putin’in Soçi’de bir araya geldikleri üçlü zirvede ateşkes sonrası atılacak adımlar değerlendirilmiş ve 15 Aralık’ta AB Konseyi Başkanı Michel’le yapılacak üçlü zirveye de değinilmişti. Putin, “AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile bu konuyu görüştük. Sizi bekliyor. Umarım ilerleme kaydedebiliriz ve diğer platformlarda da ilerleyebiliriz. Partnerlerimizin böyle bir diyalog kurmasından ancak memnuniyet duyabiliriz, önemli olan bunun fayda sağlaması” demişti. 15 Aralık’ta Aliyev’in muzaffer bir havayla katıldığı Brüksel’deki üçlü görüşme gerçekleştirildi ve iki ülke arasında charter uçuşlarının başlamasına karar verildi. Ayrıca iki ülke arasında bir demiryolu hattının yapılması da planlanıyor. Bu arada zirve sonrası Azerbaycan, esir alınan 10 Ermenistan askerini Erivan’a iade etti. Anlaşma, Brüksel’in arabuluculuğunda yapıldı.
Türkiye de bu arada Ermenistan’la yeniden “normalleşme” adımları atmaya hazırlanıyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ifadesine göre “yakında Ermenistan’la normalleşme adımları için karşılıklı Özel Temsilciler atanacak” ve “her adımda Azerbaycan’la birlikte hareket edilecek”.
Şengal’deki gelişmeler
Türkiye’nin Şengal’e dönük saldırgan tutumunu devam ettirdiği görülüyor. Türkiye’nin 7 Aralık’taki SİHA saldırısı sonucunda yaşamını yitiren Şengal Özerk Yönetimi Yürütme Konseyi Eş Başkanı Merwan Bedel Xwedêda, binlerce kişinin katıldığı törenle son yolculuğuna uğurlandı. Türkiye’ye ait savaş uçakları Şengal Özerk Yönetimi’ne bağlı Xanesor ilçesinde bulunan Xanesor Halk Meclisini 11 Aralık’ta bombaladı.
Şengal Özerk Yönetimi Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Riham Hesen, Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu hatırlatarak, “Türk devleti Êzidîlere tek başına saldıramaz. Bu saldırılardan özellikle NATO üyeleri sorumludur” dedi. Ayrıca ABD’yi Türkiye’ye silah ve mühimmat tedarik etmemeye ve Irak hava sahasını yasaklamaya çağırdı. Hesen, “Şengal’de öncülük yapanlar hedef alınıyor. İŞİD, Irak’a saldırdığında Şengal’de durdurulabildi. Şengal’i savunanlar ve özgür bir Şengal’in kurulması için çalışanlar İŞİD’in yenilmesinin ardından hedef alındı” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin Irak’ta sahada güçlenen PKK’yi zayıflatmak üzere Şengal’e saldırdığı, KDP’nin ise buna karşı hiç ses çıkarmadığı görülüyor. KDP ve peşmergenin IŞİD’a karşı bir savunma gücü olmadığı biliniyor, dolayısıyla bu saldırıların bir sonucu IŞİD’in sahada tekrar güçlenmesi olacaktır.
Türkiye BAE yakınlaşmasının ardından Suudi Arabistan ve Mısır
Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, 8 Aralık tarihli yazısında Ankara’nın 10 yıldır sıkıntı yaşadığı Arap ülkeleriyle ilişkilerinin normalleşmesine ilişkin “üst düzey” dediği bir Türk yetkilisinin açıklamalarına yer verdi. Buna göre “Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra, yakında Mısır ve Suudi Arabistan’la ilişkilerin normalleşmesi yönünde de yeni gelişmeler karşımıza çıkabilir.”
Mısır’ın eski Ankara Büyükelçisi Abdurrehman Salahaddin’e göre ise Türkiye ve Mısır arasındaki tek sorun Müslüman Kardeşler değil. Libya ve Doğu Akdeniz’de de çözümlenmesi gereken önemli meseleler var.
İran’la nükleer görüşmeler
ABD eski Başkanı Donalt Trump’ın 2018’de İran’la nükleer anlaşmadan çekilip yeniden yaptırımlara dönmesiyle birlikte krize giren görüşmeler 29 Kasım 2021’de, yaklaşık beş ay aranın ardından Viyana’da P4+1 ülkeleriyle (Fransa, Rusya, Çin, İngiltere ve Almanya; BM Güvenlik Konseyi dört daimi temsilcisi ve Almanya) yeniden başlamıştı.
İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, ABD’li mevkidaşı Antony Blinken ile yaptığı görüşmede, “İran ile müzakerelere dönülse bile Tahran’a yönelik yaptırımlar kaldırılmamalı” ifadelerini kullanırken, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, ABD ve diğer ülkelerin yaptırımları kaldırma konusunda kararlı olması halinde anlaşmanın sağlanabileceğini söyledi.
Bu arada Viyana’da başlayan görüşmelere 17 Aralık’ta tekrar ara verildi. Katılımcılar görüşmelerin yeniden başlaması için bir tarih veremezken, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ABD’nin henüz anlaşmaya geri dönme yolunun olmadığını “İyi gitmiyor” sözleriyle ifade etti.
Şili ve Honduras seçimleri
Şili’de devlet başkanlığı seçimlerinde “Apruebo Dignidad/Haysiyeti Destekliyorum” isimli sol ittifakın adayı Gabriel Boric ikinci turda oyların %56’sını alarak devlet başkanı seçildi. On yıl önceki öğrenci protestoların liderlerinden olan 35 yaşındaki Boric, aynı zamanda ülke tarihinin en yüksek oyla seçilen ve en genç lideri.
Konuyla ilgili bir açıklama yayımlayan Şili Devrimci Komünist Partisi (PCR), “Boric’in ezici zaferi halkın; özgürlük ve demokrasinin ordu ve büyük ekonomik gruplar tarafından ayaklar altına alındığı kırk yıl öncesinde olduğu gibi aşırı muhafazakar bir diktatörlük sistemine dramatik bir dönüş tehlikesi karşısında harekete geçme kapasitesini gösterdi” dedi.
Boric, sağlık, emeklilik, eğitim gibi alanlarda yapılacaklara değinerek şunları kaydetti: “Bu noktaya kadar basit birkaç kelimeyle anlatılabilecek bir hükümet projesiyle geldik; kimseyi geride bırakmadan Şili’nin talep ettiği yeniliklerle sorumlu bir şekilde ilerlemek. Ekonomik olarak büyümek, bazılarının tüketim malı olarak gördükleri şeyleri sosyal haklara dönüştürmek, daha huzurlu ve güvenli bir hayatı garanti etmek, herkesin, özellikle de kadınların özgürlüklerini derinleştirmek.”
Honduras’ta da devlet başkanlığı seçimini solcu aday Xiomara Castro kazandı. Ülkenin ilk kadın devlet başkanı olacak olan Castro, sağ partinin 12 yıllık iktidarına son verdi.
Almanya’da yeni hükümet
Almanya’da Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) arasında kurulan koalisyon kabinesi, Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier’den atama belgelerini aldıktan sonra Federal Meclis’te yemin etmesiyle göreve başladı. Almanya Başbakanı Olaf Scholz (SPD) oldu. Yeni dönemde kabinedeki kadın ve erkek bakan sayılarının eşit olması üçlü koalisyonun en dikkat çeken özelliklerinde biri.
Olaf Scholz’un başkanlık yapacağı kabinede 8 kadın, 8 erkek bakan bulunuyor. İçişleri, dışişleri (Annalena Baerbock, Yeşiller) ve savunma bakanları kadın. Ayrıca Türkiye kökenli siyasetçi, Yeşiller partisinden Cem Özdemir Tarım Bakanı oldu. Türkiye’yi yakından tanıyan diğer Yeşiller üyesi Claudia Roth ise Kültür Bakanı.
AB’nin merkez ve lider ülkesi ve en güçlü ekonomisi Almanya’da şekillenen kabinenin Türkiye’yle ilişkilerde ne ölçüde demokratik ilkeleri ve insan haklarını dikkate alacağı ve Merkel dönemine egemen olan, “göçmen krizine endeksli” siyasetten vazgeçip vazgeçmeyeceği henüz merak konusu. Osman Kavala’nın AIHM kararı hilafına devam eden tutukluluğu karşısında Avrupa Bakanlar Konseyi tarafından 19 Ocak’ta alınması beklenen yaptırım kararında Almanya’nın oynayabileceği rol, temel gösterge olarak kabul edilebilir.