Tutuklu yargılanan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlar Ebru Timtik 229, Aytaç Ünsal 198 gündür ölüm orucundalar. Eylemlerinin gerekçesi “adil yargılanma” gibi temel, anayasal bir hak talebi. Timtik ve Aytaç dile getirdikleri bu taleple sadece kendilerini savunmuyor, adil yargılanma hakkına muhtaç olan tüm topluma karşı mesleki sorumluluklarını da yerine getirmek istiyorlar. İki yıldır on sekiz avukatla birlikte, kamuoyunda ÇHD davası olarak tanınan davada, temel adli normlara aykırı bir şekilde yargılandıklarını ifade ediyorlar. Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın’ın ifadesiyle “fezlekenin iddianameye, iddianamenin mütalaaya, mütalaanın da karara dönüştüğü”, önce tahliye edilip sonra tutuklandıkları, tahliye kararı veren mahkeme heyetinin değiştirilmesinin ardından cezalandırıldıkları bir davada bir yılı aşkın süredir Yargıtay 16. Ceza Dairesi’ndeki temyiz aşamasının tamamlanmasını bekliyorlar. Özel atanmış bir mahkeme heyeti tarafından cezalandırıldıkları bu davada, bu mahkeme heyetiyle birlikte davaya katılan, gerçek varlıkları dahi şüpheli gizli tanıkların ifadeleriyle cezalandırılmayı kabul etmiyorlar. ÇHD davası yargının koridorlarında uzadıkça, sanık avukatların tutukluluk hali devam ettikçe, uğradıkları hak kayıpları da katlanarak artıyor.
Hak, hukuk ve adaletin temeli addedilen yargı mekanizması Türkiye’de onarılması güç bir şekilde hasar görürken, savunma da bu saldırıdan payına düşeni alıyor. ÇHD davası, yeni çoklu baro düzenlemesiyle birlikte tüm savunma mekanizmasına yönelen bu saldırının öncülerinden biri olarak değerlendirilebilir. Soma maden faciasında ailelerin, iş kazalarında işçilerin, devlet güçlerinin uyguladığı şiddet karşısında mağdurların, aynı zamanda KHK’larla işinden ekmeğinden olan insanların savunmasını üstlenen halkçı bir avukatlar grubu, “terör örgütü üyesi” oldukları gerekçesiyle yerel mahkeme tarafından toplam 159 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldıkları bir yargı sürecinde yıldırılmaya çalışılıyor.
Timtik ve Aytaç ölüm orucuna bağlı olarak sağlık koşullarının ağırlaşması nedeniyle Adli Tıp Kurumu’nun verdiği, “cezaevinde kalmalarının sakıncalı olduğunu” belirten rapora rağmen tahliye edilmediler. Pandemi koşullarında, kendi iradelerine aykırı olarak bedenlerine yapılabilecek bir müdahaleye açık şekilde hastanelere yerleştirildiler. İHD ve TİHV’nin açıklamalarına göre işkenceye varan uygulamalar altında bu hastanelerin mahkûm koğuşlarında tutuluyorlar. Üstelik AYM’ye yaptıkları itirazın reddedilmesi sonucunda yine tahliye edilmediler ve sağlık koşullarından kaynaklı adil infaz talepleri yerine getirilmedi.
İki avukatın pek çok hastalığa ve geri dönüşsüz sağlık problemlerine açık hale geldikleri bu dönemde ideal barınma koşullarının sağlanması bir insanlık görevidir. Derhal tahliye edilmeleri ve ailelerinin nezaretinde azami bakım koşullarının tesis edilmesi gerekir. Ölüm normalleştirilemez. Avukatların dramatik eyleminde ifade bulan adalet talebi yargının anayasal sınırlar içerisinde hareket etmesi, muhaliflere düşmanca davranmaktan vazgeçip yasal sınırlara çekilmesiyle karşılanabilir. Bu noktada Yargıtay 16. Ceza Dairesi’ndeki dosyanın adil yargılamanın şartlarını sağlayacak şekilde acil ve titizlikle ele alınması büyük önem taşımaktadır. Timtik ve Aytaç’ın eylemi bunu en başta bir insanlık görevi haline getirmiştir.