Birkaç yıl önce Noam Chomsky, çağdaş kapitalist toplumlarda faşizmin geri dönüşü konusunda uyarıda bulunmuştu. İş dünyası ve müttefikleri tarafından çalışanlara, yoksullara, azınlıklara, gençlere ve yaşlılara karşı başlatılan tek taraflı bir sınıf savaşı olan 40 yıllık neoliberal politikaların muazzam boyutlarda eşitsizlik yarattığına ve toplumsal gerilimi arttırdığına dikkat çekerek, “aşırılık, şiddet, nefret, günah keçisi arayışı ve kurtarıcı rolüne bürünebilecek otoriter figürler için verimli bir zemin yaratıyor” demişti. Böylelikle “neofaşizmin bir biçimine doğru ilerlediğimizi” söylemişti.
Bununla birlikte, daha spesifik olmak gerekirse, aşırı milliyetçiliğin yeniden canlanması ve gelişmiş kapitalist demokrasilerde otoriterliğin ve aşırı sağ parti/hareketlerin yükselişini hızlandıran faktör, özellikle 2007-08 mali krizinin ekonomik ve siyasi yansımaları oldu. Bu mali kriz, ABD konut piyasasının çöküşünün bir sonucu olarak ABD’de ortaya çıktı ve daha sonra küresel finans sistemindeki bağlantılar yoluyla Batı dünyasının geri kalanına yayıldı. Daha önce var olmayan ya da siyasi meşruiyet ve kitlesel popülarite kazanmakta zorlanan partiler, rekor bir sürede ana-akım siyasetin içine itildiler. Daha önce de belirtildiği gibi, bugün Avrupa’da Almanya ve İtalya’da olduğu gibi önde gelen aşırı sağ partilerin çoğu “finansal krizlerin çocuklarıdır.” Victor Orban yönetimindeki Macaristan’ın Avrupa’nın en aşırı sağcı ülkesine dönüşmesinin ardındaki temel faktör de 2008 mali krizidir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde ise finans kuruluşlarına yönelik büyük kurtarma paketleri ve tutulmayan vaatleriyle, yurttaşların hükümete yönelik hayal kırıklığını besleyerek Trumpizmin yükselişine zemin hazırlayan Obama yönetimi oldu. Pandemi ve ardından gelen ekonomik bozulma, George Floyd’un ölümüyle ilgili yaygın protestolar ve Başkan Donald Trump’ın kriz karşısında protestocuları orduyu kullanarak bastırma tehditleriyle birleşince, 2020’de Biden’ın Trump’a karşı bir zafer kazanmasına yol açtı. Eski Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın merkezci bir stratejiyle kampanya yürütmesine ve Senatör Bernie Sanders ve Elizabeth Warren tarafından savunulan evrensel sağlık hizmetleri ve servet vergisi gibi politikaları desteklemeyi reddetmesine rağmen, genç seçmenler ve ilericiler Biden’ın seçimleri kazanmasına katkıda bulundular.
Yine de Biden’ın 2020’deki seçim zaferi Trumpizmin yenildiği anlamına gelmiyordu. Trump siyasete girdiği andan itibaren ırkçılık ve nefret kusuyordu. “Bataklığı kurutma” vaadi, Avrupa’daki benzerleri gibi, bilindik siyasetten bıkmış ve aşağılık elitlere karşı koyacak kamusal bir figür, bir kurtarıcı arayan birçok seçmende yankı buldu. Ne yazık ki çağdaş kapitalist demokrasilerde yaşayan yurttaşlar diktatörlüklerde yaşayanlar kadar, hatta belki de daha fazla, kolayca kandırılabiliyor. Ancak Demokratlar 2024 seçimlerini enflasyon nedeniyle değil, daha ziyade Kamala Harris‘in emekçi halkı tamamen sattığı felaket kampanyası nedeniyle kaybettiler. Sonuç olarak, Demokrat Parti’nin geleneksel destekçileri Afro-Amerikan ve Latin seçmenler de dahil, Trump’ın neredeyse tüm demografik gruplar arasında kazanımlar elde etmesine ve yedi salıncak eyaletin tamamında zafer kazanmasına katkıda bulundular. Harris’in kampanyası pek çok kişinin Demokratların elitlerin partisi haline geldiği yönündeki şüphelerini doğruladı. Nitekim, ilerici grup Navigator Research tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre, daha önce Demokratları destekleyen seçmenler bile partiyi halk için mücadele etmeye isteksiz ve “çeşitliliğe ve elitlere aşırı odaklanmış” olarak görüyor.
Bilindik siyasetten ve kötüleşen sosyo-ekonomik koşullardan bıkan ve aşırı sağcı politikacıları destekleyen seçmenler liberal demokrasilerin otoriterliğe kaymasından fazla endişe duymuyor gibi görünüyorlar. Örneğin, kamuoyu yoklamaları ABD yurttaşlarının çoğunluğunun belgesiz göçmenlerin kitlesel olarak sınır dışı edilmesini desteklediğini gösteriyor. Avrupa ülkeleri de, Kıta’daki yurttaşların pek çoğu daha güçlü sınır kontrolleri talep ettikçe ölümcül sınır politikaları benimsiyor. Örneğin Almanya’da muhafazakârlar, aşırı sağcı parti Almanya için Alternatif (AfD) ile birlikte çalışarak göç konusunda ciddi kısıtlamalar getirilmesini talep eden bağlayıcı olmayan bir yasa teklifini meclisten geçirdiler. Neyse ki Alman Parlamentosu göç tasarısını 350’ye karşı 338 oyla reddetti ve beş oy da çekimser kaldı.
Otoriterliğe kayış, Batı dünyasında liberal demokrasinin durumu hakkında pek de iç açıcı haberler vermiyor. Neoliberal kapitalizm, demokratik bir yönetimin hem kurumlarını hem de kültürünü muazzam ve derin bir şekilde zayıflattı. Neoliberal kapitalizm altında liberal demokrasi emekçi halkın ihtiyaçlarına cevap verme kapasitesini yitirdi. Ekonomik liberalleşme, deregülasyon [kuralsızlaşma], özelleştirme ve (Anglosakson bağlamda sosyal Darwinizmin ideolojik prizması yoluyla pekiştirilen) finans sermayesinin diktatörlüğü, Batı dünyasında sosyal demokrasiyi geri çekilmeye zorladı. Popüler ana-akım medya ise Noam Chomsky‘nin “dikkat dağıtma stratejisi” ve “halka çocuk muamelesi yapmak” olarak adlandırdığı çeşitli yollarla neoliberal ideolojiyi güçlendiriyor.
Son 40 yıldır neoliberal kapitalizm, insanların yurttaş gibi değil de tüketici gibi düşünmelerini sağlamak için yoğun çaba sarf ediyor. Yurttaş, yönetim organlarının işlerine katılan, kendi toplumunun ve aramızdaki zayıf ve en savunmasız kişilerin refahı için endişe duyan kişidir. Tüketici ise kimliğini ve değerlerini benliğine göre tarif eden, gücünü piyasaya ve kendi istek ve ihtiyaçları için nihai kararları verenlere teslim eden kişidir. Birincisi aktif, ikincisi ise pasiftir. ABD’de 2024 başkanlık seçimlerinde oy kullanmayan yaklaşık 90 milyon seçmen tüketici veya klasik dönem Atina şehir devletindeki deyimle idiotes, yani kamusal görevi olmayıp kamusal işlere katılmayan özel bireylerdir. Bu arada, çağdaş İngilizcedeki “idiot [ahmak]” sözcüğü, Yunanca ἰδιώτης sözcüğünden geliyor.
Gerçekten de ABD’nin şu anda tam teşekküllü bir neofaşist rejim olma yolunda ilerlediği iddia edilebilir; çünkü yaklaşık 90 milyon seçmen 2024 başkanlık seçimlerine katılmamayı tercih ederken, Trump’a oy veren milyonlarca kişi bunu, Trump’ın neyi temsil ettiğine dair en ufak bir fikri olmadığı için yaptı. Bir imparator gibi davranmak, zayıf ve savunmasızlara karşı muazzam zalimlikler gerçekleştirmek, MAGA [Make America Great Again–Amerika’yı Yeniden Büyük Yapalım] hareketinin büyük bir bölümünü oluşturan ırkçı ve yobazlara elbette muazzam bir zevk ve tatmin veriyor. Fakat bu gerçek tek başına ABD demokrasisinin istisnai kırılganlığını da ortaya koyuyor, çünkü ırkçı köklerinden kurtulamadığı aşikâr olan bir siyasi kültüre dayanıyor bu demokrasi. Trump’ın çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık (DEI) programlarını sona erdirme çabaları ırkçılıkta derinlemesine kök salmıştır ve ABD toplumunu “Öteki”ne karşı daha az hoşgörülü ve dolayısıyla daha da ırkçı hale getirecektir.
Nihayetinde en kritik soru, şu anda ABD’de neofaşizme karşı nasıl mücadele edeceğimizdir. Faşizm kaçınılmaz değildir. Geçmişte çirkin yüzünü gösterdi ve nihayetinde kendilerini acımasız ve nefret dolu bir siyaset biçimine tabi kılmayı reddedenler tarafından her yerde yenilgiye uğratıldı. Ancak bugün hâlâ Batı dünyasının her yanında çirkin yüzünü gösteriyor olması, neoliberal kapitalizmin faşizmi uzak tutmakta başarısız olduğunun açık bir kanıtıdır. Artan korumacılık, şovenizm, savaş yanlısı aşırı milliyetçilik ve baskı, bir yandan kamu sektörüne acımasızca saldırırken bir yandan da sömürüyle, varsıllar ile yoksullar arasındaki uçurumun derinleşmesiyle büyüyen bir sistem için nesnel olarak gereklidir.
Trump 2.0, kabineye atanan son derece niteliksiz ve tehlikeli kişilerin yöneteceği, açık bir şekilde neofaşist bir yönetimdir. Trump’ın neofaşist rejimine karşı sol bir direniş hayati önem taşıyor, ancak bu direniş diğer tüm mücadelelerle birleşen bir siyasi mücadeleye dayanmalı. Trump 2.0 başkanlığının taktiklerine karşı ortaya çıkması gereken anti-faşist hareketin, işçiler, kadınlar, azınlıklar ve çevrecilerle güçlü ittifaklar kurması gerekir. İşçi hakları, kadın hakları, azınlık hakları ve LGBTİ+ hakları için verilen mücadelelerin hepsi, zamanı geri almak isteyen bir hareket olarak 21. yüzyıl neofaşizmine karşı verilen aynı nitelikteki mücadelenin bir parçasıdır.
Bu nedenle, farklı mücadeleleri birleştiren bir anti-faşist kitle hareketi yaratmak son derece önemlidir. Geçmişte faşizmin bir kitle hareketi karakterine büründükten sonra iktidara geldiğini unutmamalıyız. Şimdi de durum aynıdır. Trumpizm gerici bir toplumsal harekettir; modern bir kara gömlekliler ordusunun ortaya çıkışına tanık olmak için çok fazla beklememiz gerekmeyebilir, özellikle de Trumpizmin, Kongre’yi basanları affederek mevcut hükümetin bu ülkedeki beyaz üstünlükçülere onların tarafında olduğuna dair açık bir mesaj göndermesinden beri.
Ünlü komünist ve feminist lider Clara Zetkin‘in 100 yıldan uzun bir süre önce savunduğu gibi, faşizm “kapitalist ekonominin çürümesinin ve çözülmesinin bir ifadesidir…”
Aynı şey bugün neofaşizmin yükselişi için de söylenebilir. Neofaşizm, neoliberal bir rejim altında sermaye birikiminin içkin siyasi, ekonomik ve toplumsal çelişkilerinin bir ifadesidir.
Zetkin, “faşizmi dünya burjuvazisinin genel saldırısının… en güçlü, en yoğun ve klasik ifadesi” olarak görüyordu. Bu doğrultuda, “faşizme karşı mücadelenin tüm proletarya tarafından üstlenilmesi gerektiği” sonucuna varmıştır.
Aynı şey bugün de geçerlidir. ABD’de neofaşizme karşı mücadele, ikinci Trump yönetimi altında hakları hedef alınan herkes tarafından üstlenilmelidir. Ve bunu yapmanın stratejisi, bugün hayatta olsaydı Clara Zetkin’in kesinlikle savunacağı gibi, birleşik cephedir.
Siyasi intikam. Toplu sınır dışılar. Proje 2025. Akıl almaz yolsuzluklar. Sosyal Güvenlik, Medicare[1] ve Medicaid’e[2] yönelik saldırılar. Kongre’yi basan isyancılar için aflar. Demokrasiye karşı topyekûn bir saldırı.
Kongre’deki Cumhuriyetçiler Trump’a, hoşuna gitmeyen herhangi bir kâr amacı gütmeyen kuruluşu “terör destekçisi” ilan ederek vergiden muaf statüsünü elinden alabilmesi için yeni ve geniş yetkiler vermeye uğraşıyor. Trump kendisini eleştiren haber kuruluşlarına karşı davalar açmaya başladı bile. Common Dreams olarak geri adım atmayacağız, ancak Trump ve haydutları üzerimize nasıl gelirse gelsin hazırlıklı olmalıyız.
Dipnotlar
[1] Medicare, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1965 yılında Social Security Administration (SSA) altında başlatılan ve şimdi Centers for Medicare and Medicaid Services (CMS) tarafından yönetilen bir hükümet ulusal sağlık sigortası programıdır. Öncelikle 65 yaş ve üstü Amerikalılar için sağlık sigortası hizmeti verir, aynı zamanda SSA tarafından belirlenen engellilik durumu olan bazı genç insanları sağlık sigortası kapsamına alır. 2022’de Medicaire 65 milyon kişi için sağlık sigortası sağladı.-ç.n.
[2] Medicaid ABD’de, sınırlı gelire ve kaynaklara sahip yetişkin ve çocuklar için sağlık sigortası sağlayan bir hükümet programıdır. Program kısmen eyaletler tarafından finanse edilmekte ve yönetilmektedir, fakat federal yönetim eyaletlerin Medicaid programları için temel standartları belirler ve finansmanlarının kayda değer bir kısmını tedarik eder. Medicaid ABD’de düşük gelirliler için tıbbi ve sağlık alanındaki en büyük ücretsiz finansman kaynağıdır. 2022’de Medicaid 85 milyon düşük gelirli ve engelli yurttaşa sağlık sigortası sağladı. -ç.n.