Not: Bu yazı, Artizan bünyesinde Kovid-19 salgını hakkında bilgi paylaşmak, gündem değerlendirmek, Artizan içi pratik üretim ve toplumsal dayanışma faaliyetleri üzerine öneriler geliştirmek üzere kurulmuş bir grupta yürütülen tartışmadan hareketle geliştirilmiştir.
Koronavirüsün tüm dünyada küresel bir salgın haline geldiği artık herkes tarafından kabul edilmiş durumda. Salgının önlenemeyeceğini fark eden kapitalist dünyanın ilk tepkisi refleksif bir şekilde piyasaları koruma amaçlı likidite sağlamaya dönük tedbirler oldu. Sonrasında başka tedbirler de devreye girmeye başladı (bazı ülkeler toplumu korumaya dönük tedbirleri de gündeme aldı). Bu yazımızın kapsamının asıl olarak Türkiye’nin aldığı “tedbirler”i tartışmaya açmak olduğu kabulünden hareketle burada özellikle Batılı kapitalist ülkelerin bu küresel krize, tıpkı salgına yaklaştığı gibi “küresel” değil fazlasıyla “ulusal çıkarlar” çerçevesinde yaklaştığını belirtmekle yetinelim.
* * *
Bu yazımızda asıl olarak Türk Hükümetinin açıkladığı, manidar bir tabirle Fırat Kalkanı’nı çağrıştıran “Ekonomik İstikrar Kalkanı” adını verdiği paketin ne anlama geldiğini tartışmaya çalışacağız. Temel iddiamız bu paketin bu haliyle başta işsiz, dar gelirli ve emekçilere hemen hiçbir şey sunmaması, iş dünyasına dönük içeriğinin de ağırlıklı olarak vergi ve kredi geri ödemesi ertelemelerine dayalı olması, işten çıkarmalar ve krediler konusunu ise iş dünyasına ve bankalara havale etmesi (aslında virüsün kendisi de sağlıkçılara, sağlıkçıların ulaşımı belediyelere, OHAL de vatandaşa –“herkes kendi OHAL’ini ilan etsin”- havale edilmiş durumda değil mi?), hacim ve kapsamının diğer ülkelerinkine oranla çok küçük olması itibarıyla sadece propaganda ve göz boyamaya dönük popülist bir “balon” olduğu ve aslında hükümetin gerçekçi bir paket hazırlayacak güç, irade ve insani duyarlılıktan yoksun olduğu yönünde olacak.
Hükümetin paketi hazırlamadaki temel varsayımı ise bu musibetin birkaç ay içinde def olacağı, bu süre içinde mümkün olduğunca ekonominin ayakta tutulması, çalışma hayatının devam etmesi (çalışanların risk altında yaşaması) gerektiği… Çünkü Türkiye FED’in ve Avrupa merkez bankalarının sıfır faiz seviyesine gelmiş olması, sürekli bir likidite sağlanacağının taahhüdünü vermiş olmaları ve petrol fiyatlarının yüzde 50’den fazla düşmesi nedeniyle yatırım için avantajlı olacak. (Bu yüzden bir yandan koronavirüs vaka sayıları mümkün olduğunca gizlenecek veya vakaların ortaya çıkmaması için yeterli test yapılmayacak, öte yandan da elimizden geleni yapıyoruz görüntüsü korunacak). Amaç, salgın sürecinden, bu musibetten en az etkilenen ülke görüntüsüyle çıkmak. Böylece bir anlamda kriz fırsata dönüştürülecek. “Bekamız” kurtulacak…
Paketi tartışmadan önce Türkiye ekonomisinin son dönemdeki görünümünü özetlemeye çalışalım:
Türkiye 2018 ilkbaharı sonunda derinleşen ve etkileri hâlâ devam eden bir krizin içindeydi. Siyasi iktidar bu krizi tıpkı siyasette olduğu gibi bir “beka sorunu” olarak gördü ve iktidarın siyasi ve sınıfsal bileşenlerini korumayı öne alan, bizim “beka ekonomisi” dediğimiz stratejiyi uyguladı. Buna uygun olarak tüm kamu kaynakları seferber edildi. Bankalar başta batık kredilerin en fazla olduğu inşaat ve enerji sektörleri ve tabii ki “yandaş firmalar” olmak üzere kredi vermeye devam etmeye zorlandı. Bu uğurda döviz kurunu kontrol etmek için Merkez Bankası rezervleri de eritildi. Ne var ki gelinen noktada işsizlik fonu ve Merkez Bankası yedek akçeleri gibi “kötü zaman” rezervleri de tüketilmiş oldu. Ama bir şekilde, işsizlik ve gelir adaletsizliğinin büyümesine karşın ekonomi “yüzdürüldü”.
Birkaç ay önce, 2019 4. çeyrek büyüme rakamı beklentileri, sanayi üretiminde gözlenen kısmi artış göstergeleri, faizlerin düşme eğiliminin devam etmesi ve bankalar üzerinden zoraki kredi pompalanması ile yatırım ve tüketimin canlanabileceği beklentileri ışığında “ekonomi toparlanıyor” havası oluşmaya başlamıştı. Bizim gibi temel göstergelerde (verilerin manipüle edildiği iddialarını bir kenara bıraksak bile) ciddi sorunların devam ettiğini, işsizliğin giderek arttığını, yoksullaşmanın yaygınlaşmakta ve gelir adaletsizliğinin artmakta olduğunu gören ve bunu önemseyenler, bunun geçici bir iyileşme olduğunu düşünse de piyasalarda “ekonomi toparlanıyor” izlenimi, kısa vadedeki bazı somut göstergelerin de katkısıyla daha da güçlendi. Örneğin borsa yükselişe geçmişti. Üstelik FED de önce faizleri düşürmüş, ardından ikinci bir hamleyle sıfıra yaklaştırmıştı. Normal zamanlarda ABD’de FED’in faizleri düşürmesi Türkiye’nin işine yarardı. Ekonomisi sıcak para girişine bağlı olan ve petrol ithalatçısı bir ülke olan Türkiye geçmişte genellikle böyle dönemlerden kazançlı çıkardı ve ucuz para ve petrol sayesinde büyümeyi artırıp işsizliği azaltırdı.
Ancak Koronavirüs salgınının küresel bir salgın olduğunun ve kısa sürmeyeceğinin anlaşılması ve tüm ülkelerin korumacı ve “ulusal çıkarlara” dayalı politikalara yönelmesi şu an için bunu imkânsız kılıyor. Özellikle bu konjonktürde, hukuk ve demokrasi gibi yabancı yatırımı için tercih sebebi olabilen kıstasların erozyona uğradığı koşullarda Türkiye’ye uzun süredir dışarıdan para girişi olmuyor. Tersine yakın dönemde, koronavirüs krizinin etkilerinden çekinen yatırımcıların “güvenli liman” olarak başta dolar olmak üzere dövize yönelmesi nedeniyle Türkiye ve benzeri ülkelerden para çıkışı gözleniyor. Türkiye’de de krizin derinleşebileceği korkusuyla döviz kurunda ciddi artış var ve piyasalarda istikrarsızlık devam ediyor.
Buna karşın, daha önce de belirttiğimiz gibi Türkiye’de rejimin varsayımı ve hayali, kısa sürede salgının hızla atlatılması ve FED’in faizleri düşürüp parasal genişlemeye gitmesi sayesinde küresel sermaye akışlarından Türkiye’nin de pay alması ve aşırı düşen petrol fiyatlarının da yardımıyla ekonominin toparlanması idi.
Erdoğan Türkiye’deki ilk virüs vakası ilan edildikten kısa süre sonra bunu kendi sözleriyle açıkça ifade etti. 18 Mart’taki konuşması buna bir örnek: “Şayet önümüzdeki birkaç haftalık dönemi iyi yönetir milletimizi iyi yönlendirir hastalığı sıkı bir şekilde kontrol altında tutabilirsek umduğumuzun da ötesinde bizi güzel bir tablo bekliyor”.[1] Aynı gün akşamı yaptığı ve “Ekonomik İstikrar Kalkanı”nı açıkladığı konuşmasına da aynı tonun hâkim olduğunu görüyoruz.
* * *
Paketin içeriğine ilişkin olarak burada gereğinden fazla detaya girmek yerine temel noktalar üzerinden özet bir değerlendirmeyi tercih edeceğiz.[2]
- Paketin büyüklüğü
Açıklanan paketin değeri 100 milyar lira, yani yaklaşık 14,3 milyar avro. (Bunun suni bir rakam olduğunu aşağıda 2. Maddede açıklamaya çalışacağız.) Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında çok küçük olduğu hemen anlaşılıyor:
ABD: 1 trilyon dolar (Sonradan 2 trilyona çıkarıldı)[3]
Fransa: 300 milyar avro
İspanya: 200 milyar avro
Almanya: 822 milyar avro
Birleşik Krallık: 330 milyar sterlin (398 milyar dolar)
Dünyanın en büyük ilk 20 ekonomisi içindeki Türkiye gibi bir ülke için açıklanan rakam benzer büyüklükteki ekonomilerle karşılaştırıldığında “devede kulak” denebilecek kadar küçük kalıyor. (G20 içinde yer almayan İspanya paketinin ise %7’si)
- Açıklanan paketin gerçek içeriği 100 milyar lira değil:
Paketin içinde hesaplanan değerlerden bir kısmı sadece öteleme (vergi, SSK, kredi geri ödemeleri) veya erkene alma (emeklilere bayram ikramiyesi). Yani mevcut bütçede zaten var olan kalemler. Örneğin, vergi, SSK prim ertelemeleri 100 milyar liranın içinde hesaplanıyor. (Kaldı ki vergi ve SGK ertelemeleri perakende, AVM, demir-çelik, otomotiv, lojistik-ulaşım, sinema-tiyatro, konaklama, yiyecek-içecek, tekstil-konfeksiyon ve etkinlik-organizasyon sektörleriyle sınırlı).
Pakette kredi geri ödeme ertelemeleri yer alıyor; bunun 100 milyar içindeki payı belirtilmiyor. Kredi geri ödemeleri sadece şirketler için erteleniyor. Zaten uzun süredir bireysel kredilerden dolayı ağır bir yük altında olan vatandaşlar için (çoğu tüketici kredisi) erteleme yok. Sadece icra takiplerinin süresi uzatılıyor.
Öte yandan daha önce 25 milyar lira olarak açıklanan Kredi Garanti Fonu hacmi 50 milyar liraya çıkarılıyor. Bunun da 100 milyarın içinde mi sayıldığı tam anlaşılmadı.
Paketle emeklilerin en düşük aylığı 1.500 TL’ye çıkarılıyor (bu çok cüzi bir fark yaratıyor) ve bayram ikramiyesi Nisan’a çekiliyor. Yani yeni bir bütçe ayrılmıyor. Yaklaşık 12 milyar lira olduğu tahmin edilen ve zaten bütçelenmiş olan bu ödeme sadece biraz erkene çekiliyor.
- Pakette dar gelirlileri ve emekçileri doğrudan etkileyen maddelerin tutarı çok sınırlı
Pakette devlet firmalara “işçi çıkarmayın, işyerini kapatmayın, çalışanların ücretinin bir kısmını ben karşılayacağım diyor”. Bunun da kısıtları var. Örneğin asgari ücretliler 1.500 lira alabilecek, orta ve üst maaş gruplarında da üst sınır 4.380 lira (kısa çalışma ödeneği)[4]. Uygulama sadece 3 ay için geçerli olacak. Kapsama alınacak çalışanın son 3 yılda en az 450 gün sigortalı olarak çalışmış olması son 60 gün yine sigortalı olması zorunlu. İşverenin de bir çalışanı bile işten çıkarmamış olması şartı var. Hangi koşullarda bu destekten yararlanılabilecek? Hangi şirketlerin kapsama gireceği başvuru değerlendirme sonucuna bağlı, yani kapsamdaki her şirketin alması garanti değil. (İlk haftada 19.000 civarı şirketin 450.000 civarı çalışan için başvuru yaptığı belirtiliyor; ayrıca her şirket başvuramıyor, şirketlerin faaliyetlerinin en az 1/3 oranında etkilenmiş olması gerekiyor.) Bu ödeneğin boyutu resmi kaynaklarca 7 milyar lira olarak açıklandı[5]. Ancak uygulamanın nasıl şekilleneceği ve bu başvuruların ne zaman sonuçlanacağı belirsiz görünüyor.
Salgın döneminde en önemli olabilecek iki konudan biri tabii ki iş güvencesi yani insanların işsiz ve salgın boyunca da ücretsiz kalmaması. Bu konuda pakette devletin konuyu tamamen özel sektöre havale ettiği görülüyor. Bu konuyla ilgili maddelerin hemen hepsinde “çalışma hayatının devamı” kabulü esas alınmış. İşveren kimseyi işten çıkarmayacak, kısmi bir teşvik alacak, paketin sunduğu bazı olanaklardan işçi çıkarmama koşuluyla faydalanacak. Çalışan kesimler salgına terk ediliyor. İnsan sağlığı ekonomiye feda ediliyor…
Pakette, market gibi insanların yoğun olduğu yerlerde çalışan ve kendini riskli görenlerin ücretsiz izin alması vs. gibi yasal bir düzenleme yok. Böyle bir durumda çalışan işe gitmediğinde işverenin iş akdini feshetme hakkı var. İşyeri salgın diye mücbir sebep nedeniyle tamamen kapanırsa çalışanların hiçbir gelir güvencesi olmayacak. Bu konuda hükümete İşsizlik Fonu’nu kullanın çağrısı yapıldı. Muhtemelen bu fon “beka” için kullanıldığından bu önlem alınamadı.
Pakette dar gelirlilerle ilgili ikinci önemli konu da ihtiyaç sahibi ailelere yapılacak nakdi yardımlar. Pakette bunun için sadece 2 milyar lira (paketin sadece %2’si) ayrılmış. 65 yaş üstüne dağıtılacak kolonya ve koruyucu maskeyi saymazsak bu kesimin de Allah’a havale edildiği görülüyor.
Pakette işsizler ise hiç yok.
Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Paketin ertelemeler ve öne çekmelerle tarif edilen kısımları (vergiler, primler, krediler) çıkarıldığında net ek kaynağın 10 milyar lira civarında olduğu anlaşılıyor. Başka bir deyişle 1,5 milyar avrodan az. Diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda bu kez “devede kulak” bile demek zorlaşıyor.
Bu veriler ışığında paketin büyüklüğünün ne kadar küçük olduğu başka bütçe kalemleriyle karşılaştırıldığında daha net ortaya çıkıyor:
Türkiye’nin 2020 Toplam Gider Bütçesi[6] 1 trilyon 95,5 milyar lira. “Savunma ve Güvenlik” bütçesi 141,1 milyar lira, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi 11,5 milyar lira.[7]
Çok daha kritik bir karşılaştırma yapalım: Türkiye’nin İttihatçı “beka siyaseti” kapsamında sürdürdüğü Suriye operasyonlarının tam maliyeti bilinmiyor. Örneğin Afrin ya da Fırat Kalkanı Harekâtı ile ilgili bilgiler hükümet tarafından açıklanmadığı için, gerçek bir maliyet dökümü yapmak mümkün görünmüyor. Açıklanan bazı yüzeysel rakamlara göre sadece Afrin harekatının ilk bir aylık maliyetinin 1 milyar doları (6,5 milyar lira) bulduğu sanılıyor.[8] Bir yoruma göre “Barış Pınarı” harekatının 5 günlük maliyetiyle 1 tam donanımlı hastane kurmak mümkün idi.[9]
Rusya’dan alınan ve akıbeti meçhul S400’lerin maliyetinin 2,5 milyar dolar olduğu söyleniyordu.
Paket için kaynak arayanlara duyurulur.
Mevcut bütçe kalemlerde yapılacak ciddi bir tasarrufla, daha önemlisi fazlasıyla sıcak kaynak harcanarak sürdürülen operasyonların durdurulmasıyla, sözünü ettiğimiz 10 milyar liradan çok daha büyük rakamlara çıkarılması mümkün. Ancak iktidar böylesi bir yaklaşımın kendi bileşenlerinin yapısını ve sınıfsal dengeleri değiştireceğini (diğer rezervlerin çoktan tüketildiğini) gayet iyi biliyor ve yazımızın başında bahsettiğimiz varsayımlarla hazırlanmış paketi popülist söylemler de ekleyerek pazarlamaya devam ediyor.
* * *
Açıklanan pakete maalesef ana muhalefetin yaklaşımı da beklenen derecede radikal bir fark oluşturmadı. CHP’nin yaklaşımının “sosyal devlet” anlayışına daha yakın öneriler içerdiği gözlemlense de önerilerin mevcut hükümete dönük bir söylem ve çağrı formunda ilan edilmesi bile başlı başına bir sorun teşkil etti. Ayrıca CHP’nin önerileri içinde işsiz kalacak, ücretsiz izne ayrılacak milyonların ne olacağı konusunda sadece mevcut işsizlik fonu uygulamasının korunmasını savunmakla[1] yetinerek iktidardan çok farklı bir önerisinin olmaması dikkat çekici. Örneğin Fransa ve Almanya’da olduğu gibi ücretsiz izne çıkarılanlara doğrudan gelir desteği sağlansın gibi öneri bile yer almadı. Sadece yoksullara ve işsizlere aile yardımı olarak 2 bin liralık gelir güvencesi önerisi sonradan eklendi.[2]
CHP’nin önerileri:
- İşsizlik maaşı süreleri uzatılmalı. İşsizlik sigortasından yararlanma şartları yeniden düzenlenmeli.
- Okulların tatil edilmesi nedeniyle ücret alamayacak öğretmenlerin mağduriyeti giderilmeli.
- Zora düşecek küçük esnaf ve KOBİ’lere yönelik vergi ve sigorta primleri ertelenmeli.
- Fatura ödeyemeyenlerin su, elektrik ve gazı kesilmemeli.
- Sağlık çalışanlarına iki kat maaş verilmeli.
DEVA Partisi’nin başlıca önerilerinin ise hem CHP hem de Hükümetin listesinden ortak maddeleri içerdiği görüldü:
- Kısa çalışma ödeneği devreye sokulmalı.
- İstihdamla ilgili vergi ve primlerde muafiyet, indirim veya erteleme uygulamasına gidilmeli.
- Uzaktan çalışanlar için sosyal güvenlik uygulamaları geliştirilmeli.
- Elektrik, su ve doğalgaz ödemeleri belirli sürelerle ertelenmeli.
- Kredi kartı kullanımında ve tüketici kredilerinde kolaylaştırıcı önlemler alınmalı…
İyi Parti’nin paket hakkındaki görüşlerini dile getiren Akşener şunları söyledi:
- “Olumlu bulduğumuz yanları olmakla birlikte, paketin milletimizin her ferdini kapsayan, toplumsal anlamda adil nitelikte olmadığı maalesef ortada. Patronlara teşvik, vatandaşa kolonya öngören bir ekonomik paket, milletimizin içinde bulunduğu bu hassas dönemdeki ihtiyaçlarını karşılayamaz.” Açıklamasında bulundu.
- İYİ Parti olarak önerimiz, harcama garantili hanehalkı desteğidir. Hazine, sıfır faizli bonoları hane halkına, hanenin büyüklüğüne göre orantılayarak dağıtsın. Bunun maliyeti açıklanan destek paketinin ancak üçte biri kadar olur. Bu bonoyu alan hane halkı, ister aylık tüketiminin bir kısmını bu bonoyu paraya çevirerek yapsın, isterse saklasın ihtiyacı olduğunda kullansın.
- Bunun yanı sıra Akşener, “İYİ Parti olarak, milletimizin sağlığının korunması ve ekonomik çöküşün önlenmesi konusunda hükümetin alacağı doğru ve rasyonel tedbirleri destekleyeceğimizi ilan ediyoruz.” demeyi de ihmal etmedi.
Öte yandan iktidar, son dakikada “millet ittifakı” muhalefetinin bazı popülist yaklaşımlarının da üzerine atlayıp benimsemeyi göz ardı etmedi. Sağlık çalışanlarının gerçek ihtiyaçlarına acil çözümler üretmek yerine “sağlık çalışanlarına ücretsiz toplu taşıma” uygulaması başlatan belediyelere ek olarak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun son dönemde alışkanlık edindiği “öneriler listesi”nde yer alan “sağlık çalışanlarına 2 kat maaş”[10] önerisi daha yeterince duyulmadan hükümetin ek desteklerinden birisi olarak duyuruldu. Doktora 6 bin TL, hemşireye bin 550 TL, teknikere bin 250 TL ödenek sağlanıyor. Toplam kaynağın 5.7 milyar lira olacağı açıklandı.[11]
* * *
Bu yazı yazıldığı sırada başta CHP’li 3 Büyükşehir (Ankara, İstanbul, İzmir) belediyesi kendi inisiyatifleriyle önemli kararları uygulamaya başladılar.[12] Gecikmeli de olsa bunların mevcut iktidarın gayrı-insani yaklaşımına karşı olumlu gelişmeler olarak görmek gerekli. Ancak bunların ve daha da sert önlemlerin gerçekten etkili olmaları ve gerektiği şekilde kapsayıcı hale gelmesi için zorunlu olan bir tür “sivil itaatsizliği” göze alıp alamayacağını görmek gerekiyor. Zira bugün yapılabilecekler artık “iktidara rağmen” yapılabilir hale gelmiş görünüyor.
Çok yakın zamandaki başka bir gelişme de başta Ankara ve İstanbul Belediye’lerinin bir anlamda iktidara rağmen fiili sorumluluk alarak ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere malzeme paketleri hazırlamak ve diğer gereksinimleri karşılamak için halktan bağış toplama girişiminde bulunmasıydı. Bundan çok rahatsız olan iktidar önce bu girişimi kriminalize etmeye yöneldi, hemen sonra da sahiplenip “bağış toplanacaksa onu da ancak ben yaparım” dedi. Cumhurbaşkanı’nın yedi maaşını bağışlaması sonucu bu kampanya yandaş çevrelerde şova dönüştürülürken muhalif çevrelerde de eleştiri ve yer yer de alay konusu oldu. Belli ki iktidar acziyetinin ve tercihlerinin deşifre edilmesinden korkuyor…
* * *
Yine bu yazı yazıldığı sırada bazı tanınmış aydınlar, “Sosyal Bilimcilerin Çağrısı” başlığı altında bir bildiri yayımladılar.[13]
Türkiye’de biraz olsun makul bir iktidar yapısı olsaydı, kısa vadede yapılması gerekenler konusunda fikir birliğine varmak aklıselim ve vicdan sahipleri için çok zor değil: Mevcut devlet bütçesi kalemlerinde radikal değişiklilere gidilerek, gerekirse para basılarak veya sermaye hareketleri düzenlenerek ek kaynaklar yaratılmalı ve bunlar kredi teşviklerine, şirketleri rahatlatmaya değil, sadece sağlık harcamalarına ve dar gelirli ve emekçilere dönük nakit aktarımlarına ayrılmalı.
Son yıllarda önemli kamu kaynaklarını, rezervleri, yedek akçeleri “beka siyasetine” feda eden, gerçekçi bir ekonomi paketi hazırlayacak güç, irade ve insani duyarlılıktan yoksun bir hükümetin bugün yaptıklarının aksini beklemek saflık olacaktır. Türkiye’de bu şekilde kararlar verebilecek bir iktidar yapısı da mevcut değil, bu yöndeki olası bir kararın uygulanmasında denetimi sağlayabilecek örgütlü bir muhalefet de….
Bu yüzden, toplumsal hareketlerin zayıf olduğu bir dönemde “merkezi devleti” öne çıkaran ve geçtiğimiz yıllarda da gündeme gelen “kumanda ekonomisi”ne meşruiyet katabilecek söylemlerde dikkatli olunması gerektiğini belirtmeliyiz. İttihatçı koalisyonun bu tür söylemleri “beka ekonomisi” için kullanmak isteyeceği çok açık.
Bu türden muhalif bir bildiriden bizim beklentimiz, topluma farklı bir bakış açısı önermek ve toplumun aydınlanmasına katkı sunması adına en azından aşağıdaki maddelerle başlaması olabilirdi:
- Mevcut hükümet, sadece kendi bekasını korumayı ön planda tutmaktadır ve derhal istifa etmelidir.
- Toplumun geniş kesimlerini temsil eden (mesleki ve sivil toplum kuruluşlarının da dahil olduğu) ve kısa vadede “toplum sağlığını” asgari bir ortak payda olarak gören geçici bir hükümet kurulmalıdır.
- Türkiye toprakları içindeki ve sınır ötesindeki bütün askeri operasyonlar derhal durdurulmalıdır.
- Koronavirüs konusundaki önlemler siyasetten arındırılmış bilimsel ve toplumcu bir bakış açısıyla değerlendirilip radikal bir şekilde yeniden ele alınmalıdır.
Bunlar mevcut bakış açısıyla hayali talepler olarak görülebilir. Ama bakış açımızı ne kadar değiştirmemiz gerektiğini vurgulamak açısından değerli olduğunu düşünüyoruz.
***
[1] https://www.tv100.com/chp-lideri-kilicdaroglu-korona-virusune-karsi-ekonomik-onlem-paketi-acikladi-haber-488548
[2] https://www.birgun.net/haber/kilicdaroglu-13-maddelik-koronavirus-onlem-paketini-acikladi-292847
[1] https://t24.com.tr/haber/canli-cumhurbaskani-erdogan-bir-hafta-sonra-ilk-kez-konusuyor,867231
[2] “Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketinin detayları için bkz.: https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/iste-turkiyede-corona-viruse-karsi-alinan-19-onlem,DLj8be2F6USEH-SVoXIcHA/PQPBSgFo2EC44W0KJy-H1g
Daha detay uygulama genelgeleri için bkz.: “7226 Sayılı Kanunla Korona Virüse Karşı Alınan Önlemler Paketi”
http://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/bulentak/003/
Sonradan alınan kararlar için bkz.: https://www.sozcu.com.tr/2020/ekonomi/turk-eximbank-destek-paketi-acikladi-5699289/
[3] https://www.art-izan.org/one-cikanlar/nasil-bir-ekonomik-kriz-ile-karsi-karsiyayayiz/
[4] https://www.sozcu.com.tr/2020/ekonomi/kisa-calisma-odenegi-kimler-alabilecek-kisa-calisma-odenegi-icin-nasil-basvurulur-5709940/
[5] https://www.sabah.com.tr/ekonomi/2020/03/29/kisa-calisma-odenegi-2020-nasil-hesaplanir-kisa-calisma-odenegi-basvuru-sartlari-nelerdir-basvurusu-nasil-yapilir?paging=3
[6] https://www.aa.com.tr/tr/info/infografik/15891
[7] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/diyanet-isler-baskanliginin-butcesi-yuzde-2-bin-90-artti-264325h.htm
[8] https://yeniyasamgazetesi.info/krizin-gorunmeyen-yuzu-savas/
http://siyasihaber4.org/afrin-harekatinin-maliyeti-1-milyar-dolari-gececek
[9] https://www.evrensel.net/yazi/84919/fatura-milyar-dolar-sorunu-cozum-sifir-boyle-bir-denkleme-evet-denir-mi-1
[10] https://www.borsagundem.com/haber/kilicdaroglu-saglikcilara-aylik-cift-maas-odemesi-yapilsin/1479151
https://www.sabah.com.tr/ekonomi/2020/03/25/saglik-calisanlarina-sukran-odenegi
[11] Bu şekilde sağlık çalışanlarının meslek onurunu zedelediklerinin farkında bile değiller; oysa o kadar da büyük fonlar gerektirmeyen bu tür maddi destekler hiç duyurulmadan zaten yapılabilir, yine sağlık çalışanlarına özel bir ulaşım/taşıt ve konaklama olanağı kolaylıkla tahsis edilebilir. Bunların yapılmıyor olmasının şaşkınlık uyandırmamasını geçelim, en tepedekilerin de sahne aldığı “balkonlardan sağlık çalışanlarına alkış” şovu görüntülerinin her yede yayınlanmasıyla naif ve iyi niyetli bir jestin gasp edilmiş olması (sonradan da selâ okumaya dönüştürülüp manipüle edilmesi başka bir garabet.
[12] Bu konuda bir özet için bkz.: https://t24.com.tr/yazarlar/murat-sabuncu/beni-duzeniniz-oldurur-diyen-tir-soforunun-gozaltina-alindigi-gunlerde-chp-nin-hakca-duzen-arayisi,26057