Bazen apaçık ortada olan şeyleri açıkça ifade etmek zorunda kalırız. Yoksa iğrenç olanı normalleştirmeyi mi tercih etmeliyiz? Her köşe başını bir çatışma alanına, her elde taşınan cihazı bir bombaya, her bombayı bir mezara, her adımı birinin sonuna mı dönüştürelim? Korkuyu yeni normal haline mi getirmek istiyoruz? Paranoyayı bilgelik mi sanıyoruz? Ateşkes mi istiyoruz yoksa ateşi yaymayı mı?
Netanyahu: Devletçi elitizmin, milliyetçi ahlaksızlığın, utanç verici savaş rezilliğinin çok ötesine geçip, ancak sürünerek gelebildiğin yer, faşist tabandan beslenen bir çöküntü.
İğrençsin. Ve hepimizi ardından sürüklemek istiyorsun, değil mi?
Peki ya İsrail Savunma Kuvvetleri IDF’dekiler? Ya sadece hayatını İsrail’de sürdürdüğü için orada olan İsrailliler? Ya dünyanın dört bir yanında yaşamını sürdüren İsrail destekçileri?
Filistinlilere yapılan ve yapılmakta olan ve artık durmak yerine giderek yayılan şeylerden midesi bulanan bizler; Netanyahu’ya, IDF’ye, soykırımı destekleyen İsrail’deki İsraillilere; soykırımı görmezden gelen, mazeretler üreten, silahlandıran ve yardım eden dünyanın dört bir yanındaki İsrail destekçilerine nasıl bakmalıyız?
Gazze’nin okullarına, hastanelerine, evlerine ve sokaklarına yağdırılan bu insanlık dışı soykırım karşısında dehşete düşebilir, öfkelenebilir ve sinirlenebiliriz. Peki bunu yaparken bu soykırımı görmezden gelenlere, destekleyenlere, bizzat faillerine ve planlayıcılarına canavarca* yakıştırmalar yapmaktan kaçınabilir miyiz? Kendimiz de canavarlaşmadan bunu yapabilir miyiz?
Gittikçe zorlaşıyor. Gerçekten zor. Diğer insanları, komşularımızı ya da akrabalarımızı soykırım planlayıcıları, failleri, destekçileri ya da sadece görmezden gelenler olarak bile düşünmek istemiyoruz. Diğer insanlardan nefret etmek istemiyoruz. Peki, yapılan eylemlerden nefret ederken, bu işin içinde olanların da bizim gibi insanlar olduğunu kabul edebilir miyiz? Eylemlerden nefret ederken faillerini canavarlaştırmamayı başarabilir miyiz?
İsrailliler 7 Ekim’deki eylemlerden nefret ederken, bu eylemlere yol açan koşulları ve duyguları anlayabilirler miydi? İsrailliler, failleri canavarlaştırırken, tüm Filistinlileri daha az canavarlaştırmayı başarabilirler miydi? İsrailliler, Filistinlilere haşere dememeyi, Filistinlilere karşı soykırımı teşvik etmemeyi başarabilirler miydi? İsrailliler kendilerini soykırım faillerine indirgemekten kaçınabilirler miydi?
Aynı şekilde, baskıcı ve hatta katil polislikten nefret ederken polislere domuz dememeyi başarabilir miyiz? Irkçı, kadın düşmanı Trump’tan nefret ederken Trump’ın destekçilerini canavarlaştırmamayı başarabilir miyiz? İçimizde faşist eğilimlere karşı mücadele etmek için gereken enerjiyi uyandırırken, faşist duyguların kendi davranışlarımızı etkilemesine izin vermemeyi başarabilir miyiz?
Gazze’deki dehşeti sona erdirebilir ve yayılmasını engelleyebilir miyiz? İsrail’in kutsal olan her şeye, ahlaki olan her şeye, değerli olan her şeye karşı olduğunu; Filistinlilerden ve belki de İsrail’den geriye hiçbir şey kalmayana kadar tam anlamıyla kargaşa ve yıkıma kararlı olduğunu görebilir miyiz? Peki biz, haklı olarak reddettiğimiz şeye dönüşmemeyi başarabilir miyiz? Soykırımı ve Trumpizm’i sona erdirme görevimizin bir parçası da bu değil mi?
Öfkeyi ifade etmek ve kararlılık göstermek ama canavarlaşmamak kolay değil. Bazılarımız deniyor. Hepimiz denemeliyiz, değil mi?
* Ç.N: “dehumanize/dehumanized” kalıpları yazının bağlamı içinde, insanlık dışı eylemleri nedeni ile faillerin, destekçilerin ötekileştirmesi anlamında, birçok yerde kullanılıyor. Buradaki anlamı, Türkçe “canavarlaştırma” kelimesinin, zihinsel ve ideolojik bir konumlandırma eylemi olarak “insanlıktan çıkma/çıkarma” kalıbından daha iyi ve yerinde karşılayacağını düşünüyorum.