Değerlendirme yazısı bu linkteki haber akışı esas alınarak hazırlanmıştır.
İÇ POLİTİKA
İşçi Eylemleri
Ekonomik krizin daha da yoksullaştırdığı, zor şartlarda, güvencesiz bir şekilde, düşük ücretlerle çalışmaya zorlanan kesimlerin tepkileri bir süredir gündemde. Kuryeler, depo çalışanları, fabrika işçilerinin eylemleri gittikçe artmaya başladı. Özellikle kuryelerin eylemleri sosyal medyada ve muhalif medyada en görünür olan eylemlerden. Online satış platformu şirketleri pandemi döneminde en fazla ve en hızlı büyüyen şirketler oldular. Bu büyüme çok büyük oranda kuryelerin emeğine yaslanmasına rağmen kuryeler çok düşük ücretlerle, hem sosyal hem fiziksel anlamda güvencesiz koşullarda çalışmaya devam ediyor. Son olarak yapılan maaş zamlarının yetersizliği ile birlikte de eylemlere başladılar.
Trendyol Express çalışanları %36 olarak açıklanan resmi enflasyon oranının bile altında kalan, %11’lik maaş zammı oranlarını protesto etti. İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Muğla, Eskişehir gibi illerde eylemler düzenlediler. Eylemlerinin sonuç vermesiyle birlikte maaş zammı oranları %38,8’e yükseldi. HepsiJet ve Scotty çalışanı kuryeler de yapılan zamlara karşı eylemler düzenlediler. Maaş zammını protesto eden 5 işçi işten atıldı. Kuryeler, paket başına 1 liralık zammı protesto ediyorlar. Firmanın %46 olarak açıkladığı zam oranın doğru olmadığını, yapılan zammın iki yıl içinde toplam %36 olduğunu, taleplerinin ise tüm çalışanlarla bir yıllık sözleşme yapılması, 12,500 liralık sabit ücret ödenmesi ve atılan işçilerin geri alınması olduğunu söylüyorlar. Yemeksepeti kuryeleri ve depo işçileri de düşük zamları, sendikalı işçiler üzerindeki baskıyı ve kuryelerin sosyal güvenceden yoksun bir şekilde çalışmaya zorlanmasını İstanbul’da ve İzmir’de protesto ettiler. İnsani yaşam düzeyi için gerekli, enflasyon ile orantılı maaş artışı merkezi ve en görünür talep olmakla birlikte, kuryelerin talepleri arasında hak mücadelesine dahil olanların iş güvencesinin sağlanması da yer alıyor. Türk-İş’e bağlı Nakliyat-İş ve Liman-İş’te örgütlü olan işçiler, bu bağlamda sendikal hakları da gündeme getiriyorlar.
Sendikal örgütlenmenin önünün açılması talebini dile getiren bir diğer işçi kesimi de Farplas işçileri. Yine Divriği’de maden işçileri maaşlarının enflasyon düzeyinde artırılması ve sosyal haklarının düzenlenmesi talebiyle eylemlerini sürdürüyorlardı. Üç gün süren iş bırakma eylemin ardından işçilerin talepleri kabul edildi, böylece maaş artış oranı %51 olurken, işçiler banka maaş promosyonu, gıda ve yemek farkı ücreti ve aylık 750 TL yakacak yardımı alacak. Sonuçta en düşük ücret 5250 TL olurken, yer altında çalışan madencilerin ücretleri 7300 TL oldu. BBC çalışanlarının eylemleri de bir süredir gündemdeydi. Bu eylemler de başarıyla sonuçlandı. Türkiye Gazeteciler Sendikası üyesi BBC çalışanları %32 zam aldı. Ayrıca, aileleri kapsayan özel sağlık sigortası, günlük brüt 60 TL yemek desteği ve brüt 1200 TL gözlük yardımı da alacaklar.
İşçi eylemlerinin yanısıra, sağlık çalışanlarının eylemleri de geçtiğimiz iki haftanın gündemiydi. Türk Tabipler Birliği ‘Beyaz Nöbet’ eylemlerine başladığını duyurdu. Eylemler 3 Şubat’a kadar sürecek. Temel talep sağlık çalışanlarının özlük haklarını içeriyor: Güvenli bir ortamda çalışma, ücret artışı, çalışma saatlerinin düzenlenmesi, liyakatsiz atamalara ve mobbinge son verilmesini içeriyor. Eylemler çeşitli il ve hastanelerde sürüyor. Aile hekimleri de Şubat ve Mart aylarında iş bırakma eylemlerine hazırlanıyor. Aile hekimlerinin temel talebi Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’nin geri çekilmesi ve aile hekimlerinin özlük haklarında iyileştirme yapılması.
Sağlık çalışanlarının koşulları pandemi döneminde çok daha fazla zorlaştı. Artan vakalar karşısında yeterli personel bulunmaması en temel sorunlardan bir olarak görünüyor. Tüm birimlere hizmet veren, mutfak, merkezi sterilizasyon ünitesi ve çamaşırhane gibi hasta ve çalışan sağlığı, temizliği ve beslenmesi açısından kritik olan alanların artan hasta sayısı karşısında hizmet niteliğinin düştüğü belirtiliyor. Bu durum, sağlık çalışanları arasında Covid vakalarının artmasına da yol açıyor. Tüm bu gelişmeler sonucunda hekimler arasında yurtdışına gidenlerin sayısında da ciddi bir artış var. TTB başkanı Şebnem Korur Fincancı, Ocak ayında 197 hekimin yurtdışına gitmek için ‘iyi hal belgesi’ aldığını açıkladı.
Bu ekonomik koşullar göz önüne alındığında önümüzdeki dönemde de pek çok işçi eylemi olacağını öngörmek yanlış olmaz. Ancak özellikle muhalefetin ve belki de en önemlisi sosyal demokrat bir parti olarak CHP’nin işçi eylemleri karşısındaki suskunluğu ve pasif tutumu dikkatleri çekiyor. Elbette CHP tümüyle ilgisiz değil ancak bu direnişler üzerine kurulan bir muhalefet dilini ve anlayışını görmek de imkansız.
Seçim Gündemi, HDP’nin Kapatılma Davası, CHP’nin Yolsuzlukları Deşifre Etmesi
HDP’nin kapatılmasının talep edildiği dava gündemdeki yerini koruyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın esas hakkındaki görüşü Anayasa Mahkemesi tarafından HDP’ye iletildi. Bu davanın yanısıra HDP’li siyasetçilere de çeşitli bahanelerle davalar açılmaya, tutuklu siyasetçilerin temel insani haklarının ihlal edilmesine devam edildi. Pervin Buldan’ın Deniz Poyraz’ın duruşması sırasında yaptığı konuşma nedeniyle hakkında soruşturma başlatıldı. Demans teşhisine rağmen tahliye edilmeyen Aysel Tuğluk için üç hafta boyunca Adli Tıp gözetiminde tutulmasına karar verildi. Türkiye devleti HDP’yi seçim sürecinde siyaset alanının dışına itmek için tüm kanallardan harekete geçmiş olsa da AİHM’in HDP’li 40 milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ve yargılanmalarının hak ihlali olduğuna karar vermesi Türkiye’yi dış siyasette zora sokacak gibi görünüyor. HDP kapatma davasının temelinde Kobane davası vardı. Bu kararla birlikte hem dokunulmazlıkların kaldırılması hem de kapatma davasının hukuki zemini sarsılmış oldu. AİHM davası ile ilgili yaşanan bir skandal da eksik başvuru nedeniyle bazı siyasetçilerin bu karardan faydalanamayacak olması. Roboski davasında da benzer bir olay gerçekleşmiş, süreci takip etmesi gereken avukatlar bu nedenle eleştirilmişti.
HDP’nin seçim dışına itilmesinin, Kürt seçmenin seçimlerde belirleyici rol oynamasının önüne geçilmesinin pratikte mümkün olmadığını söylemek mümkün. HDP’nin %10-12 civarında oyu olduğu varsayılıyor. İktidarın HDP’yi kapatarak, Öcalan ile görüşmeye çalışıp Kürt siyaseti içindeki ayrışmaları görünür kılarak seçmen kitlesini de dağıtmayı hedeflediği söylenebilir, ancak bu politikanın sonuç vermesi çok rasyonel görünmüyor. Her ne kadar AKP muhafazakâr Kürt seçmeni yanına çekmeye çalışsa da özellikle MHP’nin tavrı nedeniyle bu pek mümkün görünmüyor. İktidar bu politikalarla ilerlerken muhalefet de sınırlı ve kontrollü de olsa Kürt seçmenin oyuna talip olduğunu göstermeye çalışıyor. Kılıçdaroğlu’nun ‘demokrasinin yolunun Diyarbakır’dan geçtiği’ şeklindeki açıklaması gibi sınırlı ve kontrollü çıkışlar, CHP’nin Kürt seçmene işaret ettiğinin göstergesi olmakla birlikte İyi Parti’den bu açıklamaya gelen tepkiler, CHP’nin Kürt politikasında devletin koyduğu sınırı aşmaması gerektiğine dair uyarılar olarak okunabilir. İyi Parti’li Yavuz Ağıralioğlu’nun Kılıçdaroğlu’nun çıkışına verdiği “Diyarbakır vurgusu, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dolayısıyla bana muhtaçsınız şımarıklığı olan HDP’ye kompliman gibi olur. Dikkat ederek yürümeli, 84 milyonu bir aile gibi korumalıyız. ” şeklindeki yanıtı MHP’nin AKP’yi kontrol etme misyonunun, muhalefetteki yansımasının da İyi Parti’nin CHP’yi kontrol etme misyonuna denk düştüğünün bir örneği olarak düşünülebilir. İyi Parti CHP’yi ‘Türklük Sözleşmesi’ni ihlal etmemesi için düzenli olarak uyarıyor. Akşener görece demokratik açıklamalar yapsa da, yardımcılarının sert ve devlet merkezli açıklamaları gündemde yer tutuyor. Akşener’in son dönemde bu tip açıklamaları sınırlandırma çabasını bıraktığı da gözlemleniyor. CHP’nin Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması için düzenlenen fezlekeye ‘evet’ oyu vereceklerini açıklaması da bu çerçevede değerlendirilebilir.
CHP ekonomik krizin ve yolsuzlukların ayyuka çıkmasının ‘kendiliğinden’ AKP-MHP ittifakını iktidardan düşüreceğini düşünerek seçim odaklı politika yapmaya devam ediyor. AKP’nin yolsuzlukları 17-25 Şubat’tan itibaren belgeleriyle ortalığa dökülmüş durumda. Sedat Peker’in videolarıyla birlikte bu yolsuzlukların kendisi kadar gündeme geliş biçimi, sunumu, sosyal medyada ‘prime time’da açıklanması da ayrı bir önem kazandı. Kılıçdaroğlu da bu akımı takip ederek yolsuzluklarla ilgili belgeleri kamu ile paylaşmaya devam ediyor. Son olarak 6 milyarlık ihale yolsuzluğu ile devletin nasıl dolandırıldığını açıkladığı bir video yayımladı. Muhalefet yolsuzlukları ön plana çıkarırken, iktidar da İmamoğlu’nu hedef almaya devam ediyor. Yolsuzlukların açığa çıkması son derece önemli olmakla birlikte, ekonomik krizle birlikte yükselen toplumsal hareketlerle yanyana gelebilmek muhalefet açısından oldukça kritik. Ancak CHP, daha önceki dönemlerde de yaptığı üzere, bundan özellikle uzak duruyor. Devlet çizgisini takip ederek, toplumsal hareketlere güç ve meşruiyet vermekten kaçınarak, bekleyelim de iktidar kendiliğinden düşsün stratejisi izliyor.
Yoğun kar yağışı nedeniyle trafiğin durma noktasına geldiği İstanbul’da, İmamoğlu’nun bir balıkçıda yediği yemek iktidar medyasının gündeminde yoğun bir şekilde yer aldı. Hukuksuz bir şekilde mobese görüntülerinin kullanılması sonucunda elde edilen görüntülerle İmamoğlu itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Hatta Bahçeli, İmamoğlu’nun istifasını istedi. Mobese olayının yansımasını bulduğu bir diğer gelişme ise Abdülhamit Gül’ün istifa etmesi ve yerine Bekir Bozdağ’ın geçmesi oldu. Basında yer alan kulis haberlerinden anlaşılan, Mobese olayı da Gül’ün Soylu ile ayrıştığı olaylardan biri olmasıydı. Gül’ün Millî Görüş çizgisinden geldiği, Menzil tarikatına yakın olduğu, Sedef Kabataş’ın tutuklanması için çok sert tavır aldığı biliniyor.
Boğaziçi Üniversitesi’nde Dekan Atamaları
Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör atanmasıyla başlayan süreci önceki yazılarımızda ‘fetih’ süreci olarak değerlendirmiştik. Bu süreç bir yılı aşkın süredir devam ediyor. Üniversite bileşenlerinin direnişi iktidarın üniversiteyi ele geçirme adımlarını sekteye uğratmakla birlikte, iktidar üniversitenin yönetim mekanizmalarını ele geçirmek için adımlar atmaya devam ediyor. Son olarak Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yasemin Bayyurt, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özlem Berk Albachten ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Ercan disiplin suçu işledikleri gerekçe gösterilerek görevden alındı ve yerlerine vekiller atandı. Dekanların görevden alınmaları ve vekil dekan atamalarının en önemli sonucu senato ve ÜYK’de örgütlenen direncin çökmesine yol açması. Bir yılı aşkın bir süredir üniversitede örgütlenen direniş hareketinin hem akademisyenler hem de öğrenci ayağının özel olarak değerlendirilmesi gerekiyor.
EKONOMİ
Maliye Bakanlığı ve Merkez Bankası politikaları
Son zamanlarda Merkez Bankası’nın yeni Swap anlaşmalarıyla rezervlerini belli bir seviyede tutmaya çalıştığı görülüyor. En son 19 Ocak’ta Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ile Birleşik Arap Emirlikleri Merkez Bankası arasında, BAE dirhemi ile TL için ikili para takası anlaşması imzalandı. Yapılan açıklamada, swap anlaşmasının nominal büyüklüğünün 18 milyar dirhem (AED) ve 64 milyar Türk lirası (TRY) olduğu, anlaşmamım 3 yıl süreyle geçerli olacağı ve karşılıklı mutabakatla uzatılabileceği belirtildi. Anlaşmanın imzalanmasından bir gün sonra Merkez Bankası Haftalık Para ve Banka İstatistikleri yayımlandı. Verilere göre; 14 Ocak haftasında Merkez Bankası’nın net rezervleri 7,9 milyar dolardan 7,5 milyar dolara geriledi. Brüt rezervler ise 104 milyon dolar artarak 109 milyar 549 milyon dolara yükseldi. Brüt döviz rezervleriyse 287 milyon dolar azalışla 70 milyar 702 milyon dolara geriledi. Brüt döviz rezervleri, 07 Ocak’ta 70 milyar 989 milyon dolar seviyesindeydi. Özetle Swap (takas/borç para) hariç net döviz rezervlerindeki düşüş devam etti. Swaplar hariç tutulduğunda net döviz rezervi eksi 56,9 milyar dolara geriledi.
Öte yandan 20 Ocak’ta Merkez Bankası, politika faizinin yüzde 14 düzeyinde sabit tutulmasına karar verdiklerini duyurdu. Şimdilik yeni bir faiz indirimine gidilmeyeceği anlaşılıyor. Aynı gün varlıklarını TL’ye dönüştüren kurumlara vergi istisnası getiren kanun teklifi TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. 1 Şubat’ta yayımlanan tebliğle de TL dönüşüm hesaplarında Merkez Bankası’na faiz yetkisi verildi.
22 Ocak’ta Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin İstanbul’da “ekonomistlerle toplantı” adı altında 50 kişiye yakın uzman, piyasa analisti ve az sayıda ekonomistle bir araya geldi. Toplantıda ‘Enflasyonun yüzde 30’un altına inmeme potansiyeli var’, ‘Politika faizini devreden çıkarttık’ sözleriyle dikkat çeken Nebati, en büyük şoku ise “enflasyon oranının altında kredi kullanıyorsunuz, daha ne istiyorsunuz?” sözleriyle yarattı. Devamında da daha önce ısrarla vurguladığı noktayı tekrarladı: “Faiz artışını unutun”. Yıl sonunda öngörülen enflasyon oranının %30 olacağını ve onun yarısı kadar bir faiz oranının geçerli kalacağının altını çizmiş oldu. Bu şekilde negatif reel faiz taahhüdü ile tarihte ulusal parasına erime taahhüdü veren ilk hükûmet olarak kayda geçti. Öte yandan yasasında fiyat istikrarını sağlama görevi olan Merkez Bankası’nın işlevlerinin önemsizleştiği, devre dışı kaldığı da ilan edilmiş oldu.
Enflasyon
3 Şubat’ta açıklanacak Ocak ayı enflasyon verileri beklenirken enflasyonun oldukça yüksek çıkacağına dair belirtilerin gündeme gelmeye başladığı görüldü. 21 Ocak tarihinde açıklanan TÜİK verilerine göre Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi’nde (2015=100), 2021 yılı Kasım ayında bir önceki aya göre yüzde 8,52, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 32,60, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 36,20 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 25,40 artış gerçekleşti. Öte yandan İTO verilerine göre İstanbul’da Ocak ayında aylık enflasyon yüzde 13,78 olurken, yıllık bazda artış yüzde 50,91’e yükseldi
Öte yandan Türkiye, 28 Ocak gecesi bir gece yarası görev değişikliği kararına daha tanık oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Başkanı’nı Sait Erdal Dinçer’in yerine Erhan Çetinkaya’yı atadı. Bu değişiklikle 6 yılda 6. Başkan değişikliği gerçekleşmiş oldu. Yeni Başkan’ın ilk icraatı, enflasyon sepetini değiştirmek oldu. Sepette son dönemde fiyatları büyük artış gösteren gıda, alkollü içecekler ve konut harcamaları alt gruplarının ağırlığı azaltıldı. Konut harcamalarının içerisinde doğalgaz, elektrik harcamaları gibi kalemler de bulunuyor. ENAK ise 2021 ile sağlıklı karşılaştırmanın olabilmesi için eski sepeti kullanacağını belirtti. Enflasyon rakamı 3 Şubat günü açıklanacak. Enflasyonun yansımalarının Nisan Mayıs’ta ortaya çıkacağını öngörebiliriz. Bu sebeple, yer yer başlayan işçi/çalışan eylemlerinin bahar aylarında daha da yaygınlaşmasını bekleyebiliriz.
Enerji teminindeki sorunlar ve üretime yansımaları
20 Ocak haftasında başlayan ve nedeni konusunda epey tartışma ve iddiaların geliştiği İran’dan doğalgaz arzındaki kesintiler, sanayi üretiminde ve elektrik üretiminde ciddi sorunlara yol açtı. Önce BOTAŞ, İran gazında yaşanan “arıza kaynaklı” 10 gün sürmesi beklenen kesinti dolayısıyla yüksek tüketimi olan sanayi tesisleri ve elektrik santrallerine kısıtlama getirileceğini açıkladı. Enerji Bakanlığı sanayi kuruluşlarına ‘Doğalgaz tüketimini düşürün’ uyarısı yaptı. 23 Ocak’ta Türkiye’deki tüm Organize Sanayi Bölgeleri’ndeki fabrikaların 3 gün boyunca üretim yapamayacakları, Fabrikalara sadece aydınlatma ve ısınma amaçlı enerji verileceği açıklandı. Başta otomotiv olmak üzere çoğu büyük sanayi kuruluşlarında, hatta bazı Anadolu illerinde de üretime ara vermeler başladı. Üretimdeki üç günlük kesintinin otomotiv ekosisteminde 1 milyar dolar kayıp yaratacağı belirtildi. Bu tür bir kesintinin Türkiye tarihinde ilk defa bu denli kapsamlı bir üretim duruşuna yol açtığı dile getiriliyor.
Doğal gaz krizinin BOTAŞ tarafından “İran’daki arıza” olarak açıklanan nedenine dair değişik iddialar gündeme geldi. GazDay Enerji Genel Müdürü Mehmet Doğan, asıl sorunun İran değil, arz güvenliğinin sağlanamaması olduğunu söyledi. Yazın pahalı denilerek gaz alınmayıp depolardaki gazın kullanıldığını dile getiren Doğan, depolardaki gaz bitip de çok soğuk geçen ardışık günler nedeniyle krizin patlak verdiğini kaydetti. Doğan, 15 Mart’a kadar enerji krizinin tekrarlayabileceği uyarısında bulundu. Bir diğer iddia da İran’a ödemelerin yapılmamasından dolayı İran’ın gaz arzını kestiği idi. Tüm bu iddiaları BOTAŞ yalanladı. Kısıtlamaların gerçek nedeni hala anlaşılamadı.
İşçi Eylemleri
Ekonomik krizin ve esasen de enflasyona bağlı hayat pahalılığı ve gelir adaletsizliği sonucunda belki de uzun yıllardan beri ilk kez bu kadar eş zamanlı ve yaygın olarak çalışanlarda ve işçiler arasında önemli eylemlilikler gelişmeye başladığı gözleniyor. Yukarıda da değerlendirdiğimiz gibi önümüzdeki dönemde de artarak devam etmesini beklediğimiz bu eylemliliğin nasıl gelişeceği ve toplumsal muhalefetle nasıl bir etkileşimin gerçekleşeceği çok büyük önem arz ediyor.
DIŞ POLİTİKA
Ukrayna Krizi
ABD, Rusya’nın Ukrayna sınırına büyük oranda asker yığdığını ve amacının işgal olduğunu ilan edince büyük bir tartışma çıktı ve uluslararası tansiyon arttı. Rusya ise, Avrupa’nın ve ABD’nin Ukrayna’ya silah yollayarak ortalığı karıştırmaya çalıştığını, kendilerinin işgal gibi bir niyete sahip olmadıklarını açıkladı. Rusya ve ABD’nin Doğu Avrupa üzerinde yürüttükleri hakimiyet mücadelesi yeni değil. Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra bu mücadele hızlanarak bugüne kadar geldi. Batı bloğu Rusya’nın hakimiyet alanı olarak tanımlanan bölgelerdeki devletleri AB’ye ve NATO’ya almaya başlayarak, Rusya’nın bölgedeki üstünlüğünü ortadan kaldırmaya çalıştı. Rusya bir yere kadar bu gelişmelere sessiz kalsa da artık sessiz kalmayacağını ve müdahale edeceğini uzun zamandır dile getiriyor. Nitekim Kırım’ı işgal ederek bu konuda ciddi olduğunu da gösterdi.
Mesele, NATO’nun Ukrayna’yı kapsayarak Rusya’nın bölgedeki hakimiyetini zayıflatması ve Rusya’nın tarihsel hakimiyet alanı olarak gördüğü bölgelere doğru yayılması olarak özetlenebilir. Rusya bu duruma artık sessiz kalmayacak gibi görünüyor. Ukrayna’nın NATO’ya alınmaması gerektiğini belirten Rusya’ya karşı ABD’nin ‘Rusya’nın bu isteği reddedildi’ şeklinde bir açıklama yapması gerilimi iyice arttırmış görünüyor. Rusya, Ukrayna’nın NATO’ya alınmasını kırmızı çizgisi olarak ilan etmiş durumda.
Konu üzerine yorum yapan bazı uzmanlar, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme niyetinin olmadığını, bunu ABD’nin de bildiğini ancak Rusya’yı baskı altına almak için bu açıklamayı yaptığını belirtiyorlar. Ancak bu görüşte olmayanlar da var. Bu gerilimin ciddiye alınması gerektiğini ve her an bölgede bir savaş patlak verebileceğini düşünen uzmanlar da bulunuyor. Doğrudan bir ABD- Rusya çatışması olmasa da iki tarafın da içinde olacağı bir iç savaş çıkabileceği yolunda görüşler de dile getiriliyor. Dolayısıyla ciddi bir savaş riski olduğunu iddia eden uzmanlar olduğu gibi, iki tarafın birbirini sınadığını ve Rusya’nın zor durumda bırakılmaya çalışıldığını söyleyenler de bulunmakta. Önümüzdeki günlerde bu konunun daha da ısınacağı söylenebilir.
IŞİD Saldırıları
Bu iki hafta içinde IŞİD’in hem Irak’ta hem de Rojava Kürdistanı’nda saldırılar gerçekleştirdiği görüldü. Irak ordusuna saldıran IŞİD, on bir askeri öldürdü. Bunun ardından çok ses getiren bir saldırı daha gerçekleşti. Haseke’de bulunan ve içinde binlerce IŞİD’linin olduğu hapishane saldırıya uğradı. Günlerce süren çatışmamalarda yüzlerce IŞİD’linin öldürüldüğü dile getiriliyor. Bununla birlikte SDG’nin de kayıpları olduğu belirtiliyor. Günlerce süren çatışmalardan sonra SDG hapishaneyi tamamen kontrol altına aldığını duyurdu.
Tüm bu gelişmeler “IŞİD yeniden harekete mi geçiyor? IŞİD toparlanma dönemini bitirdi ve artık sahaya mı iniyor? IŞİD’in bu saldırılarının arkasında kim var? IŞİD’in toparlanarak bu saldırıları gerçekleştirmesi kimin işine yarar?” gibi pek çok soruyu gündeme getirdi. Olaylar çok yeni olduğu için net bir şey söylemek zor olsa da, karşılıklı suçlamalar başlamış durumda. Kürt siyasi hareketi ve Rojava yönetimi IŞİD’in Rojava’ya yaptığı saldırının arkasında Türkiye’nin olabileceğini söylüyor, ayrıca bu saldırılarda NATO silahlarının kullanıldığı dile getiriliyor. Buna karşın ABD’nin bu işin içinde olup olmadığı, varsa nasıl bir tavır takınacağı da önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak gibi görünüyor. Şimdilik IŞİD’in saldırılara başlasa da püskürtüldüğü söylenebilir ancak uzmanlar bu saldırıların sürebileceğini belirtiyorlar.
Kıbrıs Seçimleri
Kıbrıs’ta yapılan seçimler sona erdi. Seçimlerde Türkiye yanlısı olarak bilinen UBP birinci parti olarak çıktı. Son yıllarda Kıbrıs’ın Türkiye açısından taşıdığı önem düşünüldüğünde, bu seçimlerin büyük bir anlamı olduğu açıkça görülebilir. Ancak koalisyonun nasıl kurulacağı ve bundan sonraki süreç için şimdiden bir şey söylemek zor görünüyor.