Bu yazı hazırlanırken 19 Temmuz – 1 Ağustos 2023 tarihli haber akışı esas alınmıştır.
İç politika
Mafya gündemi
Ülke genelinde silahlı şiddet vakalarında artış devam ediyor. Umut Vakfı tarafından hazırlanan “Türkiye Silahlı Şiddet Haritası”na göre, son beş yılda ülke genelinde silahlı şiddet olayları yüzde 8,29 oranında artış gösterdi. Son olarak Esenyurt’ta bir tekel bayisine düzenlenen silahlı saldırı kamuoyunda tepkiyle karşılandı. İktidar medyasından Hilal Kaplan’ın da aralarında olduğu isimler olaya ve silahlı şiddet olaylarına tepki gösterdi. Kaplan’ın köşe yazısında; “Mafyavari oluşumların cirit atıp İstanbul’u vahşi batıya çevirdiği, ateşli silahların bu kadar kolay devreye girebildiği bir durum kaygı vericidir. Bu noktada asli sorumluluk ise iktidardadır” şeklinde eleştiriler dile getirdi.
Peki bu duruma nasıl gelindi veya şiddet olayları neden artış eğiliminde? Bunda hiç kuşkusuz çıkarılan afların, siyaset ve mafya birlikteliğinin veya görüntüsünün ve cezasızlık rejiminin etkisi büyük. Hatta bir takım uluslararası suç şebekelerinin İstanbul başta olmak üzere ülke içinde şiddet eylemlerine giriştikleri biliniyor. Sedat Peker ifşaları ile bir kez daha ortaya çıktığı kadarı ile siyaset kurumu, mafya organizasyonları ile mücadele etmek yerine, bunları kontrol etmeye çalışıyor ve hatta yer yer çıkar birlikteliği içinde hareket ediyor. Bu nedenle adalet, emniyet bürokrasisinin, bu organizasyonların üzerine giderken kendi akıbetini de düşünmek zorunda kaldığını varsayabiliriz. . Dolayısı ile irili ufaklı yeni organizasyonların ortaya çıkması ve şiddet sarmalının yayılması kaçınılmaz bir durum. Yeni İçişleri Bakanı’nın Soylu ekibini tasfiye etmesi, bazı mafya organizasyonlarına, liderlerine yapılan operasyonlar, Kaplan’ın açıklamaları bu sarmalın yaygınlaşmasına karşı iktidar cenahında da bir tepki olduğunu gösteriyor. Bahçeli’nin ‘ülkücü’ mafya liderlerini koruma altına aldığı, tarikat, siyaset, bürokrasi ile yakın ilişkiler kurmuş, eli kolu bağlanmış adalet–emniyet bürokrasisi ile suç şebekelerinin ne kadar kontrol altına alınabileceği, şiddet olaylarında artış trendinin devam edip etmeyeceği bundan sonra da gündemde kalmaya devam edecek gibi duruyor.
Dünya yanıyor
Dünya genelinde birçok yerde ormanlar yanıyor, rekor hava ve okyanus sıcaklıkları kaydediliyor. Kanada’da orman yangınlarında kül olan ormanlık alanın büyüklüğü 12 milyon hektarı geçti. Yunanistan’da başkent Atina’nın da yer aldığı Attika bölgesindeki yangınlarda 2017’den bu yana ormanlık alanların yüzde 23’ü tahrip oldu. Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin önemli miktarda ormanlık alanı kül olurken hangarlarda atıl durumda tutulan yangın uçaklarının devreye alınması ile ülkede orman yangınlarına müdahale imkanı artmış görünmekle birlikte bunun çok da yeterli olmadığı ortada. Tarım ve Orman Bakanı Yumaklı’nın yaptığı açıklamaya göre bu yıl orman yangınlarında 6 bin 900 hektar alan zarar gördü. Kemer’de meydana gelen ve 4 günü aşkın sürenin ardından söndürülen orman yangını 800 hektar alanda etkili oldu ve ortalama 300 hektar ormanlık alan yandı. Copernicus İklim Değişikliği Servisi verilerine göre dünya okyanuslarında sıcaklık 20.96 dereceye ulaştı. Bu sıcaklık, şimdiye kadar ölçülen en yüksek okyanus sıcaklığı olarak kayıtlara geçti. Küresel ortalama sıcaklığın 17,23 derece olduğu 6 Temmuz, “kaydedilen en sıcak gün” olarak kayıtlara geçmişti. BM Genel Sekreteri Guterres yaşanan gelişmeleri “Küresel ısınma çağı bitti, küresel kaynama çağına girdik” sözleri ile değerlendirip dünyaya acil önlem çağrısında bulundu ve göz boyama taktiklerinin sona ermesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Akbelen’de, Kaz Dağları’nda, Cudi’de Orman Kıyımı
Giderek büyüyen iklim krizi tüm gerçekliği ile önümüzde dururken, sürekli kriz içindeki ekonomiler, doğa talanına hız kesmeden devam ediyor. Akbelen’de, Kaz Dağları’nda ormanlar, maden kaynakları için devlet destekli Limak, Cengiz gibi büyük şirketler eliyle kesilirken, Cudi’de ormanlık alanlar, insansızlaştırma, hafızasızlaştırma ve bir takım askeri, ticari hesaplar için önceki senelerde de olduğu gibi sistematik bir şekilde Jandarma gözetiminde yakılıyor. Kürt sorunu ile bağlantılı olarak Cudi veya bölgedeki diğer orman yangınlarının ülkenin geri kalanındaki orman yangınları kadar toplumsal muhalefetin gündeminde yer aldığını söylemek güç.
Akbelen, Kaz Dağları, Cudi gibi alanlarda bölge halklarının yer yer etkili direnişleri sayesinde yaşanan orman kıyımları ülke gündemine taşınırken, birçok yerde gerçekleşen kıyımlardan haberdar dahi olunamıyor. Siyasal muhalefetin etkisizliği bu alanda da kendisini gösterirken, Akbelen direnişine katılan CHP heyetinin direnişçilerle yaşadığı olaylar, siyasal muhalefetin destek çabalarının zarar verici bir boyuta dönüşebildiğini de gösteriyor.
Yaşanan orman kıyımına uluslararası çevre örgütleri dahil birçok kesimden tepki gelirken, Akbelen’de ağaç kıyımına yol açan Limak Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir’in, Doğal Hayatı Koruma Vakfı Türkiye Şubesi’nin üyesi olduğu ortaya çıktı. Mahkeme ise ormanların kesilip yok edilmesi açıkça ortada olmasına karşın, ortada telafisi güç veya imkânsız bir zarar olmadığı için yürütmenin durdurulması taleplerini reddetmeye devam ediyor.
Yaşananlar, siyasal muhalefetin etkisizliği ve hatta zarar verici etkileri, bazı çevre örgütlerinin garip ilişkileri, doğa ve yaşam alanlarına karşı dur demenin en etkili yolunun bölge halkları öncülüğünde gerçekleşen direnişler olduğunu bir kez daha ortaya koymuş görünüyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı Kobane Davası’na Katılma Talebinde Bulundu
6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen eylemler nedeniyle olayların üzerinden 6 yıl geçtikten sonra düzenlenen iddianame ile açılan ve kamuoyunda Kobane davası olarak bilinen siyasi dava son aşamaya girmiş görünüyor. Delillerin gereği gibi toplanmadığı, Demirtaş, HDP kapatma davaları gibi davalara dayanak oluşturma amacıyla hızla sürdürülen, savunma hakkının kısıtlandığı, esas hakkındaki savunmaların alındığı dava dosyasında dikkat çeken gelişme Diyanet İşleri Başkanlığı’nın davaya katılma talebinde bulunması oldu. AKP ve Erdoğan rejiminin, 2015 yılı itibariyle Türk milliyetçisi/devletçi siyasal çizgi ile kurulan ittifaklar ve buna uygun politikalar sonucunda Kürt seçmenlerin AKP’ye verdiği desteğin azaldığı bilinen bir gerçek. HDP’ye uygulanan tüm siyasi soykırım operasyonlarına karşın Kürt hareketine olan desteğin bir şekilde devam ettiği de biliniyor. Siyasal iktidar ve devlet yapısının bu ve diğer nedenlerle Kürt paradigmasında değişikliklere gitmiş olduğu yorumu, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kobane davasına katılma talebinde bulunması ile somutlaşmış olduğu söylenebilir. Avukat Nuray Özdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın davaya katılma talebinin olduğunu, Başkanlığı katılım gerekçesinin ise yargılanan siyasetçilerin toplumun “dini değerlerini temelden sarstığı”na dair olduğunu belirtti. IŞİD vahşetine karşı eylem çağrısının toplumun dini değerlerini ne şekilde sarstığı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu sarsıntıyı ne şekilde tespit ettiği ise yanıtlanması gereken bir konu olarak önümüzde durmaya devam edecek.
HDP Değerlendirme ve Kongre Süreçleri
Kobane davası devam ederken, HDP’den halk toplantılarının sona erdiği açıklaması geldi. HDP ve Yeşil Sol Parti olağanüstü kongre süreçlerini de başlatmış durumda. HDP tarafından halk toplantıları sonuçlarına ilişkin özet bir açıklama yapıldı. Yapılan açıklamaya göre “HDP’nin demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmasına vurgu yapılırken, yaşanan eksik ve yetersizliklerin de bu paradigmadan uzaklaşmadan kaynaklandığı tespiti, en fazla öne çıkan tespitlerden biri oldu” dendi. Paradigmadan neden, nasıl uzaklaşıldığı, devlet kuşatmasına karşı nasıl bir eylem planı olduğu, muhalefetin ne şekilde sürdürüleceği, katılımın ne şekilde artırılacağı, paradigmadan uzaklaşma müsebbibi kadroların, ittifak yapısının nasıl özeleştiri verdiği gibi konular hâlâ yanıtlanması gereken sorular olarak önümüzde duruyor.
CHP’de liderlik tartışmaları
CHP’de seçimler sonrasında başlayan iktidar mücadelesi devam ediyor. İBB Başkanı İmamoğlu’nun yönettiği ve CHP’nin önde gelen isimlerinin katıldığı bir çevrimiçi toplantının kaydı yayınlandı. Değişim çağrısı yapan İmamoğlu liderlik veya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı için karar aşamasında. Erdoğan dolayısıyla “güçlü lider” dönemi yaşanıyor. Seçimlerin sonrasında alternatif oluşturma konusunda da ağır basan eğilim Erdoğan’ın karşısında güçlü liderliğin çıkarılması. İmamoğlu devletin kabul edebileceği liberal kimliği ve Türk–Sünni vatandaş profili ile liderliğe hazırlanıyor. Bu yola girebilmesi için de Belediye Başkanlığı’ndan veya adaylığından vazgeçmesi gerekebilir. Ancak hem aday olacağı hem de parti liderliğini dolaylı olarak idare edebileceği senaryolar da konuşuluyor.
Kılıçdaroğlu parti liderliğini sürdürme kararlılığı içinde görünürken, ikinci tur seçimlerde ittifak kurduğu Özdağ’ın açıklamaları ve Özdağ’la imzalanan gizli protokol ile zorda kalmış görünüyor. Millet İttifakı ortakları bu protokole tepki gösterirken, Meral Akşener, Kılıçdaroğlu karşıtlığını açıkça dile getiriyor. Halk TV’nin CHP ile imzaladığı kamuoyu bilgisinde olmayan protokolün feshedilmesi de bu süreçte yaşanan karmaşanın bir parçası olarak okunabilir. Kılıçdaroğlu yaptığı garip ve çelişkili açıklamalarla nasıl bir hedefle davrandığı belli olmayan bir duruş sergiliyor. Bu hali ile seçimleri kesin kazanacağı dışında bir planının da olmadığı, bu nedenle de ciddi bir savrulma içinde olduğu yorumu yapılabilir. Bu da Kılıçdaroğlu’nun seçim döneminde oluşan itibarını ciddi anlamda sarsmış durumda. Genel Başkan adaylığı için ismi geçen Özgür Özel partiye ve liderliğe karşı hakta büyük tepki olduğunu ifade ederken, partinin eski liderleri de liderlik sorununun çözümü için devreye girmiş durumda.
2024 yerel seçimleri öncesinde, CHP içindeki liderlik krizinin çözülmemesi, muhalefetteki partiler ile yeniden ittifak kurulamaması, bunlar olsa bile toplumu yeniden sandığa gitmeye motive edecek siyasal gelişmelerin ortaya çıkmaması halinde, AKP ve ortaklarının yerel seçimlerden de ciddi bir zaferle çıkması beklenebilir.
Dış Politika
Ukrayna- Rusya Savaşı
Son iki haftada savaşın seyrinde bir yükseliş göze çarpıyor. Ukrayna kaybettiği toprakları geri almaya çalışıyor. Zelenski, bundan sonra savaş Rusya topraklarında olacaktır açıklamasıyla, savaşın yeni bir döneme girdiğinin işaretlerini verdi. Ukrayna, bu yeni süreci geliştirebilmek için Batı’dan daha üst düzey, gelişmiş silahlar talep ediyor. Bunların bir kısmı- örneğin misket bombaları– verilmiş durumda. Eğer Batı Ukrayna’ya daha üst düzey silahlar verirse ve stratejisini Putin rejimini düşürmek şeklinde kurarsa, savaşın dünya açısından da çok tehlikeli bir yere evrilebileceğini öngörebiliriz. Nitekim Moskova yönetimi sıklıkla nükleer silah tehdidinde bulunmaya devam ediyorlar. Tehditler bununla da sınırlı kalmıyor. Putin, Polonya’nın batısının, Stalin tarafından verilmiş bir hediye olduğunu söyleyerek, Polonya’ya yönelik örtülü bir tehditte bulundu. Ukrayna, Batı’nın desteğiyle savaşı büyütme ve Rusya’ya diz çöktürme aşamasına geçerse, savaşın daha geniş bir alana yayılma ihtimali de görülüyor. Bu arada önümüzdeki günlerde, Suudi Arabistan’da otuz ülkenin katılımıyla, Ukrayna’daki savaşın durdurulması için bir toplantı düzenleneceği açıklandı.
Bu gelişmeler olurken, Rusya önemli bir Afrika hamlesinde bulundu. Aslında Afrika’da yapılması planlanan toplantı, Putin’in ülkeden ayrılamaması nedeniyle Rusya’da gerçekleştirildi. Rusya, Afrika’daki etkinliğini arttırmaya çalışıyor. Toplantıya katılan ülkelere bedava tahıl sözü verildiği gibi, Rusya’nın bu devletleri mali yönden de destekleyeceği açıklandı. Geçen yıl Rusya destekli bazı darbeler -örneğinMali ve Burkina Faso- düşünüldüğünde Rusya’nın Afrika’da el yükselttiğini ve etkinliğini arttırdığını söyleyebiliriz. Son olarak Nijer’de yapılan darbeyi de bu çerçevede görmek mümkün. Yine Rusya’nın, Afrika’daki açılımını Mısır üzerinden yapacağını açıklaması önemli bir problem olarak ortada duruyor. ‘ABD ve Suudi Arabistan’la birlikte hareket eden Sisi’nin, bu konuda Rusya ile birlikte hareket etmesi nasıl açıklanabilir?’ ‘Suudi Arabistan’ın Çin ve Rusya ile yakınlaşması nasıl okunmalı?’ gibi sorular önümüzdeki dönem için cevaplanmayı bekliyor olacak.
Nijer’de Darbe
Nijer dünyanın en büyük Uranyum üreticilerinden biri. Ayrıca petrol, fosfat, maden kömürü, kobalt ve çinko gibi değerli madenlere de sahip bir ülke. Bu nedenle Orta Afrika’nın önemli ülkeleri arasında yer alıyor. Özellikle Fransa ve ABD’nin etkin olduğu bir ülke. Ancak ilk haberlere göre Batı karşıtı bir askeri darbeyle karşı karşıya. Rusya, Mali ve Burkina Faso’nun desteği düşünüldüğünde, bu darbenin Rusya’nın bölgedeki etkinliğini arttıracağı söylenebilir. Batı şimdilik temkinli davranıp darbeci askerleri kazanmaya çalışsa da yakın bir zamanda bölgede ciddi çatışmalar yaşanabilir. Elbette her zaman olduğu gibi bu durumun sonuçlarına da yerel halk yani sivil insanlar katlanmak zorunda kalacak. Öyle görünüyor ki önümüzdeki süreçte, Rusya ve Batı’nın yeni çatışma alanı Afrika olacak. Bu çatışma zaten uzun zamandır var, ancak bu kez bölgesel savaşlar üretme potansiyeline sahip.
İsrail’de Yargı Paketi Meclisten Geçti
Dünyada otoriter devletler silsilesi büyüyerek devam ediyor. Buna İsrail de eklenmek üzere. Aslında bu süreç birçok devlette ortak bir yöntemle ilerletiliyor. Öncelikle, yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı ilkesi, yapılan anayasal değişikliklerle- ki buna yargı reformu deniyor genellikle- yürütme lehine değiştiriliyor. Yasama ve yargı nerdeyse tümüyle yürütmeye tabi kılınıyor ve otoriterleşme hızla gerçekleşiyor. Bu kervana İsrail de katıldı. Büyük tepkiler çeken ve kısa bir süre geri çekilen ‘yargı reformu’, yeniden gündeme alındı ve yine büyük tepkilere rağmen meclisten geçti ve yasallaştı. Dolayısıyla artık İsrail’de de yürütme, istediğini yapma rahatlığına erişmiş durumda. Tepkiler ve gösteriler devam ediyor. Ancak öyle görünüyor ki, İsrail’in en etkili gücü olan askeri bürokrasinin önemli bir bölümü otoriterleşmeden yana tavır koydu ve “yargı reformunu” destekledi. ABD, daha doğrusu Biden yönetimi duruma tepki gösterdi. Ancak ABD’nin gösterdiği tepkinin de pek bir etkisi olmadı. İsrail, bölgesel bir güç olarak, bağımsız hareket etme ve kararlarını verme yeteneğine sahip bir ülke artık. Bu kararını da dünyada yaşanan genel eğilim uyarınca, otoriterleşme yönünde vermiş gibi görünüyor.
İspanya Seçimleri
Sağın yükselişte olduğu bir başka Avrupa ülkesi de İspanya. Son seçimlerde merkez sağ parti birinci olarak çıktı. Bunun yanında aşırı sağcı parti de oylarını arttırdı. Ancak beklenen artış gerçekleşmediği için, koalisyon bile yapsalar iktidara gelemiyorlar. Bu aşamadan sonra, diğer partilerin ne yapacağına bakılıyor. Eğer Katalan ve Bask partileri sosyal demokrat partiyi desteklerse, hükümet kurulabilecek. Bu da olmazsa İspanya yeni bir seçim sürecine girecek. Ancak İspanya gibi, yakın zamanda Franco faşizminden kurtulmuş bir ülkede sağın ve aşırı sağın yükselişte olması, Avrupa’da sağın ve aşırı sağın ne kadar güçlendiğini ve daha da güçleneceğini gösteriyor.
Netanyahu ve Sisi Ziyaretleri
Geçen hafta içinde, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, İsrail Başbakanı Netanyahu ve Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin Türkiye’ye geleceği kamuoyuna yansıdı. Ancak bu ziyaretlerden sadece biri gerçekleşti ve Mahmut Abbas Türkiye’ye geldi. Netanyahu geçirdiği bir ameliyat sonrası gelemeyeceğini bildirse de Sisi’nin gelmeme nedeni basına yansımadı. Ancak kulislerde anlatılana göre, öözellikle Libya ve Doğu Akdeniz’deki hâkimiyet mücadelesi konusunda, Mısır ve Türkiye hâlâ ortak bir noktaya ulaşmış durumda değil. Türkiye, Mısır’ın istediği bazı şeyleri yerine getirse de Libya ve Doğu Akdeniz’de hâkimiyet iddiasını sürdürüyor. Bu konularda henüz ortaklaşma sağlanamamış durumda. Yapılan ön görüşmelerin de sonuç vermediği ve aynı tarihlerde Rusya’da Afrika zirvesine de katılan Sisi’nin gelmekten vazgeçtiği uzmanlar tarafından dile getiriliyor.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde Uzlaşma
KDP ve KYB uzun zamandır önemli anlaşmazlıklar yaşıyor. Seçimlerin yapılması, Peşmerge güçlerinin yönetimi, petrol gelirlerinin paylaşımı gibi konularda önemli anlaşmazlıklar bulunuyor. ABD’nin uzun zamandır bu anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak ve KDP ile KYB’yi ikna etmek için uğraştığı biliniyor. Nihayet iki parti anlaşamadıkları konularda uzlaşmaya vardıklarını açıkladılar. Seçimler, olağan tarihinde yapılacak ve Peşmerge güçleri birleşeceği şeklinde bir açıklama yapıldı.
Ekonomi
Merkez Bankası (MB) tarafından çok önemli bir karar alındığı görülüyor. KKM (Kur Korumalı Mevduat) uygulamasına devam eden bankaların, MB’daki karşılıkları artırıldı. Böylelikle piyasadan belli oranda bir likidite çekilmiş oldu. Bu uygulama sonucu bankaların para toplama maliyeti artıracağından, kredi faizlerinin de artma eğilimi göstereceği söylenebilir. Zaten uzun zamandır yaşanan kredi alamama sorununun biraz daha büyüyeceği görülüyor. Kredi faizleri yüzde ellileri bulmuş durumda. Dolayısıyla kredi faizleri enflasyon oranına yaklaşmaya başladı. Bu durum piyasalarda bir daralmaya neden olabilir. Bu daralma da işsizliği büyütebilir. Bu da önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde iktidarın aleyhine bir durum oluşturabilir.
Şu anda uygulanan ekonomi politikalarının, iç talebi azaltmaya dönük olduğu görülüyor. Böylece kontrolden çıkan enflasyonun biraz da olsa kontrol altına alınacağı düşünülüyor olabilir. Ancak yapılan vergi ve akaryakıt zamları enflasyonun giderek büyümesine yol açıyor. Hükümetin örtülü olarak IMF politikalarını uyguladığı söylense de bunun doğru olmadığı görülüyor; çünkü bunun için, iç politika faizinin çok fazla yükseltilmesi ve kamu harcamalarında ciddi kısıtlamalara ve tasarrufa gidilmesi gerekiyor. Oysa ne iç politika faizleri keskin şekilde arttırılıyor ne de kamu harcamalarında bir tasarruf yapılıyor. Bu nedenle, gelecek yıl yapılacak yerel seçimlere kadar ara bir model uygulandığı söylenebilir. Bir taraftan enflasyon dizginlenmeye çalışılırken, diğer taraftan kur artışı belirli bir yerde tutulmaya çalışılıyor. Seçimlere kadar bunun devam edeceği görülüyor. Yerel seçimlerden sonra ise daha radikal bir program uygulanabilir. Zaten muhalefetin tümüyle iç sorunlarıyla boğuştuğu ve dağıldığı bu süreçte, AKP’nin halkın sırtına binen ekonomi politikalarına karşı yüksek bir tepkinin de oluşma ihtimali zayıf gibi görünüyor.
Son süreçte, özellikle seçimlerden sonra TL’nin önemli ölçüde değer kaybına uğraması, ihracatta belirli bir artışa yol açtı. Buna turizm gelirleri de eklenince ekonomide kısa süreli bir canlanma yaşandı. Yine bu süreçte Türkiye’nin risk priminde de önemli bir düşüş yaşandı. MB’nın üç başkan yardımcısının değiştirilmesi de piyasalarda olumlu karşılandı ve liyakatli isimlerin atandığı söylendi. Ancak bu olumlu havanın sonbaharla birlikte etkisini yitireceği, zamların etkisiyle enflasyonun tahmin edilenin üstünde olacağı ve işsizlik oranının artacağı yönünde görüşler mevcut. MB’nın döviz rezervlerinin eksi kırk sekiz milyar dolarlara ulaştığı düşünüldüğünde, kur artışının ne zamana kadar tutulabileceğini öngörmek çok zor. Tüm bunlarla birlikte, 2024 ocak ayı itibariyle, AKP’nin işçi, memur ve emekli maaşlarında belirli artırımlar yaparak Mart seçimlerine girmeyi planladığı söylenebilir. Yani asıl acı reçeteyi yerel seçimlerden sonra tadacağız gibi görünüyor.
Acı reçete henüz uygulamaya konmamış olsa da hayat her geçen gün zorlaşıyor. Açlık sınırı daha bir ay içinde asgari ücreti aşmış durumda. Ekmek fiyatlarında zamlar deva ediyor. Kira artışları sadece İstanbul’da değil tüm Türkiye’de etkisini olumsuz olarak göstermeye devam ediyor. Kiracı ev sahibi anlaşmazlıkları ülkenin her yerinde büyük bir soruna dönüşmüş durumda. Akaryakıt zamları önümüzdeki süreçte enflasyonu büyük ölçüde yükseltecek gibi görünüyor ve bu yoksulluğu daha da arttıracaktır.