Bu değerlendirme yazısı bu linkteki haber akışı esas alınarak hazırlanmıştır.
İÇ POLİTİKA
Zamlar, eylemler, ekonomideki sıkışma
İşçi eylemleri ve fahiş zamlar karşısında gerçekleşen protesto gösterilerine ekonomi başlığı altında değiniyoruz. Burada konu ile ilgili birkaç değerlendirmeye yer vermekle yetineceğiz. Olağanüstü enflasyon koşulları altında gittikçe yoksullaşan geniş kesimlerde, henüz isyana dönüşmese de ciddi bir öfke birikimi gözlemleniyor. İktidar ise derin krizleri yok saymakla günü kurtaracağını umduğu palyatif hamleler arasında gidip geliyor. Gerçek çözümler üretmekten çok uzak bu yapısal ve kaotik durum neredeyse rejimin sürdürülebilirliği ile ilgili soru işaretleri açığa çıkarmakta.
Yakın zamanda yapılan anketlerde AKP’nin özellikle de İstanbul’da ciddi oranda oy kaybı yaşadığı iddia ediliyor. Bu oy kaybının bazı AKP’liler (örneğin AKP genel başkan yardımcısı) tarafından da itiraf edildiği hatta bunun temel gerekçelerinin elektrik zammı, akaryakıt zamları, çarşı pazardaki fiyatlar olduğu görülüyor.
Artarak süreceğini tahmin etmek çok zor olmayan işçi eylemlerinin takibi ve eylemlerin devamlılığının desteklenmesi çoğu döneme göre çok daha önem kazanmış temel bir muhalefet alanı. Bu sadece siyasal muhalefetin değil tüm toplumsal muhalefetin önünde duruyor ve ilgili gelişmeleri öncelikle takip etmek gerekiyor.
Altı muhalefet partisinin bir araya gelmesi, tepkiler ve HDP
Millet ittifakını oluşturan CHP, İYİP, Saadet, Demokrat Parti ile AKP’den ayrılan siyasetçilerin kurduğu GP ve Deva buluşması, muhalefetin birlikte hareket etmesi ve birlikte bir görüntü vermesi bağlamında önemli bir gelişme oldu. 28 Şubat gibi simgesel bir tarihte genişletilmiş parlamenter sistemle ilgili bir açıklama yapılması planlanıyor.
Diğer yandan bu partilerin HDP ile ilgili tutumlarını belirsiz bırakmaları da halen bir sorun olarak ortada duruyor. Erdoğan da bu konu üzerinde duruyor. Bu muhalefet partileri HDP ile birlikte bir görüntü verilirse iktidarın yapacağı negatif propagandadan korkuyor ve HDP’ye ve seçmenine şimdilik bir seçenek sunmuyor. Ancak HDP seçmeninin tercihleri çantada keklik değil. Bu ittifaktaki bazı liderler HDP’ye pozitif mesajlar vermeyi deneseler de konunun yakın Türkiye siyasetinde sıcak bir gerilim hattı olmayı sürdüreceği ortada. Bu ittifakın ve elbette HDP’nin atacağı adımlar dikkatle takip edilmeli.
Boğaziçi Üniversitesi’nde yeni gelişmeler ve diğer “akademik tuhaflıklar”
AKP’ye yakın bir isim olan Nedim Malkoç Genel Sekreterlik görevden alındı. Yine AKP’ye yakınlığı bilinen BURA derneğinden Hasan Fehmi Topal bu göreve atandı. Hamlenin hangi gerekçe ile alındığına dair çeşitli söylentiler var. Buna göre Adalet Bakanı’nın görevden alınması ile Bakan’la akrabalık bağı içinde olan Malkoç’un görevden alınması arasında bağlantı olduğu söyleniyor. Topal ise wikileaks belgelerine göre daha evvel özgeçmişi Berat Albayrak’a gönderilmiş bir kişi. Dolayısı ile atamanın iktidar bloku içerisindeki güçler dengesi değişikliği ile ilişkili olduğu iddiaları ciddiye alınır nitelikte.
Boğaziçi Üniversitesi ile organik bağ içinde olan Vakıf’a alternatif olarak başka bir vakıf daha kuruldu. Kayyumluk rejimi kendi yöneteceği kaynaklar ile manevra alanlarını genişletmeye çalışıyor. Etkili olup olmayacağı orta vadede açığa çıkacaktır.
Akademide “sıradanlaşan” liyakatsız atamalar, çeşitli hak mahrumiyetleri ve ifade özgürlüğü problemlerinin yanı sıra bu döneme özgü bir gelişme yaşandı: Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) üniversite sınavlarındaki TYT ve AYT baraj puanlarını kaldırma kararı aldı. Vakıf üniversiteleri ve ‘yandaş’lara kıyak amacı taşıdığı iddia edilen karar tepki ile karşılandı.
Adli tıptan çelişkili Aysel Tuğluk raporu
Adli Tıp İhtisas Kurulu cezaevinde tutuklu bulunan ve daha önce ‘demans’ teşhisi konulan eski HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’la ilgili raporunda “cezaevi sorumluluğunun tam olduğu” sonucunu açıkladı. Raporda yaklaşık 15 sayfa boyunca tıp ve hastalıkla hiçbir ilişkisi olmayan ve dosyasından rastgele alınmış alıntılarla kişinin “suçları” sıralanıyor. Türkiye tarihinde unutulamayacak politik adımlardan biri olduğu su götürmez rapor birtakım ciddi tıbbi tahliller sonrası alakasız bir geçiş ile cezaevinde kalmasında sakınca görmüyor.
Halil Falyalı Suikasti: Yeraltında Neler Oluyor? Türk Mukavemet Teşkilatı Tartışmaları
KKTC’de ‘bahis ve kumarhane’ patronu olarak bilinen Halil Falyalı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. İsmi daha önce Sedat Peker’in açıklamalarında gündeme gelen Falyalı, iddiaya göre uyuşturucu para trafiğini yönetiyordu. Suikast Kıbrıs ve Türkiye derin devleti ile ilişkili birçok tartışma ve iddiayı alevlendirdi. Tartışmalar esnasında konu Türk Mukavemet Teşkilatı’na sıçradı ve “devlet refleksi” bazı siyasi isimleri illegal olduğu açık yapılanmayı savunmaya götürdü. RTÜK konuyu gündeme getiren Halk TV ve Ayşenur Arslan’a verdiği ceza ile meseleyi tescilledi. Muhtemelen derinlerde epey sarsıntı yaratmış olan suikast yeni gelişmelere de yol açacak. Sürecin aktif eyleyenlerini görmek için Falyalı’nın kumarhane ve pozisyonuna kimlerin “çökeceğini” takip etmek yeterli olacaktır.
Ankara Barosu işkence sansürü ve istifalar
Ankara Barosu’nda, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde yaşandığı iddia edilen işkence vakalarına ilişkin raporun yayınlanmaması krizi zincirleme istifalar ve Baro yönetimine dönük suçlamalarla derinleşiyor. Raporu hazırlayan İnsan Hakları Merkezi avukatları bu tür sansürcü uygulamaların ilk olmadığını açıkladılar ve Cumartesi Anneleri davası, Aysel Tuğluk’un sağlık durumu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye aleyhinde verdiği kararlar ve askeri öğrenciler davası konularında da Baro Yönetimi’ni merkezin açıklamalarını sansürlemekle suçladılar.
Ekonomi Gündemleri
2021 enflasyonunu daha fazla yükseltmemek için yeni yılın ilk saatlerine ertelenen enerji zamlarının etkisi Ocak ayı verilerinde ortaya çıktı. “Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı rakama göre enflasyon, ocakta yüzde 11,10 artarken yıllık bazda yüzde 48,69 oldu. Böylece enflasyonda Nisan 2002’den bu yana en yüksek seviye görüldü”. Tüketici enflasyonunun artış habercisi olarak yorumlanan üretici enflasyonu ise TÜİK verilerine göre 2022 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre %10,45, bir önceki yılın aynı ayına göre ise %93,53 olarak gerçekleşti. “Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) verilerine göre ise ocakta aylık tüketici enflasyonu yüzde 15,52 olarak hesaplanırken son bir yıldaki artış ise yüzde 114,87 olarak paylaşıldı”.
Yüksek enflasyona rağmen yapılan düşük maaş zamlarına karşı çalışanlar ülkenin pekçok bölgesinde eyleme geçti. Kurye eylemleriyle kamuoyu gündeminde dikkat çeken eylemlere, özellikle sosyal medya üzerinden ciddi destek geldi. Yapılan boykot çağrıları karşılık buldu. ”Nakliyat-İş Sendikası, Yemeksepeti’ni boykot çağrısı sonucu şirketin siparişlerinin yüzde 70 oranında düştüğünü açıkladı”. Ancak benzer bir destek yüzde 8’lik zamma karşı iş bırakan Migros Esenyurt Deposu’nda çalışanların eyleminde gösterilemedi. Kendilerini depoya kilitleyen çalışanların polis baskınıyla dışarı çıkarılmalarına ve 250 çalışanın işine son verilmesi üzerine siyasetçilere seslenen Migros depo çalışanları: ”Gözünüzün önünde 250 kişi işten atıldı, şimdi sesiniz çıkmıyorsa ne zaman çıkacak? ” dedi. Yapılan boykot çağrılarının sınırlı etkisinde seküler sermaye ile muhalefet partileri arasındaki ilişkinin yarattığı sıkıntılı tavırların etkisi gözardı edilmemeli. CHP başta olmak üzere muhalefetin bu sermaye gruplarına karşı işçileri açıktan desteklemekten kaçındıkları, hatta sosyal medya kampanyaları veya bu sermaye gruplarını boykot etme gibi çağrıları bile karşılamama gibi bir tavırsızlık içinde oldukları gözleniyor. Oysa yaşananlara karşı itirazı dile getirmenin en iyi yolu bu sermaye gruplarını boykot etmekten geçiyor. Bu açıdan, işçilerin eylemlerinin takibi ve eylemlerin devamlılığının desteklenmesi çok önemli. Zira bu insanların geçimlerinin sağlanması için temel gelir kaynakları olan ücretlerinin, enflasyonun altında kalmayacağı bir miktarda arttırılmasını desteklemenin temel bir muhalefet alanı olması gerekiyor. Bu destek, sadece siyasal muhalefetin değil, her kesimden toplumsal muhalefetin üzerinde durması gereken ve yapabileceği ölçüde ortaya konması gereken bir konu olarak değerlendirilmeli.
Diğer yandan yılın ilk saatlerinde enerji fiyatlarına yapılan zamların etkisi özellikle elektrik ve doğalgaz faturalarında görülmeye başlandı. Zamlı elektrik faturalarına karşı halkın tüm kesimlerinde ciddi tepkiler oluştu. Doğubeyazıt’ta başlayan gösteriler İzmir, Mardin ve Diyarbakır’a yayıldı. Tepkiler AKP siyasetinde de ciddi bir karşılık bulduğu, elektrik fiyatları ile ilgili bir düzenleme, özellikle Erdoğan tarafından iyileştirme müjdesi verileceği beklentisi oluşturulduğu sırada, Kemal Kılıçdaroğlu yayınladığı video ile elektrik zamlarının beşli çeteye sermaye aktarımı olduğunu, zamlar geri çekilinceye kadar borcunu ödemeyeceğini dile getirdi. Video, bireysel bir çıkış olması sebebiyle iktidar cenahı tarafından halkı isyana teşfik propagandası olarak kullanılamadığı gibi AKP açısından olası bir iyileştirme hamlesinin yapılmasını da zorlaştırmış görünüyor. Bu bağlamda elektrik faturaları üzerinden yükselen krizin bir süre daha devam etmesi beklenebilir.
Elektrik zamlarına ilişkin hükümet, dağıtım şirketleri ve EPDK arasında yaşanan zammı kim yaptı tartışması da konunun yakıcılığını göstermesi bakımından önemli. EPDK, kamuoyunda yükselen tepkilere karşı dağıtım şirketlerinin yüksek karlar elde etmediklerine ve fiyat belirleme yetkisinin kendisinde olduğuna vurgu yaptı. Elektrik dağıtım şirketleri de yüksek faturalara karşı sorumlunun kendileri olmadığını belirten bir açıklama ile dövize endeksli doğalgaz ve kömür fiyatlarını suçladı.
Öte yandan işyerlerinin bu faturaları uzun süre kaldırabilmesi pek mümkün görünmüyor. Birçok yerde elektrik faturaları işyeri kiralarının dahi üzerine çıkmış durumda. İşyerleri faturalarını camlarına asarak tepkilerini gösterirken, cemevlerine gelen yüksek faturalardan dolayı Alevi Dernekleri Federasyonu elektrik faturalarını ödememe kararı aldı.
İktidar ise artan enflasyon ve hayat pahalılığına karşı yine günü kurtarmaya yönelik adımlar atıyor. Türkiye Ekonomi Modeli ve Enflasyon Tedbirleri Tanıtım Toplantısı’nda konuşan Erdoğan temel gıda fiyatlarında yüzde 8 olan KDV oranını yüzde 1’e indirileceğini duyurdu. Yapılan indirimin uygulanıp uygulanmadığı ise yine polisiye tedbirlerle denetlenecek. Ancak üretici enflasyonunun bu kadar yüksek seyrettiği koşullarda KDV’nin indirilmesinin hissedilebilir etkilerinin olması pek olası görünmüyor. Ayrıca hali hazırda market raflarında olan ürünler için ödenen KDV’nin zincir marketler üzerindeki etkisi ile küçük esnaf ve bakkallardaki etkisi de farklı tekpilerin oluşmasına yolaçıyor.
Dış Politika
Ukrayna krizi
Ukrayna krizi gündem değerlendirmesinin kapsadığı dönemde gittikçe tırmanmaya başladı. Rusya ABD’yi daha fazla ambargo uygulamak için bahane aramakla suçlarken, Avrupa’daki NATO güçleri konusunda Rusya’nın kaygılarının da görmezden gelindiğine vurgu yaptı.
ABD ise Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme bahanesi üretmeyi planladığına yönelik görüşler yaydı. Ayrıca ABD istihbaratı da Rusya Ukrayna sınırına 110 bin asker göndererek olası işgal için gerekli askeri birliklerin yüzde 70’ini Ukrayna sınırında konuşlandırdığına ilişkin bilgiler paylaştı. ABD’li yetkililer Rusya’nın işgali halinde Ukrayna’da 25-50 bin sivilin ölebileceğini açıkladı.
Yükselen gerilimi düşürmeye yönelik diplomatik çabalar da arttı. Macron önce Putin, ardından Zelensky ile görüşerek Minsk Anlaşmaları çerçevesinde çözüm için her iki liderden de güvence aldığını söyledi. Sonrasında Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Polonya Cumhurbaşkanı Andrey Duda Berlin’de biraraya gelerek Ukrayna krizinin bir savaşa dönüşmesini engellemek için ortak hareket etme konusunda anlaştı. Ardından Scholz Rusya’yı ziyaret etti. Diplomasinin devreye girmesiyle Rusya, Ukrayna sınırındaki bazı birliklerinin tatbikatları tamamladıktan sonra üslerine geri döndüğünü açıkladı. Ancak, Ukrayna ve NATO açıklamaya şüpheci yaklaştı.
Konu aslında büyük güçlerin geçmişten bu yana gelen hegemonya savaşlarının bir parçası olarak değerlendirilebilir. Her ne kadar sorun Ukrayna’da Rusların yoğun olarak yaşadığı bölgeler üzerinden çıkmış gibi görünse de asıl mesele, Ukrayna gibi eski SSCB’nin önemli bir parçası olan bir yere NATO’nun girmesi olarak görünüyor. Biden’ın Kırım’la ilgili yaptığı açıklamadan da anlaşılacağı üzere aslında son 10 yılda Rusya’nın NATO aleyhine hegemonya alanını genişletmesine, ABD ve NATO’nun yanıt vermesi şeklinde de değerlendirilebilir.
Burada bir anlaşma ile sürecin sonuçlanması beklense de sorunların zorluğu, ellerin tetikte olması, tarafların büyük nükleer güç olması meseleyi son derece önemli bir durumda tutmaya devam ediyor.
Önce BAE sonra Suudi Arabistan ve İsrail: Türkiye’nin Ortadoğu ilişkilerinde yeni dönem
Ukrayna krizinin en önemli gündem maddesi olduğu dış politikada diğer önemli bir gündem de Erdoğan’ın Bileşik Arap Emirlikleri ziyaretiydi. Ziyareti önemli kılan, uzun zamandır gerilimli olan ilişkilerdeki ani yumuşamanın yanında, İbrahim Kalın’ın İsrail Cumhurbaşkanı’nın Mart ayında yapacağı Türkiye ziyaretine ön hazırlık amacıyla İsrail’i ziyaret etmesiydi. BAE ve İsrail ile karşılıklı ziyaretleri, Erdoğan’ın Suudi Arabistan’ı da yakın zamanda ziyaret edeceği haberiyle birlikte düşündüğümüzde, Türkiye’nin İsrail-Mısır-Suudi Arabistan eksenine yaklaşma adımlarının hız kazandığı düşünülebilir. BAE ziyaretinin siyasi anlamının yanısıra ekonomik anlamdı da gözden kaçırılmamalı. Ziyaret esnasında 13 anlaşmanın imzalandığı belirtilirken anlaşmaların içeriği hakkında kamuoyuna detay verilmedi.