Bu yazı linkteki haber akışı esas alınarak yazılmıştır. 

İç Politika

Selefilerin varlığı ile ilgili tartışma

Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen bir cemaat liderinin açıklamalarıyla, Türkiye’de Selefilerin varlığı ile ilgili bir tartışma başladı. Buna göre Türkiye’de Selefi yapılar hızla büyümekte ve silahlanmakta ve durum zannedildiğinden daha büyük bir tehlike arz etmekte. Konuyla ilgili birçok uzman da tartışmalara katıldı. Selefilerin uzun zamandır Türkiye’de rahatça örgütlenseler de güçlerinin zannedildiği kadar büyük olmadığı dile getirildi. Ancak birçok uzman bu yapıların silahlı olduklarını ve toplumsal karışıklıklara yol açabilecek saldırılarda bulunabileceklerini belirttiler.

Demirtaş’ın açıklamaları

Cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş gündem yaratan açıklamalarda bulundu. Demirtaş HDP’nin PKK ile bir ilgisi olmadığını ve PKK’nin silah bırakması gerektiğini söyledi. Ayrıca cezaevinden çıktığında Çanakkale şehitliğine gidip çiçek bırakarak dua etmek istediğini dile getirdi. Bu açıklamalar uzun bir süre tartışıldı. Ayrıca 202 aydın bu açıklamaları değerli bulduklarını belirten bir bildiri yayınladılar. Demirtaş’ın bu açıklamaları kime yönelik yaptığı konusu önemli bir yerde duruyor. Türkiye’de toplum tabanında örgütlü güçlü bir barış hareketi olmadığı göz önünde bulundurulursa, devlet içinde Kürt meselesini barışçıl yollarla çözme eğiliminde olan güçlere yaptığı varsayımı güç kazanıyor. Ancak şu anda devletin hakim kanadının böyle bir eğilimi olmadığı gibi tam tersi Kürt savaşını büyütme isteği olduğu açıkça görülüyor. Dolayısıyla HDP siyasetinin aslında çok uzun zamandır dile getirdiği bu görüşlerin yeniden tekrarlanmasının ne gibi bir amacı olabilir? Bu açıklamaların, HDP ile iş birliği yaptığı suçlamalarıyla karşı karşıya olan altılı masayı rahatlatacağı düşünülse de muhatapsız kaldığını söylemek yanlış olmaz.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ziyaretleri

Kemal Kılıçdaroğlu Balıkesir mitinginden sonra Ağrı ve Erzurum ziyaretlerinde bulundu. Kılıçdaroğlu’nun sahaya indiği ve aktif bir siyaset izlemek niyetinde olduğu görülüyor. Ayrıca Roboski’ye de gideceğini bildiren Kılıçdaroğlu, helalleşme ziyaretlerine devam edeceğini belirtti. Burada hem yaklaşan seçimlere bir hazırlık olduğu hem de Kürt seçmenin desteğinin alınmaya çalışıldığı söylenebilir. Erzurum gibi CHP’nin oy oranının çok düşük olduğu bölgelerdeki oylar artırılmaya çalışılıyor. Ayrıca Kürt seçmene bizim adayımıza oy verebilirsiniz mesajı veriliyor. Yine belirtmek gerekir ki hem Balıkesir mitinginin hem de yapılan ziyaretlerin geniş katılımlı ve enerjik eylemler olduğu görüldü. Buna karşılık son iki haftada AKP’nin yaptığı benzeri birçok etkinlikteki katılım sorunu (ki en başta 15 Temmuz anmalarındaki katılımın azlığı dikkati çekmişti) tartışmalara yol açtı. Nitekim son iki haftada gündeme gelen anket sonuçlarında da AKP’nin oylarının eridiğine dair birçok veri paylaşıldı. Bazı yorumcular bu durumun nedenin muhalefetin aktif siyasetinden çok ekonomik krizin yarattığı derin yoksulluk olduğunu dile getirdiler.

Levent Göktaş’ın açıklamaları

Emekli Albay ve emeklilikten sonra da avukatlık yapan, aynı zamanda Necip Hablemitoğlu suikastının sanıklarından Levent Göktaş bir açıklama yaparak, bir gün sonra çok önemli şeyler açıklayacağını söyledi. Göktaş açıklamalarında kendisinin tasfiye edilmek istendiğini, buna izin vermeyeceğini, başta Suriye’de yapılan operasyonlar olmak üzere pek çok konuda belgelere sahip olduğunu dile getirdi. Hatta kendisinin Sedat Peker olmadığını ve Recep Tayyip Erdoğan’la da ilgili anlatacakları olduğunu söyledi. Bunun üzerine ertesi gün evine operasyon yapılarak gözaltına alınmak istendi ancak evde bulunamadı. Sedat Peker, Göktaş’a haber verilerek kaçmasının sağlandığını ve bunu ispatlayacak görüntülerin elinde olduğunu söyledi. Özetle, ‘bana dokunursanız yanarsınız’ diyen bir derin devlet elemanı, bildiklerini söylememesi karşılığında kaçırıldı. Öyle görünüyor ki derin devlet içindeki çatışmalar büyüyor. Bunu derin devletin ve devlet içinde yasadışı işler yapan grupların yeni döneme hazırlandığı şeklinde yorumlayanlar da oldu. Ayrıca Göktaş’ın İnan Kıraç’ın avukatı olduğu ve Sezgin Baran Korkmaz’ın hisselerinin elinden alınması işini yöneten kişi olduğu da dile getirildi. Sedat Peker bu süreçte İnan Kıraç’a yönelik de pek çok suçlamada bulundu. Öyle görünüyor ki seçim süreci bu ve buna benzer pek çok çatışma ve ifşaatı ortaya çıkaracak.

KPSS sorularının çalındığı iddiası

KPSS sorularının önemli bölümünün bir yayınevi ve dershanenin sorularıyla önemli ölçüde örtüştüğünün ortaya çıkması büyük bir tepkilere yol açtı. AKP bu kez çok hızlı hareket ederek ÖSYM başkanını görevden aldı ve derhal soruşturma başlattı. Seçim sürecine girilmişken böyle bir olayın kendisine zarar vereceğini düşünen iktidar olayın bir komplo olduğunu dile getiriyor. Bir diğer önemli iddia da olayın tarikatların kumpası olduğuna yönünde.

Cemevlerine saldırı

Alevilerin matem orucu tuttuğu Muharrem ayına girilmesiyle birlikte Alevilere yönelik saldırılar başladı. Muharremin ilk gününde Ankara’da eş zamanlı olarak beş Alevi kurumuna saldırılmasının organize bir eylem olduğu anlaşılıyor. Ancak AKP iktidarı olaya hemen müdahale ederek açıklamalarda bulundu. Aynı gece pek çok AKP’li televizyonlarda olayı kınadı ve Süleyman Soylu saldırganların derhal bulunacağını söyledi. Bu saldırıların kimler tarafından ve neden yapıldığını söylemek zor ancak Alevilere yapılan bu tür organize saldırılarla geçmişte de sıkça karşılaştık. Bu saldırılar genellikle devlet içindeki derin yapılar tarafından belirli amaçlarla gerçekleştirilirler. Daha önceleri darbe dinamiğini devreye sokmak için bu tür saldırılar gerçekleşmişti. Yine böyle bir amacı olan grup tarafından mı gerçekleştirildi? AKP iktidarının olaya anında müdahale etmesi ve tepki vermesi bundan dolayı mı oldu? Bu tip sorular akla gelse de şu aşamada net bir cevap vermek zor görünüyor.

Hak ihlalleri: Cezaevinde ölümler ve gazetecilerin tutuklanmaları

22 Temmuz’da Diyarbakır 2 No’lu cezaevinde bulunan Kadri Ekici hücresinde ölü bulundu. Ardından 25 Temmuz’da Urfa E Tipi Kapalı Cezaevi’nde Mehmet Yılmaz isimli bir tutuklunun banyoda intihar ettiği açıklandı. İnsan hakları aktivistleri ve kurumları, uzun zamandır Türkiye’de ağır insan hakları ihlalleri yaşandığını dile getiriyorlar. Özellikle cezaevlerinde çok zor koşullarda insanların yaşamaya çalıştığını ve tutuklulara işkence yapıldığını vurguluyorlar. İnsan hakları aktivistleri bu ölümlerin de şüpheli olduğunu ve mutlaka araştırılması gerektiğini belirtiyorlar. Bununla birlikte “Basın Özgürlüğü Raporu’na” göre Türkiye’de son altı ayda 56 gazeteci gözaltına alınmış ve bunların 23’ü tutuklanmış durumda. İfade özgürlüğü ve temel insan hakları konusunda her geçen gün daha da kötüye gidildiği görülüyor. İfade özgürlüğünün tehdit altında olduğunu sadece bu gelişmelerle de açıklamamak gerekiyor. Kimi bilim insanları ve aydınlar sürekli tehdit ediliyorlar ve hedef gösteriliyorlar. Son olarak, pandemi döneminde bir bilim insanı olarak görüşlerini kamuoyu ile paylaşan Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol ölümle tehdit edildi. Kendisini ölümle tehdit eden kişi Prof. Şenol’un ofisine gelerek kapısının önüne iki tane dana dili bıraktı. Şenol’un suç duyurusundan sonra ifadeye çağrılan kişi serbest bırakıldı. Seçime doğru, iktidar yanlısı olduğu açıkça bilinen bu kişilerin saldırılarını yoğunlaştıracağını söylemek yanlış olmaz.

Ekonomi

Kredilerde neler oluyor?

Nas politikaları eşliğinde politika faizinin uzun süredir yüzde 14’te sabitlenmesine karşın, bankaların yüzde 40-50 seviyelerinden kredi vermesi son dönemin önemli ekonomi gelişmelerinden. Sanayiciler ve TOBB tarafından gelen açıklamalar krediye erişimin azaldığı yönünde. BDDK’nın da son dönem uygulamaları ile krediye erişimin zorlaştırdığı iddia ediliyor. TCMB Başkanı ise kredi kullanımının kötüye kullanıldığını, kullanılan kredilerin döviz alımına gittiğini, stokçuluk yapıldığını ifade etti ve bir kısım sanayiciyi suçladı, isimler elimizde dedi. Peki gerçekten de krediye erişim zorlaştırıldı mı? Kredi maliyetleri gerçekten de yüksek mi? Finansman sıkıntısı gerçek mi? ENAG rakamlarına göre yüzde 150’nin üzerinde yıllık enflasyonun olduğu bir zaman diliminde yüzde 40-50 bandında borçlanma imkanının yüksek maliyetli olduğu söyleminin aksini ifade ettiği, asıl yükün halkın üzerinde bırakıldığı ve sanayicilerin desteklenmeye devam edildiği de söylenebilir.  Bu bağlamda TCMB başkanı ile sanayiciler arasındaki tartışmanın tonunun, tartışma içeriğinden daha önemli olduğu da not edilebilir.

Kur nereye?

Bazı ekonomistler Türkiye ekonomisinin Lübnanlaşma riski ile karşı karşıya olduğu uyarısını yapıyor. KKM’nin ilan edildiği tarihteki döviz kuruna geri dönülmüş durumda. Bütçe KKM yükünü bir yandan taşırken diğer yandan sistemin devamlılığını sağlamak için yeni enstrümanlar devreye alınıyor. Yapılan analizlerde enflasyonun resmi rakamlara göre dahi yüzde 80’den aşağı olmayacağı, ABD, AB başta olmak üzere ekonomik devlerin faiz artırım kararları nedeniyle likiditenin azalması, Ortadoğu başta olmak üzere dışarıdan kaynak bulma arayışının tam olarak karşılığını bulamadığı, risk priminin yükselmesi nedeniyle borçlanma maliyetlerinin de artması, kısa vadeli dış borç ödemelerinin de yüksek olması nedeniyle yıl sonu kur beklentisinin yükseldiği anlaşılıyor.

İşçi eylemleri: PTT, Kadıköy Belediyesi, İBB işten çıkarmalar

Geçtiğimiz iki haftanın önemli bazı emek gündemleri şöyleydi: İBB’de işten çıkarılan ve bazıları aynı zamanda KHK mağduru olan işçiler işlerine geri dönebilmek için eylem yaptı. Yapılan açıklamada “İçişleri Bakanı’nın spekülatif açıklamalarıyla başlayan cadı avı, masumiyet karinesi gibi hukukun en temel ilkelerinin çiğnendiği korkunç bir boyut kazandı. İBB yöneticilerinin kendilerine yönelecek olası tehditleri savuşturmak için mesai arkadaşlarını feda etme tutumlarının, AKP iktidarının sınır yoklama stratejisine hizmet ettiğini görmesi gerekmekte” dedi.  PTT işçileri maaşlara beklentilerin altında kalan artış teklifine karşı birçok ilde iş bırakarak tepki gösterdi.  Ücret artışlarında beklediklerini bulamayan Kadıköy Belediyesi işçileri de eylem gerçekleştirenler arasındaydı. Sendikalı oldukları için işten çıkarılan Acarsoy tekstil işçileri, tazminat ve alacakları için mücadele eden ETF Tekstil işçileri direnişi öne çıkanlar arasındaydı.

 

Dış Politika

Zaho katliamı, tepkiler, olası etkileri

20 Temmuz’da Duhok vilayetinin Zaho şehri yakınlarında bir turistik tesise düzenlenen saldırıda 9 kişi öldü ve 22 kişi yaralandı. Daha önceki benzer olaylardan farklı olarak Irak tarafında gerek siyasi kanattan gelen tepkiler gerekse Irak halkının Türkiye karşıtlığı temelinde olaya verdiği tepki sert ve güçlüydü. Irak yönetimi Türkiye’yi suçlarken, konu BM’ye taşındı. BM, Türkiye’nin adını anmadan yapılan saldırıyı kınadı.  Son dönemde Irak sınırlarında gerçekleştirdiği saldırılar ve köy boşaltmalar ile KDP yönetimiyle işbirliği içinde gerçekleştirdiği eylemlerle birlikte alan hakimiyetini genişletmeye çalışan Türkiye, sorumluluğu üstlenmedi ve PKK tarafını suçladı. Saldırının ardından yapılan yorumlarda yaşanan olayın ikinci Roboski olduğu, Türkiye’nin Irak’ta ve hatta Suriye’de operasyon kabiliyetini azalttığı ifade edildi.  Saldırının Irak’ta hükümet kurulması ile ilgili iç siyasi gerginliklerin olduğu sırada ve Türkiye-Rusya-İran üçlü zirvesinin hemen sonrasında gerçekleşmesi de dikkat çeken diğer olgular olarak not edildi.

Irak’ta siyasi gerginlik

Irak’ta 10 Ekim 2021’de yapılan seçimlerin üzerinden geçen süre içinde henüz hükümet kurulabilmiş değil. Mevcut siyasi yapılar, dini/etnik temelli yürüttükleri siyaseti nasıl uygulayacakları, iktidarı nasıl paylaşacakları konusunda bir uzlaşı içinde değiller. Sadr’ın daha çok Irak temelli bir siyaset gütmesine karşın, Maliki’nin Şii üstünlüğüne ve birliğine dayalı bir siyaset anlayışında olduğu görülüyor. Son dönem parlamento baskınları ile Sadr ve Maliki arasında ortaya çıkan gerilimin İran – Irak Şiiliği rekabetinden kaynaklı olduğuna dair analizler de var. Kasetlerin sızdırıldığı, parlamentonun basıldığı mevcut gerginliğin Şiiler arasında çatışmaların da yaşanacağı bir iç savaşa dönüşmesinden endişe ediliyor.

Türkiye’nin Rojava’ya saldırı planları. Rusya, İran görüşmeleri, Batı’nın yaklaşımları, beklentiler

Rusya – Türkiye – İran üçlü zirvesinden Suriye’nin kuzeyindeki PYD kontrolündeki bölgelere operasyon izninin çıkmadığı ancak belirsizliğin sürdüğü, Türkiye’nin uluslararası konjonktürden kaynaklı olarak bu konuda sınırlarını zorlayabileceği önceki hafta gündem değerlendirmemizde not edilmişti. Zirve sonrasında Putin ve Erdoğan arasında 5 Ağustos’ta Soçi’de bir görüşme gerçekleşeceği, Erdoğan’ın burada operasyon ruhsatını İran’a rağmen almaya çalışacağı yorumları yapılıyor. İran, İsrail, ABD, Fransa gibi bölgesel etkileri güçlü olan devletlerin böyle bir operasyona açıkça karşı çıktıkları biliniyor. Türkiye ile son yıllarda inişli çıkışlı ilişkiler içinde olan ABD – İsrail gibi uluslararası güçler Kürtlerin bölgede bir güç olarak varlıklarını sürdürmelerini istiyor.  Öte yandan Türkiye’nin dönemsel olarak uluslararası meselelerde eli güçlenmiş durumda. Son dönemde Erdoğan’ın iç siyasetteki sıkışık durumu da dikkate alındığında Suriye’ye, seçimler öncesinde sınırlı bir alanda da olsa bir operasyonun hala masada olduğu ve ihtimalin daha da kuvvetlendiği görünüyor.

Tahıl koridoru: Uygulama nasıl olacak?  Olası etkileri neler? 

Karadeniz üzerinden dünya pazarlarına tahıl ve diğer gıda ürünlerinin taşınmasına ilişkin anlaşma, Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Sekreteri Guterres, Rusya Savunma Bakanı Şoygu ve Ukrayna Altyapı Bakanı Kubrakov’un katılımıyla Dolmabahçe’de imzalandı. Anlaşma sonrası ilk sevkiyat gerçekleşti. BM başta olmak üzere uluslararası mekanizmaların etkisiz kaldığı, ciddi barış girişimlerinin olmadığı bu dönemde Türkiye’nin arabulucu girişimleri öne çıktı. Bu önemli ve desteklenmesi gereken girişim ile anlaşmanın uygulanmaya devam etmesi, özellikle yoksul ülke halkları ve dolayısı ile gıda güvenliği, küresel gıda enflasyonu ve barış ihtimali için de son derece önemli.

Rusya’nın Afrika çıkarması. Ne anlama geliyor?

Lavrov, Tahıl koridoru anlaşmasının hemen sonrasında Afrika ülkelerine ziyaretler gerçekleştirdi. Afrika uzun yıllardır Batılı ülkelerin yanı sıra başta Çin olmak üzere, Rusya ve hatta Türkiye’nin de ilgi alanında. Rusya, Ukrayna savaşı ile ekonomik, askeri ve politik olarak etki alanının zayıfladığı iddialarına karşı mesaj niteliğindeki bu ziyaretlerde Rusya’nın diplomatik güç gösterisi gerçekleştirdiği, sanıldığı veya gösterildiği kadar izole olmadığı ve etki alanını halen belirli ölçüde de olsa koruduğu ifade edilebilir.

Akkuyu’da neler oluyor? Rusya’nın bu hamleleri ne anlama geliyor?

Akkuyu nükleer santral inşaatında yüklenici şirket, (santralin inşasında yer alan) IC İçtaş İnşaat Sanayi ve Ticaret AŞ adlı firma ile sözleşmesini tek taraflı olarak feshederken, mesele şirketler arasındaki hukuki ihtilaftan çok Rusya ve Türkiye arasında nükleer santral inşaatında yaşanan yeni bir kriz olarak algılandı.  Rusya – Türkiye diplomatik ilişkileri içinde bu meselenin nerede durduğu dikkatli analiz edilmesi gereken bir konu. Meselenin görünenden daha karmaşık olduğu açık olmakla birlikte, santralin tamamlanabilmesi için yaklaşık 15 milyar $ tutarında sermayenin Türkiye’ye getirilip getirilemeyeceği, Türkiye tarafının taahhüt ettiği ve kendi payına düşen yükümlülükleri yerine getirip getirmeyeceği, santral inşaatının süresinde tamamlanıp tamamlanamayacağı gibi sorular düşünüldüğünde, işlerin Türkiye için daha da zorlaşabileceği yorumlarını takip etmek gerekiyor. Diğer taraftan uzmanlar, yapılan anlaşmada zaten Akkuyu’nun tümüyle Rusya’ya ait olduğunu ve işine son verilen Türk şirketlerinin taşeron şirketler olduğunu belirtiyorlar.

Çin – ABD Tayvan gerilimi

İki haftalık haber taramasının son ciddi dış politika gündemi ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan’a gerçekleştirdiği üst düzey ziyaret oldu. ABD, Çin’in durdurulamaz ekonomik büyümesine karşı bir süredir ciddi hamleler içinde. ABD, Çin’i, Japonya, Kore, Avustralya, Hindistan ile çevrelemeye çalışıyor. Tayvan ziyareti de bu çevreleme siyasetinin bir parçası ve bu hamle Çin’in sinir uçlarına dokunma pahasına gerçekleştiriliyor.  Trump sonrası dönemde, beklentilerin aksine Demokrat Parti liderliğindeki ABD politikaları ile dünyanın daha güvenli bir yer olduğundan bahsetmek mümkün değil. BM Genel Sekreteri Guterres’in de ifade ettiği üzere, son dönemde uluslararası güçler birbirlerini doğrudan hedef alarak nükleer tehdidi artırmaya devam ediyorlar.