Bu gündem değerlendirmesi yazılırken linkteki haber akışından faydalanılmıştır.
İÇ POLİTİKA
Sansür Yasası:
AYM, sansür yasasında yer alan “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçuna hapis öngören düzenlemeyi Anayasa’ya uygun bularak, başvuruyu reddetti.
Kamuoyunda “Sansür yasası” olarak bilinen “Dezenformasyon ile Mücadele Yasası” 14 Ekim 2022’de AKP-MHP’nin oyları ile Meclis’te kabul edilmişti. Yasada 217/A olarak yer alan maddeye göre; “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ve “Endişe, korku veya panik yaratma, ülkenin iç ve dış güvenliğini kamu düzenini ve kamu barışını bozmaya yönelik yayın” yapanlara 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası vermenin önü açılmıştı. CHP, bu maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuştu.
Görüşme öncesi basın meslek örgütleri temsilcileri ve gazeteciler, AYM’nin önünde nöbete başladı. Nöbete bu yasa kapsamında geçtiğimiz günlerde tutuklanan ve serbest bırakılan gazeteci Tolga Şardan da katıldı.
Eylemde kısa bir açıklama yapan Şardan, “Doğru habere, doğru bilgiye ihtiyaç var. Dolayısıyla, gazetecilerin önünü kapatmak yerine, altını çizerek söylüyorum gazetecilik yapan gazetecilerin önünün açılması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Anayasa Mahkemesi, sansür yasasını onaylayarak kendisi hakkındaki tartışmaların yoğunlaştığı bu siyasi iklimde AKP ile çelişmemeye çalıştığını söyleyebiliriz. Ancak şunu da görmek gerekiyor ki, Anayasa Mahkemesi zaten uzun bir süredir hükümetin yürürlüğe koyduğu yasalarla ilgili itirazların çoğunu reddetti. Sansür yasasının geçmesiyle birlikte yandaş olmayan gazetecilere karşı tutuklamaların devam edeceği öngörülebilir. Nitekim söz konusu AYM kararında önce gazeteci Tolga Şardan bu yasa çerçevesinde gözaltına alınmıştı.
Yargı Darbesi:
Gezi davası tutuklusu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın bireysel başvurusu AYM’de görüşüldü. AYM, seçilme hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönlerinden hak ihlali olduğuna hükmetti. Bu kararın AKP içinde kafa karışıklığına yok açtığı görülüyor. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “AYM kararı ortadadır, Meclis gereğini yerine getirecektir” dedi. AYM’nin bu kararına rağmen Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tutuklu TİP milletvekili Can Atalay hakkındaki ihlal kararına direndi. Yargıtay, AYM’nin yetkisini aştığını öne sürüp üyeler hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi işlemlerinin başlatılması için karar TBMM’ye gönderildi.
Can Atalay kararı, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında bir gerilim yarattı. Yargıtay açıkça Anayasa Mahkemesi’ni kale almadığını belirtti. Daha önce başka davalarda da ilk mahkemelerin Anayasa Mahkemesi’nde verilen hak ihlalleri kararlarına karşı direndiği olmuştu. Ancak bu kez Yargıtay, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunarak el yükseltildi. Yargıtay’ın MHP’li hakimler tarafından kontrol edildiği ve Anayasa Mahkemesi’nin kapatılması ya da yeniden yapılandırılması ya da bireysel başvuru hakkının törpülenmesi için bilerek gerilimin yükseltildiğini söyleyebiliriz.
Yargıtay’ın AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasına Türkiye Barolar Birliği’nden (TBB) tepki geldi. Yapılan açıklamada, “Bu karar Anayasal düzene karşı açık bir başkaldırıdır” ifadelerine yer verildi. Konuya ilişkin AKP, CHP, MHP, HEDEP, TİP, İYİ Parti ve diğer partilerden art arda açıklamalar geldi.
AKP’li isimlerin açıklamaları AKP içinde kafa karışıklığının devam ettiğini gösterdi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, “Öyle olaylar olur ki, analiz yapmak için, konuşsan da konuşmasan da sorun olur. Hiç ve asla olmaması gereken öylesi bir olay yaşıyoruz. Yazık, çok yazık. Devleti oluşturan erkler, sorun çözümler. Asla sorun üretmez, üretemez. Birbirini çelmeleyemez” dedi.
AKP’li Şamil Tayyar, “AYM’nin kararını eleştirmek/yanlış bulmak ayrı, karara uymamak ayrıdır. Eleştirebilir, yanlış bulabilirsiniz ama uymamazlık edemezsiniz. Anayasa hükmü açık, karar bağlayıcıdır. Yargıtay 3.Ceza Dairesi’nin AYM kararına ‘uymama’ iradesi, hukuki değildir. Kaldı ki AYM’nin benzer mahiyetteki Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven hakkındaki ‘hak ihlali’ kararına uyulmuştu. AYM üyeleri hakkındaki suç duyurusu ise garabettir. Yargı eliyle hortlatılan bu tür hukuk dışı uygulamalar askeri vesayet dönemini hatırlatıyor, çok üzücü” dedi.
Ancak, Erdoğan’ın danışmanlarından Mehmet Uçum, Yargıtay’ın AYM üyeleri hakkındaki kararını savunarak AYM’yi Anayasa’ya aykırı kararlar vermekle suçladı. Mehmet Uçum’un yaptığı açıklama, gerilimin arkasında Sarayın olduğu yolundaki kuşkuları teyit etti. Bu açıklama AKP içindeki kafa karışıklığını giderdi. Nitekim Erdoğan da yaptığı açıklamalarda “Gerekirse Anayasa ve yasa değişiklikleri dahil tüm yöntemleri kullanarak, tekrar böyle bir tartışmanın ortaya çıkmaması için gerekenleri yapacağız” diyerek Anayasa değişikliğini dile getirdi. Ayrıca AKP içindeki çatlak sesleri de şu açıklaması ile susturdu: “Eğer partimden bazı arkadaşlar da burada Yargıtay’ı yerip, Anayasa Mahkemesi’ne övgüler düzüyorsa onlar da yanlış yapıyorlar.”
CHP’nin tavrı bugüne kadar olan pasif tavrından oldukça farklı idi. Yargıtay’ın AYM kararı sonrası olağanüstü toplanan CHP’nin yeni Genel Başkan’ı Özgür Özel, kararın ‘bir darbe girişimi’ olduğunu savundu. Tüm partileri yargıdaki son gelişmeleri incelemek üzere TBMM’de gizli oturuma davet edeceklerini kaydeden Özel, “Tüm halkımızı bu darbe girişimine karşı direnmeye davet ediyoruz” dedi. Özel açıklamasında “CHP üzerine düşeni, sadece Atalay’ın özgürlüğü için değil, bu Anayasa’ya sahip çıkmak için ant içtik. Bu Anayasa’ya sahip çıkmak için, darbe girişimi bastırmak için ne gerekiyorsa yapacağız. Halkı direnmeye çağırıyoruz. Tüm Meclis gruplarını direnmeye çağırıyoruz. Tüm akademisyenleri, hukukçuları bu meseleye tepkisini dillendirmeye davet ediyoruz. Anayasa’yı kaldırmaya çalışanlara karşı gün direnme günüdür. Örgütümüzden, sivil toplumdan gelecek her reaksiyonu destekliyoruz. Bundan sonra sivil toplumun yanındayız. Onların direnişine karşı, halkın direnişine karşı CHP milletvekilleri, üyeleri olmaları gereken yerde olacaktır. Sokaklarda, meydanlarda direneceğiz, bu hukuksuzluğa teslim olmayacağız.” diyerek sokağı işaret etti.
Bu krizin seyrini toplumdan gelecek tepki belirleyecek. CHP, muhalefet, Barolar eğer ciddi bir tepki göstermezse Anayasa Mahkemesi’ni tasfiye edecek bir sürece giriyoruz. Burada asıl hedefin Anayasa Mahkemesi olmadığı, AYM kararı etrafında yapay bir kriz çıkararak, sistemi kilitlemek, böylelikle özgürlükleri daha da kısıtlayan daha faşizan bir Anayasa hazırlamak için Saray-MHP odağında bir girişim olduğunu düşündüren gelişmeler var. Bu yeni Anayasa’da Anayasa Mahkemesi’ni tümüyle etkisiz ve yetkisiz bir kuruma dönüştürmek amaçlanıyor olabilir.
EKONOMİ
Merkez Bankası 5. kez faiz artırdı
Bu yazıda ele aldığımız dönemde önemli ekonomik veriler açıklandı. Ekim’de Para Politikası Kurulu’nun (PPK) aldığı kararla Merkez Bankası haftalık fonlama faizini yüzde 30’dan yüzde 35’e yükseltti. Böylece haftalık fonlama faizi üstüste beşinci kez artırılmış oldu. Bu gelişme, seçimlerden sonra iktidarın benimsediği “ortodoks” politikayı sürdürmeye kararlı olduğunu, faiz artışlarının yol açacağı ekonomik daralmayı belirli bir dönem için göze alabileceği şeklinde yorumlanabilir. Bu noktada, kontrolden çıkmış bir enflasyon patlaması yerine yükü emekçilere binecek bir dezenflasyon politikasının ülkenin “bekası” gereği tercih edildiğini söylemek mümklün.
TUİK enflasyonu: yıllık yüzde 61,36
TUİK, Ekim ayı tüketici enflasyonunu yüzde 61,36 olarak açıkladı. TÜFE bir önceki aya göre yüzde 3,43 arttı. Bağımsız araştırma kuruluşu ENAG ise aylık TÜFE artışını yüzde 5,09 olarak açıklarken 12 aylık enflasyonun yüzde 126,18 arttığını bildirdi. MB fazilerinde art arda yüksek faiz artışlarına karşın bu politikanın enflasyon üzerindeki etkisi henüz belirgin şekilde gözlenmiyor. Nitekim TUİK’e göre Eylül’de aylık enflasyon yüzde 4,75 artarken yıllık enflasyon da yüzde 61,53 oranında artmıştı.
Dış ticaret açığında düşme eğilimi
Orta vadeli veriler açısından bakıldığında dış ticaret açığında geçen yıldan bu yıla belirgin bir değişim gözlenmediği söylenebilir. Ocak-Ekim 2023 dönemine bakıldığında dış ticaret açığı 94 milyar dolara yükselmiş bulunuyor. 2022’nin aynı döneminde ise dış ticaret açığı 91 milyar dolar olarak kaydedilmişti. Buna mukabil, son aylarda ithalatta gözlenen düşüş ve ihracatta sınırlı artış trendi Ekim ayında da sürdü. Ekim’de ihracat yüzde 7,4 artarken ithalat sadece yüzde 1,3 artış gösterdi. Bu veri, özellikle ithalataki düşme, yeni ekonomi politikla doğrultusunda ekonomide daralmaya dönük bir eğilime işaret ediyor.
Kur Korumalı Mevduat’ta (KKM) düşüş 1o haftadır devam ediyor
BDDK verilerine göre, KKM hesaplarındaki düşüş trendi 10. haftasına girdi. 27 Ekim haftasında 62 milyar 281 milyon liralık düşüş gerçekleşti. Böylece KKM’deki toplam düşüş 400 milyar 54 milyon liraya ulaştı. KKM’nin Hazine’ye ve dolayısıyla bütçeye ağır bir yük getirdiği, bu nedenle yavaş yavaş edilmek istendiği biliniyor. Bankaları TL mevduata yüksek faiz ödemeye zorlayan ekonomi yönetiminin 3 trilyonun biraz üzerindeki KKM’yi büyük ölçüde tasfiye edip edemeyeceğini, ayrıca KKM hesaplarından çözülen paranın yeni adresinin neresi olacağını izleyip göreceğiz.
Yabancı sermeye tahvil faizlerini yeterli bulmuyor
JP Morgan bugün yayımladığı raporda alıma geçmek için tahvil faizlerinde düzeltme beklediklerini açıkladı. Yatırım bankası, seçimlerden sonra yüzde 7 seviyesinden hızla yükselerek yüzde 29’a çıkan rekor tahvil faizini yeterli bulmadıklarını, alıma geçmek için gerekli eşiği yüzde 35,7 olarak hesapladıklarını duyurdu. Yabancı sermaye kuruluşlarının bu tutumu neden MB’nin faiz artışın devam ettiğini açıklıyor.
Açlık sınırı 13.648 TL, yoksulluk sınırı 44.573 TL oldu
Türk-iş’in yaptığı “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması”na göre bu ay 4 kişilik aile için açlık sınırı 13 bin 648 lira, yoksulluk sınırı ise 44 bin 573 lira olarak belirlendi.
DIŞ POLİTİKA
İsrail, Gazze’de soykırım ve nüfusun tahliyesi planını uygulamaya devam ediyor
Bu yazıda ele aldığımız dönemde İsrail, orta vadeli amacı doğrultusunda, Gazze’nin yaşanılmaz bir yer haline getirilerek nüfusun sürülmesi (tehcir) planını uygulamayı sürdürdü. Bu amaçla soykırım uygulamasına devam ederek hastaneleri, mülteci kamplarını, camileri bombalamaya devam etti. 7 Ekim’den bu yana Gazze’de öldürülenlerin sayısı çoğunluğu kadınlar ve çocuklar olmak üzere 10 binin üzerine çıkarken İsrail 7 hastaneyi daha hedef aldı. Çok sayıda sağlık personeli öldürüldü, 40 ambülans ve 120’den fazla sağlık kuruluşu hedef alındı.
Uluslararası çok taraflı kuruluşlar İsrail’in savaş suçlarını protesto etmeyi sürdürdü. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, “İsrail’in, Filistinli sivilleri toplu olarak cezalandırması savaş suçu anlamına geliyor” derken, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) acil insani ateşkes çağrısında bulundu. UNICEF sözcüsü ise Gazze’nin çocuklar için mezarlığa dönüştürüldüğünü belirtti.
İsrail’in Hamas-sonrası politikası belirginleşiyor
Bu arada İsrail’in Hamas’ın kesin şekilde yenilgiye uğratılıp tasfiyesinden sonrasına ilişkin politikasının belirginleşmeye başladığı söylenebilir. Başbakan Netanyahu bir yandan ancak kısa süreli ateşkesler olabileceğini, rehineler serbest kalmadan tam bir ateşkesin olamayacağını söylerken, İsrail’in Gazze’de “belirsiz bir süreliğine güvenlik sorumluluğunu üstlenebileceğini” dile getirdi. Bu açıklamayı, Netanyahu’nun başdanışmanının, operasyonlardan sonra İsrail ordusunun Batı Şeria’daki modele benzer biçimde Gazze’de varlığını sürdüreceği yolundaki beyanıyla birleştirdiğimizde İsrail’in, Hamas-sonrası dönemde uzunca bir süre Gazze’yi işgal etmeyi planladığını tahmin etmek zor değil.
ABD ve İsrail arasındaki görüş ayrılıkları
ABD Dışişleri Bakanı Blinken bu süreçte Irak’ı, Filistin Yönetimi’ni, Ürdün’ü ziyaret etti ve Ürdün’de Mısır Dışişleri Bakanı ile de görüştü. Bu ziyaretlerde Blinken’ın birkaç hususun üzerinde durduğu söylenebilir. Birincisi, ABD’nin İran’la çatışmak istemediğine dair mesajı, savaşın bölgeye yayılmasının ABD tarafından da istenmediği şeklinde yorumlanabilir. İkincisi Blinken’in demeçleri, İsrail’le temel hedef konusunda hemfikir olan ABD’nin Hamas’ın yok edilmesinden sonra Gazze’de oluşacak yönetime dair İsrail’le belirli bir görüş ayrılığı içinde olduğuna işaret ediyor. Medyaya yansıyan haberlerden, ABD ve İsrail’in Gazze’de Filistin direnişinin tamamen yok edilmesini ve Hamas’ın kesin tasfiyesini hedefledikleri anlaşılıyor. Diğer yandan, İsrail’in Gazze’de uzun süreli bir işgal hedeflediğine dair veriler çoğalırken Blinken’in “İsrail’in Gazze’yi yönetemeyeceği” şeklindeki demeci ABD’nin Hamas-sonrası döneme ilişkin farklı planları olabileceğini akla getiriyor. Blinken, çatışmalar sona erdikten sonra “bir geçiş dönemi” olabileceğini, fakat İsrailli yetkililerden yeniden işgale niyetleri olmadığını öğrendiğini söylüyor. ABD ve İsrail’in savaş sonrasına ilişkin ele aldıkları senaryolara aşağıda kısaca değineceğiz.
Bu arada Batı bloğunu temsil eden yapılardan “çatışmalara insani ara verilmesi”nin ötesine geçen, kalıcı bir ateşkes çağrısı yapan ve İsrail’in aşırı ve orantısız güç kullanımına dikkat çeken bir açıklama yine gelmedi. Japonya’da yapılan G-7 ülkeleri toplantısında, sadece insani yardımların ulaştırılması için “çatışmalara insani ara verilmesi” çağrısı yapıldı.
Ürdün’ün tepkisi ve Nasrallah’ın açıklamaları
ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile yaptığı görüşmede Ürdün Başbakanı, Filistinlilerin tehcir edilmesi girişimini “savaş ilanı” olarak değerlendireceklerini söyledi. Böylece İsrail’e komşu iki Arap ülkesi Mısır ve Ürdün, İsrail’in tehcir planını “kırmızı çizgileri” olarak ilan etmiş oldu.
Nasrallah’ın açıklaması
Bir başka önemli gelişme de Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın çoktandır beklenen açıklamasıydı. Sert bir açıklama yapacağı beklentisinin tersine Nasrallah’ın makul bir açıklama yaptığı söylenebilir. Nasrallah iki temel nokta üzerinde durdu: Öncelikle, Aksa Tufanı’nın yüzde yüz Gazze’deki Filistinli örgütlerin kararı olduğunu belirtti; İran’ın ve benzeri aktörlerin dahlini reddetti. İkincisi, Hizbullah’ın kuzeyde İsrail’e karşı topyekün bir savaşa girmek yerine bir tür yıpratma savaşını tercih ettiğini, çatışmaların derinlik kazanmasının İsrail’in Gazze’deki tutumuna bağlı olduğunu ifade etti. Hizbullah’ın Hamas’a desteği, İsrail ordusunun yüzde 30 ila 50’lik bir kesimini kuzeyde, Lübnan sınırında tutmak olarak şekilleniyor.
ABD ve İsrail’in savaş sonrasına ilişkin senaryoları
Bloomberg’ün geçtiği bir habere göre, ABD ve İsrail hükümetleri, İsrail Gazze’de “Hamas’ın kökünü kazıma” hedefline ulaştıktan sonra uygulanacak olası senaryoları tartışıyorlar.
Üç senaryo öne çıkıyor. Bunlardan biri, ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa’dan askerlerin desteğiyle bölge ülkelerine Gazze’yi “geçici olarak denetleme yetkisi” verilmesi. Bu senaryoda Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) öne çıkıyor. Bir ikinci senaryo, Sina Yarımadası ve çevresinde, Mısır ile İsrail arasındaki barış anlaşmasının şartlarını uygulayan “Çok Uluslu Güç”e benzer bir “barış gücünün” Gazze’yi yönetmesi. Son olarak da Gazze’nin geçici olarak Birleşmiş Milletler (BM) şemsiyesi altında yönetilmesi konuşuluyor. İsrail’in son senaryoya soğuk baktığı söyleniyor.
Diğer yandan, gazeteci Fehim Taştekin, İsrail Hükümeti için hazırlanan, yine Hamas-sonrasına ilişkin farklı senaryoların tartışıldığı bir belgeden söz ediyor. Taştekin’in de vurguladığı üzere bu belge İsrail’in “Gazze sorununu” nasıl değerlendirdiğini açıkça ortaya koyuyor.
İlk senaryo, Gazze’de kalacak nüfusu Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi’nin idare etmesi. İkinci seçenek, “BAE’deki ılımlı modelden ilham alan yerel bir Arap idaresinin kurulması.” İsrail İstihbarat Bakanlığı’nın hazırladığı belgede bu senaryoların etkili olamayacağı, Hamas tamamen tasfiye edilse bile Hamas ruhunun Filistinlilerde yaşamaya devam edeceği belirtiliyor. Bunun için belge, “Filistinsiz Filistin” çözümünü öne çıkararak Gazze halkının Mısır’ın Sina Yarımadası’na sürülmesini öneriyor.
ABD üslerine saldırılar ve ABD’nin misillemeleri
Bu dönemde Irak ve Suriye’deki ABD üslerine yapılan saldırılar devam etti. ABD askerlerine ev sahipliği yapan üç askeri üsse insansız hava araçlarıyla saldırı düzenlendi. ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) yaptığı açıklamada, Suriye’de İran’a yakın gruplara hava saldırısı düzenlediğini duyurdu.
Uluslararası alanda Filistin halkıyla dayanışma eylemleri
Dünyanın pek çok yerinde Filistin halkıyla dayanışma eylemleri devam etti, yeni eylem biçimleri ortaya çıktı. Örneğin, ABD’de yüzlerce kişi İsrail’e silah götürdüğü ileri sürülen gemiyi engellemek için Tacoma limanını bloke etti.
ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Polonya, İsviçre, Norveç, Japonya, Venezülela, Şili dahil olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde Gazze’deki soykırıma karşı geniş katılımlı gösteriler düzenlendi. Gösterilerin en büyükleri, “ABD tarihindeki en büyük Filistin’e destek gösterisi” olarak nitelenen Washington’daki gösteri ve Londra’daki kitlesel eylemdi. Ayrıca ABD ve İngiltere’nin başka şehirlerinde de protesto gösterileri yapıldı.