Bu gündem değerlendirmesi linkteki haber akışı esas alınarak hazırlanmıştır.

İÇ POLİTİKA

“Yumuşama Tartışmaları”

Geçtiğimiz dönemin en sıcak gündemlerinden biri yüksek siyaset düzeyinde gerçekleşen görüşmeler ve siyasette “yumuşama tartışmaları” oldu. Seçimden birinci parti olarak çıkan CHP tarafından “normalleşme” olarak adlandırılan adımlar, demokratikleşme ve iktidarın sertlik politikalarından geri adım atması olarak kurgulanıyor. Daha çok iktidara yakın bazı kesimler tarafından bu kurgunun gündeme getirilmesinin en önemli sebeplerinden birinin ekonominin içinde bulunduğu durum da da dahil olmak üzere Trükiye’nin içine girdiği açmazlar ve bu sıkışmanın kısa sürede düzeltilemeyecek olması nedeniyle muhalefetin sertleşmesinin önüne geçmek olduğu söylenebilir. Zira Erdoğan MÜSİAD Yönetim Kurulu’nu kabulünde yaptığı konuşmada Türkiye’nin önünde 4 yıllık hazine değerinde seçimsiz bir süre olduğu ve bunun gerilim siyaseti, popülist dayatmalarla heba edilmemesi gerektiğini vurguladı.

Bu süreçte Erdoğan ve Özel bir görüşme yaptı. AKP Genel Merkezi’nde gerçekleşen görüşmede neler konuşulduğuna dair açıklama yapılmaması Özel’in genel başkan olduğundan beri vurguladığı şeffaflık politikasıyla çelişirken, oturma düzeni gündemi işgal etti. Erdoğan-Özel görüşmesinin ertesi günü gerçekleşen DEM Parti Eş Genel Başkanlarının CHP Genel Merkezi ve Özgür Özel ziyareti de önemliydi. Ziyaret sonrası yapılan ortak açıklamada seçim sonuçlarının ve yeni anayasa tartışmalarının değerlendirildiği belirtildi. Bu görüşmelerin birkaç gün ardından Bahçeli ve Özel görüşmesi gerçekleşti. Meclis’te basına kapalı olarak gerçekleştirilen ve görüşme sonrasında, gazetecilere açıklama yapılmadı. Görüşme öncesinde Bahçeli sert mesajlar verdi. Sinan Ateş cinayetiyle ilgili iddianamenin bir an önce kabul edilerek yargılamanın başlanmasını talep eden Bahçeli, Osman Kavala’nın yeniden yargılanmasına ilişkin talepleri de sert bir biçimde eleştirdi.

Hatırlanacağı üzere Erdoğan-Özel görüşmesinden bir süre önce Osman Kavala ile Gezi davası yüzünden cezaevinde olan isimlerin Türkiye’yi zora soktuğunu ve serbest kalmaları gerektiğine ilişkin yazılar yazan Abdülkadir Selvi iklimin değiştiğini ve baharın gelmesi gerektiğini vurguluyordu. Hem Saray çevresinden hem de MHP’den ciddi tepki alan Selvi’yi Irak ziyaretinde yanına oturtan Erdoğan’dan, Selvi’ye destek geldiği söylenebilir. Selvi’ye bir destek de Tuğrul Türkeş’ten geldi. Tuğrul Türkeş, Osman Kavala davasının Türkiye’yi yurtdışında zor durumda bıraktığını belirterek, “Özgürlüklerin artması lazım” dedi. Bu gerilimler bir süredir AKP ve MHP arasında bir fikir ayrılığı olduğu yönündeki tartışmaların yansımaları olabilir. Ancak yakın zamanda bir kopuş da çok olası görünmüyor. Gelinen aşamada iyi ihtimalle Gezi ve Ergenekon gibi davalardaki Türk tutsakların serbest bırakılması söz konusu olabilir. Ancak Kürt tutsaklarla ilgili en küçük bir adımın dahi gündeme gelmemesine dikkat çekmek gerekiyor. Perde arkasında Türklük sözleşmesi çerçevesinde yeni bir ittifak söz konusu olabilir. Ancak CHP’nin daha temkinli ve adım adım ilerlediğine dair görüşler de var.

Öte yandan Mehmet Şimşek’in uluslararası sermaye ile yaptığı görüşmelerde Türkiye’de ciddi reformlar yapılmadan yatırım gelmeyeceği mesajının iletildiğine dair iddialar var. Bu nedenle AKP sınırlı da olsa belirli reformlar yapmak isteyebilir. Bu reformlar karşısında muhalefetin “yumuşaması” ve sert bir direniş göstermemesi bekleniyor gibi görünüyor. Bu arada CHP’nin, hem Erdoğan hem de Bahçeli görüşmelerinin içeriklerini açıklamayarak devleti yönetmeye aday olduğunu ve sınırlarını da gayet iyi bildiğini göstermeye çalıştığı söylenebilir.

Sonuç olarak AKP’nin yelkenleri suya indirmesinin nedeni çok açık bir şekilde ortada; ekonomideki kötü gidiş… Bu süreçte kemer sıkma politikalarına karşı ortamı yumuşatmaya çalışıyorlar. Sert ve toplumsal talepleri dile getiren bir muhalefet istenmiyor elbette.

Çorlu Tren Kazası mahkemesi sonuçlandı ve önemli cezalar çıktı

25 kişinin öldüğü Çorlu Tren Katliamı’nın karar duruşmasında mahkeme dönemin TCDD 1. Bölge Demiryolu Bölge Bakım Müdürü Mümin Karasu hakkında 17 yıl 6 ay, Demiryolu Bakım Müdürü Turgut Kurt hakkında 16 yıl 3 ay, TCDD Bölge Müdürü Nihat Aslan hakkında 15 yıl, Yol Bakım ve Onarım Şefi Özkan Polat hakkında da 13 yıl 9 ay hapis cezası verdi. Davada dönemin TCDD Genel Müdürü İsa Apaydın ve Taşımacılık Müdürü Veysi Kurt yargılanmazken, üst düzey yöneticilerin cezalandırılması bakımından mahkemenin bu kararı, benzer davalar için örnek olabilecek önemli bir adım oldu.

Yargıtay Başkanı seçimleri sonuçlanmadı

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’nın 4 yıllık görev süresinin dolması nedeniyle 25 Mart 2024’ten bu yana yapılan başkanlık seçimlerinin 31. tur oylamasında da iktidar ortaklarının anlaşamaması sebebiyle hiçbir aday seçilme yeterliliğini sağlayamadı.

1 Mayıs

1 Mayıs yaklaşırken Taksim tartışmaları gündeme gelmeye başlamıştı. Özgür Özel bir hafta öncesinden grup toplantısında yaptığı konuşmada Taksim’in 1 Mayıs kutlamalarına açılması gerektiğini, CHP’nin de sendikaların yanında yer alarak 1 Mayıs’ın bir şölen havasında kutlanması için kefil olduğunu söyledi. Ardından CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik İstanbul Valisi Davut Gül’ü ziyareti sonrasında yaptığı açıklamada, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamanın anayasal hak olduğunu hatırlattıklarını vurguladı. İçişleri Bakanı Yerlikaya, Taksim’de kutlamaya izin verilmeyeceğini, İstanbul Valiliği’nin DİSK’in yaptığı başvuruyu reddettiğini belirtti. CHP ise Saraçhane’de buluşarak Taksim’e yürüyüş çağrısı yaptı. Böylece, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen aralarında DİSK, KESK ve CHP’lilerin de bulunduğu gruplar Saraçhane’de toplanmaya başladı. Polis Saraçhane’de toplanan grupların yürüyüşünü engelleyerek biber gazıyla müdahale etti. Sonrasında 1 Mayıs mitingi tertip komitesinde yer alan DİSK, KESK, TMMOB ve TTB yürüyüşten çekildiklerini açıkladılar. Kitleleri Saraçhane’ye çağırdıktan sonra geri çekilme kararı alınması protestolarla karşılandı. Devletin yürüyüşe izin vermeyeceği ortadayken Saraçhane çağrısı yapan, Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” kararına ve yerel seçim sonuçlarına rağmen alternatif yollar denemeden dağılın açıklaması yapan CHP, açık bir likidasyona sebep olarak muhalefetin soğrulması işlevi gördü. Yoğun güvenlik önlemleri ve müdahaleler karşısında DİSK ve KESK’in katılan kitlenin sorumluluğunu öne sürerek alandan çekilme kararında, CHP’nin bu tavrı etkili olmuş olabilir. Böylece, bir kez daha işlerin yüksek siyaset koridorlarında kotarıldığı ve kitle siyasetinin kenara bırakıldığı anlaşılıyor.

Milli Eğitimde “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” Tartışması

Haber taramasına konu dönemde Millî Eğitim Bakanlığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” başlıklı müfredat taslağını kamuoyunun erişimine açtı ve geribildirim için bir hafta süre tanıdı. Bakanlıktan yapılan açıklamada taslağın 10 yıllık bir çalışmanın ürünü olduğu belirtildi. Herhangi bir değişiklik olmaması halinde yeni müfredat, 2024-2025 eğitim ve öğretim yılında okul öncesi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul beşinci sınıf ve lise dokuzuncu sınıflarda uygulamaya başlanacak. Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin de yaptığı değerlendirmede yeni müfredatın “değerlerine bağlı, hayallerini gerçekleştirebilecek” çocuklar yetiştirmek amacını taşıdığını söyledi.  Muhalefet partileri ve sivil toplum örgütleri arasında ise tartışmalar çok belirsiz yürüyor. Yeni müfredatın laikliğe aykırı, bilimsellikten uzak, sanatsal ve estetik açıdan sığ olduğu, büyük ölçüde dini kural ve referanslara dayandığı söyleniyor ancak öne sürülen argümanlar yeterince somutlaştırılmıyor. On yıldır yapılan çalıştaylara karşı muhalefetin ve sivil toplum kuruluşlarının hızlı ve net bir tepkisini ortaya koyamadığını söyleyebiliriz. Görünen o ki, müfredatta en önemli problem, sistemin tamamen ahlaki değerlere bağlanması. Müfredatın beceri kazanma üzerinden kurulduğu iddia ediliyor. Ancak sistemin, bilim ve veriler üzerinden değil ahlak, değerler ve itaat üzerinden kurulduğu görülüyor. Bu değerlerden kastedilenin de İslami değerler olduğu açık. Burada sınıfsal bir durum da söz konusu. ‘Geniş halk kitlelerinin kaliteli eğitim almasına gerek yok, değerleri öğrensinler yeter; kitleleri değerler etrafında şekillendiririz, seçkinlere de özel bir eğitim verilir’ anlayışı hâkim. Tarif edilen öğrenci biçimi tamamen Türk-İslamcı değerler etrafında inşa ediliyor.  Müfredat sadeleştirilerek kitle eğitimi kalitesiz hale getiriliyor. Müfredat konusunda daha somut ve ön açıcı çalışmalar yapılması gerekiyor. Verilen tepkilerden muhalefetin ve sivil toplum kuruluşlarının hazırlıksız olduğu ortaya çıkmış oldu. Özetle iktidarın, imam hatip okullarının sayısındaki artışa rağmen imam hatip öğrencisi sayısındaki azalmayı, tüm eğitimi imam hatipleştirerek kapatmayı amaçladığı söylenebilir.

EKONOMİ

Enflasyon’daki artış sürüyor. TÜİK verilerine göre Mart ayında %68,5 olan yıllık enflasyon Nisan verilerine göre %69,8’e yükseldi. İktidarın Mayıs’tan sonraki, özellikle Temmuz ve Ağustos’taki yüksek baz etkisi ve yaz ile birlikte enflasyonda önemli bir düşüş beklediği anlaşılıyor. Enflasyon artarken bankaların karlılıklarında da ciddi artışlar yaşanıyor. Yılın ilk çeyreğinde %15,06 olan enflasyon karşısında bankacılık sektörünün karı %44,7 olarak gerçekleşti.

Vadesi bir yıldan az olan kısa vadeli borç stoğu 227 milyar dolara çıkarken, Merkez Bankası sıcak para girişiyle oluşan düşük kurdan faydalanarak rezervlerini yükseltmeye çalışıyor. Swap hariç net rezervlerde geçen dönem 9,9 milyar dolarlık iyileşme kaydedildi. İktidarın önümüzdeki 5 aylık süreci iyi kullanmaya çalıştığı anlaşılıyor.

Kamuda tasarruf tedbirleri de gündemde ancak tasarrufun temel ihtiyaçlardan yapılacağı anlaşılıyor. İktidarın araç, bina, makam odası gibi lüks harcamalar konusunda ise bir takım makyaj önlemleri söz konusu olurken, yandaş vakıf ve şirketlere aktarılan kaynaklar, müşteri garantili otoyol, köprü, şehir hastanesi gibi ödemeler konusunda ne yapılacağı belirsiz.

Ortada duran gerçek ise yoksulluğun ve gelir dağılımındaki eşitsizliğin giderek arttığı. Açlık sınırının altından maaşlar alan emekliler çaresizlik içinde yeniden iş yaşamına dönüyor. Son 4 yılda Sosyal Güvenlik Destek Primi ödeyerek çalışan emekli sayısının 1 milyon 125 bin 131 kişi arttığı, resmi rakamların yanında 2 milyonu aşan emeklinin de kayıt dışı çalıştığı belirtiliyor.

DIŞ POLİTİKA

Gazze’de soykırım

İsrail şiddeti tüm hızıyla sürüyor. Ölenlerin sayısı 35 bine yaklaştı. Aslında bir savaş değil soykırım söz konusu. Daha önce Gazze şeridinin kuzeyinde yaşayanları güneye ve Refah’a süren İsrail Gazze’nin kuzeyini tecrit altında tutarken şimdi de Refah’a saldırı hazırlıklarına başladığını duyurdu.  İsrail’in tecrit ettiği kuzeyde kalan sivillerin kıtlık ile karşı karşıya olduğu Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Dünya Gıda Programı’nın Amerikalı Direktörü Cindy McCain tarafından duyuruldu. Refah’a saldırı konusunda uyarılar sürerken, İsrail ordu radyosu sivillerin tahliyesine başlandığını duyurdu. Refah’ın tahliye girişimlerine karşı batıdan yükselen tepkiler ise yetersiz. ABD ve Batı’nın desteği devam ettiği sürece İsrail’in durmasını ve soykırıma son vermesini beklemek mümkün görünmüyor. Hamas 1967 sınırlarında bağımsız Filistin Devleti kurulması halinde silah bırakacağını da açıkladı. Ancak Hamas’ın savaşı sonlandırma ve barış önerileri İsrail tarafından reddediliyor. Rehine takası anlaşması olsa bile İsrail basınında Gazze’de savaşın devam edeceği ve Refah’a girileceği yönünde haberler yayımlanıyor. Amaç Gazze’nin tamamen Filistinsizleştirilmesi olarak tanımlanabilir.

Diğer yandan iki gelişmeyi takip etmek gerekiyor. Biri Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) İsrailli yetkililer hakkında tutuklama emri çıkarması ihtimali ki bu yönde haberler İsrail basınında yer almaya başladı. Hatta İsrail Dışişleri Bakanlığı İsrailli yetkililer hakkında tutuklama emri çıkarılması ihtimaline karşı dünyadaki büyükelçiliklerinden hazırlıklı olmalarını istedi. Diğer gelişme ise Türkiye’nin İsrail ile tüm ticari ilişkilerini kestiği ve Güney Afrika’nın İsrail’e karşı soykırım iddiasıyla Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı davaya müdahil olacağı iddiaları. AKP-MHP iktidarının daha önceki söylemleri ve eylemleri gibi burada da samimiyetinin takip edilmesi gerekiyor.

Dünyanın pek çok yerinde ve özellikle de üniversitelerde ciddi tepki gösterileri var. ABD’de önce Columbia Üniversitesi’nde öğrencilerin üniversitenin Gazze’deki soykırımı destekleyen şirketlerle olan ilişkilerine tepki göstermek için kampüsün bahçesindeki oturma eylemi ile başlayan ve sonra Texas, Maryland, Güney California, Berkeley, Pittsburgh ve Brown gibi diğer üniversitelere de sıçrayan protesto hareketleri Avrupa’ya da yayılıyor. Oxford ve Cambridge’de Filistin Dayanışma Kampı kuran öğrenciler, yönetimlerin İsrail’le tüm bağları kesmesini talep etti. Almanya’da Berlin’de Humboldt Üniversitesi’ndeki oturma eylemine yaklaşık 150 kişi katıldı. Amsterdam Üniversitesi’nde Filistin’e destek eylemi yapan öğrencilere polis müdahale etti. Yaklaşık 125 kişinin gözaltına alındığı açıklandı. Özellikle Amerika’daki eylemlerde polisin sert müdahalesi ve saldırıları söz konusu. İfade özgürlüğü konusunda hassas olduğu bilinen üniversiteler bile gösterilere karşı sert tutum takınarak göstericileri engellemeye çalıştı. ABD Kongresinden 2 Cumhuriyetçi senatör, Columbia Üniversitesi’nde devam eden Filistin yanlısı öğrenci eylemlerine karşı Ulusal Muhafız birliklerinin kullanılması konusunda Joe Biden’a çağrı yaptı. Ancak ABD’de 2000’e yakın göstericinin gözaltına alınması, tutuklanma ve okuldan uzaklaştırma tehditlerine rağmen eylemler devam ediyor.

Ukrayna- Rusya Savaşı

Savaş pat durumundaki seyrini sürdürüyor. Ancak Avrupalı devletlerle Rusya arasındaki atışmalar haber taramasına konu olan dönemde de sürdü. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bir mülakatta kullandığı ifadeler, Batılı kara birliklerinin Rus saldırılarına direnen Ukrayna’ya konuşlandırılması tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Ardından İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron’un, Ukrayna ziyareti sırasında, Kiev’in İngiltere’nin verdiği silahları Rusya’ya karşı istediğigibi kullanma hakkına sahip olduğunu ve bununla ilgili karar verme yetkisinin de Ukrayna hükümetinde olduğunu dile getirmesi Rusya tarafından tepkiyle karşılandı. Putin, Batılı liderlerin tehditlerini gerekçe göstererek orduya nükleer silahlarla tatbikat düzenleme talimatı verdi. Ayrıca Rusya, İngiliz silahlarının Ukrayna tarafından Rusya topraklarına yönelik kullanılması halinde İngiliz askeri tesislerini vurabileceğini belirtti. Rusya Savunma Bakanlığı, kara kuvvetlerinin yanı sıra donanmanın da katılacağı nükleer tatbikatın Ukrayna topraklarına yakın bir noktada gerçekleştirileceğini açıkladı. Moskova ayrıca Macron ve Cameron’un açıklamalarına referansla, asker gönderme ve Ukrayna’ya uzun menzilli füzelerin kullandırılması konusunda izin verilmesi ifadelerinin “tehlikeli” olduğu ve Rusya ile NATO arasında gerilimi tırmandırdığı uyarısı yaptı. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova da yaptığı açıklamada, NATO’nun Rusya sınırları yakınında dört aydır sürdürdüğü askeri tatbikatların, ittifakın Rusya ile olası bir çatışmaya hazırlandığının kanıtı olduğunu söyledi. Bu arada geçtiğimiz Mart ayındaki başkanlık seçimini kazanan Putin altı yıllık yeni bir dönem için Kremlin Sarayı’nda bir kez daha Rusya’nın devlet başkanı olarak yemin etti.

Çin Devlet Başkanı’nın Avrupa ziyareti

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, 5 yıl aradan sonra ilk kez Avrupa’yı ziyaret etti. Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile bir araya gelen Çin Lideri’nin ziyareti TikTok’un ABD’de yasaklanması veya Amerikalı bir şirkete satılması tartışmaları sırasında gerçekleşti. Görüşmelerin ana gündeminin Avrupa ile Çin arasında Çin’in lehine gelişen ticaret hacminin dengelenmesi olduğu vurgulanırken, Macron’un Şi Cinping’i, Rusya üzerinde nüfuzunu kullanarak savaşı bitirmeye, Ukrayna’da barış için Çin’i adım atmaya ikna etmeye çalıştığı da belirtildi. Şi, Fransa’nın ardından Sırbistan ve Macaristan’da da temaslarda bulunacak.