Bu değerlendirme 26 Ekim – 8 Kasım 2022 tarihli haber akışı dikkate alınarak hazırlanmıştır.
İç Politika
Kılıçdaroğlu’nun Uyuşturucu Çıkışı
Sedat Peker’in ifşaları aracılığıyla Türkiye’deki uyuşturucu trafiğinin perde arkası açığa çıkmıştı. Bir süredir gündemden düşürülmüş olan bu konuyu Kılıçdaroğlu yeniden gündeme taşıdı. Kılıçdaroğlu, CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi kurucusu Hacer Foggo’yla birlikte sosyal medya aracılığıyla yayınladığı videoda, Türkiye’nin uyuşturucu ticaretinin, özellikle yoksul mahallelerde uyuşturucu kullanımının artışına dikkat çekti. Ekonomik kriz nedeniyle Türkiye’ye kara para girişine izin verilmesi, uyuşturucu paralarının cari açığın kapatılmasında kullanılması ve bunun sonucunda İstanbul’un uluslararası mafyanın çatışma alanına dönüşmesini anlattı. Süleyman Soylu’yu da tüm bu sürecin sorumlusu olarak işaret etti. Uyuşturucu baronlarını da, ‘kafalarını koparmakla’ tehdit edem Kılıçdaroğlu, baronlardan ülkeyi terk etmelerini istedi. Seçim vaadi olarak da ülkeyi kara paradan, mafyadan ve uyuşturucudan temizleme sözü verdi.
Kılıçdaroğlu’nun işaret ettiği noktalar Türkiye kamuoyu için yeni bilgiler değil. Peker’in ifşalarının yanısıra, İstanbul sokaklarına yansıyan mafya çatışmaları, uçaklarda yakalanan uyuşturucular basında sıklıkla yer alıyor. Narkotik Suçlarla Mücadele Dairesi’nin yayınladığı rapor metamfetaminin kullanımının ne kadar yaygınlaştığını gösteriyor; rapora göre 2020 yılından itibaren yakalanan metamfetamin miktarı önceki yıllara göre artmış durumda. Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışına Soylu’nun somut bir yanıt vermesi elbette mümkün değildi; dolayısıyla CHP belediyelerinde ‘terörist’lerin çalıştırıldığını söyleyerek bir anlamda ‘tehdit’ etmeyi tercih etti. Erdoğan da Kılıçdaroğlu’nun yaptığı bu açıklamanın ‘hesabının sorulacağını’ söyledi. Nihayetinde Emniyet ve Jandarma Kılıçdaroğlu hakkında suç duyurusunda bulundu. Böylece Kılıçdaroğlu, ‘sansür yasası’nın ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak’ düzenlemesine dayalı olarak, yasanın ilk siyasi hedefi olmuş oldu.
Bu konu artık iktidarın yumuşak karnına dönüşmüş durumda. Uyuşturucu ticareti ‘müsamaha gösterilen’ bir alan olmaktan çıkmış, devletin neredeyse merkezi ekonomi politikasına dönüşmüş durumda. Peker’in ifşalarının kesilmesiyle birlikte bir süredir gündemden düşürülmüş olan bu konunun Kılıçdaroğlu tarafından yeniden gündeme taşınması çok önemli. Ancak Altılı Masa’da sahiplenilmiş gibi görünmüyor. Cari açığın uyuşturucu parası ile finanse edildiği somut olarak, kağıt üzerinde, belgelerle kanıtlanabilecek bir iddia değil. Masa’nın diğer bileşenleri bu nedenle de Kılıçdaroğlu’nu destekler açıklamalar yapmıyor olabilir. Ancak, ulusal ve uluslararası mafya faaliyetleri artık neredeyse sıradan haberler olarak basında yer alıyor. Bu haberlere bakıldığında devlet kurumları ve aktörleri ya aciz ya da işbirlikçi olarak görülmek durumunda. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun çıkışı hem toplumsal ve yönetimsel düzeyde bir ‘temizliğe’ işaret ettiği hem de iktidarı sıkıştırma potansiyeli taşıdığı için çok önemli. Altılı Masa’nın geri kalanlarının bu gündeme sınırlı bir şekilde değinmesi ya da bu gündemden uzak durması ise yine seçim sonrası döneme dair işaret veriyor: Radikal bir dönüşüm değil, sınırları belli bir restorasyon.
Seçime Doğru Millet İttifakı
Millet İttifakı açısından bu dönemin en dikkat çeken gündemlerinden biri ittifaka katılan ya da katılması gündem gelen isim ve kesimlerdi. AKP’den istifa eden Fakıbaba’nın İyi Parti’ye katıldı. Orhan Miroğlu’nun yeğeni Bawer Miroğlu da aynı şekilde İyi Parti’ye katıldı. BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş’ın İyi Parti’den aday olacağına dair haberler basında yer alırken, Baş, parti olarak ittifakta yer almak istediklerini açıkladı.
Daha önceki değerlendirmelerimizde de değindiğimiz üzere, Millet İttifakı seçim sonrasında parlamenter sistemi merkeze alan sağ restorasyon sürecinin işletmeye aday görünüyor. İyi Parti de bu sürecin ana aktörü olacak gibi görünüyor. İttifak’a katılan ya da katılmaya aday olan isimler de buna işaret ediyor. HDP’ye mesafeli durun Millet İttifakı, muhafazakar Kürtlerin oylarına talip olmaya çalışıyor. Fakıbaba, Miroğlu gibi isimler bu anlamda önem taşıyor.
Her ne kadar yeni isimler ittifaka eklense de, hala başkan adayı konusunda uzlaşılmamış olduğunu da belirtmek önemli. Kılıçdaroğlu çıkışını sürdürüyor ancak, üzeri çizildiği düşünülen İmamoğlu yeniden olası aday olarak gündeme gelmeye başladı.
Seçime Doğru Cumhur İttifakı
Cumhur İttifakı’nın iç gerilimlerinin açığa çıktığı vakalardan biri Mahir Ünal’ın istifası oldu. Ünal’ın “Cumhuriyet; bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir” ifadeleri seküler kesim içinde tepki toplamıştı. Benzer bir tepkinin MHP içinden de geldiği, Bahçeli’nin talebi üzerinde Ünal’ın istifa ettiği iddia edildi. Her ne kadar bu ifade MHP’nin kırmızı çizgisinin aşıldığına işaret etse de, başörtüsü teklifi nedeniyle AKP’nin HDP’yi ziyaret etmesi, en azından görünürde, bir tepkiye neden olmadı. Aksine Bahçeli bu ziyaretin doğru olduğunu belirtti.
Ekonomi
Asgari ücret, enflasyon, yoksullaşma
Yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, KKM uygulaması, fahiş kira ve gayrimenkul fiyat artışları, kambiyo kârları ile servet transferleri gibi koşulların kıskacında yoksulluğun giderek derinleştiği iki haftayı daha geride bıraktık.
Avrupa İstatistik Ofisi verilerine göre, Türkiye 27 ülke arasında en düşük asgari ücret verilen sondan 2’nci ülke oldu. Türkiye Sefalet Endeksi’nde 93.3 puanla birinci oldu. Türkiye’ye en yakın ülke olan Arjantin 89.9 puanla ikinci oldu. Üçüncü sırada yer alan ülke ise Güney Afrika. Bu ülkenin endeksteki puanı 41.4. Macaristan 23.8, Polonya 22.3, Rusya ise 17.5 puanla endekste yer aldı. Bu oran AKP’nin iktidara geldiği ve 2001 krizinin etkilerinin hissedildiği 2002 yılında 40 seviyesindeydi. Uluslararası alanda diğer bir çarpıcı veri BM verilerine göre dünyada gıda fiyatları gerilerken, Türkiye’de artış göstermesiydi.
Hazine ve Maliye Bakanlığı, Ekim ayına ilişkin nakit gerçekleşmelerini açıkladı. Faiz ödemelerinin 59 milyar 89 milyon lirayı bulduğu gerçekleşmelerde, Ekim ayında nakit dengesinde 72 milyar 180 milyon liralık açık oluştu. ENAG verilerine göre, Ekim ayında Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) aylık bazda yüzde 7.18 arttı. Yıllık bazda ise artış yüzde 185.34 oldu. ENAG, enflasyonun yılbaşından bu yana yüzde 115.82 arttığını açıkladı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in açıkladığı verilere göre ise, enflasyon, ekim ayında bir önceki aya göre yüzde 3,54, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 57,80, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 85,51 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 65,26 olarak gerçekleşti.
Kötü ekonomik göstergeleri 2023 için uygulanacak yeniden değerleme oranı takip etti. 2023 için yeniden değerleme oranı yüzde 122,9 olurken 2022 için geçerli olan yeniden değerleme oranı yüzde 36,2 olarak gerçekleşmişti. Pek çok vergi, bazen istisna, harç, ceza tutarlarının belirlenmesinde rol oynayan bu oran, yargılama usulünde görevli mahkemenin, kesinleşecek veya temyiz edilebilecek kararların harçlarının belirlenmesindeki ölçüte de kaynaklık ediyor. Gerçekleşmesi halinde seçim öncesinde ciddi tepki oluşturması beklenen bu artış oranı ile ilgili iktidar tarafında indirim yönünde bir hazırlık olduğu haberleri de söz konusu.
Olumsuz birçok verinin açıklandığı ekonomik koşullarla ilgili olarak ekonomi yönetiminden iyi gelişmeler olacağına dair açıklamalar gelmeye de devam etti. Bakan Nebati, “Döviz kuru oynaklığı minimum seviyede. Enflasyon, aralık ayından itibaren baz etkisiyle de olsa hızlı bir şekilde düşmeye başlayacak” dedi. Yüksek enflasyon karşısında hızla eriyen ücretlerle ilgili olarak, seçimlere giderken pervasız ekonomi politikalarını sürdürmesi beklenen iktidarın asgari ücrette ciddi artış yapması bekleniyor. Sabah gazetesi, hükümetin asgari ücret için 7 bin 500 ile 8 bin arasında bir miktar konuştuğunu iddia etti. Ayrıca emekli ve memura refah payı düzenlemesi getirilmesi de bekleniyor.
Son olarak geçtiğimiz iki haftanın önemli diğer gelişmesi İTO, İSO gibi iş dünyasının önemli kurumlarında yapılan seçimlerdi. Seçimlere tarikat şeyhlerinin müdahil olduğunu gözlediğimiz koşullarda önceki yönetimlerin tekrar seçildiği görüldü. Buradan üretici fiyatlarındaki, asgari ücretlerdeki fahiş artışlara karşın iş dünyasının bekleyip görme, iktidarın karşısında yer almama veya temel konularda dahi ses çıkarmama eğilimini devam ettirdiği söylenebilir. Öte yandan büyük sermaye kısa vadede tatlı karlardan memnun olsa da mevcut ekonomi politikalarının uzun vadeli etkileri konusunda endişeli olduğu da iddia edilebilir.
Bankaların düşük faizli ve uzun vadeli DİBS almaya zorlandıkça bunun uzun vadede bankaların çökmesine neden olacak koşulları doğurabileceği uyarısı yapılıyor. İktidarın önümüzdeki kritik seçimler öncesinde, dünya çapında parasal sıkılaşma politikalarının izlendiği koşullarda para kaynaklarını sonuna kadar zorlayacağı ve kamu maliyesini ve finans sistemini zora sokacak girişimlerden geri durmayacağı görülüyor.
Dış politika
Finlandiya ve İsveç‘in NATO üyeliği
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında gündeme gelen, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya dahil edilmesi sürecine, NATO’ya üye 28 üye ülke onay verirken, Putin’le yakın ilişkileri bilinen Erdoğan liderliğindeki Türkiye ve Orban liderliğindeki Macaristan henüz onay vermiş değil. Macaristan’dan gelen son açıklamalar üyelik başvurularına onay verileceği yönünde.
Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’dan, PKK/YPG, FETÖ ile ilgili bazı beklentileri olduğu biliniyor. Görünürdeki bu beklentilerin yanı sıra ittifaktan ve ABD’den beklentilerin olduğu da bir sır değil. Özellikle F-16’lar konusunda ABD tarafından olumlu adımlar atılması talep ediliyor. Bunlar dışında başkaca ekonomik, askeri taleplerin olması da şaşırtıcı olmaz. Nitekim Erdoğan’ın Kürtlerin kontrolündeki Suriye alanlarına belirli ölçüde de olsa saldırı izni koparmaya çalıştığı söylenebilir. Bu taleplerin bir kısmına karşılık alındığı da görülüyor. İsveç Dışişleri Bakanı ülkesinin NATO’ya girme talebinin Türkiye tarafından engellenmemesi için hükümetin YPG ile PYD arasına mesafe koyacağını açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç Başbakanı Kristersson ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “İsveç kendi güvenliği için NATO üyeliğini istiyor, biz de kendi güvenlik kaygılarımızın giderilmesine destek olan bir İsveç görmek istiyoruz” derken, İsveç’in yeni sağcı hükümetinin başı Billström “Birincil öncelik NATO üyeliği” dedi. İsveç Başbakanı Ankara’ya bir ziyaret gerçekleştirdi ve özellikle Türkiye’nin “terör kaygılarının” giderilmesine yönelik ciddi çalışmalar yapılacağı mesajını verdi.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de 3 günlük Türkiye ziyareti gerçekleştirdi. Erdoğan’la da görüşme gerçekleştiren Stoltenberg’in Çavuşoğlu ile gerçekleştirdiği basın toplantısında, İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka katılımı için gerekli koşulları yerine getirdiğini belirtmesi ve dolayısıyla TBMM onay sürecinin bir an önce tamamlanması çağrısını dile getirmesi dikkat çekiciydi. Bir diğer dikkat çekici husus ise MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “NATO Genel Sekreteri’nin TBMM’de ne yapacağını, nasıl bir karar alacağını dikte etmesi, talimat verir gibi konuşması bize göre edepsizliktir” demesiydi. Her halükarda sürecin sonuna yaklaşıldığı ve NATO üyelikleri için bu sürecin daha fazla uzamasının beklenmediği, gelişmeler ve açıklamalar ışığında söylenebilir.
İran’da Jina Mahsa Amini eylemleri
İran’da 22 yaşındaki Jina Mehsa Emini adlı kadının polis tarafından gözaltındayken öldürülmesine tepki olarak başlayan ve ülkenin geneline yayılan eylemler devam ediyor. İran İnsan Hakları Örgütü açıklamasına göre eylemlerde öldürülenlerin sayısının 300’ü aştığı belirtiliyor. Buna karşın, eylemlerin durulmadığı, hatta yaygınlaştığına dair gözlemlerini aktaran, İran’daki gelişmeler konusunda sıklıkla görüşlerine başvurulan Arif Keskin, “Kadınlar protestoların lokomotifi”, “Zaman protestocuların lehine, İran İslam Cumhuriyeti’nin aleyhine” diyor ve “Protestocuların, ‘ne reformcu, ne muhafazakar bütün rejim hedefimizde’ dediklerini” belirtiyor. Ölümünün 40. gününde Amini’nin mezarının başında rejimin engellemelerine karşın on binlerce kişinin katılımı ile anma gerçekleştirilirken, İranlı 600 akademisyen de yaptıkları açıklama ile Amini protestolarına destek veren öğrencilerin tutuklanmasının ardından bir çağrı metni yayınladı. Öğrencilerin serbest bırakılmasını isteyen 600’e yakın akademisyen tüm protesto kanallarını kullanacaklarını duyurdu.
İran rejimi ise gösteriler karşısında sert tutumunu devam ettiriyor. İran’da devam eden protestolara şarkılarıyla destek veren Kürt sanatçı Saman Yasin, çıkarıldığı mahkemece idama mahkum edildi. İran Meclisi’nde bir grup milletvekili “güvenlik güçlerine karşı silah kullanan ve ölüme sebep olanlar” için, kısas (idam) uygulanmasını talep etti.
Bir diğer gelişme de, İran’da ABD Büyükelçiliği’ne yapılan baskının 43. yıldönümü nedeniyle yapılan anma töreninde konuşan Biden’ın “İran’ı özgürleştireceğiz” demesi ve İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin “İran 43 yıl önce özgürleşti” diye yanıt vermesiydi.
Bu konuda dikkat çeken diğer bir husus ise komşu ülkede olan bitenlere yönelik Türkiye’de iktidarından muhalefete kadar yaygın bir ilgisizlik olması. Medyada da bilgi alınabilecek kaynaklar oldukça sınırlı.
Gelinen aşama itibariyle, İran devletinin reformlar yapacağına dair bir işaret olmadığı gibi olası reformların eylemci kitleyi tatmin edip etmeyeceği de artık bir soru işareti. Diğer yandan şiddet aygıtları ile yargı sistemini tekelinde bulunduran rejimin protestocularla uzlaşma yerine daha sertleşmesi de beklenen neticelerden. Buna karşın, yılların biriktirdiği ve toplumun önemli bir kısmına yayıldığı gözlenen özgürlük isteğinin de bu sertlik karşısında ne kadar teslim alınabileceği ve çarşının ve diğer halk kesimlerinin ne kadar destek vereceği bir soru olarak karşımızda durmaya devam ediyor.
Lula kazandı, Bolsonaro yenilgiyi kabul edecek mi?
Brezilya’daki tarihsel seçimi Lula kazandı. Brezilya’da daha önce kendisini “sadece tanrının görevden alabileceğini” söyleyen Bolsonaro’nun destekçileri ülke genelinde otoyolları trafiğe kapadı. Bolsonaro’nun yol kesmeye son verilmesi çağrısına rağmen, yenilgiyi kabul ve ilan etmeyişi, sokaklardaki yandaşlarının kafasını karıştırıyor. Öte yandan Bolsonaro’nun kurmay başkanı “geçiş süreci için yetki aldığını” açıkladı. Yine de görevin devredilmesi aşamasına kadar ordu, bürokrasi ve sokakları yoklaması muhtemel olduğu için mağlup liderin neler yapabileceğini de takip etmek gerekiyor.
İklim mücadelesi ve direnişi için son derece önemli olan Amazon Ormanları’nı yok etmekle meşgul, bilim karşıtı çıkışları ve neoliberal politikalarıyla ön planda olan Bolsonaro gibi bir liderliğin karşısında güçlü bir koalisyonla, toplumsal eylemlerle mücadele veren Lula’nın az farkla da olsa seçimleri kazanması oldukça önemli. Diğer taraftan, iki turlu seçimler öncesinde Lula’nın açık farkla kazanacağını gösteren anketlere karşın seçimin kıl payı bir farkla kazanılması benzer durumdaki Türkiye seçimleri için de önemli işaretler taşıyor. Corbyn’in ifadesi ile “Lula’nın zaferi, birleştiğimizde dönüştürücü değişimin kazanabileceğini gösteriyor.”
Yine, yeniden Netanyahu dönemi
İsrail seçimlerinde sandık çıkış anketlerine göre, eski başbakan Benyamin Netanyahu liderliğindeki sağ blok 62 milletvekiliyle hükümeti kurabilecek sayıya ulaştı. Netanyahu ve onu iktidar taşıyan aşırı sağcı müttefikleri bir ay içinde ülkenin şu ana kadarki en sağcı hükümetini kurmaya hazırlanıyor.
Netanyahu karşısında daha geçtiğimiz yıl 11 partiden oluşan ittifak iktidara gelmişti. Geçtiğimiz Haziran ayında koalisyon dağılma sürecine girince son dört yılda beşinci kez seçimlere gidilmişti. Bu süreçte hakkında yolsuzluk iddiaları olan, sertlik yanlısı politikaları ile bilinen Netanyahu muhalefetin iç anlaşmazlıkları sayesinde tekrar iktidara gelmiş oldu. İsrail’de koalisyon hükümetinin düşmesinin en önemli sebebi olarak Yahudi yerleşim yasası gösteriliyor. Filistin halkı için iyi sonuçlar getirmeyeceğini tahmin edebileceğimiz bu gelişmenin Türkiye-İsrail ilişkilerini, yaşanan normalleşme sürecini nasıl etkileyeceğini dikkatle takip etmek gerekiyor.