Bu yazı linkteki haber akışı dikkate alınarak kaleme alınmıştır.
İÇ POLİTİKA
Seçim Süreci ve İttifaklar
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin seçimlerin Mayıs ayında olması gerektiği açıklamasının ardından Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada seçim tarihi olarak 14 Mayıs 2023’ü işaret etti. Adnan Menderes’in 1950 yılında seçimleri kazandığı tarihe ve Menderes’in ‘Yeter söz milletindir’ sözüne referansla halihazırda içinde olunan seçim sürecini resmen başlatmış oldu.
Sürecin hukuk kılıfına uydurularak nasıl meşrulaştırılacağı bir tartışma konusu. Meclis seçimlerin yenilenmesi kararını alabilir ya da bu yönde karar veremezse Erdoğan meclisi feshetme yetkisini kullanabilir. Fesih tartışmalarıyla birlikte Erdoğan’ın yeniden aday olup olamayacağı da tartışılıyor. Seçim kanununa ve Anayasa’ya aykırı bir şekilde yürütülen bu sürece muhalefetin itiraz etmesi beklenirken Altılı Masa’yı oluşturan liderler ise seçime hazır oldukları mesajını veriyor. Seçimlerin ardından “bu ucube sisteme” son vereceklerini söyleyen liderler Anayasa’ya bizzat kendileri uymayarak sisteme yeni ucubelikler eklemeye devam ediyorlar. Ekonomik ve siyasi krizlerin içinde boğulan toplumun ihtiyaçlarına yanıt oluşturmaktan uzak duran muhalefet, yasaların ihlaline de bizzat dahil oluyor ve her şeyi, kazanacaklarını umdukları seçimlerin sonrasına erteliyor.
HDP’nin kapatılma davası devam ederken HDP’nin Hazine’den alma hakkına sahip olduğu yardıma bloke konmuştu. HDP’nin kapatılma davasının seçim sonrasına bırakılması talebi ise AYM’de 25 Ocak’ta görüşülecek. AYM’nin bu talebi reddedeceğini tahmin etmek zor değil. Parti üzerindeki baskılar devam ederken Altılı Masa’nın HDP’nin karşılaştığı hukuksuzluklara dair tavır almama ısrarı 5 Ocak’ta Gelecek Partisi’nin ev sahipliğinde yapılan 10. toplantısında da görüldü.
Bu iki haftanın önemli gelişmelerinden biri de HDP’nin kendi adayıyla seçime gireceğini açıklamasıydı. HDP’nin bu kararına Altılı Masa’yı destekleyen kamuoyundan tepkiler gelirken Ahmet Türk verdiği bir röportajda bu kararda Altılı Masa’nın HDP’ye karşı tutumunun etkili olduğunu “Bu iktidarı ilk turda göndermeyi biz de isterdik ama sorumluluk bizde değil Altılı Masa’da” sözleriyle ifade etti ve Ali Babacan’ın çizgisini savunurlar ise diyaloğa açık olduklarını da belirtti. Kendi adayını çıkarma kararı, Kürt halkını yok sayarak HDP’yi kendine yedeklemeye çalışan Türk siyasi pragmatizmine bir tavır olmanın yanında asıl olarak Kürt halkının siyasi varlığını göstermesi açısından önemliydi.
HDP’nin ana bileşeni olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı ilk mitingini 15 Ocak’ta İstanbul Kartal’da “Yoksulluğa, savaşa, baskılara dur diyelim. Birlikte değiştireceğiz” sloganıyla örgütledi. Siyasi parti temsilcilerinin yanında emekçilerin, kadınların, gençlerin de söz alarak taleplerini dile getirdiği mitingde TİP’in konuşma yapmama kararı dikkat çekti. TİP, bu kararını ittifak içinde partinin hassasiyetlerine karşı özensiz tavırlar olduğunu söyleyerek gerekçelendirdi. Emek ve Özgürlük İttifakı içinde de yüksek siyaset hesapları seçim sürecinde karışacağa benziyor. TİP son dönemde söylem düzeyinde toplumun ilgisini çeken bir parti. Barış Atay’ın katıldığı bir programın Youtube üzerinden kısa sürede 10 milyon izleyiciye ulaşması özellikle gençlerin ve seküler kesimlerin siyasi arayışlarına işaret ediyor. Ancak bu medyatik ilginin pratikte halk tabanında nasıl bir desteğe dönüşeceği belirsiz.
Anayasa’nın Değiştirilmek İstenen Maddeleri
AKP ve MHP iktidarının bir diğer seçim stratejisi Anayasa’nın 24 ve 41’inci maddelerinin değiştirilmesi üzerine kuruluyor. 24. Madde’ye “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ile kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanılması, hiçbir kadının başının örtülü veya açık olması şartına bağlanamaz.” ibaresi; 41. Madde’ye de “Evlilik birliği, ancak kadın ve erkeğin evlenmesiyle kurulabilir.” cümlesi eklenmek isteniyor. Bu öneriyle iktidar toplumsal olarak büyük ölçüde çözülmüş bir konu olan başörtüsü meselesini ve halihazırda Türkiye’de zaten olmayan eşcinsel evliliklerini sanki bir tehditmiş gibi göstererek bunu seçimde kullanmayı amaçlıyor. İktidarın toplumsal cinsiyet meselesine bu çok sorunlu yaklaşımını elbette sadece seçimlere bağlı görmemek gerekiyor. Kadın örgütleri ise laiklik ilkesine, insan haklarına aykırı olan ve pek çok siyasi amaç için araçsallaştırılan bu değişiklik önerilerine muhalefet partilerinin tartışmasız hayır demesini talep ediyor.
Ebabil Harekâtı
Bu iki haftanın siyaset alanında tartışılan gelişmelerinden biri de CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in İçişleri Bakanı Süleyman Soylu için çalışan Emin Şen’in başında olduğu trol grubu Ebabil Harekâtı hakkındaki açıklamalarıydı. Özgür Özel’in iddialarına göre Telegram üzerinden örgütlenen bu grup, 8 bin kişiye içerik servis ederek sosyal medya üzerinden algı oluşturuyor, iktidara muhalif isimleri, Ekrem İmamoğlu, Canan Kaftancıoğlu’nun da aralarında olduğu siyasi figürleri doğrudan hedef alıyor ve hedef aldıkları hesaplar aleyhinde kampanyalar yürütüyor. Bu iddialar karşısında AKP içinden “dağ fare doğurdu” yorumlarının gelmesi hem bu iddiaların hem de daha büyük meseleler olduğunun kabulü anlamına geliyor.
Kılıçdaroğlu’nun Katıldığı Programda SADAT reklamı
Siyasetin gündemindeki diğer bir konu da TV 100’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun katıldığı Uğur Dündar’ın sunduğu canlı yayında SADAT reklamının verilmesiydi. Hatırlanacağı gibi Kılıçdaroğlu geçtiğimiz Mayıs ayında SADAT’ın kapısına dayanarak şirketin “terörist yetiştirdiğini” ve “2023 seçimleri için tehdit oluşturduğunu” söylemişti. Katıldığı canlı yayında SADAT’ın övgü dolu reklamının yapılması kamuoyunda yeni bir tehdit olarak yorumlandı ve kanala tepkiler geldi. Kanal ise gelen tepkilerin faturasını çalışanlara keserek iki kişiyi işten çıkardı. Kemal Kılıçdaroğlu önce işten çıkarılanların geri alınmasını sağladı; Meclis Grubu’nda yaptığı konuşmada da SADAT tehdidine, “Sizin önünüzde diz çöküp yaşamaktansa ayakta ölmeyi tercih ederim.” sözleriyle yanıt verdi.
Sinan Ateş Cinayeti ve Hak İhlalleri
Taksim saldırısında bombacıyı kısa sürede yakalayan güvenlik güçleri, Ülkü Ocakları eski başkanı Sinan Ateş cinayetinin akıbetini henüz açığa çıkaramadı. MİT Başkanlığı, Cumhurbaşkanı’na sunulmak üzere cinayetle ilgili hazırladığı raporda MHP ve Ülkü Ocakları arasındaki gerilimlere dikkat çekti. Cinayet sonrasında İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve MHP’den hiçbir açıklama gelmemişti, Cumhurbaşkanı’nın Sinan Ateş’in eşine baş sağlığı dilemesinin ardından kamuoyunda cinayetin aydınlatılacağı beklentisi oluştu. Ancak dosyaya bakan savcının apar topar izne çıkarılarak yerine getirilen savcının da başlıca tutuklulardan Tolgahan Demirbaş’ı adli kontrol şartıyla serbest bırakması okların MHP’yi işaret ettiği bu siyasi cinayetin açığa çıkarılmak istenmemesinin bu haftaki işaretiydi. Kamuoyunda ve muhalefette bu davaya sahip çıkma kararlılığı gelişirse Sinan Ateş cinayetinin faili meçhul kalmaması yönünde devlet içindeki dengeler değişebilir.
Faili belli olan bazı davaların sonuçlarına bakıldığındaysa mahkemelerin faillere ödül gibi cezalar verdiği görülebilir. 2017 Diyarbakır Newroz’unda polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybeden Kemal Kurkut’u kasten öldürme suçuyla yargılanan polis için mahkeme ceza verilmesine yer olmadığına karar verdi. Kemal Kurkut’un polis tarafından vurulma anını fotoğraflayan gazeteci Abdurrahman Gök’e ise geçtiğimiz Haziran ayında, Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “terör örgüt propagandası” suçu işlediği gerekçesiyle 18 ay 22 gün hapis cezası verildiğini hatırlatalım. 2013 yılındaki Gezi Eylemleri sırasında Eskişehir’de dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz davasında ise polis memuruna kasten basit yakalama suçundan 7 ay 15 gün hapis cezası verildi. Bu iki davada da devlet şiddeti yargı eliyle bir kez daha aklanmış oldu.
Boğaziçi Üniversitesi gündemi
Direnişin 2. yılını doldurması itibariyle direnişin ve üniversitenin geldiği duruma dair başta akademisyenler tarafından önemli değerlendirmeler yayımlandı (Bkz. Mine Eder, Erol Köroğlu, İzge Günal, Lale Akarun, Üstün Ergüder ve Ayşe Mumcu.) Öğrenci muhalefetinin iyice gözden kaybolduğu bu dönemde Akademisyenler her cuma günü yineledikleri protestolarına devam ediyor. Mezun nöbeti de her hafta yapılmaya devam ediyor.
Ele aldığımız bu dönemde BÜ emekçilerine yönelik baskı ve yıldırma politikalarının da tırmandırıldığı görülüyor. 2022’nin son gününde Sendika odasının kapatılıp Kilyos kampüsüne taşınacağı açıklanmış, sendika da buna tepki göstermişti. Diğer yandan üniversitede AKP’li sendikanın da çeşitli “teşvik” ve dayatmalarla güçlendirildiği biliniyor. Kampüs içinden, idari kadroda çok ciddi yer değiştirmelerin yaşandığı, birçok eski ve BÜ hafızasında yeri olan idareci ve görevlinin adeta sürgün edilerek gözden ırak ve etkisiz pozisyonlara yerleştirildiği, yerlerine dışarıdan getirilen “kadroların” yerleştirildiği haberleri gelmeye devam ediyor.
7 Ocak’ta yönetim, epeydir belirsizliğini koruyan Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği (BÜMED)’in tesislerle ilgili sözleşmesinin yenilenmesi konusunda beklenen adımı attı. Tüm mezunlara gönderilen bir e-posta ile BÜMED tarafından yaklaşık 30 yıldır kullanılan alanın geri alınacağını duyurdu. Bunun üzerine hiçbir kamu desteği olmadan 4 bin 144 mezunun bağışıyla kurulan ve Üniversite’ye kaynak aktarmayı temel misyonu sayan özel bir model olarak BÜMED çeşitli açıklamalar sonrasında yürütmeyi durdurma talebiyle dava açtı ve 15 Ocak’ta mezunları BÜMED’e davet etti. 15 Ocak’ta yaklaşık 500 mezun tesislerde buluştu. İstanbul dışındaki mezunlar da buluşmaya sanal mezun nöbeti esnasında katıldı. Mezunlar, “Ayakta kal Boğaziçi, yerinde kal BÜMED” yazılı dövizler taşıdı. Yer yer “Rektör istifa” sloganları atıldı. BÜMED tarafından düzenlenen “Mezunlar yuvasından, Boğaziçi Üniversitesi Kampüsü’nden Çıkarılamaz” başlıklı imza kampanyasını yaklaşık 10 bin mezunun imzalamış olmasına karşın tesislerdeki buluşmada beklenen kalabalığın toplanmaması dikkat çekti.
EKONOMİ
“Ekonomi tıkırında” mı?
Maliye Bakanı Nebati 2022 bütçesi değerlendirme toplantısında Haziran ayında kabul edilen ve 2022 bütçesiyle neredeyse aynı tutardaki ek bütçeye rağmen 139 milyar TL açık verilen bütçe performansını son 20 yılın en iyisi olarak değerlendirdi. Ayrıca 2023 için de bütçe açığının yüzde 1’in altında kalacağı, kişi başına düşen milli gelirin de 12 bin doları geçeceği öngörülerinde bulundu. Ekonomik görünümün pembe olmadığı açık. Merkez Bankası rezervleri erimeye devam ediyor. 6 Ocak itibariyle MB rezervleri net 2 milyar 345 milyon dolar azaldı. Birleşik Metal-İş Araştırma Merkezi (BİSAM) 2022 Aralık ayına ait yoksulluk ve açlık sınırı verilerini açıkladı. Buna göre 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 8.167 TL’ye yükselirken yoksulluk sınırı 28.249 TL’ye çıktı. Yapılan son zamlarla bile asgari ücret açlık sınırının şimdilik biraz üzerinde kalırken, en düşük emekli maaşının 5.500 TL olmasıyla emekliler açlığa mahkûm edilmiş oldu. Öte yandan emekçilerin zam talepleri de karşılanmıyor. Metal işçilerinin asgari ücrete yapılan zam oranındaki talepleri görmezden gelinerek, işveren sendikası MESS ile işçi sendikaları arasında varılan anlaşmayla enflasyon oranında zam dayatılmış oldu. Trendyol Go kuryeleri de şirketin açıkladığı zam oranlarına tepki göstererek Maslak’taki şirket merkezi önünde eyleme geçtiler.
Borsa İstanbul’da neler oluyor?
Döviz kurlarının baskılandığı, faizlerin enflasyonun çok altında kaldığı bir ortamda KKM (Kur Korumalı Mevduat) hesaplarında yaşanan çıkışların yeniden dövize kaçmasını engellemek için 2022 yaz aylarında beri özellikle iktidar medyasında Borsa İstanbul adres olarak gösteriliyordu. Enflasyon değerlendirmesi yapılmadan yayınlanan bilançolarda gözüken yüksek karlar da eklenince küçük yatırımcı için borsa kaçınılmaz adres oldu. Borsada yatırımcı sayısı son bir yılda neredeyse yüzde 50 arttı. BİST-100 endeksi Temmuz 2022’den yıl sonuna kadar 2 kattan fazla değer kazandı. Bu durum spekülasyonları da beraberinde getirdi. Hisse senedi fiyatlarında yaşanan sert hareketler devre kesme adı verilen uygulamayla engellenmeye çalışılsa da genel görüş SPK’nın denetleme ve düzenleme görevlerini yerine getirmediği, küçük yatırımcıyı korumadığı, spekülasyonların bir tür servet transferi olarak işlev gördüğü yönündeydi. Nitekim Kılıçdaroğlu SPK’yı sert bir dille uyardı. Özellikle yılın ilk haftasında yaşanan aşırı düşüş ile spekülasyon iddiaları ve MİT’in Saray’a sunulmak üzere bir rapor hazırladığı haberleri basına yansıdı. Ahmet Şık da konuyu meclise taşıdı.
DIŞ POLİTİKA
İran
İran’da Jîna Mehsa Emini’nin ölümüyle başlayan protestolar haber taraması yaptığımız dönemde de devam etti. Güvenlik güçlerinin gösterileri şiddet kullanarak bastırmaya çalışması sonucunda yaşanan can kayıpları artarken, rejim idam cezalarını uygulamakta ısrar ediyor. Mohammad Mehdi Karimi ve Seyed Mohammad Hosseini, İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı milis güçlerinden Ruhollah Ajamian’ı öldürmekten suçlu bulunarak idam edildi. Aynı davada toplam 5 kişi idam cezasına çarptırılmıştı. Gerek Norveç merkezli İran İnsan Hakları Örgütü’nün yayınladığı rapor ve gerekse Amerika merkezli İnsan Hakları Aktivistleri Haber Ajansı’nın yayımladığı verilere göre gösterilerde tutuklanan on binlerce insanın 110’u idam cezası alma riskiyle karşı karşıya.
Ukrayna-Rusya Savaşı
Savaş ve ölümler tüm yıkıcılığıyla devam ediyor. Özellikle Donetsk’e giden yolda stratejik bir nokta olan ve tuz madenleriyle bilinen Soledar’de kanlı çarpışmaların olduğu haberleri var. Rusya’nın Ukrayna’nın altyapı tesislerine yaptığı saldırılar, sivil ölümlerinin sayısının artmasına yol açıyor. Bu arada Rusya, Ukrayna’daki birliklerinin komutanlığına Ekim 2022’de atanan Sergey Surovikin yerine Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov’u atadığını duyurdu. Batı’nın Ukrayna’ya silah desteği sürerken, Türkiye’nin Ukrayna’ya misket bombası sağladığına ilişkin iddialar da basında yer aldı. Rusya ve Ukraynalı yetkililerin Ankara’da gerçekleşen buluşmada esir değişimi konusunda anlaştıkları haberleri ise Rusya tarafından yalanlandı.
Suriye
Son dönemde AKP iktidarı tarafından sıkça dile getirilen Esad ile görüşülebileceği fikri hayata geçmeye başladı. Moskova’da Savunma Bakanı Akar ve MİT Müsteşarı Fidan’ın katılımıyla gerçekleşen görüşmelerin devam edeceği Erdoğan tarafından da dile getirildi. ABD Esad Rejimi ile ilişkilerin normalleştirilmesine karşı olduklarını belirtirken İran görüşmelerin devamından memnun olduğunu belirtti. Karar sonrası Türkiye destekli radikal İslamcı güçler de sokağa çıkarak protesto gösterileri yaptılar. Ancak görüşmelerin sürmesi ve ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye’nin Suriye politikasında ciddi bir değişim olması gerekiyor. Zira ardarda gelen açıklamalarla gerek Esad ve gerekse Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad, işgal sona ermeden Türkiye ile normal ilişkilere dönmenin söz konusu olamayacağını vurguladılar. Reuters ise haber kaynaklarına dayanarak görüşmelerin devam edeceğini belirtti, yer ve tarih verdi. Öte yandan son günlerde üst düzey bir Rus askeri heyetinin Rojava’yı ziyaret ettiği haberleri dikkat çekti. Her şeyden öte Erdoğan iktidarı, yaşadığı sıkışmışlık nedeniyle seçime giderken Rojava’da bir savaşa ihtiyaç duyuyor. Seçim anketleri, muhalefet seçmenleri arasında bile önemli bir kesimin Rojava’ya saldırıyı desteklediğini gösteriyor. Bu seçmenin Cumhur İttifakı’na yönelme olasılığı düşük ancak, iktidar bu durumun muhalefet içinde bir kırılma üretebilme potansiyelini kullanacaktır. Zaten gerek Türkiye gerekse Demokratik Suriye Güçleri tarafından yapılan açıklamalar yakın zamanda bir operasyon olasılığına vurgu yapıyor. Ancak daha önceki değerlendirme yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Türkiye henüz uluslararası alanda rıza üretebilmiş değil. ABD, Rusya, Suriye, İran ve Irak operasyona karşı çıkıyor. Bu çerçevede, son dönemde Suudi ve Mısır dışişleri bakanlarının başkent Riyad’da yaptıkları ve iki ülkenin Suriye topraklarını etkileyen her türlü askeri tehdidi reddettiğini açıkladıkları toplantı dikkat çekiciydi. Çavuşoğlu’nun ABD gezisinden umduğunu bulamayacağı da ortada.
Nato-ABD
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliklerine Türkiye’nin vetosuna ilişkin gelişmelere uzun süredir gündem değerlendirmelerimizde değiniyoruz. Hatırlanacağı üzere Haziran 2022’deki NATO zirvesinde varılan üçlü mutabakat çerçevesinden görüşmeler yapılıyordu. İsveç ve Finlandiya yükümlülüklerini yerine getirdiklerini iddia ederken, Türkiye’nin yeni taleplerle geldiğini öne sürdüler. İsveç kendilerine iletilen talepleri karşılamak istemediklerini belirtirken Stockholm’deki bir protesto gösterisinde, göstericilerin Erdoğan’ın kuklasını asmaları diplomatik bir krize neden oldu. İsveç’in Ankara Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı, TBMM Başkanı Şentop, İsveç Meclis Başkanı’nın 17 Ocak’ta Türkiye’ye yapacağı ziyareti iptal etti. Stockholm savcısı ise, Erdoğan’ın kuklasının kullanılmasının herhangi bir “suç teşkil etmediğini” belirtirken İsveç basınında da Türkiye’nin FETÖ ile ilişkili oldukları gerekçesiyle iadesini istediği 4 kişinin iade edilmeyeceğine yönelik haberler yer aldı. Türkiye veto kozunu bu şekilde kullanmaya çalıştığı koşullarda, Biden’ın F-16 satışı ve modernizasyonu konusunda Kongre’ye ilettiği bilgi notuna onay çıkmasının zor olduğu görünüyor. İsveç ve Finlandiya’nın NATO şemsiyesine alınması konusunda farklı senaryolar gündemde. Görünen o ki, F-35 programından çıkarılan Türkiye’nin daha eski bir teknoloji olan F-16’ları dahi alamayabilir. ABD ile ilişkiler bağlamında bir diğer önemli gelişme ise Halkbank davası ile ilgiliydi. Federal Yüksek Mahkeme’de Halkbank’ın temyiz talebinin ilk duruşması 17 Ocak’ta yapıldı, mahkeme kararı henüz açıklanmadı.
Güney Amerika: Brezilya ve Peru
8 Ocak Pazar günü, Amerika’daki Kongre baskınına benzer bir olay Brezilya’da yaşandı. Devir teslim törenine katılmadan Amerika’ya kaçan Bolsonaro’nun taraftarları, Brezilya Kongresi ve Yüksek Mahkemesi’ni bastı. Kongre baskınının ardından uluslararası kuruluşlar ve özellikle Amerika cephesinden Başkan Lula’ya destek mesajlarının gelmesi, Bolsonaro taraftarlarının orduya yaptıkları darbe çağrılarının sonuçsuz kalmasına yol açtı. Biden ise Brezilya’daki son gelişmeler sonrası Demokrat Parti’den bazı Kongre üyelerinin, halen ABD’de bulunan eski Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun, ülkesine geri gönderilmesi baskısı altında. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Bolsonaro da dahil, Brezilya Hükümeti’nin her türlü iade talebini karşılamaya hazır olduklarını açıklaması, ABD’nin kongre baskınını desteklemediğinin göstergesiydi. Kongre baskının ardından Yüksek Mahkeme sorumluluklarını yerine getirmedikleri gerekçesiyle önce vali ve emniyet müdürlerini görevden uzaklaştırdı, ardından emniyet müdürü ve askeri polis müdürünün tutuklanmasına karar verdi. Trump’ın kalesi olarak düşünülen Florida’da bulunan Bolsonaro’nun Biden değil de Trump’ın iktidarda olduğu bir dünyada neler yaşanabileceğini de göz ardı etmemek gerekiyor.
Öte yandan, Peru’da Cumhurbaşkanı Pedro Castillo’nun 6’ya karşı 101 oyla görevinden azledilip hapse atılmasının ardından, yerine getirilen Cumhurbaşkanı Dina Boluarte’nin istifa etmesi ve erken seçime gidilmesi talebiyle başlayan gösterilerde, göstericiler ve güvenlik güçleri arasında yaşanan çatışmalarda ölenlerin sayısı 43’e yükseldi. Gelişmeleri önümüzdeki dönemde de takip edeceğiz.