İÇ POLİTİKA

Bu iki hafta iç politika gündemlerinde Meclisteki bütçe görüşmeleri ve bunlar etrafında şekillenen tartışmalar yer aldı.

Devlet tarikat ilişkileri

Mecliste bütçe görüşmeleri devam ederken Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin yaptığı konuşmada bakanlığın 2.709 protokolünün bulunduğunu ve 10 protokolün tarikat ve cemaatlerle imzalandığını söyledi. MEB’in tarikat ve cemaatlerle imzaladığı protokoller kamuoyunun bildiği ve eğitimde devlet ve din işlerinin ayrılmasını savunanların uzun zamandır karşı çıktığı bir konu. Yusuf Tekin konuşmasında tarikat ve cemaat yapılarını sivil toplum kuruluşu olarak değerlendirdi. Bakanlığın, tarikatlarla çalışma gerekçelerini ise şu sözleriyle açıkladı: “Protokol yaptığımız bu sivil toplum örgütleri sizin çocukları dağa çıkarmanıza engel olduğu için çatlıyorsunuz. Ben o STK’larla protokol imzalamaya devam edeceğim. Çocuklarımın dağa çıkmaması için, sizin insan kaynağınıza insan yetiştirmemek için buradan devam edeceğim.” Devletin bir bakanı bu sözleriyle devletin çocuklara ya tarikat-cemaat ya da dağ yolu sunduğunu, devletin başka bir alternatifi olmadığını ortaya koymuş oldu. Hatırlanacağı gibi 1950’li yıllarda gençleri sol siyasetten uzak tutmak için Gülen Cemaati devreye sokulmuş ve 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte din ve devlet ilişkisi tescillenmişti. Bakanın bu açıklamaları devletin paradigmasında herhangi bir değişiklik olmadığını göstermiş oldu. Burada şaşırtıcı olan eğitimin dinselleştirilmesiyle ilgili konularda genelde sessiz kalan Türkiye Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) yaptığı açıklamaydı. TÜSİAD yaptığı açıklamada tarikat ve cemaatlerin eğitim sisteminde yeri olmadığını söyledi.

AKP iktidarlarıyla giderek dinselleştirilen eğitim politikalarına yönelik, muhalefet herhangi bir alternatif geliştiremiyor. Bu konuda Alevi kesimlerden itirazlar geliyor. 10 Aralık’ta Alevi örgütleri “laik eğitim, insanca yaşam, demokratik Türkiye” sloganıyla İstanbul’da bir miting düzenledi. Laik eğitim talebinin yanında ülkenin iç ve dış politikasındaki pek çok gündemin ele alındığı mitingin büyük bir katılımla geçtiği söylenemez. Eğitim alanında örgütlü bir muhalefetin şekillenememesi, eğitimde tarikat ve cemaat etkisinin daha fazla derinleşmesine neden oluyor.

Tarikatlarla ilgili diğer bir konu Tuzla Piyade Okulu üzerinden gündeme geldi. Okulda geçtiğimiz 10 Kasım töreninde bazı teğmenlerin Atatürk fotoğrafı takmadıkları, daha önce cemaat yapılanması içinde oldukları gerekçesiyle şikayet edildikleri ancak haklarında herhangi bir işlem yapılmadığı kamuoyuna yansıdı. Ardından tarikat toplantısına çağrılan öğrencilerin ses kaydı basında yer aldı. Konu kamuoyunda gündeme geldikten sonra Milli Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada konuyla ilgili adli ve idari soruşturma başlatıldığını ve söz konusu personel hakkında “geçici görevden uzaklaştırma kararı” alındığını söyledi. Mesele Atatürk dahi olsa bu olay da bu şekilde geçiştirilmiş oldu.

Devletin sivil toplum örgütü gibi yapılanan tarikat ve cemaatler iş dünyasında da oldukça güçlüler. Holdingleşen cemaatlerin ticaret ağları devlet desteğiyle genişliyor. Bu hafta Menzil Cemaati’nin çatı şirketlerinden Dehlevi Anonim Şirketi’nin benzin istasyonlarından inşaata, enerji santrallarından beton üretimine kadar birçok alanda faaliyet yürüttüğü; komutanlık, belediye ve hastane binalarını inşa ettiği haberlere yansıdı.

Tarikat devlet ilişkisi popüler kültürün de gündeminde yer aldı. Fox Tv’de yayına giren Kızıl Goncalar adlı dizi tarikat devlet ilişkisini işlemesiyle dikkat çekti. Depremzede bir ailenin İstanbul’da Faniler adlı hayali bir cemaate sığınmasını ele alan dizi, cemaatin emniyet, yargı, sağlık ve eğitim alanındaki etkisini doğrudan gösteriyor. Geçtiğimiz yıl yayına giren seküler-muhafazakâr çatışmasını işleyen Ömer ve Kızılcık Şerbeti adlı dizilerden bu yönüyle ayrışıyor. Kızıl Goncalar dizisi özellikle İsmailağa Cemaati’nin tepkisini çekti ve dizinin yayından kaldırılması için kamuoyu oluşturulmaya başlandı.

Mecliste çokkültürlülük meselesi

Mecliste bütçe görüşmeleri sırasında Kürtçe ve Süryanice dillerinde konuşmalara yer verilmesi tartışma yaratan konular arasında yer aldı.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın, bütçe görüşmelerindeki konuşmasına Kürtçe başlaması tepki çekti. İYİ Parti İzmir Milletvekili Müsavat Dervişoğlu ilk tepkiyi verirken Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, Bakırhan’dan sözlerinin Türkçe açıklamasını istedi. Bakırhan konuşmasında bütçenin yüzde 10’unun savaşa ayrılmış olmasını eleştirse de kamuoyunda savaş karşıtlığı değil konuşmanın kısa bir bölümünde Kürtçe’ye yer verilmesi olay oldu ve savaş ekonomisi tartışması gündeme dahi gelmedi.

DEM Partili Mardin Milletvekili George Aslan’ın, Noel’i Süryanice kutlamasına İYİ Partili vekiller arasından tepkiler geldi. Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder ise itirazlara karşı çıkarak “Dünyanın hiçbir dili, hiçbir inancı beni rahatsız etmez” dedi. Türkiye halklarının konuştuğu dilleri duymaya dahi tahammülü olmayan İYİ Parti Denizli Milletvekili Yasin Öztürk meclisi terk etti.

Şeyh Sait Tartışması ve DEM Parti CHP Görüşmesi

İYİ Parti’nin öncülüğünü yaptığı diğer bir konu da kayyım Diyarbakır Belediyesi’nin bir bulvara Şeyh Sait’in ismini vermesiydi. Bu isim değişikliği yüksek siyasette tartışmalara neden oldu.[1] İsme karşı çıkan İYİ Parti içinde tartışmalar başladı. İYİ Parti, Şeyh Said’e yönelik ithamları reddettiğini söyleyen İstanbul Milletvekili Mehmet Salim Ensarioğlu’nu disipline sevk etti. Ensarioğlu’nun istifasından sonra İYİ Parti Diyarbakır’dan 12 bin 750 üye de istifa ettiğini açıkladı.

CHP – DEM Parti görüşmesi de Şeyh Sait tartışmaları gündeminde gerçekleşti. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan’ı ziyaret ettikten sonra birlikte basın toplantısı düzenlediler. Kürt siyasi hareketi ile yan yana gelmeye imtina eden CHP’nin DEM Parti ile birlikte açıklama yapması olumlu değerlendirildi.

Hak ihlalleri

Pek çok hak ihlalinin yaşandığı bu iki haftada yürüttüğümüz tartışmalarda iki konuyu öne aldık.

Yunus Emre Göçer’in ölümü

Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Muhammed Hasan Şeyh Mahmud, yaptığı kazada motosikletli kurye olarak çalışan Yunus Emre Göçer’in ölümüne neden oldu. Muhammed Hasan Şeyh Mahmud, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı ve Türkiye’den kaçtıktan sonra hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Olay, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kaza görüntülerini yayınlaması sonrasında kamuoyuna yansıdı. Bu skandalın ortaya çıkması üzerine Adalet Bakanlığı şüphelinin yakalanması için uluslararası prosedür dahil tüm süreç titizlikle işletilmekte olduğu yönünde açıklama yaptı. Katilin ülkeden kaçmasına göz yumulduktan sonra gelen bu açıklamanın hiçbir inandırıcılığı bulunmuyor. Kendi vatandaşının hakkını koruyamayan devlet, başka ülkelerin statü sahibi insanlarına Türkiye’de adeta suç işleme güvencesi de veriyor.

Hakem Halil Umut Meler’e yapılan saldırı

AKP eski milletvekili, Ankaragücü Başkanı Faruk Koca, MKE Ankaragücü-Çaykur Rizespor maçının ardından sahaya inerek maçın hakemi Halil Umut Meler’i darp etti. Hakem hastaneye kaldırılırken Faruk Koca ve üç şüpheli “6222 Sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanuna aykırılık” ve “kamu görevlisini yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle yaralama” suçlarından tutuklandı. AKP, eski milletvekili Faruk Koca’yı kesin ihraç talebiyle disipline sevk etti. Hakem Umut Meler ise yaptığı açıklamada, olayı Ankaragücü teknik direktörü Emre Belözoğlu’nun kışkırttığını söyledi.

İktidardan aldığı güce ve devletin cezasızlık politikasına güvenenlerin rahatlıkla suç işleyebildiği bir siyasi iklimde Faruk Koca’nın tutuklanması ve partisinden ihracı olağan dışı bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Geçtiğimiz haftalarda Emre Belözoğlu’nun da adının karıştığı Denizbank yolsuzluğu ile ortaya çıkan ve ucu AKP’ye kadar uzanan haksız kazanç vakası gündeme gelmişti. Saldırının bu olay sonrasında yaşanması nedeniyle mi sonuca bağlandığı, ihraç ve tutuklamalarla kamuoyunun rahatlatılmaya çalışıldığı soruları akla geliyor. Aradan iki hafta geçtikten ve konu gündemden düştükten sonra Faruk Koca’nın tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış olması bu soruları haklı çıkarıyor.

EKONOMİ

Özak Tekstil’deki grev

Özak Tekstil’de 27 Kasım 2023 tarihinde başlayan iş bırakma eylemi geçtiğimiz dönemde iyice görünür olmaya başladı. Hatırlanacağı üzere Urfa Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren Özak Tekstil’de daha önce altı yıldır yetkili sendika Öz İplik-İş’te kayıtlı olan işçiler istifa ederek Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası’nda (BİRTEK-SEN) örgütlenmeye başlamış, sonrasında da BİRTEK-SEN üyesi bir kadın işçinin işten çıkarılması üzerine fabrikadaki işçilerin bir kısmı iş bırakmıştı. İş bırakma eylemi ve sonrasında yaşananlar, yaşam koşullarının çalışanlar açısından gittikçe zorlaştığı bir dönemde, her açıdan incelenmesi gereken bir örneğe dönüştü. Bir yanda eski sendika, vali, emniyet, jandarma ve hatta diyanet destekli patron, diğer yanda aile baskılarına rağmen bir arada durmaya çalışan işçiler… Mobbing, eyleme katılanlara tazminatsız işten çıkarma tebligatları, gözaltı ve tutuklanma talepleri ile yıldırılmaya ve dirençleri kırılmaya çalışılan işçiler gösterdikleri dayanışma ile mücadeleye devam ediyorlar. İşçilerin gösterdiği dayanışma ve mücadele ile hem eylemin görünürlüğü hem de eyleme destekler artmaya başladı. Direnişe katılan işçiler, Özak patronu ve Öz İplik-İş Sendikası’nın iddialarına karşı işçiler arasından sendika seçimi konusunda referandum önerisinde bulundular. Keyfi ve uzun süreli mesai baskısı altında izinlerini bile kullanamayan işçiler eylemlerini uluslararası alana taşımaya çalışıyorlar. Özak Tekstil’in üretim yaptığı Levi’s ve ABD merkezli İşçi Hakları Konsorsiyumu (Workers Rights Consortium -WRC) ile de iletişime geçmeye çalışan BİRTEK-SEN yaptığı açıklamada taleplerinin destek gördüğünü ancak süreç uzadıkça işçilerin daha da zorlanacağını ve patronların da bu süreci direnişi kırmak için kullanacağını vurguladı.

THY’nin uçak siparişleri

Haber taramasına konu dönemde, çok dikkat çekmemekle birlikte Türk Hava Yolları (THY) tarafından Kamuoyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yapılan bildirimde THY’nin Airbus’a 230 uçak siparişinde bulunduğu ve bu siparişe karşılık da 125 adet uçak daha satın alma hakkı kazandığı belirtildi. Ülkedeki mevcut ekonomik durum düşünüldüğünde bu yatırımın gerekliliğini ve önceliğini tartışmak yanında, uçak alımı siyasi bir kaldıraç olarak kullanılmak için mi yapılıyor sorusu da tartışılmalı. Ayrıca uçak alımının, askeri uçak alımı için bir ön şart ve/veya ön jest olarak da değerlendirildiği görüşler ortaya çıktı. Zira, Airbus Türkiye’nin F-16 yerine almaya çalıştığı Eurofighter’ın en büyük hissedarı.

Asgari ücret tartışmaları

Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarıyla birlikte asgari ücret artışı konusundaki tartışmalar da hararetlendi. İktidarın daha önceki açıklamalarına bakıldığında asgari ücrete yılda bir kez ve hedeflenen enflasyon oranında zam yapılacağı beklenebilir. Bu çerçevede yüzde 40-50 arasında yapılacak tek seferlik zammın seçimlere kadar geçici bir rahatlama sağlamakla birlikte özellikle yılın ikinci yarısında eriyerek mevcut satın alma gücünden de geriye gideceğini tahmin etmek zor değil. Türkiye’de kayıtlı çalışan her iki kişiden birinin asgari ücret ile çalıştığı düşünüldüğünde yapılacak zammın geniş kitleleri etkileyeceği aşikâr. Diğer siyasi partilerin önerilerine bakıldığında genel eğilimim iki asgari ücretlinin açıklanan yoksulluk sınırının altında kalmadan yaşayabileceği bir rakamın telaffuz edildiği görülüyor. Diğer yandan, özellikle kayıt dışı çalışanlar ve göçmenlerin çalıştığı koşullar da düşünüldüğünde önümüzdeki dönemin emekçiler için daha da zorlu geçeceği bir gerçek. Bu yüzden Asgari Ücret Tespit Komisyonu’ndaki sendikal temsiliyetin tutumu ve yukarıda bahsedilen eylemliliğin kazanımları önümüzdeki günlerde daha da değerli olacak.

DIŞ POLİTİKA

İsrail saldırıları devam ediyor

Gazze’de İsrail saldırıları tüm yıkıcılığıyla, kitlesel ölümlere yol açarak devam ediyor. Haber taramasına konu olan dönem sonu itibariyle 7 Ekim’den bu yana ölenlerin sayısı 20 bine ulaştı.  İsrail bir yandan saldırılarına okul, hastane ya da herhangi bir kamu binası ayrımı yapmadan hedef gözetmeksizin devam ederken, diğer yandan insani yardımlara izin vermeyerek Filistin halkını açlık ve sefalete mahkum ediyor. Birleşmiş Milletler’in ardı ardına yapmış olduğu açlıktan ölüm uyarıları karşısında İsrail Hükümeti Kerem Şalom kapısını yardım geçişlerine açtığını duyurdu. İnsan Hakları İzleme Örgütü de yayınladığı raporda İsrail’i konutları, tarım arazilerini yerle bir ederek, gıda, su ve yakıt sevkiyatını engelleyerek Filistinli sivilleri kasten aç bırakmakla suçladı.

İsrail’in saldırılarının sınır tanımaması karşısında dünya kamuoyunda da rüzgârın yön değiştirmeye başladığı söylenebilir. “Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda Gazze Şeridi’nde acil insanî ateşkes talep eden karar tasarısı kabul edildi“. Oylamada 153 ülke kabul oyu kullanırken 13 Ekim’de yapılan benzer bir oylamadan 120 ülke kabul oyu kullanmıştı. ABD bu seçimde de red oyu kullanırken, İsrail’e vermiş olduğu koşulsuz destek konusunda da geri adım emareleri göstermeye başladı. ABD Başkanı Biden yaptığı açıklamalarda da bu durum kendini gösteriyor. Biden İsrail’in ayrım gözetmeksizin sürdürdüğü saldırılar sebebiyle uluslararası desteği kaybetmeye başladığını belirtti. Bu açıklama bir anlamda ABD ile İsrail arasında görüş ayrılıkları olduğuna da işaret ediyor. Aradaki görüş ayrılıklarına işaret eden bir açıklama da İsrail’den geldi. Başbakanlık Sözcüsü Ofir Gendelman yaptığı açıklamada ABD ile aralarında bazı görüş ayrılıkları olduğunu ve Gazze’de bir ateşkese şu an izin vermeyeceklerini belirtti. Bu açıklamalardan ABD’nin İsrail’i sivil kayıplar konusunda uyardığı ancak Netanyahu’nun bu uyarılara pek de kulak asmadığı ve saldırılara devam edeceği anlaşılıyor.

Öte yandan İsrail kamuoyunda da iktidara karşı sesler yükselmeye başladı. İsrail ordusunun Gazze’deki operasyonlar sırasında 3 rehineyi yanlışlıkla öldürmesine tepkiler devam ediyor. Göstericiler Netanyahu hükümetinden Hamas’ın elinde bulunan rehinelerin salıverilmesi için derhal bir uzlaşma talebinde bulundular. Haaretz’te yayınlanan bir yazıda da olanların sorumlusu olarak Netanyahu ve saldırgan politikaları gösterildi. İngiltere, Almanya ve Fransa’dan İsrail’e ateşkes çağrısı yapılırken, Katar’ın ateşkes ve rehine takası görüşmeleri için yeniden devrede olduğu haberleri basına yansıdı.

AB; Türkiye tartışmalarını öteliyor, Ukrayna ile müzakere başlama kararı aldı

Gazze meselesi ile gündemden düşen Ukrayna, Batı’dan yardım çağrılarına devam ediyor. Zelensky’nin önceki dönem değerlendirmemizde bahsedilen ABD ziyareti ise geçen yıllarda yapılan ziyaretlerin tersine pek yankı uyandırmadı. Zelensky Rusya’ya karşı beklediği maddi yardımı bulamamış görünüyor. Öte yandan Avrupa Birliği Ukrayna ile üyelik görüşmelerini başlatma kararı aldı. Macaristan Başbakanı’nın muhalefetine rağmen böyle bir karar alınması şaşırtıcı bir gelişme oldu. Rusya AB’nin Ukrayna ve Moldova ile üyelik görüşmeleri başlatmasına tepki göstererek NATO’ya üyeliği kabul edilen Finlandiya ile gerilimin tırmanabileceği uyarısında bulundu. Putin, Biden’ın Ukrayna’daki savaşa yönelik açıklamalarına cevaben “(Batı) Finlandiya’yı NATO’ya sürükledi. Onlarla bir sorunumuz mu vardı? Yirminci yüzyılın ortalarındaki toprak sorunları dâhil, tüm ihtilaflar uzun süre önce çözüldü… Orada hiçbir sorun yoktu. Ama artık olacak. Çünkü Leningrad askeri bölgesini inşa edeceğiz ve orada belli bir sayıda askeri birimimizi yoğunlaştıracağız” dedi.

Erdoğan’ın Yunanistan ziyareti

6 yıl aradan ve bu süreçte gerilimi arttıran açıklamalardan sonra Erdoğan’ın Yunanistan ziyareti Mavi Vatan politikasından çark mı ediliyor sorularını akla getirdi. Ziyarette genel olarak dostluk ve barış mesajları verilirken, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ile vize kolaylıkları da ele alındı. Her iki liderin de sorunları müzakere ile çözme yönündeki açıklamaları iki ülke açısından da dış politikalarında bir söylem değişimine işaret ediyor. Bu söylem değişiminin Kıbrıs, Akdeniz’deki doğalgaz rezervleri ve kıta sahanlıkları hakkındaki çatışma konularına etkilerini önümüzdeki dönemlerde izleyeceğiz.

Dünyadan kısa başlıklar

Arjantin’in aşırı sağcı yeni devlet başkanı Javier Milei işe Arjantin Peso’sunu Amerikan Doları karşısında yüzde 50 devalüe ederek başladı. Uzun süredir ülke para biriminin değerinin yapay bir şekilde kontrol edildiği ülkede resmi ve piyasa kuru olmak üzere ikili kur hakimdi. Beklenenden de fazla yapılan devalüasyon ile yıllık enflasyonu yüzde 140 ve yoksulluk seviyesi yüzde 40 olan Arjantin’de geniş halk kütlelerinin yaşamları daha da zorlaşacak.

Şili’de Eylül 2022’de oylamaya sunulan ve dünyanın en özgürlükçü anayasası olarak lanse edilen anayasa taslağının reddinden sonra, büyük ölçüde muhafazakâr ve aşırı sağcı meclis üyeleri tarafından hazırlanan ikinci taslak da reddedildi. Böylece Pinochet diktatörlüğünden kalma darbe anayasasını değiştirmek için yapılan anayasa iki farklı anayasa taslağı da reddedilmiş oldu.

Irak’ta 10 yıl aradan sonra yapılan vilayet seçimlerinin oy sayımı, haber taramasına konu olan dönemin son gününde hala sürüyordu. Vilayet seçimleri, bir yandan 2021’deki genel seçimleri kazanmasına rağmen hükümet kurması engellenen Şii lider Mukteda Sadr’ın boykot kararının gölgesinde geçerken, diğer yandan hem 2013’ten bu yana ilk kez ve başarıyla gerçekleştirilmesi hem de Kerkük özelinde 2005’ten beri ilk kez yapılması açısından çok önemli. Kerkük’te seçime katılım oranı beklenenden yüksek seyrederken Kürt partilerin çoğunluğu elde etme olasılığı Irak Türkmen Cephesi’nde rahatsızlığa sebep olabilir. Özellikle Kerkük ve Musul’daki seçim sonuçlarını ve bu sonuçlar karşısında Türkiye’nin alacağı tavrı gelecek dönem değerlendirmemizde daha detaylı ele alacağız.

Ekoloji gündemi

30 Kasım’da Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Dubai kentinde başlayan, aynı zamanda BAE’nin devlet petrol şirketi ADNOC’un CEO’su olan Sultan Ahmed Al Jaber’in başkanlığını yaptığı Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı (COP28) 13 Aralık’ta yayınlanan sonuç bildirgesiyle sona erdi. Sonuç bildirgesinden fosil yakıt kullanımının ve küresel ısınmayı sınırlandırmak için emisyonları keskin şekilde düşürmenin sağlanmasına yönelik güçlü bir adım çıkmadı. Ancak “taraflar küresel yenilenebilir enerji kapasitesinin 2030 itibarı ile üç katına ve enerji verimliliğindeki ilerleme hızının iki katına çıkarılması hedeflerini kabul ederken, Kayıp Zarar Fonu’nun etkin hale gelmesi de final metninde yer aldı.”

COP 28’de beklenen radikal sonuçlar çıkmazken iklim krizinde geri dönülmez bir noktaya doğru gittiğimizin emareleri belirmeye başladı. Öncelikle, Kasım ayına dair açıklanan sıcaklık verileri 1850’lere kadar uzanan ölçümler içinde bugüne kadar ki en sıcak kasım olarak kayıtlara geçti. Ayrıca 2023’ün kaydedilen en sıcak yıl olma ihtimali de neredeyse kesin gibi.

Diğer yandan “Amazon yağmur ormanları 2023 yılında kayıtlara geçen en şiddetli kuraklığı yaşadı. Çok sayıda kasabaya nehir yoluyla ulaşım kesildi. Bölgedeki orman yangınları arttı ve yaban hayatı zarar gördü“.

 

[1] Bu konuyla ilgili Alişan Akpınar’ın Artizan sitesinde yazdığı Şeyh Said İsyanını Anlamadan Kürt Meselesini Anlamak Mümkün Müdür? Adlı yazısına bakılabilir.